Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW); temel insan haklarını, insan itibar ve kıymetini, erkeklerle kadınların eşit haklara sahip olmaları gerektiği inancını temel alan bir sözleşme olup Türkiye tarafından 1985 yılında imzalanan BM 9 temel insan hakları sözleşmelerinden biridir. 35 Sayılı Genel Tavsiye Kararı ise 1992 yılında kabul edilen 19 Sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın akabinde 2017’de kabul edilmiş, 1992’den bu yana olan gelişmeler ışığında güncellenmiştir.
35 SAYILI GENEL TAVSİYE KARARI ÜZERİNE İNCELEME:
“Kadına, kadın olduğu için yöneltilen veyahut orantısız bir biçimde kadınları etkileyen şiddet, kadınların insan haklarının ihlalidir” ifadesi ile başlayan karar insan hakları ve kadına yönelik şiddet ilişkisini vurgulamıştır. İnsan hakları ihlali bir eylem sonucu olabileceği gibi ihmal sonucu da olabilmektedir. Burada ihmalin gereken önlemleri almayı da kapsadığı açıktır. Bu sebeple başta devletin gereken önlemleri alması, uygulaması, yaygınlaştırması ihmal bakımından önem arz etmektedir.
Karar kesişimsellik vurgusu yaparak “kadına karşı ayrımcılığın kadınların hayatlarını etkileyen diğer faktörler ile ayrılamaz bir biçimde bağlantılı olduğunu teyit eder. Komite, bu faktörlerin, etnisite/ırk, yerli veya azınlık olma durumu, renk, sosyoekonomik durum ve/veya kast, dil, din veya inanç, siyasi düşünce, tabiyet, medeni durum ve/veya anne olup olmama, yaş, şehirde/kırsalda yerleşim, sağlık durumu, özürlülük, mülk sahibi olma, lezbiyen, biseksüel, transeksüel veya interseksüel olma, okuma yazma bilmeme, kadın kaçakçılığı, silahlı çatışma, sığınma hakkı talep etme, göçmen olma, kendi ülkesinde yerinde edilme, vatansızlık, göç, evin reisi olma, dul olma, HIV/AIDS taşıma, özgürlüğünden mahrum olma, hayat kadını olma, coğrafi uzaklık ve hakları için mücadele eden kadınların damgalanmasını kapsayabileceğinin altına çizer.” ifadelerine yer vermiştir. Kesişimsellikle feminizmi genişletmekle beraber karar, cinsiyete dayalı şiddetin kadınları farklı bir derecede veya farklı şekillerde etkileyebileceği sebebiyle buna uygun politika ve yasal düzenlemeler yapılması gerektiğini belirtmiştir.
Karar şiddet türünün kapsamını geniş tutarken (muhtemelen kadınların ölümüne neden olan veyahut ölümle sonuçlanan eylemler veya ihmaller, ya da kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik olarak zarar veren ya da acı çekmelerine neden olan eylemler, bu tür eylemler ile tehdit ve taciz etme, baskı kurma veyahut özgürlükten mahrum bırakma.) kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kültürel, ekonomik, ideolojik, teknolojik, dini, sosyal ve çevresel faktörlerden etkilendiği de belirtilmiştir. Hatta bu etkenler sebebiyle daha kötüye gidebildiği de vurgulanmıştır. Aynı zamanda karar kadın hak savunucularına, siyasetçilerine, gazetecilerine karşı yapılan eylemleri de toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olarak kabul etmiştir.
Karar diğer insan haklarına da vurgu yaparak tüm bu hakların birbirleri ile bağlantılı olduğunu vurgulamıştır.
Kararda “Sözleşmeye Taraf Devletlerin kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle ilgili olarak genel yükümlülükleri” başlığı altında Madde 2 kapsamında belirtilen taraf devletlerin tüm yolları kullanarak ve en kısa zamanda kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet de dahil olmak üzere kadınlara karşı ayrımcılığı ortadan kaldırma politikası oluşturma yükümlülüğü olduğu belirtilmiş, bu yükümlülüğün ise acil nitelikli bir yükümlülük olduğu; ekonomik, kültürel veya dini nedenler de dahil olmak üzere herhangi bir şekilde gecikme gerekçesi sunulamayacağı vurgulanmıştır. Bu ifadeler kültür, aile yapısı vb. gerekçelerle yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’ni hatırlatmaktadır. Dolayısıyla karardaki beyanlar ışığında, açıkça bu yükümlülük ihlal edilmiştir.
“Taraf devletler kendi teşkilatları veya temsilcileri tarafından bu eylemlerin veya ihmallerin gerçekleştirilmesini önlemekten – eğitim aracılığıyla, ve yasal hükümlerin, idari yönetmeliklerin ve davranış kurallarının benimsenmesi, uygulanması ve denetlenmesi de dahil olmak üzere – ve uluslararası suç teşkil edenlerin yanı sıra kamu makamları tarafından hata, ihlal veya ihmal teşkil eden durumlar da dahil olmak üzere kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet vakalarında uygun yasal veya cezai yaptırımları araştırmak, mahkemeye vermek ve uygulamaktan ve bunun yanı sıra düzeltilmesini sağlamaktan sorumludur. Bunu yaparken, kadınların farklılığı ve bundan doğan çoklu/kesişimsel ayrımcılık riskleri de göz önünde tutulmalıdır.”
Şüphesiz kararın en önemli maddelerinden biridir. Yargı sürecinin uzunluğu ve maliyeti, kadına yönelik şiddetle mücadelede sorumlu kurum ve kuruluşların çok dilli olarak hizmet vermemeleri; göçmen, sığınmacı ve mülteci kadınların yasal statü problemi gibi birçok erişim problemine dair riskler hala devam etmektedir. Bu problemlerin ortak yanı ise farklılığın ve kesişimsel ayrımcılığın göz ardı edilmesidir.
Kararda yasama, yürütme ve yargı alanındaki yükümlülüklere ilişkin de beyanlarda bulunmuştur. Kararda tüm yasal sistemlerin, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağdurlarının/şiddete maruz kalanların korumasını sağlamasını vurgularken geleneksel, dini ve yerel yasaları da dahil etmiştir. Burada yürürlülükten kaldırılması gereken uygulamaları sayarken kürtajın suç olmasına da değinmiş kadınları orantısız olarak etkileyen diğer ceza hükümlerini saymıştır.
“Tecavüz de dahil olmak üzere cinsel saldırıların kadınların kişisel güvenlik haklarına ve fiziksel, cinsel veya psikolojik bütünlüklerine karşı bir suç olarak değerlendirilmesinin sağlanması. Evlilik içinde veya birlikte olunan kişi tarafından gerçekleştirilen tecavüz de dahil olmak üzere cinsel suçlar tanımımın özgür iradeyle rıza verilmemesine dayanmasının ve mecburi koşulları da göz önünde bulundurmasının sağlanması. Varsa, her türlü zaman sınırı kurbanların/kurtulanların çıkarlarına öncelik tanımalı ve yetkili hizmetlere/makamlara uğranan şiddeti rapor etme yetkinliklerini engelleyen koşullar da göz önünde bulundurulmalıdır.”
Bu verilen ifade evlilik içi tecavüzü suç tanımına koymakla beraber kadın beyanı esastır ilkesini de akla getirmektedir. Zira kurbanların/kurtulanların çıkarlarına öncelik tanınması için beyanın esas alınması gerekmektedir.
Bununla beraber kamusal alanların uygunluğu da vurgulanmıştır. Örneğin sokakların ışıklandırılması, yeterli alt yapının sağlanması kamusal alanların uygunluğu için gerekmektedir.
“Reklam, bilişim ve iletişim teknolojileri de dahil tüm medya organlarını, faaliyetlerinde, kadınların ve kadınların insan haklarının savunucuları gibi özel kadın gruplarının zararlı ve kalıp yargılar biçiminde sergilenmesi de dahil olmak üzere kadına karşı ayrımcılığı ortadan kaldırmak için etkin önlemler almaları ve bu önlemlerin uygulamaları yönünde teşvik etmek.”
Özellikle ana akım medya ve diziler toplumsal cinsiyet ayrımı konusunda algımızı şekillendirmektedir. Buna karşılık henüz yeterli hassasiyet oluşabilmiş olmamakla beraber aksine eril düzen propagandası bariz bir şekilde yapılmaktadır. Kararda tavsiyeler arasında medyada kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı davalara yeterli süreye yer vermek konusunda yönlendirici ilkelere yer verilmiştir. Ancak günümüzde özellikle yerelde toplumsal cinsiyet temelli davaların görünürlüğü engellenmeye çalışılmaktadır.
Yine kararda belirli meslek gruplarının kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti etkin bir biçimde engellemeleri ve bununla baş etmeleri amacıyla gerekli donanıma sahip olmaları, bu kişilere zorunlu, tekrarlayan ve etkin kapasite geliştirici eğitim verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
“Koruma tedbirleri, kadın mağdurlara/şiddete maruz kalanlara aşırı bir mali, bürokratik veya kişisel yük getirmesinden kaçınmalıdır.”
Yargısal süreçlerin uzunluğu, maliyeti, adli yardım taleplerinin kabulünün gittikçe zorlaşması, gerekli mercilerin gereken hassasiyet, eğitime sahip olmaması ve sayılacak daha birçok eksiklik koruma tedbirleri kapsamında problem ve risklerin devam ettiğini göstermektedir.
“Şiddet mağduru kadınların kapsamlı hizmetlere etkin bir biçimde erişimini sağlamak için, kadın sivil toplum örgütleri ile tam bir katılım ve işbirliğini oluşturmak, uygun çok sektörlü başvuru mekanizmaları kurmak ve uygulamak.”
“Kadın örgütlerine destek olmak da dahil olmak üzere kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin her türünden mağdur olanlara/ şiddete maruz kalanlara; önleme, korunma, mağdur desteği, soruşturma, kovuşturma ve tazminatın karşılanması için kanun ve politikaları etkin bir şekilde uygulamak amacıyla ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerde uygun insan kaynaklarını ve mali kaynakları tahsis etmek”
Özellikle yerelde birçok kadın sivil toplum örgütü işbirliğinin de ötesinde varolma mücadelesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Sivil toplum hareketinin güçlendirilmesi başta kadın merkezli örgütler için oldukça önem arz etmektedir.
“Tüm yasal işlemler, koruma ve destek önlemleri ve hizmetleri sağlanırken toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurlarına saygı gösterilmeli ve özerklikleri sağlanmalıdır.”
Başta sığınma evlerinde kalan kadınların birçoğunun oy hakkını dahi kullanamaması özerklik problemini göstermektedir. Şiddet mağduru kadınların özerk bir hayat inşa etmesi için gereken destek ve koruma sağlanmalıdır.
Kararın devamında yakıcı maddeler, silah ve diğer maddelerin erişiminin kontrolüne değinilmiştir. Artan ruhsatsız silah sayısı, yakıcı maddelere erişiminin kolaylığı vb. durumların şiddetin artmasında başat faktörler arasında yer aldığı şüphesizdir.
“Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağduru kadınlar için etkili tazminat sağlamak. Tazminat, maddi tazminat ve tam iyileşme için cinsel sağlık, üreme ve zihinsel sağlık dahil olmak üzere yasal, sosyal ve sağlık hizmetlerine erişimin sağlanması, 28, 30 ve 33 sayılı Genel Tavsiyeye uygun olarak zararın tazmini ve tekrarlanmamasının garantisi gibi farklı önlemleri içermelidir. Bu tür tazmin yolları, yeterli, hızla belirlenen, bütünsel ve çekilen zararın ağırlığına orantılı olmalıdır.”
Başta HPV aşısı gibi cinsel ve üreme sağlığı açısından gerekli sağlık hizmeti sağlanamamaktadır. Bununla beraber kürtaj konusunda yaşanan eksiklikler henüz gereken erişimin sağlanamadığını göstermektedir.
Av. Semanur DİKME
KAYNAKÇA :
1. CEDAW, Kadının İnsan Hakları Derneği, https://kadinininsanhaklari.org/savunuculuk/uluslararasi-sozlesmeler-ve-mekanizmalar/cedaw/.






