Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Adana’nın Ceyhan ilçesinde bir kadının öldürülmesi olayı ile ilgili olarak tutuklu yargılanan iki sanık yargılama sonunda müebbet hapis cezası aldıkları halde hüküm ile beraber tahliye edilmişlerdir. Verilen cezanın ağırlığına rağmen tahliye kararı toplumda haklı olarak “neler oluyor?” sorusunun sorulmasına neden olmuştur. Bu tahliyenin doğru veya yanlış olduğu meselesine bakmadan önce tutuklama tedbiri, tutuklamada geçecek süreler mevzuatımızda nasıl düzenlendiğinin ve uygulamada bu düzenlemelerin nasıl uygulandığını irdelemek gerekmektedir.

TUTUKLAMA TEDBİRİ

Tutuklama ceza yargılaması sırasında delillerin muhafazasını sağlayan, sanığın kaçmasının önlenmesi ve böylece muhakeme sonunda verilebilecek hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine getirilebilmesini amaçlayan bir koruma tedbiridir. Tutuklama, şüphelinin veya sanığın bulunmasını, delillerin elde edilip muhafaza altına alınmasını veya ileride verilebilecek hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine getirilebilmesini sağlayan bir araçtır.[1]

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 100. Maddesinde düzenlenen tutuklama tedbirine kuvvetli suç şüphesinin varlığının yanında şüpheli/sanığın kaçma, saklanma veya kaçma şüphesi oluşturan somut olguların var olması veya delilleri yok etme, gizleme, değiştirme şüphesinin bulunması veya tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma girişiminde bulunma şüphesinin var olması durumunda başvurulabilir. Ayrıca şüpheli/sanığa isnat edilen suç CMK madde 100/3’de yer alan katalog suçlardan ise delillerin karatılması veya kaçma, saklanma ihtimalinin varlığı bir karine olarak kabul edilmektedir. Yine kanunun aynı maddesinde tutuklama koruma tedbirinin ölçülü ve orantılı olması gerektiğine vurgu yapılmıştır.

Ceza yargılamasında tutuklama istisnai uygulanacak bir koruma tedbiri olarak düzenlenmiş olup, aslolan tutuksuz yargılamadır. Yani şüpheli/sanık tutuksuz yargılanmalı ve hatta yerel mahkeme hükmü istinaf ve temyiz aşamasından geçerek kesinleşinceye kadar da tutuksuz olarak yargılama devam etmelidir.

TUTUKLULUK SÜRELERİ

5271 Sayılı CMK’nun 102/2. Maddesinde, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda tutukluluk süresinin, en çok iki yıl olduğu belirtilmekle birlikte zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek bu sürenin uzatılabileceği ve uzatma süresinin de üç yılı geçemeyeceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla ağır ceza mahkemesi görevine giren suçlarda, kişinin tutukluluk süresi azami olarak beş yıl olabilecektir. 15.08.2017 tarih ve 694 Sayılı KHK ile 5237 Sayılı Kanun’un İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlarda tutukluluk için uzatma süresinin beş yılı geçemeyeceği düzenlenmiş olup, bu kapsamda yer alan (terör suçlarını da içeren) bu suçlar söz konusu olduğunda kanun koyucu azami tutukluluk süresini toplam yedi yıla çıkarmıştır.

17.10.2010 tarihli, 7188 Sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle CMK’nun 102/4 maddesine göre tutukluluk süreleri, soruşturma evresinde de bir sınırlandırmaya tabi tutulmuştur. Buna göre ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen suçlarda altı ay, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda ise bir yıl sınırı getirildi. İstisna suçlar açısından ise bu süre bir yıl altı aydır. En çok gerekçe gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. Toplam soruşturma ve kovuşturma evresindeki süreleri geçemezler.

Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen suçlarda ise tutukluluk süresi, en çok bir yıl olup bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. Dolayısıyla ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen suçlarda azami tutukluluk süresi 1 yıl 6 aydır.

Kişiler hakkında birden fazla suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş olması halinde azami tutukluluk süresi her bir suç için ayrı ayrı değil tüm suçlar için tek bir süre olarak belirlenir.

CEYHAN 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİNİN MÜEBBET HÜKMÜ İLE BİRLİKTE TAHLİYE KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Ceza muhakemesinde tutuklama tedbiri istisnai olan bir tedbir olması nedeniyle aslolan tutuksuz yargılamadır. Yani tutuklamada amaç delillerin karartılmasını önlemek, kaçma şüphesini ortadan kaldırmak olup hüküm verilmeden önce şüpheli/sanığı ıslah etmek değildir.

Uygulamada genellikle CMK m. 100/3 kapsamında olan suçlarda şüpheli/sanık hakkında peşinen tutuklama kararı verilerek yerel mahkemede hüküm verilinceye kadar itirazlara rağmen tutukluluk hali devam etmekte şayet yerel mahkeme beraat hükmü verecek ise hükümle birlikte serbest bırakmakta veya mahkûmiyet hükmü kuracaksa da hüküm ile beraber son bir kez daha tutukluluk halinin devamına karar vermektedir. Tutuklama tedbirinin amacının aksine mahkemeler tutuklama tedbirini ön cezalandırma veya ıslah etme amacıyla kullanmaktadır. Doğru olan şüpheli/sanık hakkında delilleri karartma, kaçma, yargılama kapsamında üçüncü kişileri etkileme gibi şüpheler yok ise mahkûmiyet hükmü istinaf ve temyiz aşamalarından geçerek kesinleşene kadar şüpheli/sanığın tutuksuz yargılanmasıdır.

En son bir kadının öldürülmesi nedeniyle Ceyhan 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada iki sanığa da ağırlaştırılmış müebbet hükmü verilmiş ve iyi halden indirim uygulanarak müebbette çevrilmiştir. Ancak Ceyhan 1. Ağır Ceza Mahkemesi verdiği mahkûmiyet hükmü ile birlikte sanıkları yurt dışına çıkış yasağı koyarak adli kontrol ile tahliye etmiştir. Her ne kadar aslolan yargılamanın tutuksuz yürütülmesi ve mahkûmiyet hükmü kesinleşene kadar şüpheli/sanığın serbest olması olsa da; hakkında mahkûmiyet hükmü verilen bir sanığın kaçma ihtimali yüksektir. Ayrıca sanıklar medyada yer alan haberlere göre 370 gün firar ettikten sonra yakalanarak yargılanabilmişlerdir. Bu haliyle de mahkûmiyet hükmü ile birlikte sanıkların serbest bırakılmasının onlara kaçma imkânı vermek anlamına geldiği aşikârdır.

Türk yargı uygulamamızda her ne kadar aslolan tutuksuz yargılama ise de pratikte bunun aksine kasten öldürme gibi ağır suçlarda yargılama tutuklu olarak yapılmaktadır. Bir hukukçu olarak yargılama devam ederken dosya ile ilgili tutuklama kararı verilmesi ya da sanığın tahliye edilmesi meselesi sorulduğunda buna verebileceğimiz cevap “dosyadaki delilleri görmeden fikir yürütmek yanlış olur” şeklindedir. Fakat yargılama bitmiş, sanık hakkında karar verilmiş ise artık bu karar ile birlikte verilmiş bir tahliye kararının yanlış mı doğru mu olduğu sorusuna cevap verilirken “dosyanın içeriğine bakmak gerekir, dosyaya bakmadan fikir yürütülemez” tutumu yerinde değildir. Artık mahkeme delilleri değerlendirmiş, sanık hakkında bir mahkûmiyet kararı vermiştir. Her ne kadar bu mahkûmiyet kararı istinaf ve temyiz incelemesinden geçecekse de müebbet hapis cezası veren bir mahkemenin hüküm ile beraber verdiği tahliye kararının hiçbir şekilde izahı yoktur.

Müebbet hapis cezası alan birinin yurt dışı yasağı gibi, haftada iki kez imza atma şeklindeki tedbirlerle kaçması önlenemez. Bu nedenle de Ceyhan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği tahliye kararı yerinde olmayıp muhakkak bu kararı verme nedeni irdelenmelidir. Hele ki yargı pratiğimize baktığımızda bu kararın hiçbir şekilde izahı yoktur. Mahkeme konutu terk etmeme, diğer adı ile ev hapsi şeklinde en ağır adli kontrol tedbiri ile tahliye kararı vermiş olsaydı dahi yanlış bir karar olurdu. Verilen bu yanlış karar itiraz ile düzeltilebilir. Makaleyi yazdığım sırada basına yansıyan bilgilere göre mahkemenin tahliye kararına Savcılığın itirazı üzerine yeniden sanıklar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldığı yönünde karar verilmiştir. Yargıya güvenin bu kadar düşük olduğu bu dönemde bu gibi kararlar ile yargıya olan güven yok edilmeye çalışılmaktadır. Yargı bu tür kararlarla toplum nezdindeki itibarını daha fazla düşürmemeye özen göstermesi gerekir.

-----------------------------------

[1] Çakmak, Selçuk Güney, Tutuklama. www.hukukcu.com/bilimsel/kitaplar/ tutuklama.htm-55k