Medeni yasanın 546 ila 550. maddeleri uyarınca mirasçılar 3 ay içerisinde mirası red veya kabul şeklinde bir tercihte bulunmaları zorunludur. 3 ay içerisinde mirasın reddedilmemesi durumunda miras kabul edilmiş hükmündedir.[2] Yüksek mahkeme Danıştay tarafından verilen bir kararda: “Kamu borçlusunun ölümü halinde mirası reddetme süresi olan 3 aylık süre geçmeden mirasçıların mallarına haciz konulamaz.” şeklinde karar verilmiştir.[3] Bu nedenle, ölen vergi yükümlüsünün vergi borçları ( vergi cezaları hariç) mirası reddetmemiş olan kanuni veya mansup mirasçılar tarafından hisseleri nispetinde ölen kişinin borçlarından sorumlu olacaklardır. Borçların içerdiği ödeme emirleri mirasçılara ayrı ayrı ve hisseleri oranında vergi dairesi tarafından tebliğ edilecektir. [4]
Eğer amme borcunun zamanaşımına uğraması gibi bir ihtimal olması halinde de bu durumda mirası kabul etmiş kanuni mirasçılar tarafından bu zamanaşımı def’i ileri sürülebilir.[5] Diğer taraftan, amme borcunun tahsil zamanaşımına uğraması halinde ise ikincil sorumlu durumunda olanlar böyle bir iddiayı öne sürmeleri halinde borçtan kurtulabilecektir.[6]
6183 sayılı yasaya göre amme borçlusunun vefatından önce başlanmış ve devam etmekte olan takipler devam edecektir. Ancak, 6183 sayılı kanunun 50. maddesinin 2. fıkrasında borçlunun ölümü durumunda terekenin borçlarından dolayı ölüm günü ile birlikte 3 gün için icrai takibin öteleneceği, 3. fıkrasında ise varislerin mirası kabul veya red etmemişlerse medeni yasanın bu konuda belirlenen süreler geçinceye kadar takibin geriye bırakılması hükmü getirilmiştir.[7]
Medeni kanunun 605. maddesine göre kanuni veya mansup varisler murisin mirasını reddedebilirler. Murisin ölüm tarihindeki mevcut borçları için borçlu muris hakkında “aciz vesikası” düzenlenmişse veyahutta borçlu olduğu resmen saptanmış ise bu takdirde miras reddedilmiş sayılır.[8]
Murisin ölümünden önce kendisine tebliğ edilmiş ve kesinleşen bir ödeme emri bulunması durumunda ise; borçlunun ödeme emrine karşı dava açmamış veya açmış olduğu kaybedilmiş olmasını ifade eder. Böyle bir durum karşısında terekenin niteliğine ve mirasçı sayısına bakılmaksızın vergi dairesince takip devam ettirilir. Vergi dairesince haczedilen mallar varsa haciz işlemi devam edecektir. Evvelce haczedilen ve mevcut teminattaki mallarda amme alacağının tahsili cihetine gidilir.
Murisin ölümünden önce ödeme emrinin murise tebliğ edilmiş olması halinde 7 günlük dava açma süresinin henüz dolmamış olması halinde ölüm olayı gerçekleşirse durum ne olacaktır? Bu gibi durumlarda 213 sayılı VUK md. 372 hükmü gereğince ölüm halinde vergi cezası düşer, mirası kabul etmiş yasal mirasçılar murisin cezalarından sorumlu olmazlar. Eğer muris hakkında takip edilen alacak yalnızca vergi cezası alacağı ise bu durumda mirasçıların başka bir işlem yapmasına lüzum kalmadan borç ortadan kalkacaktır.
Diğer taraftan, murisin ölümünden önce muris tarafından ödeme emrine karşı dava açılmış olması ve davanın da henüz neticelenmemiş olması durumunda ise dava kendiliğinden sonlanacaktır.[9] 2577 sayılı İYUK’nun md. 26 hükmü gereğince yalnızca ölen şahsı ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal olacaktır.
Ölümden önce kesinleşmiş kamu alacağı ölen açısından kesinleşmiş borçtur. Bir başka ifade ile mal varlığı içinde negatif unsur olarak terekeye dahildir. Ödeme emri düzenlenmemiş olması henüz takibe başlanmadığını gösterir. Bu durumda ödem emri mirası reddetmemiş olan mirasçılara payları oranında düzenlenir. Bundan sonraki takip işlemleri borçlunun mirasçı olduğu şekilde devam eder.
Kamu alacağı tahakkuk etmeden önce ölümün gerçekleşmesi durumu alacağın kesinleşmiş olması durumuna göre özellik arz eder.
Ölümden önce tarhiyat ihbarnamesi tebliğ edilmemişse, mirası reddetmemiş olan mirasçılar payları oranında sorumlu olacaklarından ölümden sonra ihbarnamenin mirasçılara ayrı ayrı tebliğ edilmesi gerekir. Mirasçılardan birine yapılacak tebligat yalnızca o mirasçı açısından sonuç doğurur. Diğer mirasçılar açısından sonuç doğurmaz. Bu durum özellikle mükellefin ölümünden sonra yapılan vergi incelemelerinde ortaya çıkmaktadır. Kendisine tebligat yapılmayan mirasçının özellikle de kendisine tebligat yapılan mirasçının ihbarnameyi dava konusu yapmamış olması nedeniyle alacağın kesinleşmesi durumunda borcun kendisinin miras payı oranındaki kısmından sorumlu tutmak mümkün değildir. Kendisine tebliğ edilen ihbarnameyi dava konusu yapma hakkı verilmesi gerekir. Kendisine ihbarname tebliğ edilemeyen mirasçıdan ödeme emri düzenlenerek borcunu ödemesinin istenmesi durumunda ödeme emrinin iptali için açacağı davada böyle bir borcun olmadığı gerekçesinden hareket etmek gerekir.
Ölüm tarihinde ihbarname tebliğ edilmiş olmakla birlikte dava açılmamışsa, ölümden sonra ihbarnamenin mirasçılara yeniden ve usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi gerekir. Ölenin borcundan mirasçıların sorumlu tutulmaları için mirası reddetmemiş olmaları gerekir. Türk Medeni Kanunun 606. maddesi uyarınca miras, 3 ay içinde reddolunabilir.[10] Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe miras bırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış (mansup) mirasçılar için miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. N. Gaye ALPASLAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
--------------------------
[1] Dnş. 4. D., 21.10.2004 gün ve E:2004/1522-K:2004/2048 sayılı karar.
[2] ALPASLAN Mustafa – KAYA Eda, “Varislerin, Murisin Borçlarından Sorumluluğu ve Vergi Alacağının Tahsili”, E-Yaklaşım Dergisi, Temmuz 2010, Yıl:18, Sayı:211.
[3] Dnş. 3. D., 3.3.1993 gün ve E:1991/965-K:1992/874 sayılı karar.
[4] Bkz. YILMAZ Kazım, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa, Ce-Ka Yayınları, Aralık 2006, s.76-85.
[5] Ayrıntılı araştırma yapacaklar için: ŞENTÜRK A.Gencer, Hukukçu Gözüyle Vergi uygulamaları 1-2, Etki Yayınları, İzmir, Şubat 2010.
[6] ŞENTÜRK A.Gencer, “Kanuni Temsilci Ya Da Limited Şirket Ortağı Gibi Vergi Borcunun Ödenmesi Yönünden İkincil Sorumluluğu Olanlar Hakkında Yapılan Takiplerde Göz Ardı Edilen Bir Müessese: Zamanaşımı”, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Temmuz 2010, Sayı:79, s.286-302.
[7] Bkz. YILMAZ, age. 77.
[8] 6183 sayılı AATUHK’nun md. 75 ve ilgili genel tebliğ Seri: A ve Sıra No:1.
[9] Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulu Kararı, 30.03.1997 gün ve 15894 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7.2.1997 tarih ve E:76/1, K:77/1 sayılı içtihadı birleştirme kararı. Bu kararda, davaların karara bağlanmadan evvel, davacının ölümü durumunda işlemlerin iptali, mirasçılara maddi olanak sağlayacak türden ise, davayı takip hakkının mirasçılara geçeceğinin kabulü ile bunların müracaatlarına kadar dosyaların işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
[10] KARAKOÇ Yusuf, Genel Vergi Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2007, s. 646.