Ceza zamanaşımı iki halde işlemeye başlar:

1. Hüküm kesinleştiğinde,

2. İnfaz herhangi bir sebeple “kesintiye” uğradığında.

Ceza zamanaşımı iki halde kesilir:

1. Hükmün infazı için tebligat yapılması veya hükümlünün yakalanmasıyla,

2. Bir suçtan dolayı mahkum olan kişi, üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde.

Ceza zamanaşımının kesilmesi için, ortada işleyen bir ceza zamanaşımı olmalıdır. Hükmün infazı devam ederken, ceza zamanaşımı işlemeyecektir. Koşullu salıverilme, infazda “kesinti” değildir. İnfaz, bihakkın tahliye tarihine kadar devam eder. Bu sebeple, bihakkın tahliye tarihine kadar ceza zamanaşımı işlemez.

Bir suçtan dolayı mahkum olan kişi, üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde” ceza zamanaşımının kesileceğine dair TCK m.71/2’nin tatbiki için, ortada işleyen bir ceza zamanaşımı olması gerekir. Ancak koşullu salıverilme, ceza zamanaşımının işlemeye başlamasını sağlayan bir müessese olmadığından ve infaz devam ettiğinden ceza zamanaşımı işlemeyecektir. İşlemeyen bir sürenin kesildiğinden de bahsedilemeyeceğine göre, koşullu salıverildikten sonra deneme süresi içerisinde suç işlenmesi TCK m.71/2 kapsamında değerlendirilemez.

Hükümlü koşullu salıverildikten sonra, deneme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemişse, koşullu salıverilme kararı geri alınır.

Deneme süresi içinde işlenen kasıtlı suçtan mahkumiyet;

Önceki ilamların infazında bihakkın tahliye tarihi dolmadan kesinleşirse, koşullu salıverilmenin geri alınması üzerine cezaevinde infaz edilecek süre yönünden ceza zamanaşımı yoktur.

- Önceki ilamların infazında bihakkın tahliye tarihi dolduktan sonra kesinleşirse; bu bihakkın tahliye tarihi esasen hak edilmiş durumda olmayacağından, buna karşılık ortada devam eden bir infaz da bulunmadığından, ancak bu halle sınırlı olarak “infazın kesintiye uğradığı” ileri sürülebilecektir. Bunun neticesi olarak; koşullu salıverilmenin geri alınması üzerine infaz edilecek bakiye süre yönünden ceza zamanaşımının, önceki bihakkın tahliye tarihinden işlemeye başlayacağı söylenebilir. Çünkü infazda “kesinti”, deneme süresi içinde işlenen suçtan verilen cezanın bihakkın tahliye tarihinin dolmasından sonra kesinleşmesi sebebiyle gerçekleşmiştir. Bu durumda; infazı gereken bakiye ceza ve zamanaşımı ilişkisinin tespitinde, özellikle içtimalı cezalarda önceden infaz edilen sürenin ne kadar olduğunun ve bu sürelerin içtimaa dahil olan hangi mahkumiyetten ne oranda mahsup edileceğinin tartışılmasına gerek bulunmamaktadır. Çünkü bihakkın tahliye tarihinden infazda kesintiyi başlattığımızda; TCK m.68/5’e göre “kalan ceza”, koşullu salıverilmenin geri alınması kararında belirtilen toplam süredir. Ceza zamanaşımının hesaplanmasında da, koşullu salıverilmenin geri alınması kararında belirtilen ve bakiye infazı gereken bu sürenin esas alınması yeterlidir.

Uygulamada; içtimalı cezalarda hükümlünün koşullu salıverilme kararı, deneme süresi içerisinde işlenen suç nedeniyle geri alındığında, TCK m.68/5 tatbik edilerek “kalan ceza miktarı” kriterinden hareketle ceza zamanaşımı süresinin tespitinde, önceden fiilen infazda geçirilen sürelerin dikkate alındığı, ancak önceden fiilen infaz edilen bu sürelerin içtimaa dahil olan hangi cezadan ne oranda indirileceği konusunda değişik uygulamalar olduğu görülmektedir.

Kanaatimizce; koşullu salıverilme geri alındığında, bakiye cezanın infazı için yapılacak ceza zamanaşımı süresinin hesaplanmasında, önceden içtimalı cezaların ne kadar süre ile infaz edildiğinin bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan; TCK m.68/5’in tatbiki için infazda kesintinin gerçekleşmesi hali olup, koşullu salıverilme infazda kesinti sebebi değildir. Hükümlü içtimalı cezaların infazına başladığında, zaten ceza zamanaşımı süresi işlemeyecektir. “Kalan ceza miktarı” ise, koşullu salıverilme kararının geri alınması kararında bakiye infazı gerektiği belirtilen süredir ve ceza zamanaşımı süresi de bu ceza miktarına göre belirlenmelidir.

Bu görüşümüze; içtimaa dahil olan cezaların ayrı ayrı ceza zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasına karşılık, koşullu salıverilmenin geri alınması kararında belirtilen bakiye sürenin içtimalı cezaların tümüne yönelik olduğu ve bu durumun hükümlü aleyhine sonuç doğurabileceği gerekçesiyle itiraz edilmesi mümkündür. Ancak belirtmeliyiz ki; infaz edilecek bakiye sürenin, içtimaa dahil her bir ceza için ayrı ayrı ceza zamanaşımı hesabı yapılacağından bahisle eşit veya farklı oranda (örneğin içtimaa dahil olan 10 yıllık cezadan 2 birim, 5 yıllık cezadan 1 birim sürenin indirilmesi) dağılıma tabi tutulmasına dair uygulamanın yasal dayanağı bulunmamaktadır. Ayrıca; bu uygulamanın her durumda hükümlü aleyhine sonuç doğurmayacağı, aynen infaz edilecek sürenin miktarına göre yeri geldiğinde hükümlü lehine de sonuç doğurabileceği (örneğin koşullu salıverilmesi geri alınan ve aynen infaz edilecek süresi, içtimaa dahil cezaların her birisinden daha az olan hükümlüler), her ne kadar İnfaz Hukukunda “hükümlü lehine yorum” ilkesini benimsemiş olsak da, bu ilkenin kişiye veya duruma özel uygulama yapılmasını gerektirmeyeceği de açıktır.

Özetle; infaz devam ederken ceza zamanaşımı işlemez ve infazın kesintiye uğradığı bihakkın tahliye tarihinden itibaren ceza zamanaşımı işlemeye başlar, koşullu salıverilmenin geri alınması kararının kesinleşmesi üzerine hükümlü cezaevine alınıncaya kadar işlemeye devam eder. Ceza zamanaşımı süresinin tespitinde, koşullu salıverilmenin geri alınması üzerine hükümlünün daha ne kadar bir süreyi cezaevinde geçirmesi gerektiğinin esas alınması isabetli olacaktır. Bu esas alınma, bihakkın tahliye tarihinden sonra koşullu salıverilmeyi bozan suçun kesinleşmesi halinde geçerlidir. Koşullu salıverilmeyi bozan suçtan verilen mahkumiyet, bihakkın tahliye tarihinden önce kesinleşmişse sorun bulunmamaktadır, çünkü bihakkın tahliye tarihine kadar ceza zamanaşımı işlemez.

Örneğin; hükümlünün bihakkın tahliye tarihi 01.01.2030 olsun, koşullu salıverilmesi de 01.01.2015 olsun. Hükümlü 2016 yılında suç işlerse ve 5 yıl ceza alırsa, bu cezası da 01.01.2032’de kesinleşirse, önceki infazının bihakkın tahliye tarihi 01.01.2030 olduğu için kesinti buradan başlar ve deneme süresi içinde işlenen suçtan verilen cezanın kesinleştiği 01.01.2032 tarihine kadar ceza zamanaşımı işlemeye devam eder, ne zaman ki hükümlünün koşullu salıverilmesinin geri alınmasına karar verilip de hükümlü cezaevine alınırsa, o zaman ceza zamanaşımı tekrar kesilir. Burada ceza zamanaşımı süresinin hesabında dikkate alınacak süre; koşullu salıverilmenin geri alınması sebebiyle cezaevinde infazı gereken süre olup, örneğe konu olayda lehe uygulama “sonradan işlenen suçun iki katı” hesaplamasını gerektirdiğinden 10 yıldır. 10 yıllık sürenin ceza zamanaşımı süresi, TCK m.68’e göre 20 yıldır. Dolayısıyla, önceki bihakkın tahliye tarihinden 20 yıl geçmeden koşullu salıverilmesi geri alınan hükümlünün infazına tekrar başlanılması gerekir.

Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 11.11.2014 tarihli, 2014/28459 E. ve 2014/34501 K. sayılı kararında; “Her ne kadar Kayseri 3. Asliye Ceza Mahkemesince Ereğli Ağır Ceza Mahkemesi’nin içtima kararında yer alan kararının ceza zamanaşımı dolduğundan bahisle ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de Kayseri 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …1986 tarihli ve 1984/… esas, 1984/… sayılı kararıyla verilen 4 yıl 12 ay hapis cezasının, Ereğli- Konya Ağır Ceza Mahkemesi’nin …1994 tarihli ve 1994/... değişik iş sayılı kararı ile içtima edilerek 22/10/2012 tarihinde infazına başlandığı, sanığın bihakkın tahliye tarihi olan 10/03/2013 tarihine kadar infazının devam ettiği, sanığın koşullu salıverildiği 08/04/2003 tarihinden sonra deneme süresi içerisinde yeniden suç işlediğinden bahisle koşullu salıverilme kararının geri alındığı, yeni belirlenen bihakkın tahliye tarihine kadar da anılı kararının infazının devam edeceği ve ceza zamanaşımı süresinin duracağı…” gerekçesine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbarnamesinin kabulü ile aksi yönde Yerel Mahkeme kararının kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir. Karar; işbu yazımızın konusu ile birebir aynı hukuki tartışmaya ilişkin olmasa da, ortaya koyduğu ilke itibariyle görüşümüzü desteklemektedir.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 13.10.2016 tarihli, 2016/1286 E. ve 2016/6956 K. sayılı kararında ise; “hükümlü hakkında yüklenen sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından hükmolunan cezaların türü ve miktarı itibariyle tabi olduğu 765 sayılı TCK'nın 112/4. maddesinde öngörülen 10 yıllık ceza zamanaşımının, anılan Kanunun 113. maddesi gereğince kesici son işlem olan şartla tahliye tarihinden sonra ancak bihakkın tahliye tarihinden önce sanığın işlediği ve böylece infazın inkıtaa uğradığı 30.04.2001 ikinci suç tarihinden itibaren gerçekleştiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırı ve yazılı emre atfen düzenlenen ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden…” denilerek, koşullu salıverildikten sonra deneme süresi içerisinde işlenen suçun işlendiği tarih itibariyle “infazın kesintiye uğraması” halinin gerçekleştiği kabul edilmiş ve ceza zamanaşımı hesabı ikinci suç tarihine göre yapılmıştır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin bu kararına katılmıyoruz. Gerek mülga 765 sayılı TCK m.113 ile 114 ve gerekse 5237 sayılı TCK m.68/5 ve 71 hükümleri gereğince; hükümlünün yakalanması ile ceza zamanaşımının kesileceği, tekrar işlemeye başlaması için infazın herhangi bir sebeple kesintiye uğraması gerektiği, koşullu salıverilmenin veya deneme süresi içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesinin infazda kesinti sebebi olmadığı, TCK m.71/2’de “Bir suçtan dolayı mahkum olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde, ceza zamanaşımı kesilir.” hükmüne göre ceza zamanaşımının kesilebilmesi için ortada işlemeye devam eden ceza zamanaşımının olması gerektiği, mülga 765 sayılı TCK m.114/2’de benzer şekilde “Bir suçtan dolayı mahkum olan kimse müruru zaman cereyan ettiği sırada mahkum olduğu suç cinsinden diğer bir suç daha işlediği takdirde müruru zaman yine kesilmiş olur.” düzenlemesine yer verildiği, hükümlünün yakalanması ve infazın kesintiye uğraması arasında ceza zamanaşımının işleyeceğine dair yasal düzenleme bulunmadığı, mevcut düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde Sayın Dairenin vardığı sonuca ulaşmanın mümkün olmadığı kanaatindeyiz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)