MAKALE

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE ANAYASA YARGISI-I

Abone Ol

Anayasa Hukuku hukuk sistemimizin en kritik ve önemli sahasını teşkil etmektedir. Normlar hiyerarşisinde en üst tabakada yer alan Anayasa Hukuku, yargılama ve denetim yapma yetkisine haiz olan yüksek mahkeme teşkilatının da kurulmasıyla hukuk sistemimizde kendisine Anayasa Yargısı olarak da bir alan bulmuştur. Anayasa yargısı demokratik ülkelerde oldukça önemli bir yeri olan, denetim ve yargılama yetkisine haiz Yüksek Mahkeme’nin varlığına verilen addır. Mevcut yüksek mahkeme, Anayasa ve sair mevzuatlarda belirtilen kişileri Yüce Divan sıfatı ile yargılama yetkisine sahip olduğu gibi, 2010 anayasa değişikliği ile birlikte aynı zamanda hak ihlali başvurularında da inceleme yapması için oluşturulan bölümler vasıtasıyla bireysel başvuruları da gündemine almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda Divan-Ali olarak yer alan ve kendisine 1876 Kanun-i Esasi’de de yer bulan Divan-ı Ali teşkilatının kimi yazarlara göre Anayasa Yargısı’nın başlangıç noktası olduğu tespiti yer almaktadır. Bu sebeple bu yazımızda Divan-ı Ali’den başlayarak Anayasal Yargı sistemimizin günümüze kadar gelen değişim ve gelişim sürecini ele almış olacağız.

I. Osmanlı’da Anayasal Yargı Sistemi

A.1876 Kanun-i Esasi

Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yer alan rejimin sistem olarak padişahlık olduğu,monarşik bir yapıya daha da yakın olduğu bilinmektedir. Bu sebeple önceleri tek taraflı olarak padişah fermanları ile düzenlemeler yapılırken zamanla meşrutiyet ilanı ile birlikte meclis yapılanması da imparatorluk bünyesinde yer almıştır. Bu noktada atılan ilk adım 1876 tarihli Osmanlı Kanun-i Esasi dir. İlk Osmanlı anayasası olduğu gibi anayasa tarihimizde de ilk yazılı anayasamız olarak yer almaktadır. II.Abdulhamit döneminde ilan edilen I.Meşrutiyet ile beraber gelişen süreçte bu vesileyle ilk anayasa da hazırlanmıştır. Dönemin padişahı II.Abdulhamit, Mithat Paşa ile yaptığı karşılıklı anlaşma sonucunda tahta meşrutiyeti ilan etme koşulu ile çıkarılmıştır. Sadrazam Mithat Paşa’nın yönlendirdiği, padişah tarafından oluşturulan bir komisyonca (Cemiyet-i Mahsusa) Fransa, Belçika, Polonya ve Prusya Anayasaları taslak olarak alınmak suretiyle hazırlanan ilk Anayasa olan Kanun-i Esasi 23 Aralık 1876 tarihinde onaylanıp ilan edilmiştir. Kanun-i Esasi biçimsel açıdan bakıldığı zaman anayasal bir monarşi sistemi kurmuştur. Padişahın yetkilerini sınırlayabilecek bir anayasa ilan edilmiş ve padişahı tek erk olmaktan çıkaran halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir meclis oluşturulmutur. Ancak içerik açısından bakıldığı zaman ise Kanun-i Esasi yürütme yetkisini Padişaha ait sayan geleneksel ve monarşik anlayışı devem ettirmiştir. İlk Anayasa’nın demokratik yönü farklı yorumlamalara yol açmıştır. Nitekim mevcut anayasa Padişaha tanınan yetkiler meşrutiyetin süresiz askıya alınmasına kadar uzanıyordu. Ancak her şeye rağmen mezkur anayasa içerisinde yer alan Divan-ı Ali konumuz açısından oldukça önemli bir yere sahip bulunmaktadır.

B.Divan-ı Ali

1876 Kanun-ı Esasisi’nde bu kurum Divanı Ali 5 adını taşımaktaydı. Kanunu Esasisi’nin 31. maddesine göre, gerek duyulduğu zamanlarda ve padişah iradesiyle toplanırdı. “İtham dairesi” ve ‘hüküm divanı” adlı iki ayrı organdan ve 30 üyeden oluşmaktaydı.10 üyesi Ayan’dan , 10 üyesi Şürayı Devletten 10 üyesi de üst mahkemelerinden kurayla seçilirdi. Her 10 üyeden üçü bir araya gelerek 9 kişilik itham dairesini oluşturur, bu daire dava edilen yüksek düzeyli görevlinin yargılanmasına gerek olup olmadığına karar verirdi. Öteki üyelerden oluşan hüküm divanı ise, yargılama işini yürütürdü. Divan-ı Ali oluşum süreci ve sahip olduğu yetkileri ile adeta bir Anayasa Mahkemesi görünümü vermektedir.Nitekim üst düzey devlet memurlarının yargılamasını yaptığı gibi heyet-i vükelaya mensup görevliler de bu kapsama giriyordu.Üyelerinin seçim usulü ve divanlar halinde çalışılması sistematik ve demokratik yapıya yakın bir oluşumun göstergesidir. Dönemin yapısı ve hakim olan sistemi düşünüldüğü takdirde günümüz anlamında demokratik bir Anayasa Mahkemesi’nin meydana gelmesi her ne kadar düşünülemese de dönemin konjonktörü içerisinde Divan-ı Ali teşkilatının oluşumu büyük bir demokratik adım olarak düşünülebilmektedir. Yüce divan anlamına sahip bir ismi bünyesinde barındıran Divan-ı Ali her ne kadar dönemin kanun benzeri uygulamalarını denetleyebilme mekanizmasına sahip olmasa da yargılama yetkisine sahip olması ve yargılayabildiği kişilerin konum ve itibarlarına bakmış olduğumuz zaman Anayasal yargının kökenleri hakkında bazı ipuçlarını bizlere sunmaktadır.

C.1921 Teşkilat-ı Esasiye

Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarından 1876 anayasası henüz yürürlükten kaldırılmadığı için bu anayasa 24 maddeden oluşmuştur. En kısa ve özlü anayasadır. Bu Anayasanın en önemli özelliği saltanat ve mutlak monarşi ile bağdaşmayacak olan milli egemenlik ilkesinin dile getirilmesidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarından 1921 anayasası ile oluşturulan hükümet sistemi ise meclis hükümeti sistemidir. 1921 Anayasası henüz Cumhuriyet ilan edilmeden önce Cumhuriyet’e doğru atılan ilk adımların sesi olarak yapılan ilk anayasadır. Yüce divan mekanizması da burada 1876 Anayasası’nda olduğu gibi kendisine Divan-ı Ali olarak yer bulmuştur.Önceki haliyle değişmeden varlığını devam ettiren Divan-ı Ali 1921 Anayasası’nda da yerini korumuştur. Kuvvetler birliği sistemi olarak hukuk tarihimizde yer alan mevcut anayasa Meclis Hükümeti sistemini getirmiş ve güç tek el olarak mecliste toplandığı için fiiliyatta Divan-ı Ali teşkilatı pek yer bulamamıştır. Ancak teorik olarak varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

II. Cumhuriyet Dönemi Anayasal Yargı Sistemi

A.1924 Anayasası

1924 Anayasası, Türk anayasa tarihinde yeni Türk Devleti’nin ikinci anayasası olmakla birlikte çok sayıda yönüyle ilk anayasa olma özelliğini taşır. Öncelikle bu anayasa Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasasıdır, çünkü 1921 Anayasası döneminin önemli bir kısmında henüz Cumhuriyet ilan edilmemiştir. İkinci olarak, bu anayasa Türkiye’de anayasa anlayışına ve sistematiğine uygun olarak yapılan ilk anayasadır. 1921 Anayasası olağanüstü koşullarda çıkarılmış acil düzenlemeler içermektedir ve içinde bir anayasanın vazgeçilmezi olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Üçüncü olarak 1921 Anayasası döneminde henüz 1876 tarihli Kanun-i Esasi yürürlükten kaldırılmamıştır ve bu dönemde biri Osmanlı Dönemi’nden kalma iki anayasanın yürürlükte olduğunu kabul etmek gerekir: 1876 Anayasası, 1924 Anayasası’yla yürürlükten kaldırılmıştır. 1924 Anayasası, Türkiye Devletinin ikinci anayasasıdır. Anayasa, altı bölüm halinde 105 maddeden oluşmaktadır. 1924 Anayasası kamu hak ve özgürlüklerine fazla yer ayırmaması gibi bazı eksikliklerine karşın modernleşme bakımından önemli parametrelere sahiptir. Bunlar, yasallığa verdiği önem, herkesi vergi veren bir insan yapma hedefi, meşruiyetin millete dayandırılması ve TBMM’yi siyasal hayatın merkezine koyması biçiminde sıralanabilir. 1924 Anayasası ile birlikte yasama ve yürüte yetkisi meclise verilmiştir. Bu sisteme kuvvetler birliği içinde görevler ayırımı denilmiştir. Parlementer sistemin yavaş yavaş ayak seslerinin duyulduğu mevcut anayasa, getirmiş olduğu Cumhurbaşkanlığı Makamı ve Bakanlar kurulu ile,ayrıca bakanların bireysel, hükümetin kollektif sorumluluğu yenilikleri ile parlementer sistemin başlangıç noktasını oluşturmuştur. Gerek 1921 Anayasası gerek 1924 Anayasası olsun temel hak ve özgürlüklere yer verilmeden ziyade herhangi mevcut temel hak ve hürriyetleri güvence altına alıp hukuki güvenlik ve istikrar kazandırabilecek bir anayasal yargı sistemini oluşturamamışlardır. Nitekim 1924 Anayasası’nda da Divan-ı Ali mevcut yapısını korumuştur. Ancak sistematik,hiyerarşik ve kurumsal anlamda demokratik bir anayasal yargısı ile fiziki imkanlara sahip olan Anayasa Mahkemesi henüz meydana gelememiştir. Her iki anayasanın oluşum süreci ve dönemi dikkate alındığı zaman modern anlamda anayasal yargının meydana gelebilme ihtimali zaten zayıf bir ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki anayasada da Divan-ı Ali her ne kadar kendisine yer bulmuş ise de dönemin en etkili ve önemli yargı mekanizması İstiklal Mahkemeleridir.Dolayısıyla her ne kadar Divan-ı Ali bu dönemde ve anayasada yerini korumuş olsa da daha çok teorik planda kalmış, pratik de yine fazla yer bulamamıştır. Her ne kadar 1921 ve 1924 Anayasalarında Divan-ı Ali yer almış ise de modern ve demokratik anlamda ilk Anayasa Mahkemesi’nin oluşması ve Anayasal Yargı’nın meydana gelmesi 1961 Anayasası mümkün olmuştur.

B.1961 Anayasası

a.Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu

1961 Anayasası bir çok açıdan oldukça önemli yenilikler barındıran bir anayasadır. Nitekim milletin, egemenliği yetkili organlar eliyle yöneteceği yeniliği ilk kez bu anayasada yer almıştır. Devlet iktidarı bölünmüş ve kuvvetler ayrılığı ilkesi ilk kez karşımıza çıkmıştır. 157 maddeden oluşan anayasa ayrıca ilk kez başlangıç kısmı ve kenar başlıkları ile de önemli yenilikleri beraberinde getirmiştir.Yargı alanında da olukça önemli değişiklikler getiren 1961 Anayasası modern anlamda ilk kez Anayasa Mahkemesi’ne de yer vermiştir. Yargı alanında yapılan düzenlemeler için Kemal Gözler şöyle demiştir:

‘’1961 Anayasasının 7’nci maddesine göre, yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Yargı Anayasanın üçüncü kısmının üçüncü bölümünde düzenlenmiştir. Mahkemelerin bağımsızlığı, hakimlik teminatı tanınmıştır. 1961 Anayasasının yargı alanında getirdiği önemli bir yenilik hakimlerin bağımsızlığını sağlamak üzere kurduğu Yüksek Hakimler Kuruludur. Yüksek Hâkimler Kurulu , 143’üncü maddenin ilk şekline göre, onsekiz asıl ve beş yedek üyeden oluşuyordu. Bu üyelerden altısı Yargıtay genel kurulunca, altısı birinci sınıfa ayrılmış hâkimlerce ve kendi aralarından gizli oyla seçiliyordu. Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu da, yüksek mahkemelerde hâkimlik etmiş veya bunlara üye olma şartlarını kazanmış kimseler arasından gizli oyla ve üye tam sayılarının salt çoğunluğu ile üçer üye seçiyordu. Keza bu usûlle Yargıtay Genel Kurulu iki, birinci sınıfa ayrılmış hâkimler ile Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu birer yedek üye seçiliyordu. Bu usûl 1971’de değiştirilmiştir. Maddenin ilk şekline göre, bu Kurula Batılı örneklerinde olduğu gibi yasama organı tarafından üye seçilmesi ilginçtir. İleride görüleceği gibi, 1982 Anayasası döneminde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşum tarzı eleştirilecek, bu Kurulun sırf hakimlerden oluşması istenecektir. Bunu isteyen ve 1961 Anayasası öven yazarlar her nedense, 1961 Anayasasının 143’üncü maddesinin ilk şeklinin Yüksek Hakimler Kuruluna, bir siyasal organ olan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından üye seçildiğini görmezden gelmektedirler. 1961 Anayasasının ilk şeklinde Yüksek Hakimler Kurulunun üyelerinin üçte birinin milletvekilleri ve senatörler tarafından seçildiğinin altını özenle çizmek isteriz. 1961 Anayasasının bu hükmü, 20 Eylül 1971 tarih ve 1488 sayılı Anayasa Değişikliği kanunuyla değiştirilmiştir. Yüksek Hakimler Kurulunun üyelerinin sadece Yargıtay Genel Kurulu tarafından seçilmesi öngörülmüştür.’’ Birçok kurum ve kuruluş için başlangıç tarihi 1961 Anayasasıdır. 13 Yargı alanında temel hak ve hürriyetler için oldukça önemli yenilikler getiren bu anayasa bu hak ve hürriyetlerin hukuki himayesini ise demokratik anlamda kurulan Anayasa Mahkemesi ile sağlamıştır.Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi ilk kez 1961 Anayasası ile kurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, görev ve yetkileri, yargılama ve çalışma usulü ile kararlarının niteliği 1961 Anayasasının 145 ila 152. maddelerinde düzenlenmiş; buna bağlı olarak 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ise 22/4/1962 tarihinde kabul edilmiştir. 1961 Anayasasının 145. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, on beş asıl ve beş yedek üyeden oluşurken; üyelerden dördü Yargıtay, üçü Danıştay, biri Sayıştay Genel Kurulu tarafından, üç üye Türkiye Büyük Millet Meclisi, iki üye Cumhuriyet Senatosu, iki üye ise biri Askerî Yargıtay’dan olmak üzere Cumhurbaşkanı tarafından seçilmekteydi. 1961 Anayasasında 1971’de gerçekleştirilen değişiklikle kanun hükmünde kararnameleri şekil ve esas bakımından, anayasa değişikliklerini ise Anayasada gösterilen şekil şartları bakımından denetleme görevi verilerek Anayasa Mahkemesinin görev alanı belirgin hale getirilmiştir.

b.Anayasa Mahkemesi’nin Denetim ve Yargılama Yetkisi

Anayasa Mahkemesine kurulduğu bu ilk dönemde; kanunların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç tüzüklerinin Anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetleme görevinin yanı sıra görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Anayasa'da sayılan kişileri Yüce Divan sıfatıyla yargılamak, siyasi partilerin kapatılması hakkındaki davalara bakmak, siyasi partilerin (demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olarak yer almıştır) gelir kaynakları ile giderlerine ilişkin hesapları incelemek ve Anayasa ile verilen diğer görevleri yerine getirmekle de yetkili kılınmıştır. Anayasa Mahkemesi getirilen yenilikler ve verilen yetkiler ile birlikte günümüz anlamında sahip olabileceği tüm yetkileri bünyesinde bu sebeple toplamıştır. Hem denetleme hem de yargılama yetkisine sahip olması Anayasal yargı sisteminin tam anlamı ile oturduğunun açık bir göstergesidir. Bu sebeple Anayasal yargının vücud bulması,demokratik bir Anayasa Mahkemesi’nin kurulması ve dolu yetkiler ile donatılması sayesinde olmuştur. Belirtmek gerekir ki 1961 Anayasası sadece Anayasa Mahkemesi’nin değil bir çok yüksek mahkemenin kurulmasına öncülük etmiştir.

Yazımızın ikinci bölümünde ise son değişikliklerle 1982 Anayasasında Anayasa Yargısı'nın son halini yazımıza taşıyacağız.

Av. Emre APAK

>> OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE ANAYASA YARGISI-II