Uygulamada en çok karşılan suçların başında kuşkusuz iftira suçu da gelmektedir. Bu yazımda sizlere yalnızca soruşturulmasına başlanan bir eylemin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonlanması ve bu kararın kesinleşmesinin iftira suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunu açıklayacağım. Bu sebeple iftira suçunun tüm unsurları üzerinde durmayacağım.

İftira suçu Türk Ceza Kanunu m. 267’de tanımlanmış olup; “Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden  kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Buna göre “İftira suçu, failin suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye suç atmasıdır. Bu suçun oluşması için, şikayet veya ihbarın adliyeye yahut keyfiyeti adliyeye tevdie mecbur bir makama veya yasal takip yapacak veya yaptırabilecek bir mercie yapılmış olması gerekir. İhbar veya şikayet, failin suçsuz olduğunu bildiği, başka deyişle suçsuzluğunda kuşku bulunmayan kimse aleyhinde yapılmış olmalıdır. Bu bakımdan, gerçekte işlenmiş bir suç mevcut bulunur, ancak üzerinde kuşku ve iddianın yoğunlaşmış olması nedeniyle ihbar veya şikayet edilen kişinin suçluluğu kanıtlanamazsa, suçlanan beraat etmiş olsa dahi iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. Öte yandan, failin sonradan isnadından rücu etmesi, iftira suçunun oluştuğunun kabulü bakımından tek başına yeterli bir kıstas değildir. Zira, iftira suçunun faili, ihbarın asılsızlığının anlaşılması veya pişmanlık duyması gibi nedenlerle isnadından rücu edebileceği gibi, isnada maruz kalanın veya yakınlarının kişiyi mahkûmiyetten kurtarmayı hedefleyen baskı ve istekleri sonucu veya temin ya da vaat ettikleri çıkar karşılığında yahut çok başka nedenlerle de isnadından dönmüş olabilir. Bütün bu hallerde belirleyici olan husus, iftira suçu failinin, suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye ihbar veya şikayet suretiyle suç isnat edip etmediğidir.”[1]

Suçun manevi unsuruna bakacak olur isek suçun failinde idari bir yaptırım uygulanmasını ya da soruşturma veya kovuşturma başlatılmasını sağlama amacı olmalı arandığından suçun manevi unsuru özel kasttır.[2] Bu sebepten dolayı iftira suçu olası kast ile işlenemez.

Yetkili makamlardan anlaşılması gereken şey Ceza Muhakemesi m. 158’e göre “Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarıdır.” Ancak bu suçta belirtilen makamlar bunlarla sınırlı değildir. Nitekim Türk Ceza Kanunu m. 279 anlamında bir sıç işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenen kamu görevlisinin yetkili makamlara bildirimde bulunma yükümlülüğü olduğu göz önüne alınırsa bu kişiler de yetkili makam kapsamında değerlendirilmelidir.[3] İdari makam ise her halükarda somut olaya göre iftira isnat edilen kişiye idari yönden soruşturma başlatma yetkisi olan mercidir.

Yapılan soruşturma sonucunda şüpheli açısından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar sonrası çoğu zaman iftira suçundan şikayet dilekçesi verildiğine çoğumuz şahit olmaktayız. Anayasamızın 74. maddesi “Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla  Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu açıklamalardan sonra Yargıtay kararlarından örnekler verecek olur isek; İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette  bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma  başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi gerekir. Somut olayda,  sanığın müştekilere yönelik iddiaları nedeniyle yürütülen soruşturmada "kovuşturmaya yer olmadığına" dair verilen kararın, iftira suçunun  işlendiğinin kesin kanıtı olamayacağı ve sanığın Anayasa'nın 74. Maddesi ile teminat altına alınan "Anayasal dilekçe-şikayet hakkı" nı  kullandığı gözetilmeden ve iftira suçunun öğeleri ile suçsuz olduğunu  bildiği bir kişiye karşı suç yükleme özel kastının nasıl oluştuğu da  açıklanıp tartışılmadan, kanuni temelden yoksun gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi,”[4]

İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi gerektiği, sanığın Başbakanlık İletişim Merkezine gönderdiği mektupla ağabeyi B...'ın kendisini tehdit ettiğini, annesine ise eziyet ettiğini bildirmesi şeklindeki somut olayda eyleminin suç işlemediğini bildiği kimseye suç atmak biçiminde olmayıp yasal şikayet hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu, iddiasının kanıtlanamaması nedeniyle ağabeyi hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş olmasının iftira suçuna vücut vermeyeceği, bu nedenle atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, kanuna aykırı olup sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA[5]

İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi gerekir. Yargılamaya konu olayda; sanığın köydeki evine kanalizasyon borusu döşenmediğinden bahisle köy ihtiyar heyetini kaymakamlığa şikayette bulunduğu anlaşılmıştır. Katılanlar hakkında kaymakamlıkça görevi kötüye kullanmak suçundan yeterli delil olmadığı gerekçesiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi nedeniyle sanığın şikayetine konu iddiasının ispat edilememiş olmasının, tek başına suçun oluşumu için yeterli sayılamayacağı gözetilmeden ve anayasal şikayet hakkını kullanan sanığın ne şekilde iftira kastı ile hareket ettiği açıklanmadan, yetersiz gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi,[6]

Görüldüğü üzere bu suçun özel kastla işlenmesinin sonucu olarak yalnızca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin bu suçu oluşturmadığı, Anayasal bir hak olan şikayet hakkı kapsamında kaldığı konusunda içtihat birliği vardır. Somut olayda iftira suçunun tüm koşulları titizlikle değerlendirilip buna göre bir sonuca varılmalıdır. Bununla birlikte burada söylemek istediğim bir başka husus ise verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın sonrasında aynı konuda yeni bir şikayet gerçekleştirilmesi ve bundan da ilkine dayalı olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi durumunda kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun oluşacağıdır. Nitekim Yargıtay “Sanık B. P.nin, Y. Belediye Başkanı olan katılan İ. S. hakkında aynı mahiyetlerdeki benzer iddialarla ilgili olarak defalarca şikayet dilekçesi vermek suretiyle gerçekleşen eylemlerinde anayasal şikayet hakkını kullandığı, bu şikayetleri nedeniyle katılan hakkında iki kez dava açılıp bir kez beraatine, bir kez de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olduğu, diğer şikayetleri nedeniyle de yapılan ön incelemeler sonrasında soruşturma izni verilmemesi ve raporlar yeterli görülerek Cumhuriyet Savcılığınca takipsizlik kararları verilmiş olması karşısında; sanığın aynı mahiyetlerdeki benzer iddialarla ilgili olarak takipsizlik kararları verilmesine karşın defalarca yeniden şikayet dilekçesi vermek suretiyle gerçekleşen eyleminin kişilerin huzur ve sükununu bozmak suçunu oluşturup oluşturmadığı kararda açıklanıp tartışılmadan iftira suçundan hüküm kurulması”[7]

Sonuç olarak somut bir takım delillere dayanılarak gerçekleştirilen şikayetler sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar iftira suçunun oluşması açısından tek başına yeterli olmayıp şikayet hakkı kapsamındadır. Aynı konuda defalarca gerçekleştirilen şikayetler sonucunda verilen takipsizlik kararları ise kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu kapsamında değerlendirilmelidir. Umarım faydalı olmuştur. Herkese selam ve saygılarımla.


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Murat YILMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------------
[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2005/4-17E., 2005/33K., 22.03.2005 Tarihli Kararı.
[2] YILDIRIM / Akif, İftira Suçu, TBB Dergisi, Sayı 69, 2007, s. 200.
[3] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Bası, s. 966.
[4] Yargıtay 4. Ceza Dairesi,2013/26612E., 2014/1652K., 22.01.2014 Tarihli Kararı.
[5] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2013/5004E., 2013/8756K., 10.06.2013 Tarihli Kararı.
[6] Yargıtay 4. Ceza Dairesi., 2013/15904E.,     2013/22043K., 12.09.2013 Tarihli Kararı.
[7] 4.Ceza Dairesi.,2012/2516E., 2013/969K., 22.1.2013 Tarihli Kararı