Hâkim tarafından verilen “adaletli bir karar” tarafları ve hâkimi tatmin edecektir. Hâkim bunu verdiği karardaki “gerekçesi” ile başaracaktır.
Doktrinde görünürde gerekçe, “kılıf gerekçe” olarak adlandırılmıştır. “Elbise” ile “cilt” ne kadar farklı ise “gerçek bir gerekçe” ile “kılıf gerekçe” de o kadar farklıdır.
Taraflar açısından gerekçeli karar bireyler için temel bir hak, mahkeme açısından bir yükümlülüktür. Gerekçe aynı zamanda ahlaki bir yükümlülüktür. Hâkimin verdiği karar ile davanın taraflarına bilgi verme ödevi bulunmaktadır. Gerekçeler, kararlara meşruiyet kazandırdığı gibi keyfilikleri önler. Bu şekilde hâkim hukuk devleti ve yargıya olan güveni arttırır.
Gerekçe, yargı kararının içermesi gereken resmi ve hukuki zorunlu verilerin ötesini içermelidir.
Karar, çoğunluk ve karşı görüşlerle bir bütündür. Kararların gerekçeli olma zorunluluğu karşı oy bildiren hâkimlerin, gerekçe yazma konusunda sorumluluk hissetmelerini de sağlar. Mahkemenin, tarafların iddialarına cevap vererek sonuca nasıl ulaştığını ortaya koyar gerekçe.
AİHM’nin ve Anayasa Mahkemesi ’nin “gerekçeli karar hakkı” na dair verdikleri kararlar konuya ayrı bir önem kazandırmaktadır. “Gerekçeli karar hakkı” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6’ncı maddesi ve Anayasa’nın 36’ncı maddesinde yer alan adil yargılanma hakkından doğmaktadır.
Anayasa’nın 141’inci maddesi “bütün mahkemelerin”, “her türlü kararları” nın gerekçeli olmasını emreder.
Gerekçe, anayasada ve usul yasalarında yer alan bir zorunluluktur. Kararlarda gerekçenin bulunmaması kesin hukuka aykırılık hali yani mutlak bozma sebebidir.
“Gerekçesiz kararlar mutlak bozma nedeni ise de hatalı gerekçeye dayanan ancak sonucu itibarıyla doğru bulunan kararlar temyiz mahkemeleri tarafından mutlak bozma nedeni yapılmamaktadır. Bu tür kararlar, gerekçesi düzeltilmek suretiyle onanmaktadır. Bu uygulama şekli doktrinde "hâkimin gerekçe hakkına" veya "takdir hakkına" müdahale görülerek eleştirilmektedir.”
Uygulamada gerekçesiz kararlar gibi çelişkili gerekçeli kararlar da mutlak bozma nedeni yapılmaktadır
CMK 34,224,232. Maddeleri ile HÂKİMLER VE SAVCILAR KURULU KANUNU 32. Maddesi, HMK 298, 436 ile İYUK 24 de karşı oy ve gerekçesinden bahsedilir.
Hâkimin verdiği kararında otoritesi yasal güçten gelir. Hâkimin karar verirken ortaya koyduğu gerekçesinin mantıklı olması, hukuki olması, adaletli olması onu daha kabul edilebilir kılacaktır. Yargı kararı, sonuçları itibari ile otoriter bir kavramdır, öneri veya iknaya yönelik bir işlem değildir.
Hâkimin verdiği kararların gerekli ölçüde mantıklı ve hukuki olması gerekçesini ilke haline getirebilecektir. Peki hakimlerin dünya görüşleri, tecrübeleri ve subjektif özellikleri kararlarını ne kadar etkilemektedir? Gerekçeli karar, yargı makamlarının kendilerini ifade edebilmelerinin bir yolu olarak karşımıza çıkar.
Hâkimin sunduğu gerekçe mantıklı, tutarlı değilse ve hukuka da aykırı ise ne olacaktır? Bu karardan nasıl dönülecektir? İlk derece hakimlerinin verdiği kararlar üst derecede incelenmekle bu durum düzelecek midir? Tam da bu noktada muhalefet, karşı oy görüşünün kıymeti nedir? Toplu mahkemelerde tek hükümde muhalefet olduğuna göre tek hâkimin kendi içindeki muhalefeti ne olacak? Bir hâkim kendi görüşüne karşı oy kullanamadığına göre bunun yansıması nasıldır?
“Yargılanmasına izin verilmeyen hâkim” olmaz. Hâkim gerekçe sunarak, bir anlamda bu yargılamanın, eleştirinin de önünü açmış olacaktır.
“HMK’nın 294’üncü maddesinin 4’üncü fıkrasına göre, gerekçeli karar kısa kararın tefhiminden itibaren 1 ay içerisinde yazılmalıdır. 1 aylık süre ile gerekçeli kararın yazılmasında mahkemelerin keyfi davranışlarının önlenmesi, tarafların haklarının ihlal edilmemesi, üst mahkemelere başvuru hakkının sürüncemede bırakılmaması ve hak arayanlara haklarının teslim edilmesi amaçlamıştır.”
Karar aleyhine verilen taraf, gerekçe ortaya çıkıncaya kadar mahkemenin kararına şüphe ile yaklaşmamış olacaktır.
Yargıtay’a göre; “Varlığından söz edilebilmesi için gerekçenin yargılama safahatına uygun olması gerekir. Aksi halde karar “görünürde gerekçeli” olur ki, bu da gerekçesiz karar sayılır. Kararların gerekçeli olması kamu düzenine ilişkin olmakla aksi hal bozma nedenidir”. Yargıtay 15. HD T. 8.03.2000 E.2 000 /829 K. 2000/1121,
Hükmün gerekçe kısmına yazılan her bilginin gerekçe olup olmadığı da irdelenmelidir. “Bu karar (veya tasarruf), falan kanunun filan maddesi uyarınca ittihaz edilmiştir” demek “gerekçe” göstermek sayılmaz. Gerekçe, “yetkili mercii, bir kararın (veya tasarrufun) ittihazına sevk eden sebeplerin (olaylar, iddialar, ihtimaller muvacehesinde) teker teker gösterilmesi, tartışılması, hukuk düzeninin verileri karşısında, hukuk tekniği ve hukuk mantığı ile kararın yarattığı hukukî durumun (veya ihtiva ettiği hukukî emrin) hukukî isabet ve sıhhatinin ispatıdır. “
Özetlemek gerekirse; açıklayıcı olması, ikna edici olması, kararın haklılığını ortaya koyması, kararın aleyhine durum oluşturduğu kişiye karşı keyfi davranılmadığı göstermesi, varsa karardaki hatalar bakımından taraflara buna itiraz etme hakkı tanıması, karar gerekçesinin faydaları ve beklenen özellikleridir.
Uygulamada şablon kararların verilip gerekçenin sonradan uyarlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Dikkatle okunmamış ve zihinde ikna olunmamış bir kararı özellikle emsal yargıtay kararlarından yola çıkarak yüzeysel değerlendiren bir hâkim, gerekçeyi yazmaya başladığında gözden kaçırdığı ya da bu defa önceki çıkarımına aykırı bir durumu görünce vicdani olarak gerçekten zor bir duruma düşmüş olacaktır.
Şablon kararlar kadar şablon gerekçeler de hukuk ve adalet anlayışını kemiren virüsler gibidir. Zira kalem personelinin hazırladığı gerekçeye imza atmakla yetinecek kadar işi basitleştiren, ya da bilgisayardaki hazır formatta isim değiştirerek gerekçe yazan hâkime ne denir.
Bu otomatik işleyişte yerel hakimlerin hukukun gerektirdiği kriterleri göz ardı ederek özellikle yüksek mahkemelerce içtihat halini almış ilkeleri görmezden geldikleri, “yeterli delil elde edilemediğinden” “mevcut delil durumuna göre” “delillerin değerlendirilmesi “vs. Basma kalıp sözlerle gerekçe kısmını eksik ve kısır bıraktıkları müşahede edilmektedir. İş yükü bahanesi ile yüksek mahkeme tarafından bu defa bu eksikliklerin ciddiyetle incelenmemesi ve eksik bırakılan bu hususları tamamlamaması çok daha ciddi bir adaletsizliğin yaşanmasına sebebiyet vermektedir.
MUHALEFET ŞERHİ - KARŞI OY
Muhalefet şerhi, azınlıkta kalan hâkimin gerekçesidir. Hâkim hâkime karşıdır.
Muhalefet şerhi; davanın tarafları bakımından olduğu kadar hükmün hukuk dünyasında yarattığı etki bakımından da son derece önemlidir. Muhalefet şerhi ve gerekçesi görülünce davanın gerçekten tartışıldığı, mevcut itirazların değerlendirildiği, avam tabiriyle ciddiye alındığını gösterir.
Anayasa’nın 141’inci maddesi “bütün mahkemelerin”, “her türlü kararları” nın gerekçeli olması gerektiğinden bahseder. Anayasa, herhangi bir mahkemeye veya mahkemelerin herhangi bir tür kararına “gerekçesizlik” ile ilgili bir istisna getirmemiştir. “Her türlü” ibaresi, ilk derece mahkemelerinin sadece nihai kararlarını değil ara kararlarını ve hatta direnme kararlarını gerekçe göstererek kaleme almaları gerekir.
Tek hâkimin karşı oy, muhalefet şerhi imkânı elbette yoktur. Ancak teknik olarak bir hâkimde zıt düşünceler ya da tutarsızlıklar ya da kabul edilen neticeye ikna edici sebepler bulunmadığında bu durum ya çelişkili karar olarak ortaya çıkacak ya da uygulamadaki adı ile eksik gerekçe, gerekçesiz karar olarak tezahür edecektir.
Toplu mahkeme üyesinin, başkanın hegemonyası ya da türlü sebeplerle muhalefet etmediğinde/ edemediğinde; karar eksik olacak, kılıf karar olacak, gerekçesiz olacaktır.
Muhalefet kavramı tüm yaşam gibi, hukuk dünyasında da çok kıymetlidir. Unutulmamalıdır ki;
Her iyi iş muhalefetle yüzleşir. En iyi çalışma genellikle en güçlü muhalefetle ortaya çıkar.
Gerçeğe ulaşmanın en iyi yollarından biri, karşıt görüşlere sahip olan ve gerçeği bulma konusunda aynı ilgiyi paylaşanlarla yapılan teşriki mesaidir. Hatta denir ki; bir yerde herkes aynı şeyi düşünüyorsa orda kimse yoktur.
Tüm bu anlatılanlardan; hâkimin verdiği kararda gerekçe olmaması bir nevi kararı mutlak bozma nedeni olan yok hükmüne getirecektir. Verilen hükmün muhalifi olan hâkimin karşı oy kullanmaması ise daha tehlikeli bir haldir. Karşı oy hakkı kullanarak oluşturduğu gerekçe, üyenin karşı olduğu karara sıhhat kazandırmasıdır. Bu tutum yaşayan bir hukuk ve adalet olduğu yönünde bireylere ve davanın taraflarına da ümit verecektir.
Adli istatistiklere bakıldığında mahkeme kararlarında karşı oy kullanma oranının yüzde 5’leri aşmadığı görülmektedir. Açıkçası bu düşük bir orandır.
"Bir insanın bir şeyi yapmak için her zaman iki gerekçesi vardır: iyi bir gerekçe ve gerçek gerekçe." ~ J. P. Morgan.
Bir muhalefet şerhi, beraat hükmünü mahkûm edebileceği gibi, bir mahkûmiyet hükmünü de beraat ettirebilir.
Muhalefeti olan bir karar; uçmak için bir değil, iki kanatla muhataplarını bir fikirden diğerine çevirir ve zıtlıklar aracılığıyla gerçeği ortaya koyar.
Av. Nevzat ALTUN
KAYNAKLAR;
1- SUNAY, Zuhal Aysun, İptal Davalarında Gerekçeli Karar Hakkı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2016,
2- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/227232 MAHKEME KARARLARINDA GEREKÇENİN ÖNEMİ (The Importance of Justification in the Court Decisions)Ahmet TAŞKIN* Dr.,Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Üyesi
3- https://hfsa-sempozyum.com/wp-content/uploads/2019/02/HFSA8-Yücel-min.pdf PROF.DR MUSTAFA TÖREN YÜCEL “ KARARLARDA GEREKÇE VE MUHALEFET ŞERHİ”
4- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1846957
5- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/227232