Adli psikiyatri uygulamalarına bakıldığında belli başlı akıl hastalıklarından farklı olarak kişilik bozukluklarının, genel olarak cezai sorumluluğunu ortadan kaldıran bir fenomen olarak görülmediği yönündedir. Hukukun da kişilik bozuklukları ile ilgili benzer bir bakış açısına sahip olduğu görülmektedir. Kişilik bozukluklarının cezai sorumluluğu hangi oranda etkilediği ile ilgili çalışmaların sınırlı olduğu hukuki düzlemde standart bir düzenleme de söz konusu değildir. Elbette cezai sorumluluğun tayininde dürtüsel hareket etme kapasitesi olan bir suçlunun, dikkatli ve tasarlayarak işlediği suç için herhangi bir mazeretinin bulunamayacağı açıktır. Ancak bilimsel olarak, genetik yatkınlık ve nörolojik süreçlerin etkisi altında olduğunu varsaydığımız, dürtüsel davranan suçlular işledikleri suçun ne kadarını kendi kontrol ve iradesi dâhilinde gerçekleştirmektedir? Narsist bireyler yapmış oldukları davranışları bilinçli bir farkındalıkla mı yapmaktadır? Bu sorunun karşılığı psikiyatri alanının çözümünde kalan, sorunun çözümünde hukuku süreci etkileyecek önemli bir cevap olacaktır.
Narsist mağdurları için hukuki mücadeleye girmek neden zorlu?
Narsist bireyler karşısında manipülasyona uğrayan bireylerin hukuki haklarını kullanırken çekincede kaldıklarını görmekteyiz. Bu kişiler bağımlı bireyler olarak hareket ederek yaşamış oldukları şiddeti görmezden gelir şekilde davranma eğilimi göstermektedir. İçinde bulundukları sosyal, ekonomik ve buna benzer baskılar sebebi ile de yaşamış oldukları şiddeti bertaraf etme eğilimi göstermekte, çoğu zaman şikayet haklarını dahi kullanamamakta, boşanmak istememekte veya hukuki haklarını kullandıkları andan bir süre sonra bu haklarından vazgeçebilmektedirler.
Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber, doğru bilgi edinmek daha zor bir hale geldi. Özellikle de bu kadar hassas bir konuda anlaşılmak ve bununla başa çıkmak için doğru bir yol izlemek büyük önem arz ediyor. Bu sebeple narsist mağdurlarının kendileri ile aynı şiddeti yaşayan bireylerin paylaşımlarına sarılarak onların söylediklerine itibar etmelerini anlayışla karşılamakla beraber mağdurların uzman kimselerin söylediklerinden uzaklaşarak hareket etmelerini de doğru bulmamaktayım.
Narsist kişiliklerin şiddetine maruz kalmış bireylerin yaşamış oldukları yıkım öncelikle psikoloji alanını ilgilendiren bir durum olduğundan narsist mağdurlarının bu alanda deneyimli bir psikiyatristten veya bir psikologdan profesyonel yardım almaları önem arz etmektedir. Bu suretle kişinin gerçekte narsist olup olmadığı da ortaya çıkacaktır. Sonuç itibarı ile narsist kişilik bozukluğu olan bireyler ile narsist davranış eğilimleri gösteren kişilikler aynı değildir.
Narsizmle ilgili olarak gerek sosyal medyada gerekse bilimsel kaynaklarda birçok narsist mağdurunun yaşamış olduğu birçok hikaye ve bilimsel makale bulunmaktadır. Ancak bir narsist mağdurunun yaşamış olduğu şiddet karşısında hukuki adımlarını atarken mutlak suretle konusunda deneyimli yani narsistik mağdurlar ile çalışmış avukatlarla ilerlemeleri yerinde olacaktır. Böylelikle de mağdur olarak nitelendirilen bu kişilerin bulundukları konumdan daha sağlıklı bir rota izleyebilmelerine sebep olacaktır. Hukuki yardım almak için ekonomik koşulları elvermeyen bireylere bulundukları şehirlerdeki barolardan ve adli yardım bürolarından da hukuki destek alabileceklerini de hatırlatmak istiyorum.
Bilindiği üzere narsistik şiddet ve manipülasyon sadece ikili ilişkilerle sınırlı değildir. Narsist bir işveren veya narsist bir yönetici tarafından da bir kimse; mobbing diye tabir ettiğimiz manipülasyonlara maruz kalmış olabilmektedir. Dolayısıyla narsist mağduru olduğunu düşünen çalışan iş sözleşmesini sona erdirirken kişilik haklarına yapılan saldırının ispatı hususunda doğru hareket etmelidir. Bu husus kişinin ileride açılabilecek bir iş davasında tazminatlarına kavuşabilmesi açısından önem arz etmektedir.
Narsist kişiliklerle karşılaşan bireyler neden mağdurdur?
Ceza hukuku karşısında mağdur suçtan zarar gören kişidir. Özel hukukta ise hak ve menfaatleri ihlal edilen kişidir. Bir kişinin suçtan zarar görmesinin kamu hukukunda karşılığı ile özel hukuk karşısındaki hakları farklıdır. Ceza hukuku karşısında bir kimse suçtan zarar gördüğü anda kişinin soruşturma evresindeki hakları ile kavuşturma evresindeki hakları dahi farklıdır.
Suçtan zarar gören kişi Ceza hukukunda suçtan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak zarar gören kişi olarak tanımlanabilir. Burada Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında davaya katılma hakkı olan zarar görenin doğrudan zarar gören olduğu, dolaylı olarak zarar görenin ise davaya katılma hakkı olmayacağı hususuna dikkat edilmelidir. Örneğin kişi kamu hukuku alanında kanunda yazılı olan bir suçtan zarar gördüğünde karşılığında cezalandırılırken, özel hukuk alanında hak ve menfaatleri ihlal edildiğinde maddi ve manevi tazminat hakları ortaya çıkabilmektedir. Dolayısı ile kişinin yaşadığı mağduriyetin tanımı iyi yapılmalı ve de hakları konusunda doğru hareket edilebilmelidir. Her yaşanan olay kendi içerisinde farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır.
Narsist bireylerin görmüş oldukları şiddet türleri neler olabilmektedir ?
Fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve sosyal taciz en çok karşılaşılan şiddet tipleridir.
Psikolojik şiddet uygulayan narsist bir kimse mağdura karşı bağırma, korkutma, küfür etme, tehdit, hakaret, küçük düşürme, devamlı eleştirme, mağdurun hareketlerini, giyimini, başkalarıyla ilişkilerini denetleme, sınırlama, değersizlik duygusu uyandırma, yalnızlaştırma gibi yollarla sistematik olarak duygusal baskı uygular.
Fiziksel şiddet; itmek, tokat atmak, ısırmak, boğmaya çalışmak, tekmelemek, yumruklamak, eşya fırlatmak, fiziksel kuvvet kullanarak evden çıkmasına veya eve girmesine engel olmak, bıçak veya silah gibi aletlerle tehdit etmek, işkence yapmak gibi fiziksel gücün kullanıldığı durumları kapsamaktadır.
Narsistik mağduriyet karşısında açılacak bir boşanma davasında dikkat edilecek hususlar neler olabilmektedir?
Örneğin özel boşanma sebeplerinden olan Haysiyetsiz hayat sürme (TMK. m. 163) sebebi ile açılan bir boşanma davasında haysiyetsiz hayatın varlığından söz edilebilmesi ve bu sebeple boşanma kararı verilebilmesi için, başkalarıyla ilişkinin bir yaşam tarzı olarak benimsenmiş ve bu şekilde yaşamanın devamlılık göstermesi gerekir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin K.2011/23825 kararında ."Davalı-davacı kadının bir başka erkekle cep telefonu ile konuştuğu ve mesajlaştığı toplanan delillerle ve dinlenen tanık beyanlarıyla anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu eylem koca bakımından, eşiyle birlikte yaşamayı çekilmez hale getirirse de haysiyetsiz yaşam olarak kabul edilemez. Öyleyse davanın reddi gerekirken, yetersiz gerekçe ile Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesindeki boşanma sebebi sabit kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. Şeklinde hüküm tesis etmiştir. Dolayısı ile narsistik istismara uğrayan bir kişinin boşanma sürecindeki haklarını ve elde etmiş oldukları delilleri iyi değerlendirerek davanın en iyi sebeplerle açılması gerekmektedir. Kişinin kişilik haklarına saldırı gerçekleşmiş olduğu kanısına varılırsa gerektiğinde ilgili makamlara suç duyurusunda bulunulmalı, maddi ve manevi tazminat hakları ve buna benzer tüm hukuki hakları doğru şekilde belirlenerek hareket edilmelidir. Bu sebeple mağdur olan kimseler elindeki tüm delilleri hukuki anlamda kullanabilecekleri şekilde avukatına ulaştırmalıdır. Hangi delillerin hukuka uygun hangi delillerin hukuka aykırı olduğu avukat tarafından belirlenecektir. Böylelikle mağdur kişi narsist birey karşısında hukuka aykırı olan delillerle hukuki sürece dahil olduğunda da korunabilecektir.
Narsist mağdurlarının en fazla sorduğu sorulardan biri olan; “Boşanma davasında eşinin telefonuna CASUS PROGRAM YÜKLEYEREK ele geçirilen ses kayıtları delil olarak kullanılabilir mi? sorusunun cevabı olarak Yargıtay 2.Hukuk Dairesi - Karar: 2017/6688 Davacı-karşı davalı erkeğin EŞİNİN TELEFONUNA CASUS PROGRAM YÜKLEYEREK ele geçirdiği ses kayıtlarının HUKUKA AYKIRI DELİL NİTELİĞİNDE OLUP kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağına hükmetmiştir.
Eşlerden biri boşanmayı istememesi veya boşanmayı istediği halde diğer hususlarda anlaşamaması durumunda ise uzun ve sancılı bir yargılama sürecine girilecektir. Taraflar arasında boşanmada hangi tarafın kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat, nafaka, velayet, ev eşyalarının paylaşımı vb. gibi konular ispat edilerek hüküm kurulacaktır. Bu nedenle mağdurların akıllı hareket ederek delillerini mahkemeye sunmaları da ispat açısından çok önemlidir.
Örneğin mağdurun açmış olduğu bir ceza davası bulunmakta ve narsistik manipülasyonlar neticesinde şikayet hakkını geri almış olsun. Şikayet hakkından vazgeçilmiş olması aynı sebeplere dayalı olarak bir boşanma davası veya bir tazminat davası açılamayacağı anlamına gelmemektedir. Hukuk davaları ile ceza davaları birbirinden ayrı yürüyen süreçlerdir. Ancak kişi şikayet hakkından vazgeçtiğinde aynı tarih te gerçekleşen olay sebebi ile yeniden bir şikayette bulunamayacaktır. Ancak ileride başka tarihte gerçekleşmiş aynı olay sebebi ile yeniden şikayet hakkında bulunabilecektir.
Narsist mağdurlarının en çok karşılaştığım sorunlarından biri karşıdaki kişinin narsist olduğunu mahkemeye ispat etme çabalarından oluştuğudur. Burada kişinin narsistik istismar neticesinde uğramış olduğu şiddetin ve türünün önemi bulunmaktadır. Dolayısı ile narsizm öncelikle bir akıl hastalığı olarak değerlendirilmeli midir?
ÖZEL BOŞANMA SEBEPLERİ İLE GENEL BOŞANMA SEBEPLERİ FARKLI HUKUKİ SONUÇLAR DOĞURUR.
Bir evlilikte özel boşanma sebepleri varsa, davacı, karşı tarafın kusurlu olup olmadığını ispatlamak zorunda değildir, yalnızca özel bir boşanma sebebi olduğunu ispatlaması yeterlidir. Halbuki genel boşanma sebepleri varsa boşanma kararı verilebilmesi için hem davacı hem de davalı birbirinin kusurunu ispatlamak zorundadır.
4721 SAYILI TÜRK MEDENÎ KANUNUNA GÖRE ÖZEL BOŞANMA SEBEPLERİ BEŞ MADDEDE DÜZENLENMİŞTİR: Zina (TMK. M. 161), 2. Pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK. m. 162), 3.Suç işleme (TMK. m. 163), 3. Haysiyetsiz hayat sürme (TMK. m. 163), 5.Terk (TMK. m. 164) 6. Akıl hastalığı (TMK. m. 165)
“Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.” (TMK 165)
Akıl hastalığının evlilik ilişkisinin devamı diğer eşten beklenmeyecek derecede etkilemesi gerekir.
TMK 165’TE kusura dayanmayan bir boşanma sebebi olarak düzenlenen akıl hastalığı günlük hayatta şiddet içeren olası sonuçlar doğurabilecek olsa bile bunlar diğer boşanma sebeplerini değil sadece akıl hastalığı nedeniyle boşanma isteminin gerekçesini oluştururlar.
Şiddetli Geçimsizliğe Neden Olan Davranışların İradi Olmasının Zorunluluğu
Yargıtay şiddetli geçimsizlikten açılan boşanma davasında ancak iradi davranışların boşanma sebebi olacağını eşin akıl hastalığının kronik vasıf kazandığını ve tıbbi şifasının mümkün görülmediği mevcut hastalığı nedeniyle evlilikte kendisine yüklenen görevleri yerine getirmesinin beklenemeyeceği belirlendiğine göre davranışlarının iradi olarak kabul edilemeyeceğini bu nedenle akıl hastalığına dayalı bir sebeple iradi sebep olan şiddetli geçimsizlikten boşanma davası açılamayacağını öngörmüştür. Dolayısı ile narsist birey yapmış olduğu davranışları iradi olarak mı yapmakta yoksa bilinçli bir şekilde mi yapmaktadır?
Akıl hastalığı ceza sorumluluğunun unsurlarından isnad yeteneğini ve dolayısıyla kusuru ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenlerden dolayı suç işleyen akıl hastalarının ceza sorumlulukları yoktur. Suçlunun ceza sorumluluğu veya azaltılmış ceza sorumluluğu psikiyatristin vereceği rapora dayalı olarak saptanmaktadır. Dolayısı ile bu noktada kişinin narsist olup olmadığından çok, örneğin genel boşanma sebeplerine dayalı açılan bir boşanma davasında kusuru ispatlamalı, özel boşanma sebebine dayalı açmış olduğu bir davada ise sebebin ispatına gidilmelidir. Örneğin zina sebebi ile açılan bir boşanma davasında zinanın ispatlanması gerekmektedir. Dolayısı ile ispata yönelik hareket edilmelidir. Ceza hukuku anlamında ise; suçun sübutuna veya unsurlarına etki edecek pek çok ayrıntılı olayın ispatlanması gerekir; zira bu olaylar doğrudan veya dolaylı olarak narsist kişinin (fail) hukuki durumunu etkileyebilecektir.
Kusura göre mal rejiminin tasfiyesinde dahi hakim ortak malların bölüşümünde pay oranının azalmasına veya fazlalaştırılmasına hatta tamamen ortadan kaldırılmasına karar verebilmektedir.
Bu doğrultuda ilgili bir hukuki sürecin narsist mağduru bireylerle çalışmış deneyimli bir avukat ile durumun hassasiyetine uygun bir şekilde yürütülüp takip edilmesi gerekmektedir.
Narsistik taciz mağdurlarını içeren yasal mücadeleler karmaşık ve zorlu olabilir. Narsistik istismar, narsist kişilik özelliklerine sahip kişiler tarafından uygulanan manipülatif ve duygusal olarak zararlı davranış modelini ifade eder. Bu yasal savaşlar, aile içi şiddet, duygusal istismar, mali sömürü ve daha fazlası dahil olmak üzere çeşitli yönleri kapsayabilir. Narsistik taciz mağdurlarının yasal işlemlerde karşılaşabilecekleri bazı zorluklar bulunmaktadır. Bunlar; görünür kanıt eksikliği, yalanlara inandırma, gerçeklikten koparma ve reddetme, manipülatif davranışlar, finansal sömürü, duygusal zarar, velayet ve aile nahkemesi güçlükleri, anlayış eksikliği, tecrit, misilleme korkusu, duygusal bağlanma ve hukuki masraflardır.
Narsistik taciz, genellikle duygusal manipülasyon, kontrol ve fiziksel kanıt bırakmayabilecek zorlayıcı taktiklerle karakterize edilir. Duygusal veya psikolojik tacizin kanıtlanması, genellikle somut kanıtların gerekli olduğu yasal bağlamlarda zorlayıcı olabilmektedir. Narsistler genellikle, kurbanın algılarından, anılarından ve akıl sağlığından şüphe duymasını sağlamak için gerçekliği çarpıtmayı içeren gerçeklerden saptırma yöntemi ile uğraşırlar. Bu durum, mağdurların deneyimlerini mahkemede tutarlı bir şekilde sunmalarını zorlaştırabilmekte, özellikle de istismarcı herhangi bir suçu reddettiğinde ispat edilmesi karmaşıklaşmaktadır. Narsistik tacizciler, kendilerini kurban olarak göstererek veya cazibelerini hakimleri, avukatları ve mahkeme görevlilerini etkilemek için kullanarak yasal işlemleri manipüle etmeye teşebbüs edebilen yetenekli manipülatörlerdir. Narsistik istismarcılar, kurbanları kontrol etmek için finansal manipülasyon kullanabilirler. Varlıkları tüketebilir, geliri gizleyebilir veya hakimiyeti sürdürmek için mali kontrolü kullanabilir ve mağdurların yasal temsil masraflarını karşılamasını zorlaştırabilirler. Narsist istismar kurbanları genellikle önemli duygusal sıkıntı, kaygı ve travma yaşarlar. Bu duygusal bedel, yasal işlemlere etkin bir şekilde katılma, davalarını tutarlı bir şekilde sunma ve önemli kararlar alma becerilerini etkileyebilir. Hukuk mücadelesi çocukların velayeti veya boşanma gibi konuları içeriyorsa, narsist istismarcılar aile mahkemesi ortamlarında avantaj elde etmek için manipülasyon ve aldatma kullanabilirler. Mağdurun bir ebeveyn veya eş-ebeveyn olarak güvenilirliğini baltalamaya çalışabilirler. Hukuk uzmanları, hakimler ve mahkeme personeli, narsistik tacizin ince ayrıntılarını ve etkisini tam olarak anlayamayabilirler. Mağdurlar, deneyimlerini sunarken şüphecilikle veya yanlış anlamalarla karşılaşabilirler. Narsistik istismarcılar genellikle mağdurları destek ağlarından izole ederek mağdurların kanıt toplamasını veya deneyimlerini doğrulayabilecek tanıklar bulmasını zorlaştırabilirler. Mağdurlar, özellikle istismarcının saldırgan veya kinci bir davranış geçmişi varsa, istismarcının misillemesinden korkabilirler. Narsistik istismar mağdurları, istismarcılarıyla hâlâ duygusal bağlara sahip olabilir, bu da onlara karşı yasal işlem başlatmayı veya davranışları hakkında doğru bir şekilde tanıklık etmeyi zorlaştırabilir. Özellikle mağdurların koruma kararları, velayet savaşları veya boşanma davası açması gerekiyorsa, hukuk mücadelelerine girmek mali açıdan yorucu olabilmektedir. Narsistik taciz kurbanları, duygusal ve psikolojik taciz içeren vakaları ele alma konusunda deneyimli terapistler, danışmanlar ve avukatlar gibi bu tür tacizin karmaşıklığını anlayan profesyonellerden destek almalıdır.
Sonuç olarak; mağdurun her zaman koruma ve adalet arama hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle, profesyonel rehberliğe başvurmak, iyileşme ve çözüme giden yolculukta çok önemli bir adım olabilir. Duyguları bir kenara bırakarak, rasyonel akıl ile hareket ederek yukarda ifade edilen sıralı tedbirleri almanın, hayati risk taşıyan mağduriyetleri önlemek açısından elzem olduğu kıymetlendirilmektedir.
Av. Güzide Şeniz ÖZSOY