6526 sayılı Kanun yürürlüğe girdiğinde, genel yetkileri açılan eski özel yetkili ağır ceza mahkemeleri dahil Terörle Mücadele Kanunu m.10’la görevli ağır ceza mahkemelerinin kaldırılacağı, bu mahkemelerde görev yapan hakim ve savcıların da kazanılmış hakları dikkate alınmak suretiyle başka görevlere atanacakları anlaşılmaktadır. Böylece, 5 Temmuz 2012 tarihinden sonra genel yetkileri açılan bazı özel yetkili ağır ceza mahkemeleri de kapanacaktır. Genel yetkileri açılan mahkemelerin bu yönleri korunarak yargı yetkilerinin devam etmesi, usul ekonomisi açısından isabetli olurdu. Çünkü tüm dosyalarda, özellikle tutuklu insanların bulunduğu dosyaların yargılamalarında gecikme yaşanması kaçınılmaz gözükmektedir. Ya tüm dosyaların tutukluları en azından adli kontrolle salıverilmeli ya da devir dosyaları gecikmeksizin yeni savcılar ve mahkemelerce ele alınmalıdır. Aksi halde, tutuklulukta ve adalette gecikme yaşanacaktır.
 
1- Soruşturma aşamasında bulunan tüm dosyalar, iddiaya konu suçun işlendiği yer itibariyle yetkili cumhuriyet başsavcılıklarına devredilecektir. Bu devir, Kanunun yürürlüğe girdiği andan itibaren 15 gün içinde sonuçlandırılmalıdır. Kanaatimizce, özellikle tutuklu dosyalarda bu 15 günlük sürenin son günü beklenmemeli, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan tutuklama tedbirinin neden olduğu olumsuz sonuçlar dikkate alınmak suretiyle hareket edilmelidir. Yetkili cumhuriyet başsavcılığının aynı adliye olması da mümkündür.
 
Örneğin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetki alanına giren bir dosyayı soruşturan özel yetkili savcı, bu dosyayı önce UYAP üzerinden ve beraberinde fiziki olarak bağlı bulunduğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na devredecektir. Soruşturma, yeni baştan yapılmayacak, kanun koyucu “devir” kavramına yer verdiği için kaldığı yerden devam edecektir. Burada sorun, devir anına kadar uygulanan koruma tedbirleri ile delil toplama tekniklerinin yeni Kanun hükümlerine aykırı olması durumunda, kişi hak ve hürriyetlerinin korunup korunmayacağı, bu kapsamda en azından tekrarlanması veya gözden geçirilmesi mümkün olan koruma tedbirleri ile deliller üzerinde hukukilik denetiminin yapılıp yapılmayacağıdır.
 
Yaşanacak bu sorunun cevabını “Özel Yetkili Mahkemeler Sonrası” yazımızda cevaplamıştık. O cevabı, devre konu tüm soruşturma ve kovuşturma dosyalarını kapsayacak şekilde tekrarladığımızı ifade etmek isteriz. Her ne kadar usul hükümleri yürürlüğe girdiği andan itibaren etkili olup eskiyi kapsamasa da, kişi hak ve hürriyetleri lehine olan değişiklikler dikkate alınmalı, tekrarlanabilen veya gözden geçirilebilen koruma tedbirleri ile deliller denetlenmelidir.
 
2- Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri tüm dosyalarını, suçun işlendiği yer itibariyle yetkili olan ağır ceza mahkemelerine gönderecektir. Burada gerçekleşen bir devir işlemidir ve Kanun yürürlüğe girdiği andan itibaren 15 gün içinde tamamlanmalıdır. Dava dosyaları devre konu edileceğinden, davalara kaldığı yerden devam edilecektir. Bir başka ifadeyle yeni mahkemeler, davaları hangi aşamada devralmışlarsa o an itibariyle davaları göreceklerdir.
 
Prensip olarak sanıkların sorgusu yenilenmeyecek, tanıklar dinlenmeyecek, yeni bilirkişi raporları alınmayacak, daha önce tartışılmış deliller yeniden tartışılmayacak, eski mahkeme ve heyet görevine devam ediyormuşçasına yeni mahkemece dava kaldığı yerden görülecektir. Ancak yeni mahkeme isterse, gerekçesini göstermek suretiyle tekrarlanması mümkün olan eski tasarrufları yenileyebilir. Yeni mahkeme, kişi hak ve hürriyetleri lehine olan koruma tedbirleri ile toplanan delilleri yeni Kanun hükümlerine göre gözden geçirmelidir. Belirtmeliyiz ki yeni mahkeme ve hakimler, en azından karar aşamasında olan dosyalarda ek sanık sorguları yapmalıdır. Bu usul, dürüst yargılanma hakkının korunması ve maddi hakikate ulaşmak amacıyla isabetli bir değerlendirme yapılabilmesi için tatbik edilmelidir. 
 
Kaldırılan mahkemeler, dosyaları yer itibariyle yetkili olan ve muhatapları olan ağır ceza mahkemelerine göndereceklerdir. Dosyaların devri UYAP üzerinden yapılacağından, kaldırılan bir ağır ceza mahkemesinin dosyasını sulh veya asliye ceza mahkemesine göndermesi de pek mümkün gözükmemektedir. Örneğin, daha önce asliye ceza mahkemesinden özel yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilmiş dosya şimdi aynı asliye ceza mahkemesine dönmeyecek, gerek işin esasına girildiğinden ve gerekse de kaldırılan ağır ceza mahkemesinin muhatabı yetkili ağır ceza mahkemesi olduğundan, dosya araya cumhuriyet başsavcılıkları dahil edilmeksizin doğrudan kaldırılan ağır ceza mahkemesinden yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilecektir.
 
Genel yetkileri açılan eski özel yetkili ağır ceza mahkemeleri dahil terör mahkemeleri kaldırıldığından, hiçbir dosya, hakim ve savcının bu mahkemelerde kalabilmesi mümkün değildir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu isterse, ağır ceza mahkemesinin bulunduğu bir adliyede yeni daireler açabilir ve bu mahkemelere yeni hakim ve savcı tayin edebilir.
 
Dosyaların devri, sadece devam eden davalarda değil, bitip kesinleşen davalar yönünden de gerçekleşecektir. Bunun dışında, kısa kararı verilmiş olup da gerekçeli kararı henüz yazılmamış olan dosyaların gerekçeli kararlarının, Kanunun yürürlüğe girdiği andan itibaren en geç 15 gün içinde yazılması öngörülmektedir. Kanaatimizce, bu dosyaların Yargıtay’a gönderilmesi eski mahkemelerce yapılamayacaktır. Dosyalar, yine aynı 15 günlük sürede devre konu edilecek, gerekçeli kararları eski mahkemelerin heyetlerince tamamlanacak ve yeni mahkemeler tarafından dosyalar temyize gönderilecektir. Burada sorun, tutukluluk sürelerinin uzamasında ve adalette gecikmede yaşanabilir. 6526 sayılı Kanunun yürürlüğe girme ihtimalinin ciddileştiği andan itibaren ister istemez mahkemelerde işin esasına girmeme ve dosyaları sonuçlandırmama niyeti ortaya çıkmıştır. Meclisten çıkan Kanunun Resmi Gazete’de yayınlanması amacıyla Cumhurbaşkanı’nın önünde beklediği sırada geçen ve geçecek süre, dosyaların devri, yeni mahkemelerce incelenmesi ve yeni duruşma günlerinin verilip sanıkların tutukluluk durumlarının netleştirilmesinde tüketilecek süreler de dikkate alındığında, ümit ederiz ki sanık haklarını ve makul sürede yargılanmayı özünden zedeleyecek gecikmeler yaşanmaz.
 
Dava dosyalarının hangi mahkemelere gönderileceğinden yukarıda kısaca bahsettik. Tüm bu dosyalarda “suç örgütü” iddiası temel alındığından, sanıklar ve eylemler arasında olması gereken bağlantının dikkate alınmak suretiyle dosyaların devri ve gönderme tasarruflarının yapılması gerektiğini belirtmek isteriz. Bu sorunun çözümü, suç örgütünün aynı yetki yerinde bir veya birkaç defa eylem icra etmesi durumunda kolaydır. Örneğin, örgütlü işlendiği söylenen bir veya birkaç uyuşturucu ticareti suçunun yetki yerinin tespitinde bir tartışma yaşanmayacaktır. Dolayısıyla eski mahkeme, suç örgütünü ve özellikle amaç suçun işlendiği yeri dikkate almak suretiyle dava dosyasını önce UYAP üzerinden yetkili ağır ceza mahkemesine gönderecektir. Bununla birlikte, örgütlü eylem sayısının çok olduğu dosyalarda yetkili mahkemenin tayininde güçlük yaşanabilir. Elbette bu sorunun hemen aşılması gerekir. Çünkü yaşanacak gecikme, hem tutuklu sanığı mağdur eder ve hem de maddi hakikate ulaşılıp adaletin yerine gelmesini engeller. Bu sebeple, karmaşık davalara konu iddialarda suç örgütü veya örgütlerinin eylemlerinin ağırlıklı olduğu yerin veya iddiaya konu son suçun işlendiği yerde yetkili bulunan ağır ceza mahkemesi esas alınarak, dosya devri bu mahkemeye yapılmalıdır.
 
Belirtmeliyiz ki, örgütlü suçlarda sanıklar arasında bağlantı olduğundan, “suç örgütü” iddiası devam ettiği müddetçe davalar ayrılmayacak, birlikte görülmeye devam edecektir. Bununla birlikte, birden fazla örgütün aynı davada toplandığı durumlarda her bir örgüt yönünden davaların ayrılması, gerek iddiaya konu örgütün faaliyette bulunduğu yer ve gerekse amaç suçların işlendiği yerler dikkate alınmak suretiyle yetkili ağır ceza mahkemesi belirlenmelidir.
 
Sonuç olarak; mafya, suç örgütü yapılanmaları ve terör örgütlerine karşı kurulduğu, bu yapılanmaların önüne geçtiği, yeni suçların işlenmesini engellediği, kamu düzeni ve barışına hizmet ettiği söylenen, her ne kadar kişi hak ve hürriyetlerine daha fazla kısıtlama getirse de hukuk düzeni adına varlıklarının gerekli olduğu savunulan özel yetkili mahkemelerden vazgeçildiğinde, Ülkeye hukuksuzluğun ve adaletsizliğin hakim olacağını söylemek doğru değildir. Tek tip yargılama ve uzmanlaşmış mahkeme sisteminden korkmamak gerekir. Hukuk devletinde doğru olan da budur. Bu noktada bir geçiş süreci yaşanacaktır. İlk aşamada; dosya devirleri ve yeni mahkemelerin oluşturulmasında, özellikle tutukluluk sürelerinde ve adalette gecikmeler yaşanabilecektir. İntibak çabuk sağlanır ve altyapı hemen oluşturulursa, bu sorunların kısa sürede çözüleceğini ifade etmek isteriz.
 
6526 sayılı Kanunla suça göz yumulduğu, cezadan vazgeçildiği ve hukuk düzeninin gözardı edildiği zannedilmemelidir. Bu Kanunun bazı hükümleri yönüyle bir etki – tepki kanunu olduğu, Teklif halinin daha isabetli olduğu ve hatta Kanunun daha da iyileştirilmesinin mümkün olduğu bir gerçektir. Ancak bu olumsuzluklara rağmen, 6526 sayılı Kanunla kişi hak ve hürriyetleri konusunda iyileşme yaşanacağı, bu iyileşmenin suçları gözardı etmekten ziyade hukuk devletine yaklaşma çabası içerdiği gerçeği de gözönünde tutulmalıdır. Bu Kanuna, yanlış yetki kullanımları ile gelindiği ve kanun koyucuya bu tür bir kanunu çıkarma konusunda haklı gerekçe oluşturulduğu unutulmamalıdır. Elbette bu tür bir gerekçe kanun koyucuya, hukukun evrensel ilke ve esaslarını gözden uzak tutan tipte bir kanunu çıkarma yetkisi de vermez. Bir diğer önemli noktanın da sadece kanun çıkarmak değil kanunun doğru uygulanması olduğunu belirtmeliyiz. Uygulama iyi olmadığı müddetçe, Dünyanın en iyi kanunu da olsa beklenen olumlu sonuçlar gerçekleşmeyebilir.
 
Son söz; 6526 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi ve sonrası ile ilgili gündeme gelebilecek en önemeli mesele tutukluların durumudur. Tutukluların bihakkın veya adli kontrolle salıverilmeleri, dosyaların şu an bulunduğu mahkemelerce, 15 günlük dönemde o yerde bulunan hakim ve mahkemelerce, dosya devirlerinden sonra ise yetkili hakim ve mahkemeler tarafından dosyalar üzerinden yapılacak süratli incelemelerle mümkündür.

6526 sayılı Kanun yürürlüğe girdiğinde, azami tutukluluk süresinin beş yıl olarak uygulanacağı anlaşılmaktadır. Bu süre, bir hapis cezasının infazı amacıyla askıya alınamayacağı gibi, bir davada birden fazla suçtan dolayı tutuklu olan hakkında her bir suçlama için ardışık tutukluluk süresinin tatbiki de kabul edilemez. Beş yıllık azami tutukluluk süresi, her yargılamada suç sayısına bakılmaksızın en fazla bir defa uygulanabilir. Aksi halde, tutuklulukta ve tutukluluğun azami sürelerinin hesabında birey aleyhine olabilecek hatalı uygulamalara yol açılır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)