“Gardiyanın çocuğu, “hırsız görmek istiyorum” diyor. “İşte oğlum orada gördüklerin hırsızdır” karşılığı vermiş. Çocuk, “Ama baba, ben hırsızları görmek istiyorum, orada gördüklerim insandı” demiş.” Nedim Şener. Baba, seni neden oraya koydular?
Gerçekler Hapsedilemez, Doğan Kitap, 1. baskı Nisan 2012.
Giriş
“Gerçekliğin teorik formülasyonları ister bilimsel ister felsefi, hatta mitolojik olsun, bir toplumun üyeleri için "gerçek" olanı tüketmez. Durum böyle olduğundan, bilgi sosyolojisi her şeyden önce insanların günlük, teorik olmayan veya teorik öncesi yaşamlarında "gerçeklik" olarak "bildikleri" şeyle ilgilenmelidir. Başka bir deyişle, bilgi sosyolojisi için merkezi odak noktası "fikirler" değil, sağduyulu "bilgi" olmalıdır. Hiçbir toplumun var olamayacağı anlam dokusunu oluşturan şey tam da bu "bilgi"dir.” [1]
Temel bir soru, kuralların ve kuralların uygulanmasının oluşturulmasında toplumsal değerlerin ve kişisel veya grup çıkarlarının göreceli önemini içermektedir. Herhangi bir toplumda tutarlı bir "egemen değerler" sistemi olup olmadığı konusunda bazı anlaşmazlıklar olsa da en azından genel olarak eylemleri yönlendirmede önemli olduğu düşünülen değerlerin bile belirli durumlarda ve "geçerli normatif düzen" olarak adlandırabileceğimiz şeyi belirleyen "seçimler" veya "politika kararları" açısından sıklıkla birbirleriyle çatıştığını bilmekteyiz.
Bazı kurallar (yasal kurallar gibi) diğerlerinden (genel olarak kabul görmüş temel kurallar, gayrı resmi normlar vb. gibi) daha açıktır. Ancak önemli nokta, değerlerin otomatik olarak belirli kurallar üretmemesidir.
Öte yandan, insanlar için doğadaki nesneleri sınıflandırmak ve kategorilere ayırmak ne kadar rasyonel ise, insanları hakikatten uzak bir şekilde tipleştirmek de o derece irrasyoneldir. Bu süreç “önyargı/klişe tiplemelerin oluşmasına neden olmaktadır. Çoğumuz için yaşamda edindiğimiz deneyimle önyargıyı tanımamak hiç de zor olmadığı gibi bunlara kapılmamak da elde değildir. Sembolik etkileşimciler, takılan etiketlerin insanların algılamasını nasıl etkileyip önyargı yarattığını incelerler. Onlar, öğrendiğimiz etiketlerin insanları nasıl gördüğümüzü etkilediğine vurgu yaparlar. Sembolik etkileşim analizinin esas katkısı etiketleme (labelling) kuramıdır, sapma ve uyumun kişinin yaptıklarından çok başkalarının verdiği tepkilerden doğduğu düşüncesidir. Etiketler bizleri algılamamızda seçici olmaya yönelterek, bazı nesneleri görmemizi sağlarken, ötekilere karşı bizleri körleştirmekte ve ters düşen kanıtları da dışlattırmaktadır (Simpson ve Yinger, 1972).
Bu olguya sosyal psikologlarca verilen anlam da farklı olmaktadır. Bunları şu dört grupta toplamak mümkündür:
1. Hatalı ve katı bir genellemeye dayalı antipatik bir yaklaşım;
2. Bir grup kişiye karşı duygusal ve katı bir tavır takınılması;
3. Bazı kişilere karşı ait oldukları özel bir grup nedeniyle makullük ötesinde olumsuz bir tavır alınması;
4. Kişi hakkında yalnızca bir kategoriye sokulması nedeniyle farklı bir değerlendirme yapılmasıdır.
Tarihte dini, yasal veya sosyal normların ihlali karşısında hükmedilen en eski yaptırım kirlilik damgasıdır. Kirlilik bulaşıcı görüldüğünden, etiketlenen suçlu toplumdan soyutlanmaktaydı. Antropolog G. Frazer, damgalı kirliliğe örnek olarak şunu vermektedir: “Eski Attika’da katiller yasa dışı ilan edilerek toplumdan soyutlanmakta ve herkes onu sorumlu olmaksızın yaralayabilmekte/ öldürebilmektedir. Bir katile başka bir suç isnat edildiğinde de karaya çıkmasına izin verilmeyerek hâkimler duruşmayı sahil- den yönetiyordu”.
Olaylar silsilesinde, damga önceden işlenmiş bir suç (veya günah) ile kazanılan kirliliğe işaret eden bir belirginlik idi. Yalnız, sosyal olguda neden ve sonuç ekseriya karıştırılmaktadır. Damga ile belirginlik, bu nedenle, günah veya kirliliğe ilişkilendirilirken, sonuç ürün, öte yandan, bir tür sosyal koşullanma ile (fiziki veya davranışsal) belirginlik, kirlilik günahına ve kötülüğe ilişkilendirilmektedir.
Etiketleme teorisi, sosyal kontrol ajanlarının belirli gruplara damgalayıcı stereotipler yükleme biçimlerine ve damgalananların etiketlendikten sonra davranışlarını değiştirme biçimlerine odaklanan sapma sosyolojisindeki bir yaklaşımdır. Etiketleme teorisi, etiketlerin kültüre, zaman dilimine ve duruma bağlı olarak değişeceğini kabul eder. Bu teori, sapkınlığın eylemin doğasında olmadığını, bunun yerine bir sosyal grubun davranışa tepki olduğunu öne sürer. Tepkiler, fiili eylemin kendisinden çok, grubun etiketleme sürecinden etkilenir.
Etiketleme teorisi, sapkın davranışın başlangıçta çeşitli neden ve koşullardan kaynaklanabilmesine rağmen, bireyler sapkın olarak etiketlendiklerinde, özellikle de ceza adaleti görevlileri tarafından etiketlendiklerinde (bu, dezavantajlı sosyal grupların üyelerinde orantısız bir şekilde olur), sapkın etiketlere eklenen güçlü, olumsuz stereotiplere (damgalamaya) karşı kendilerinin ve başkalarının tepkilerinden kaynaklanan yeni sorunlar yaşayabileceklerini savunur. Bu sorunlar, sapkın davranışların istikrarlı ve kronik hale gelme olasılığını artırır. Eleştirmenler, teoriyi bilimsel olmadığı gerekçesiyle etiketlemeye yönelik ilk çalışmaları reddetme eğilimindeydiler. Ancak teorik netlik ve boylamsal (İncelenen konunun zaman içindeki gelişimini ele alan ve en az iki kere tekrarlanan araştırmalar) verilerin artan kullanılabilirliği sayesinde, geçtiğimiz on yıllarda etiketlemenin kriminojenik etkilerine ilişkin çok sayıda titiz araştırma birikimine tanık olduk. Şu anda, ceza adaletince etiketlemenin gelecekteki suç davranışlarını azaltmak yerine artırma eğiliminde olduğunu gösteren çok sayıda karmaşık araştırma mevcuttur. Dahası, bu araştırmanın bir kısmı temel teorik mekanizmalara bir miktar destek sağlamakta; suçluyu etiketlemenin sosyal bağları zayıflatarak, fırsatları baltalayarak ve hatta sapkın bir benlik kavramının gelişimini teşvik ederek daha sonraki suçları etkilediğini ortaya koydu.
Etiketleme kuramının temel özelliği, etiketin suçlu davranış açısından etikete karşılık geldiği kendini gerçekleştiren kehanettir. Etiketleme teorisi, etiketlerin kültüre, zaman dilimine ve duruma bağlı olarak değişeceğini kabul eder. Etiketlemenin türleri ile etki yönlerini belirtmek için aşağıdaki şemaya yer verilmiştir.
Formal ve enformal etiketleme arasındaki ilişki hukuk ve adet ilişkisi gibidir. Pozitif hukukun temel kaynağı olan adet, yasama organınca benimsenmekte ve resmileştirilmektedir. İşte, sosyo-ekonomik fırsatların sınırlandırılması gibi enformal etiket mahkûmiyet sonrası medeni hakların kaybının temelini oluşturmuş olabilir. Öte yandan, formal etiketin eskiden olduğu gibi bugün de ceza yaptırımları ötesinde enformal sonuçları olabilmektedir. Bunun çıkarımı olarak bu üçgen modelde yer alan çift değişkenler arasındaki ilişkilerin dairesel olduğu söylenebilir.
H. Becker, sapkınlığı, "toplumsal grupların, ihlal edilmesi sapkınlık oluşturan kurallar koyarak ve bu kuralları belirli insanlara uygulayarak ve onları yabancı olarak etiketleyerek sapkınlık yarattığı" bir toplumsal yaratım olarak tanımlamıştır. Becker, davranışı dört kategoriye ayırmıştır: Haksız yere suçlanan, Uyum sağlayan, Saf sapkın ve Gizli sapkın. Haksız yere suçlanan, itaatkâr davranışta bulunmuş ancak sapkın olarak algılanmış olan bireyleri temsil eder; bu nedenle, yanlış bir şekilde sapkın olarak etiketlenirler. Uyum sağlayan, itaatkâr davranışta bulunmuş ancak itaatkâr davranış olarak görülen (sapkın olarak algılanmayan) bireyleri temsil eder. Saf sapkın, kural ihlalinde bulunmuş veya sapkın davranışta bulunmuş ve bu şekilde tanınmış olan bireyleri temsil eder; bu nedenle, toplum tarafından sapkın olarak etiketlenirler. Gizli sapkın, kural ihlalinde bulunmuş veya sapkın davranışta bulunmuş ancak toplum tarafından sapkın olarak algılanmamış olan bireyleri temsil eder; bu nedenle, sapkın olarak etiketlenmemişlerdir.
Potansiyel suçlular ve normdan sapanlar için “etiketleme” ceza yaptırımından daha fazla önleme etkisine sahiptir. Etiketlenme korkusunun cezaların genel önleme bağlamında özel bir anlamı vardır. Ceza hukuku tarihine bakıldığında hukuksal etiketleme ötesinde fiziki damgalama yoluna gidildiğine, Hamurabi Kanununda2 alnın, XVIII. asrın Avrupa ve İngiliz yasalarında alnın ve yanakların damgalanması suretiyle tanık olunmaktadır.3 Etiketlemenin olumsuz yanı da sapkınlıkların şiddetlenmesi ve kendi kendisini gerçekleştiren kehanetin oluşmasına yol açmasıdır.
Toplumsal ve bireysel davranışlara yön veren en temel duygu “korku”dur.
Katiller, hırsızlar ve ırza geçenler bakımından yoğun ölçüde etiketleme işlevine tanık olunurken beyaz yakalı suçlular (tüccarlar ve siyasetçiler) kendilerini suçlu görmedikleri gibi halk da genelde kendilerini toplumun saygın vatandaşları olarak kabullenmektedirler. İşte hukuk sanki bir örümcek ağı gibidir. Bu ağa sinekler ve küçük böcekler takılırken, büyük böcekler ve arılar rahatça geçmektedirler. Diğer bir anlatımla, de facto adalet suçu tanımlayan ve suçluyu şerefli insandan ayıran ideal bir ölçer olama- maktadır-çifte standart.4
Etiketleme açısından de facto ayrımcı işlemlere ceza adaletinin çeşitli evrelerinde tanık olunmaktadır. Bu görüşe göre, belirli tip kişiler örneğin düşük gelir grubundan gençler diğerlerine kıyasla daha sık damgalanmaktadır. Bu görüş, kişilerin toplumdaki rollerine ilişkin bulunmaktadır. İnsanlara verilen roller onların ne biçimde davranmaları gerektiğini belirlemekte ve önyargılar oluşturmaktadır-Thomas teoremi. Öte yandan, suçların çok azı kollukça saptandığı ve suçlulardan yalnızca bazıları yakalanıp mahkûm edildiği için adalet ancak suçların çok az kısmında gerçekleştirilmektedir.
Öte yandan, etiketlemenin geçmişe ve geleceğe yönelik olumsuz işlevlerine de tanık olunmaktadır. İnsanlar bir kere etiketlendiğinde, geçmişteki davranışları da bu mevcut etiket ışığında yorumlanmaktadır. Bu etki ileriye dönük olarak da görülmekte; vurulan etiket ilerideki davranış tahmini için kullanılmakta ve bu şekilde düşünen kişilerin çevrede artması sonucu tahminin gerçekleşme olasılığı da artmaktadır.
Etiketlenme korkusu ile normların üst bende yer etmesi arasındaki etkileşim de kayda değer bir niteliktir. Üst bende yer etmeyen normun ihlallerine karşı yaptırım korkusu fren işlevini görebilmektedir. Sözü edilen bu etkileşim ters orantılıdır. Kişinin sahip olduğu iç kontrol arttığında dış yaptırımlara daha az ihtiyaç duyulurken; iç kontrol azaldığında dış kontrol ihtiyacı artmaktadır. İşte yaptırımla sınırlandırılan kişi dış baskılara yönelik iken, benimsediği norma uyarlı davranan kişi iç kontrole yöneliktir. İkinci gruptaki kişiler, benliğine yer etmiş normu ihlali/ girişiminde duyacağı suçluluk hissi ile engellenmektedir.
Etiketleme Teorisine Yönelik Eleştiriler
Geleneksel etiketleme teorisi hakkında birçok eleştiri yapılmıştır. Etiketleme teorisi, akıl hastalarının ve gençlerin yönlendirilme programlarının kurumsallaştırılmasının kaldırılması gibi politika değişiklikleri getirerek 1960'lar boyunca gelişti. Ancak, çatışma teorisyenleri ve pozitivistlerin sapma kavramını görmezden geldiği yönündeki eleştirileri sonucunda 1970'lerin ortalarında saldırıya uğradı; bu teorisyenler sapmanın var olduğuna ve ikincil sapmanın sosyologlar için işe yaramaz bir kavram olduğuna inanıyorlardı. Bu eleştiri, teoriye ilişkin son ampirik kanıtlar nedeniyle varlığını sürdürdü ve etiketleme teorisyenlerini rahatsız etmeye devam ediyor. Bu ampirik testler aracılığıyla statü özellikleri hipotezi ve ikincil sapma hipotez belirlendi. Statü özellikleri hipotezi, bireysel özelliklerin kimin etiketleneceği ve kimin etiketlenmeyeceği seçimini nasıl etkilediğini açıklar ve ikincil sapma hipotezi, olumsuz etiketlerin gelecekte sapmaya neden olduğunu savunur.
Kişi açısından dayanışma ise, grubun amaçları ve değerlerine gönülden bağlılık ve normların üst bene yerleştirilmesidir.
Sapmanın Anatomisi
Emile Durkheim , George Herbert Mead ve Kai T. Erikson gibi sosyologlara göre, sapma toplum için işlevseldir ve sınırları tanımlayarak istikrarı korur. Erikson 1966'da etiketleme teorisini sapmanın işlevlerini de kapsayacak şekilde genişletti ve sapkınlığa karşı toplumsal tepkilerin suçluyu nasıl damgaladığını ve onu toplumun geri kalanından nasıl ayırdığını gösterdi. Bu damgalamanın sonuç- ları, suçluların kendilerini toplumun gördüğü şekilde görmeye başladıkları kendi kendini gerçekleştiren bir kehanettir.5
Sosyal düzensizlik teorisinin savunucuları, yoksul bölgelerde büyüyen bireylerin sapkın veya suç teşkil eden davranışlara katılma olasılıklarının daha yüksek olduğuna inanmaktadır.
Sapmanın Temel Kavramları-Birinci/İkincil-Birincil sapma, bir bireyin toplumdaki statüsü veya ilişkileri için yalnızca küçük sonuçları olan ilk sapma eylemlerini ifade eder. Bu kavramın arkasındaki fikir, insanların çoğunun yaşamları boyunca yasaları ihlal etmesi veya sapkın eylemlerde bulunmasıdır; ancak, bu eylemler yeterince ciddi değildir ve bireyin toplum veya kendisi tarafından suçlu olarak sınıflandırılmasına neden olmaz, çünkü bu tür davranışlarda bulunmak "normal" olarak görülür. Hız yapmak, teknik olarak suç olan ancak böyle etiketlenmeye yol açmayan bir eylemin iyi bir örneği olacaktır. Dahası, birçok kişi eğlence amaçlı esrar kullanımını başka bir örnek olarak görecektir.
İkincil sapma ise, toplumun tepkisine ve davranışta bulunan bireyin sapkın olarak etiketlenmesine yanıt olarak ortaya çıkan bir sapmadır. Bu tür sapma, birincil sapmanın aksine, bir kişinin toplumdaki statüsü ve ilişkileri üzerinde büyük etkilere sahiptir ve sapkın etiketinin içselleştirilmesinin doğrudan bir sonucudur. Birincil sapmadan ikincil sapmaya giden bu yol aşağıdaki şekilde gösterilmiştir:
Bu olgu ahlaki ve legal sapma türü davranışın tıbbi bir koşula dönüştürülmesi; bir dizi etiketin diğeri ile değiştirilmesidir.
Toplumda insanlar veya davranışları ahlaki terimlerle iyi veya kötü6 olarak irdelenirken, modern tıpta ahlaki bir tanımlama yerine “hasta” veya “iyi” gibi klinik tanılar kullanılmaktadır. Bu çerçevede ahlak alanına giren bazı sapma türlerinin zamanla tıp alanında tretmana tabi tutulduğuna tanık olunmaktadır. Nitekim, geçmişte alkolizm, uyuşturucu madde/ilaç tutkunluğu, çocuk istismarı ve sapık cinsel davranışlar ahlaki zayıflık işareti olarak görülürken, şimdilerde hastalık olarak değerlendirilmekte ve bu kişilerin ceza yerine yardıma gereksinmeleri olduğu belirtilmektedir.7
Manisa’nın Akhisar ilçesinde birlikte yaşadığı kadını sokakta darbeden sanığa hakaret suçunda 9 ay 15 gün, kasten yaralama suçundan ise 10 ay hapis cezası verildi. Sanık Y. A. adli kontrol şartıyla tahliye edildi. 18/10/2024
Sapma ve Cezasızlık Algısı
Cezasızlık, fiili veya yasal olarak bir hak ihlalinin faillerinin var olan veya olması gereken yargı süreçlerine tabi tutulmaması veya uygun şekilde cezalandırılmaması ve mağdur edilenlerin onarım hakkına erişememesidir. Cumhuriyet başsavcılığınca yürütülen soruşturma neticesinde, olayın vuku bulması üzerine, suçun failinin tespit edilemediği durumda suç için kanunda belirtilen zamanaşımı süreleri uyarınca kollukça suçun failinin araştırılmasının devamı için yazılan daimî arama karar sayısı 2023 yılında önceki yılardan devredenlerle birlikte 3,771,819 olup, 2024 yılına devreden 3,585,310’dur.
3-10 Ekim 2024 tarihleri arasında yedi gün süreyle gerçekleştirilen “trafik etkinliğinde” 2 milyon 645 bin 136 aracın denetlendiğini ve 466 bin 170 sürücüye işlem yapıldığını öğrenmiştik-“Pusu kültürü”. Denetlenen 2 milyon 645 bin araçtan yaklaşık her beş araçtan birine ceza kesilmiştir.
Öte yandan, önleyici tedbirlerin etkisizliği, cezaevlerindeki nüfus patlaması nedeniyle yapılan şartlı salıverilme düzenlemeleri ile yaptırımlar sistemi ve uygulaması halk nezdinde cezasızlık algısı yaratmaktadır. Bunun en belirgin örneklerine başta kadın karşı şiddeti körükleme görüntüsü veren ceza mahkemesi kararlarına aşağıda yer verilmiştir-Hürriyet Gazetesi.
· “Z.Y., 4 aylık bebeğini emzirdiği sırada eşi A. Y. tarafından darp edilip, sırtından 2 kez bıçaklanarak yaralandı. A.Y. adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.” 22/03/2025
· “İstanbul Küçükçekmece’de polis ekipleri yaşları 18’den küçük şüphelilerin bulunduğu park halindeki bir araçta 3 tabanca, 3 el bombası ve 1 uzun namlulu silah ele geçirildi”. 7/03/2025
· “Cezaevinden karısını öldürmek için kaçan H.Ç eşini bıçakla öldürüp kaçtı” 24/01/2025
· “Bir tuhaf iyi hal indirimi: Öldürdü ama 112’yi aradı”. 4/01/20225
· “H.A. evde tartıştığı kocası Ş.A tarafından pompalı tüfekle
öldürüldü. Katil 6 ay önce de karısını bıçaklamış” 12/01/2025
· E.Y yolda yürüyen N.A. nın yüzüne acıması9zca sert bir yumruk attıktan sonra yoluna devam etmiş; yakalanıp serbest bırakılan bu kişi savcılığın itirazı üzerine tutuklanmış.” 21/01/2025
· ODTÜ, Boğaziçi ve Eğe Üniversitesi iş birliğiyle gerçekleştirilen araştırmaya göre 10 çocuktan 7’si akran zorbalığına uğruyor. 17/12/2024
· “38 suç kaydı olan katil babaya haksız tahrik indirimli ceza” 12/02/2024
Bu bağlamda işlenen suçlara ait karanlık sayı (dark figures) ötesinde fail meçhul dosyaların yıllar itibariyle kabarık olması akla şu soruyu getirmektedir: De jure ceza hukuku halkın güvenliğini sağlama illüzyonu ötesinde bir işlev görmekte midir? Cezasızlık algısının boyutu ülkede ne derecededir? Aşağıda grafikte yer alan ülkenin cezasızlık endeksine bakıldığında cezasızlık notunun giderek kötüleştiğini göstermektedir.8 Bu tabloda organize suç örgütlerinin ne derece etkili olduğuna bakıldığında bu örgütlerinin en fazla faaliyet gösterdiği 14 ülke arasındayız.9
Öte yandan karanlıkta kalan suçların (dark figures) bu doğrultuda ne derece etkili olduğu konusunda ülke çapında saptanmamış veri olmamasına karşın İstanbul’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Mağdur Anketine ait aşağıdaki tablo bazı suçlar bakımından karanlık sayının küçümsenmeyecek ölçüde olduğunu belgelemektedir.
TÜBİTAK ve İstanbul Bilgi Üniversitesi ortaklığında 2005 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Mağdur Anketi
Sapma ve Mükerrirlik
Ülkede her geçen gün artış sergileyen tekerrür sorunun sapmadaki payı da küçümsenemez. Mükerrir suçluluk oranları aynı zamanda büyük ölçüde genel ekonomik ve demografik faktörlere bağlı olan genel suç oranları bağlamında da yorumlanmalıdır. Yapılan araştırmalar, şiddet içeren suçlardan hüküm giymiş kişilerle karşılaştırıldığında, mala karşı işlenen suçlardan hüküm giymiş kişilerin tekrar suç işleme oranı daha yüksekti. Uyuşturucu madde suçlarından hüküm giymiş kişiler, ülkeler arasında farklılık göstermekle birlikte, cebir ve şiddet suçundan hüküm giymiş kişilerle benzer suç işleme oranlarına sahipti. Bir toplum ne kadar kriminojenik olursa, mükerrer suç işleme oranları da o kadar yüksek olmaktadır-diğer faktörler sabit tutulduğunda.
1/6/2000 tarihi itibariyle ülkemiz Adli Sicil veri tabanı taramasında 1994 yılında hakkında ceza fişi oluşturulan 480.289 hükümlüden % 19.5 inin (94.074) 1994-1999 yıllarında birden çok suç işlediği ve ortalama suç sayısının 2 olduğu saptanmış; bunların % 6.7 si hapis ve para cezasına, % 52.6’sı para cezasına ve % 40.5’i de hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edildiği görülmüştür. Bu konuda önlemenin ne derece ekonomik yarar boyutu olduğu, toplam nüfustaki %15,4'ü 15-24 yaş grubundaki bireyler ile eski hükümlülerin işlenen suçlardaki payının küçümsenmeyecek oranda olması göz önüne alındığında belirmekte; bireysel/ toplumsal boyuttaki önleme tedbiri için harcanan ₺’nin, suçlu yakınları ve suç mağdurları için beliren kayıplar ile tretman bedeli toplamının çok altında olacağı bilinmektedir.
Sosyal Normları Benimseme ve Sosyal Kontrol
Bu bağlamda eylemlerimizi haklı çıkarma ve her zaman doğru şeyi yaptığımıza inanma arzumuzun, gerçekliğe bakış açımızı çarpıtmamıza neden olabileceği göz ardı edilmemelidir. Nitekim, hırsızlık suçunu işleyen kişilerin, genellikle, bilişsel uyumsuzluklarını,10 kendilerini rahatsız hissettirdiği için genellikle inançlarımızla çelişen bilgileri reddetmek, rasyonelleştirmek veya bunlardan kaçınmak, üzere başvurdukları başlıca mazeretler şunlardır:
- Gereksinme: Bazı kişiler, bir şeye çok ihtiyaç duydukları ve onu elde etmenin başka bir yolu olmadığı için hırsızlık yaptıklarını ileri sürebilmekte ve bu mazereti yiyecek, giyecek veya diğer temel eşyaların çalınmasını haklı çıkarmak için kullanılmakta;
- İntikam: Bazı kişiler, başkasından intikam almanın bir yolu olarak hırsızlık yaptıklarını iddia etmekte; örneğin kendilerine bir şekilde haksızlık yaptığını düşündükleri bir iş verenden veya iş arkadaşından para çaldıkları;
- Arkadaş baskısı: Bazı kişiler, arkadaşlarının veya akranlarının baskısıyla eyleme geçtikleri;
- Bağımlılık: Bazı kişiler uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı oldukları ve bu alışkanlıklarını sürdürmek için paraya ihtiyaç duydukları; ve
- Akıl sağlığı sorunları: Bazı kişiler, depresyon, anksiyete veya dürtü kontrol bozuklukları gibi akıl sağlık sorunlarıyla mücadele ettikleri için hırsızlık yaptıklarını iddia edebilir.
Evlerde olsun, devletlerde olsun, herkes hırsızlık yapabilirmiş.
Marifet, insanların çalmasına meydan vermemekte imiş...
Kabahat çalanda değil, çaldıranda imiş...”
Reşat Nuri Güntekin, Damga
Modern kriminolojide “fırsat” kavramına fazlaca önem verilmektedir. Çoğu suçların işlenmesi halinin, geniş çapta, bu suçların işlenmesi fırsatlarının bir işlevi olduğuna inanılmaktadır. Fırsatlarında büyük ölçüde potansiyel mağdurların davranışlarıyla şekillendiği görülmektedir. Potansiyel suç mağdurlarının kolektif davranışı suç oranları üzerinde oldukça etkili olabileceği gibi bu oranlardaki değişiklikler de en azından kısmen mağdur davranışındaki farklılık veya değişimle açıklanabilir. Bu nedenle, mağdurların tutum ve davranışları üzerine edinilecek güçlü bilgiler mala karşı işlenen suçların önlenmesi doğrultusunda dayanak olabilecek niteliktedir.11
Kuralların olmadığı bir dünya hayal edebiliriz ama bu ne kadar pratik olabilir?
Sosyal kontrolü zayıflatan faktörler şöyledir:
- Geleneksel olarak varlık gösteren sosyal sistemlerden ve bağlardan kopma; “ben merkezli bir dünya görüşünün” yaygınlaşması/geleneğin bittiği, modern olanın henüz yerleşmediği, iki arada bir derede toplumsal yapı;
- Ekonomik düzende tevarüs edilen zayıflıklar örneğin fakirlik, işsizlik ve depression. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sendromunun düzen için suiistimal kadar zararlı olması;
- Şehirleşmenin getirisi, örneğin şehirlerdeki mobilité (hareketlilik) ve anonim yaşam,
- Ailede çözülme örneğin ebeveynin ölümü, boşanma ve çocuklara hatalı disiplin uygulaması, dijital medya/uyuşturucu madde sarmalı ve şiddet patlaması.
Sosyal kontrol ile hukuk uygulamasına bakıldığında, sosyal kontrolün zayıf olduğu bir aile veya mahallede sosyal kontrolün güçlü olduğu aile veya mahalleye göre fazlaca hukuk uygulamasına tanık olunacaktır. Sosyal kontrol etkili olmadığında hukuk devreye girmektedir. Sosyal kontrol, birincil olarak, suç oluşturmayan sapkın davranışa odaklanmaktadır. Burada önemli olan sosyal ve ekonomik statüdür. Hukuk ile sosyal kontrol ve sosyal değişim arasındaki ilişkileri analiz etmek önemlidir.
Sonuç olarak, kamu düzeni sorunları, toplumlarda düzenin nasıl sağlandığının incelenmesi kadar hangi durumlarda ve nasıl tehdit altında olabileceği veya bozulabileceğinin ele alınması olarak algılanmalıdır. Bu bağlamda eylemleri şekillendiren ve kamu düzenini koruyan inançlar sistemi üzerinde önemle durulmalı; bir toplumu bir arada ve düzenli yaşamaya özendiren “çıkarlar” zayıfladıkça, o toplumu kurallar aracılığı ile yönetmenin o kadar güçleşeceği göz önüne alınmalıdır.
Etiket Türünün Yarattığı Farklılıklar
Normdan sapmanın ahlaki/legal veya tıbbi bir sorun görülüp görülmemesi farklı sonuçları da beraberin- de getirmektedir. Bu farklar aşağıdaki üç grupta toplanmaktadır:
1. Genel ahlak/ceza normlarına aykırı bir eylem toplum üyeleri/ kollukça tepkiyi; tıbbi etiket ise, klinik uzmanların kontrolünü davet etmektedir.
2. Ahlaki/legal yaklaşımda, sapma karşısında yaptırıma tabi bir “suçlu” belirirken; tıpta, iyileştirilmesi gereken bir “hasta” vardır.
3. Kişisel yeteneği açısından farklılığa işaret eden bu önemli fark, ahlaki/legal yaklaşımda kişilerin haklı/haksız olmaları ötesinde davranışları için ilke olarak sorumlu olması gelirken; tıpta, hasta olarak tanımlama halinde eylemlerimizi anlama/kontrol yeteneğinden yoksunluk sonucu sorumsuzluk söz konusudur; ancak bu kişiler güvenlik tedbirlerine tabi tutulur (TCK Md.32). İşte salt bu farklılık nedeniyle, toplumsal gerçekler/olanaklar karşısında sapmayı tıbbi terimlerle tanımlamanın sonuçları çok iyi irdelenmelidir.
Robert Merton: Gerilim Teorisi
Sosyolog Robert Merton, sapmanın işleyen bir toplumun doğal bir parçası olduğunu kabul etti, ancak Durkheim'ın fikirlerini, toplumsal olarak kabul edilebilir hedeflere erişimin bir kişinin uyum sağlayıp sağlamadığını belirlemede rol oynadığını belirten “gerilim teorisini” geliştirerek genişletti. Doğduğu- muzdan itibaren, finansal başarının "Amerikan Rüyası"nı gerçekleştirmeye teşvik ediliriz. İşletme okuluna giden, MBA derecesini alan ve bir şirketin CEO'su olarak milyon dolarlık gelir elde eden bir kadının başarılı olduğu söylenir. Ancak toplumumuzdaki herkes eşit seviyede değildir. Bir kişi, finansal başarı gibi toplumsal olarak kabul edilebilir bir hedefe sahip olabilir, ancak bu hedefe ulaşmak için toplumsal olarak kabul edilebilir bir yoldan yoksun olabilir. Merton'un teorisine göre, kendi şirketini kurmaya gücü yetmeyen bir girişimci, başlangıç fonları için işvereninden zimmetine para geçirmeye meyilli olabilir.
R. Merton, insanların toplumsal olarak kabul görmüş bir hedefe sahip olmak ile bu hedefe ulaşmanın toplumsal olarak kabul görmüş bir yolu olmaması arasındaki boşluğa beş şekilde tepki verdiğini tanımladı.
1. Uyma: Uyma davranışı gösterenler sapmamayı seçerler. Sosyal olarak kabul görmüş araçlarla hedeflerine mümkün olduğunca ulaşmaya çalışırlar.
2. Yenilik: Yenilik yapanlar, meşru yollarla ulaşamayacakları hedeflere, suç teşkil eden veya sapkın yollarla ulaşmaya çalışırlar.
3. Ritüelizm: Ritüelleştiren insanlar, toplumsal olarak kabul edilebilir yollarla ulaşabilecekleri hedeflerini düşürürler. Toplumun bu üyeleri, uzak bir hayale ulaşmaktansa konformizme odaklanırlar.
4. Geri çekilme: Diğerleri geri çekilir ve toplumun hedeflerini ve araçlarını reddeder. Bazı dilenci- ler ve sokak insanları toplumun finansal başarı hedefinden çekilmiştir.
5. İsyan: Bir avuç insan isyan eder ve bir toplumun hedeflerini ve araçlarını kendi hedef ve araçlarıyla değiştirir. Teröristler veya özgürlük savaşçıları, toplumsal olarak kabul edilemez araçlarla bir toplumun hedeflerini devirmeye çalışırlar.
Çocuk için yetişmesi sırasında şiddete alternatif örneklerle karşılaşma oranı oldukça belirleyici olmaktadır. Bandura’nın belirttiği üzere, sosyallik genetik veya tanrı vergisi olmasına karşılık saldırganlık sonradan öğrenilmektedir.12 İnsanlar doğuşta icra edilmiş saldırganlık repertuarı ile dünyaya gelmemektedirler. Medyanın şiddet konusundaki etkisi çocuğun gelişmesi sırasında ne ölçüde şiddet ve saldırganca eylemlere tanık olmasına bağlıdır. Sorun, salt kişilerin TV’de şiddete tanık olduktan sonra mı şiddete yönelmekte veya saldırganca kişiler şiddet içeren kurdeleleri mi seyretmektedir? şeklinde formüle edilemez.
Merton’a göre, fakirlik ve fırsatların sınırlanması, yüksek oranda suçlu-davranışa yöneltici yeterlikte olmayıp; parasal birikime kültürel vurgunun benimsenip benimsenmediğidir? Bu sonuca da “özel bir kişilik” ve böylece “özel kültürel geçmişin” etkili olabileceği merkezindedir.
Özetle, kişiler toplumca kutsanan amaç değerlere ulaşım yolları tıkandığında edindikleri gerilim veya hayal kırıklığı sonucu sapkın bir yol izlemeye motive olabilmekte ve uyum şekli de farklılık göstermektedir. Bunu sergilemek üzere kişilerin amaç ve vasıtaları nasıl eşleştirdiğini gösteren karşılaştırmalı beşli tabloya aşağıda yer verilmiştir.
Anomiye yöneltici bir Kurumsal gerilim duyuyorlar mı? Uyum şekli 13 Kültürel amaçlar vasıtalar |
|||
Hayır |
Konformite |
Kabullenme |
Kabullenme |
Evet |
Yenilikçi(suç) |
Kabullenme |
Ret |
Ayinleştirme |
Ret |
Kabullenme |
|
İçine çekilme |
Ret |
Ret |
|
İsyan |
Ret/ikame |
Ret/ikame |
Tabloda sergilenen ve Merton’a göre en yaygın olan birinci tepki, kültürel amaçlara erişmek üzere sosyal açıdan kabul gören vasıtalara (eğitim, çalışmaya) başvurulması, konformite, gelmektedir. Halkın çoğunluğu bu gruptadır. Sapma sergileyen diğer dört tepki ise, anomik tepkilere işaret etmektedir: Yenilikçiler toplumun amaçlarını kabullenmelerine karşın erişmek için meşru olmayan vasıtalara başvurmaktadırlar. Örneğin, uyuşturucu madde tacirleri ve mala karşı suç işleyenler servet edinme amacını benimserken, meşru yolları yadsımaktadırlar. İkinci sapma tepkisi (ritüelciler), cesaret ve umutlarını yitirdikleri için amaç değerlerden uzaklaşan ve fakat geleneksel davranış kurallarına bağlı kalan kişilere özgüdür. Ruhen tükenmiş bir öğretim üyesinin ders verme dışında idealini yitirmesi bu türdendir. Bunlar çocukluklarında aşırı ebeveyn baskısı ile ahlaki disiplin sonucu ağır kaygı yükü ve/ya suçluluk içinde olan kişilerdir. Üçüncü tür tepkiye ise, alkol veya uyuşturucu maddeye sarılarak kültürel amaçları ve erişim için kurumsal vasıtaları yadsımayı yeğleyen kişilerde tanık olunmaktadır. Nihai tepki türü ise isyandır. Bunlar-ekseriya uyanan küskün bir sınıfın üyeleri-bir öncekinde olduğu gibi amaç ve vasıtaları yadsımak ötesinde yenilerini/alternatiflerini ikame etmektedirler. Radikal siyasi gruplar bu kategoriye girmektedir.
Fakirlik ve eşitsizliğin bir yaşam biçimi olduğu toplumsal bağlamda ana değerlere karşıt kriminojen nitelikte yeni değerler oluşabilir. E. Sutherland, kültürel talepler o doğrultuda olduğu için kişilerin suç işlediklerine işaret etti. Diğer bir anlatımla, kişiler suç işlemeyi yapılan işin doğru olduğunu öğrendikleri için benimsemişlerdir!
Sonuç olarak, çağımızdaki toplumsal değişim Durkheim’ınkinden (19. yüzyıl sonları) çok daha hızlıdır. O kadar hızlı ki, insanlar çok farklı değerler sistemlerini kafalarında yan yana yaşatabiliyor; cüzdanda bulunan farklı kredi kartları gibi yerine göre birini ya da ötekini kullanabiliyorlar. Bir yandan dinin cemaatçi paylaşımcılığı, öte yandan kapitalizmin tamahkarlığı yer almakta; evin baş köşesinde duran renkli televizyondaki kadın “özgür”, ama onu seyreden gönüllü töre kölesi/şiddet kurbanı olmaktadır.
Kriminolog Robert Sampson şu vurguyu yapmıştır:
“Herkesin ‘fakirliğin suça neden olduğuna inandığı’ görülmektedir. Gerçekte çoğu kıdemli sosyologlar, kriminologların fakirlik paradigması dışındaki teorilerle neden zaman yitirdiklerine şaşkınlıklarını ifade etmektedirler. Bu araştırmaların nedeni gerçeklerin bunu gerektirmesidir”.14
Balığın Baştan Kokması
Bu bağlamda ülkemize özgü bir yaklaşımla normdan sapmanın legalize edildiğine tanık olunmaktadır: Trafik kuralını ihlal eden TBMM üyelerine, hâkim ve savcılar ile diplomatik muafiyeti olan kişilere mevzuat gereği suç veya ceza tutanağı düzenlenemeyip, tespit tutanağı yazılıp ilgili kuruma gönderildiği ve milletvekillerinin sisteme kaydettikleri iki aracının, trafikte “geçiş üstünlüğü”ne sahip olduğu ve “çakar” takabilmesi ile trafik suçu işleme özgürlüğü mü sağlanmak istenmiştir? Milletvekillerinin, kolluk aracı, ambulans ya da itfaiye acilliğinde bir yere yetişmesine gerek olmadığına göre çakar taktırmak, emniyet şeridini kullanmak neden sapma oluşturmadığının sosyolojik bir açıklaması olabilir mi? Milletvekili olmak insana trafik suçu işlemek özgürlüğünü nasıl verebiliyor? Cübbeli Ahmet’in kızı aracına çakar nasıl takabiliyor?15 Yasak olmasına rağmen trafik suçu işleme cesareti nereden kaynaklanmaktadır? Ayni saptama yabancı ülkeler için geçerli değildir. Bunun en somut kanıtı 1980’li yıllarda Hollanda’ da bulunduğum sırada kırmızı ışıkta geçen İç İşleri Bakanı televizyona çıkarak “bende insanım hata yapabilirim” diyerek halktan özür dilemişti.
Sonuç
Sapma ve kontrolü incelemeye yönelik “etiketleme” yaklaşımının, uygulanabilir, mantıklı ve insani kuralların ve kontrol süreçlerinin meşruiyetini baltalama veya rahatsız edici ve saldırgan davranışların yarattığı sorunlara bir çare sağlama olasılığının düşük olduğu açıktır. Bu, toplumsal sorunların analizine yönelik devrim niteliğinde yeni bir yaklaşım değil, daha ziyade bu tür analizlerdeki vurguların yeniden düzenlenmesidir; sapma ve kontrolü gerçekçi, kapsamlı ve sosyolojik olarak anlamlı bir ışık altında görmemize yardımcı olabilecek bir yeniden düzenlemedir. Bu nedenle ciddi ilgimizi hak etmeye devam edecektir.
Sonuç olarak, belirli durumların ayrıntılı olarak incelemesi ile başlamalıyız. İnsan eylemlerini ve onların "anlamlarını" aşağıdan yukarıya doğru, en azından iyi bir kısmında inceleme yapılmalıdır. Bu yaklaşımın ideali, insanların gerçek dünya durumlarında söyledikleri ve yaptıklarından yukarıya doğru, eylemlerinde bulunabilen kalıpların, ifadeleri ile davranışlarının anlamlarının analizine doğru gitmektir; sonra, ancak bu araştırma düzeylerinin sorunları çözüldüğünde, toplumsal anlamlar teorileri geliştirmeye devam etmektir.
Her demokratik ülkedeki suç oranı aralığının 0 Bu doğrultuda aşağıdaki örnekte ve kadın cinayetlerinde olduğu gibi “haykırış” a gerek olmadan “ikincil önleme” bilinç ve uygulaması toplumda yer etmelidir.16
“Normallikten sapmadan ilerleme olamaz”. Frank Zappa
Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
------------------------
[1] Peter L. Berger and Thomas Luckmann. The Social Construction of Reality, Garden City, N.Y. Doubleday, 1966, p. 14.
2 Eski Babil’in ünlü kralı Hamurabi (M.Ö.1793-1750) yazdırmıştır.
3 İran’a bağlı bir ulu olan Polylerit’te tüm hükümlüler giydikleri bir örnek elbisenin rengiyle tanınırlar. Saçları toptan değil kulaklarının biraz üstüne kadar tıraş edilir. Kulaklarından biri de ucundan kesilir. Her il kendi mahkumlarına belli bir damga vurur. Bu damgayı silmek, ilin sınırlarını aşmak ve başka ilin köleleriyle konuşmak da ölümle cezalandırılır. Thomas More UTOPİA 5.bası cem yayınevi 1997 İst. s.36. Ayrıntılı açıklama ve teorik yaklaşım için bkz. S.Shoham. The Mark of Cain Oceana Publications, Inc. New York, 1970; “Bir insanın adı çıkacağına canı çıksın”, “Adın çıkmış dokuza, inmez sekize”. Etiketleme teorisi ve Howard Becker için bkz. http://www.criminology.fsu.edu/crimtheory/becker.htm Sosyal tepki teorileri: Kriminoloji geleneğinde etiketleme teorisi, Marksist yaklaşım ve sosyal tepki için bkz. http://www. crimetheory.com/ Archive/Response/index.html Ayrıca bkz. İ. Berkan. “Lekelenmeme hakkı’nı talep etmek çok mu lüks?” Hürriyet (22/01/2014) s.7.
4 Gökçer Tahincioğlu. “Arka sokaklarda” suça itilen çocuklar, çocuk çeteleri ve çocuk cinayetleri T24 (1/03/2025) : “Katillerin, tecavüzcülerin, çete üyelerinin, mafyanın, uyuşturucu satıcılarının kolayca cezaevinden çıktığı…” “Suç işlemekten başka kader biçilmemiş, suça özendirilmiş insanlarla, çocuklarla bambaşka bir iklimde büyümüş insanların karşı karşıya kaldıkları, bir tesadüfler toplumu…” Ayrıca bkz. Tolga Şirin. “Mafyalaşma, ‘örtülü af’ ve cezasızlık sorunu” T 24 (1/08/2023).
5 Mustafa Durmuş. “Organize suç örgütlerinin en fazla faaliyet gösterdiği 14 ülke arasındayız” T 24 (25/05/2024):
6 “İyi yahut kötü bir şey yoktur, onu öyle gösteren düşüncelerdir.” William Shakespeare, 1600.
7 Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/sapma-ve-suç-olgusu-kriminolojisi; M.T.Yücel. “Ceza Adaletinde Sapmalar”, TBB Dergisi, 105: 11-34. 2013. Michelle Inderbitzin, Kristin A. Bates, Randy R. Gainey. Theories and Methods in Deviance Studies, Sage, 2024. Second Edition. Bahar Muratoğlu Pehlivan. Sosyal Sapkınlığın Medyada Sunumu ve Kontrolü: Çizgi Filimler Üzerine Bir Alan Çalışması Journal of Social Sciences 2016; VII(II):162-173.
8 Cezasızlık endeksi ise “hesap verebilirlik” ve “cezasızlık” zıtlığını değerlendirmektedir. Bu veriler sorumsuz yönetişim, çatışma ve şiddet, insan hakları ihlali, ekonomik sömürü ve çevrenin katli başlıkları altında derlenmektedir. 5 en kötü notu ve 0 ise en iyi notu göstermektedir. Çizginin yukarı yönlü olması Türkiye’nin cezasızlık notunun giderek kötüleştiğini göstermektedir. Fikret İlkiz. “Cezasızlık” T 24, 18/12/2023. Kadına karşı şiddet ve cezasızlık kültürü.- Denizer Şanlı Altıntaş Altınbaş Üniv.Hukuk Fak. fulya.eroglu@altinbas.edu.tr ; Uğur Emek, “Cezasızlıkla mücadele mi dediniz!” Karar (26/05/2024) Adalet Bakanı Yılmaz Tunç. “Cezasızlık algısını ortadan kaldırmaya yönelik bir düşüncemiz var”
bkz.https://www.ekonomim.com/gundem/kamuoyundaki-cezasizlik-algisini-kaldiracagiz-haberi-744563 Bu algısal saptama ya karşın cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısı (1994’te 38.931 iken) 3/03/2025 tarihinde 398.694’ u bulmuştur. Ayrıca bkz. Gülşah Kurt. Cezasızlık Sorunu: Soruşturma Süreci, Anadolu Kültür Yayınları 2014. Caner Yenidünya. “Türkiye’de ceza infaz sisteminin iki temel sorunu: Cezasızlık algısı ve cezaevi popülasyonu” https://caneryenidunya.medium.com/-f8a30d843146
9 Mustafa Durmuş. “Organize suç örgütlerinin en fazla faaliyet gösterdiği 14 ülke arasındayız” T 24 (25/05/2024); https:// ocindex.net/report/2023/02-about-the-index.html (23 Mayıs 2024). Tolga Şardan “Kanaması durdurulamayan yara: Esenyurt” T24 1/08/2023. Tolga Şirin. Mafyalaşma, "örtülü af" ve cezasızlık sorunu T 24 1/08/2023. Ayrıca bkz. Ayhan Erbay. Türkiye Şiddet Haritası/Violence Map 2024, İst., İst. Kültür Üniv.
10 Toplumdaki iyi insanlar da yaptığı kötü işleri, hataları, verdikleri zararları haklı göstermeye çalışırlarken, gözlerini gerçeklere kapatırlar. Yanılabilir insanlar olarak, hepimiz kendimizi haklı çıkarma ve zararlı, ahlaksız veya aptalca çıkabilecek herhangi bir eylem için sorumluluk almaktan kaçınma dürtüsünü paylaşırız. Bunun panzehiri karşındaki insanın aptal hissetmesini neden olma; aksi takdirde inançlarını daha pekiştirirsiniz. Önemli olan kişiyi neden öyle inandığına yöneltmektir.
11 Bkz. Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/Hırsızlığın-Analizi
12 Ayrıca bkz. Bandura-bobo doll experiment YouTube (Erişim 10/12/2015).
13 Conformity, innovation, ritualism, retreatism, and rebellion
14 R.Sampson. “Whither the sociogical study of crime” Annnual Review of Sociology, 26, 2000, s.711. Ülkede 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı %15,1. 2024 yılında 378 kadın, evli oldukları erkek, baba, oğul veya bir akraba tarafından öldürüldü. Kadınlarla birlikte 43 çocuk da hayatını kaybetti.
15 Tolga Şardan. “Acılı anne”ye Meclis yasağı ve Cübbeli’nin çakarı, T 24 (4/03/2025).
16 Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/Suçların-Önlenmesi Hükümlü ve tutuklu sayısı 1994’te 38.931 iken 3.03.2025 tarihinde 398.694’ u bulmuştur. Ayrıca bkz.Taha Akyol: ‘Normsuzluk’ krizi 15/09/2024 Karar; Ersin Kalaycıoğlu ve Ali Çarkoğlu. The Rising Tide of Conservatism in Turkey, Palgrave Macmillan, 2009.