Bölge adliye mahkemesi (BAM) ceza dairesince görülen istinaf yargılamasında, öncelikle “kabul edilebilirlik” evresi olarak adlandırabileceğimiz üç koşulun sağlaması yapılacak ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.279 uyarınca dosya üzerinden ön inceleme gerçekleştirilecektir. Bu aşamada; başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığı, başvuranın kanun yoluna başvurmada hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı ve incelenmesi talep edilen kararın BAM tarafından incelenebilecek kararlardan olup olmadığı tespit edilecektir. Ön inceleme safhasını geçen istinaf başvurusu, CMK m.280’de belirtilen sırayla inceleme ve kovuşturma evresine geçecektir. Bu aşamada BAM; ilk derece mahkemesinin kararında, CMK m.289’da sınırlı şekilde sayılan hukuka aykırılıkların bulunup bulunmadığını tespit edecek, işbu sınırlı sebeplerin bir veya birkaçının varlığı halinde ise, dosya esasına girmeksizin ilk derece mahkemesinin kararını bozarak, yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere, hükmü bozulan mahkemeye veya yetkilendirilecek bir başka ilk derece mahkemesine dava dosyasını geri gönderilecektir. Hukuka kesin aykırılık halleri talep olmasa dahi, re’sen incelemeye tabi olduğundan; bölge adliye mahkemesi dosya esasına geçip duruşma açtığı sırada dahi, bozma sebebinin varlığını fark ettiği anda, bozma kararı verip dosyayı ilk derece mahkemesine geri göndermeye yetkilidir. Çünkü mutlak hukuka aykırılık hali, duruşma başladıktan sonra da anlaşılabilir, bu durumda ilk derece mahkemesinin hükmü bozulacaktır[1].

BAM tarafından verilen bozma kararı neticesinde; ilk derece mahkemesinin hükmü ortadan kalkacağından, ilk derece mahkemesine geri gönderilen dosya yeni esas numarası alacak ve hukuka aykırılığın giderilmesi için yeniden duruşma açılacaktır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi, bozma kararı sonrasında kendisine gönderilen dosyada yeniden maddi tespitlerini yapmalı ve yeni bir karara varmalıdır. Bu karara giden yolda CMK ile bağlı olan ilk derece mahkemesinin, iddianamenin kabulü ile başlayan kovuşturma evresine tekrar döndüğü ve yargılamayı usulüne uygun şekilde yeniden göreceği tartışmasızdır.

İlk derece mahkemeleri; BAM tarafından bozulan karara karşı direnme hak ve yetkisine sahip olmadığından, istinaf incelemesi sonucunda verilen bozma kararlarına karşı, temyiz kanun yolundan farklı olarak, “uyma kararı” da verilemeyecektir. BAM tarafından verilen bozma kararlarına direnilemeyeceği gibi, bu kararlara karşı uyma kararı verilmesi de isabetli olmayacaktır. Çünkü uyma kararları, yalnızca temyiz mercii olan Yargıtay’ın bozma kararlarına karşı verilen tipik, yani nev’i itibariyle “münhasır” bir karar tipidir. Oysa BAM tarafından bozulan hüküm, kovuşturma evresinin ilk derece mahkemesince yenilenmesini  öngörmektedir, yani ilk derece mahkemesi CMK’da duruşma safhasına özgülenen tüm normları dikkate alarak yeni bir kovuşturma başlatacaktır. İstinaf bozması ile başlayan usul, tipik uyma kararlarından farklı olup; ilk derece mahkemesi, elbette bozma kararında belirtilen eksikliği gidermek zorunda olduğu gibi, burada ortaya koyulan bozma sebebinden bağımsız olarak, kovuşturma safhasının usule ilişkin hükümlerini tatbik ederek, esasa dair yeni kararını kuracaktır.

CMK m.284’de bölge adliye mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı direnme yasağı olduğu açıkça belirtilmesine rağmen, ilk derece mahkemesinin bozma kararına karşı “uyma” iradesini ortaya koyacağı herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bozma kararı sonrasında, ilk derece mahkemesi için öngörülen yegane yol “dosyanın yeniden incelenmesi ve yeniden karara hükmedilmesi” şeklindedir. Elbette bu tespitimiz, ilk derece mahkemelerinin, direnme yasağına rağmen “eylemli direnme” olarak adlandırılan usule başvurması olmayacaktır. İstinafın bozma kararları ile ilgili “direnme” ve zıddı olan “uyma” iradeleri Kanunda öngörülmemiştir. CMK m.307/3 uyarınca temyiz kanun yolunda geçerli olan “direnme” usulü, istinaf kanun yolunda geçerli değildir. İstinaf kanun yolu için öngörülmeyen “uyma” usulünün, istinaftan bozulup gelen dosya hakkında tatbik edilmesi, dolayısıyla yerel mahkemenin uymaya ilişkin ara karar vermesi doğru değildir. İstinaf yargılamasında bozulan karara karşı duruşma açarak davayı yeniden gören ilk derece mahkemesi; bozma kararında bahsi geçen eksiklikleri tamamlayıp veya hataları giderip bozma kararının gereğini yerine getirdikten sonra, ilk hükmünden bağımsız şekilde yeni bir hüküm kuracak ve bu hüküm yeniden kanun yolu incelemesine tabi olacaktır.
 
CMK m.280/1’in (d) bendinde; istinaf mahkemesince bozma kararı verilebileceği ve sonrasında neler yapılması gerektiği belirtilmiştir. İlgili bende göre; “d) İlk derece mahkemesinin kararında 289. maddede belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine” karar verilecektir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda; ilk derece mahkemesince verilen kararın, hukuka kesin aykırılık hallerini düzenleyen CMK m.289 uyarınca bozulması düzenlendiği halde, yerel mahkemeyi kısıtlayacak, yani ilk derece mahkemesini bozmadan sonra yapılacak duruşmada sınırlayacak herhangi bir hüküm mevcut değildir. Kanun koyucu; CMK m.289’da belirtilen sebepler uyarınca kararı bozulan yerel mahkemeye, yalnızca bozmanın gereğinin yapılmasını dayatan, yani yerel mahkemeyi bozma kararının gereği dışında herhangi bir maddi tespit veya inceleme yapmasından alıkoyan ve yerel mahkemeyi yalnızca bozma kararının içeriği ile sınırlayan, dolayısıyla yerel mahkemeye, direnme yasağı haricinde, yasal bir zorunluluk yükleyen herhangi bir yasal düzenlemeye yer vermemiştir.

Esasında, BAM tarafından bozma aşamasına kadar yapılacak inceleme belirlidir. Ancak bozma kararı verilmesi anında, dosya esasına dair hiçbir inceleme yapmayarak, yerel mahkeme kararını bozup, dosyayı yerel mahkemeye göndermekle yükümlü olan BAM’ın; bozma kararı verdiği dosyada ileri sürülen istinaf talepleri hakkında, yani istinaf başvurusuna konu diğer hukuka aykırılıklar konusunda inceleme yapıp yapmayacağı veya bu hususta karar verip vermeyeceği belirsizdir. Sanık veya müşteki gibi, dava taraflarınca ileri sürülen istinaf sebepleri dışında, re’sen dikkate alınan hukuka kesin aykırılık halleri gerekçe gösterilerek bozma kararı verilmesi durumunda; başvuruya ve davanın esasına konu diğer istinaf sebeplerinin sonrasında incelenip incelenmeyeceği veya bu sebeplerin bölge adliye mahkemesince reddedilip reddedilmeyeceği hususlarında açıklık yoktur.

İncelenen hukuka kesin aykırılık halleri dışında, bozma kararına konu olmayan diğer istinaf sebeplerinin, deyim yerinde ise cevapsız bırakılması veya öncelikli olarak verilen bozma kararına konu edilmemesi, uygulamada bozma kararı ile dosya kendisine gönderilen yerel mahkemelerin, dosyanın esasına ilişkin nasıl bir yol izleyeceğini ve bozma sonrasında yapılacak duruşmada nasıl bir usul tatbik edeceğini, neleri yeniden inceleyip incelemeyeceğini tartışmalı ve karmaşık hale getirmektedir. Diğer bir konu ise; yerel mahkemece bozmadan sonra verilen yeni kararı inceleyecek olan BAM’ın, tekrar başlayacak istinaf kanun yolu sürecinde, bozma kararı verildiği sırada incelenmeyen diğer istinaf sebeplerini değerlendirmeye alıp almayacağı, yani dosyanın esasına yeniden girerek, davayı yeniden görüp görmeyeceği meselelerinin muğlak, yani henüz aydınlatılmamış olmasıdır.

Uygulamada; hukuka kesin aykırılık hallerinin varlığında, diğer istinaf sebepleri incelenmeyerek, doğrudan CMK m.289 uyarınca bozma kararı verildiği görülmektedir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 26.05.2017 tarihli, 2017/501 E. ve 2017/492 K. sayılı kararına göre; aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların savunmalarının ayrı ayrı müdafiler yerine, aynı müdafii tarafından yapılması suretiyle Avukatlık Kanunu m.38/1 ve CMK m.152’ye aykırı davranılması suretiyle, savunma haklarının kısıtlanması, CMK m.289/1-b uyarınca bozma sebebi sayılmış ve diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İstinaf başvurusu kabul edilebilir bulunduktan sonra; CMK m.280/1-a uyarınca esastan reddedilmeyen istinaf başvurusunda, bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin sıralı iki karardan birisini vermesi gerekir; düzeltilerek giderilmesi mümkün olmayan hukuka kesin aykırılık hallerinden birisi veya birkaçı varsa bozma kararı vermeli, bu sebep yoksa da duruşma açmalıdır.

Mevcut düzenlemeye göre istinaf mahkemesi; bozma sebeplerini öncelikle tespit eder, ilk derece mahkemesi kararını bozar ve başka hususları incelemeksizin, dosyayı yerel mahkemesine gönderir. Bu aşamada yerel mahkeme, bozma kararında gösterilen eksiklikleri telafi edecek, hukuki hata ve aykırılıkları giderecek, hukuka aykırı delil ile karar verilmişse ve bu sebeple bozma kararı verilmişse, bu halde hukuka aykırı delil dosyadan çıkarılarak, dosya mevcudunda yer alan deliller ile yeniden inceleme ve değerlendirme yapacaktır. Hukuka aykırı delil meselesinde, yerel mahkemenin yargılamayı baştan itibaren yenilemesi gerektiğini, delillerin takdir ve değerlendirmesini tekrarlayıp, mevcut dosya içeriği ile yargılamayı “sil baştan” göreceğini belirtmek isteriz. Bozma kararı sonrasında, yerel mahkemenin yalnızca bozma sebebi ile sınırlı şekilde inceleme yapması, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülmediğinden; ilk derece mahkemelerinin bozma sebebini dikkate alarak, yeniden duruşma açması, CMK’nın kovuşturma evresine ilişkin hükümlerini gözeterek, tarafları dinlemesi, talepleri gözetip yeni delil ve değerlendirmeyi yapması gerekecektir. Çünkü istinaf mahkemelerince verilen bozma kararlarına karşı, yerel mahkemeler bakımından öngörülen yegane kısıtlayıcı hüküm CMK m.284 uyarınca direnme yasağıdır. Elbette yerel mahkeme; yargılamayı baştan itibaren yenilemeyecek, tüm sorgu, tanık, delillerin değerlendirilmesi aşamalarını tekrar etmeyecektir, ancak kovuşturma evresinin yeniden başlaması itibariyle, tarafların dile getirdiği hususları, varsa dosyaya sunulan yeni delil ve raporları dikkate alıp tartışacak ve yeni karara varacaktır.

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nin 26.10.2016 tarihli, 2016/12 E. ve 2016/12 K. sayılı kararında; yerel mahkemede yapılan ilk duruşmada sanığın, sanık müdafiinin, şikayetçilerin, tanıkların bulunduğu, ancak mahkeme başkanının, üye hakimlerin ve zabıt katibinin imzalarının bulunduğu duruşma tutanağında, yukarıda belirtilen kişilerin asıl beyanlarının yer almadığı, … Adliyesi Bilgi İşlem Müdürlüğü’nde zabıt katibi olarak görev yaptığı belirtilen bir zabıt katibinin bilirkişi olarak tayin edilip duruşmanın sesli ve görüntülü kayda alınmasına karar verildiği, bu bilirkişinin dosyaya bir adet CD ve rapor ibraz ettiği, CMK m.219/1-2 uyarınca mahkeme başkanı ve zabıt katibi tarafından imzalanması gereken, ancak sadece bilirkişinin imzasının bulunduğu bilirkişi raporunda, yukarıda adı geçen kişilerin sesli beyanlarının çözümünün yer aldığı, bu haliyle duruşma tutanağının CMK m.221’e aykırı olarak tanzim edildiği, nitekim CMK m.221/1-b-c-d fıkraları uyarınca duruşma tutanağında duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurların, sanık açıklamalarının ve tanık ifadelerinin yer alması gerektiği, ancak bahsi geçen duruşma tutanağının ve bu tutanağın eki olduğu belirtilen bilirkişi raporunun, duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösterir ve yargısal denetime de imkan verecek nitelikte olmadığı, örneğin şikayetçilerin katılma taleplerinin olup olmadığı, şikayetçilerin ifadelerinden sonra tanıkların duruşma salonuna tek tek çağırılıp çağırılmadığına ilişkin Mahkeme Başkanının beyanlarının duruşma tutanağında ve bilirkişi raporunda yer almadığı, CMK m.222 uyarınca duruşmanın nasıl yapıldığı, Kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığının ancak tutanakla ispat olunabileceğinin belirtildiği, başta sanık savunması olmak üzere, yukarıda belirtilen kişilerin ifadelerinin yer aldığı duruşma tutanağının usule aykırı tutulması suretiyle sanığın savunma hakkının sınırlandırılmış olması hukuka aykırı görülerek, CMK m.289/1’in (h) bendi uyarınca başka yönleri incelenmeksizin hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Örneklediğimiz karar içeriğinden görüleceği üzere; CMK m.289/1-h uyarınca bozulan bir hükümde Yerel Mahkeme, istinaf yargılamasında tespit edilen hukuka aykırılıkların telafisi için, bahse konu celseyi baştan itibaren yenilemek, şikayetçi, sanık ve tanıkları yeniden huzurunda dinleyerek, usule aykırılıkları gidermekle yükümlüdür. BAM’ın tespit ettiği husus, Yerel Mahkemenin CMK m.221’e aykırı hareket ettiği ve bu aykırılığın ancak yeniden duruşma açılmak suretiyle giderilebileceği yönündedir. Bu sebeple Yerel Mahkeme; bozma kararında gösterilen hukuka aykırılığı gidermekle yükümlü olduğu gibi, yeniden yapacağı duruşmada ve oluşturacağı kararda, bahsi geçen hukuka aykırılığı tekrar etmemek kaydıyla, şikayetçi, sanık ve tanıkların dinlenmesinde, dolayısıyla delil değerlendirmesinde serbest olacak ve kovuşturmayı başlangıcından itibaren yenileyecektir.

Yerel mahkemenin bozma sebebini ortadan kaldıracak işlemleri yapması zorunlu olduğu gibi, ilk yargılamadaki tüm işlemlerini yenilemesi, esasında CMK m.289 uyarınca verilen bozma sebebine göre değişebilecektir. Örnek verecek olursak;

Kanuna uygun teşekkül etmeyen mahkemece yapılan yargılama sonucu verilen kararın bozulması halinde (CMK m.289/1-a), hakimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hakimin hükme katılması halinde (289/1-b), geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu halde hakimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hakimin hükme katılması nedenleri varsa (CMK m.289/1-c), bu aykırılıkların mahkemenin kararını etkileyip etkilemediğine bakılmaksızın, doğrudan bozma nedeni kabul edilecek ve bu üç halde de yargılama işlemleri, yenilenmesi fiilen olanaksız olanlar dışında baştan aşağıya yenilenecektir. Yine duruşmada kanunen bulunması zorunlu kişilerin yokluğunda yapılan yargılama sonucu verilen kararın bozulması halinde yapılacak işlemlerde, CMK m.289/1-e uyarınca cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması mutlak hukuka aykırılık sebebi sayıldığından, yerel mahkeme bu durumda kanunen mutlaka hazır bulunması gereken kişileri hazır ederek duruşma işlemlerini yeniden yapacak ve yeniden hüküm kuracaktır. Görevsiz mahkemece yapılan yargılama sonucu verilen kararın bozulması halinde yapılacak işlemlerde, CMK m.289/1-d uyarınca mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi halinde, ilk derece mahkemesinin kararı BAM’da kesin bozma nedeni sayılacak ve dosya görevli veya yetkili ilk derece mahkemesine gönderilecektir. Yerel mahkeme yargılamayı baştan aşağıya yenileyecek ve yeniden hüküm kuracaktır. Kararı bozulan ilk derece mahkemesinde yapılan tüm işlemler, mahkemenin görevsiz olması nedeniyle geçerli olmaktan çıkmış ve yargılamayı yapan mahkeme, yenilenmesi mümkün olmayan işlemler dışındaki tüm işlemleri yeniden yapacaktır. Açıklık kurallarının ihlal edilmesi üzerine verilen kararın bozulması halinde yapılacak işlemlerde; CMK 289/1-f uyarınca duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kurallarının ihlal edilmesi mutlak bozma sebebi sayıldığından, ilk derece mahkemesinin işlemlerinin tümü yenilenecektir. Yine kararın gerekçeyi içermemesi üzerine verilen kararın bozulması halinde, CMK m.289/1-g uyarınca “hükmün 230. madde gereğince gerekçeyi içermemesi” mutlak hukuka aykırılık teşkil ettiğinden, yerel mahkeme tüm işlemleri yeniden yapmayacak, sadece gerekçe eksikliğini giderecek ve duruşma açıp kararını vererek gerekçesini yazacaktır. Savunma hakkının kısıtlanması üzerine verilen kararın bozulması halinde, CMK m.289/1-h uyarınca “ hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması” mutlak hukuka aykırılık teşkil ettiğinden, ilk derece mahkemesi duruşma yaparak sanığın savunma hakkının kullanmasına ve bu hakkın kullanılmasına, yasal olanaklardan yararlanılmasına imkan tanıyacak ve yeniden hüküm kuracaktır. Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması halinde, CMK m.289/1-i uyarınca bozma kararı verilecek ve ilk derece mahkemesi hukuka aykırı olarak elde edilen delili kararına esas alamayacaktır. Almış ise, o hüküm batıl olacaktır. Bu sebeple duruşma yeniden yapılacak, yalnızca hukuka uygun elde edilen delillere dayanılarak işlemler yenilenecek ve yerel mahkeme yeni bir hüküm kuracaktır[2].

Bozma sonrasında ilk derece mahkemesinde yapılacak duruşmada CMK’nın genel hükümleri tatbik edilecektir, diğer bir ifadeyle bozma kararından sonra, esas mahkeme genel hükümlere göre işlem yapacaktır[3]. CMK’nın 175. maddesinde düzenlenen “Duruşmaya hazırlık”, 176. maddesinde düzenlenen “İddianamenin sanığa tebliği ve sanığın çağrılması”, 177. maddesinde düzenlenen “Sanığın savunma delillerinin toplanması istemi”, 178-181. maddelerinde düzenlenen “Tanık ve bilirkişilerle ilgili hükümler”, 182-202. maddelerde düzenlenen “Duruşma”, 203-205. maddelerinde düzenlenen “Duruşmanın düzen ve disiplinine ilişkin hükümler”, 206-218. maddelerinde düzenlenen “Delillerin ortaya konulması ve tartışılması”, 219-222. maddelerinde düzenlenen “Duruşma tutanağına ilişkin hükümler”, 223-232. maddelerinde düzenlenen “Duruşmanın sona ermesi ve hükümle ilgili maddeler” bozmadan sonraki ilk derece mahkemesindeki yargılamada uygulanacaktır[4].

İstinaf mahkemesince bozma kararı verilmesi sonrasında, sanığın ilk derece mahkemesince yeniden sorgusu yapılacaktır. İlk derece mahkemesi yeniden yapacağı yargılamada, sanığın sorgusu dahil olmak üzere, kovuşturma usulü itibariyle, temyiz kanun yolu aşamasında geçerli olan “Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri” başlıklı CMK m.307’yi kıyasen tatbik edecektir[5]. İlgili hükme göre; “(1) Yargıtay’dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.

(2) Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin dosyada var olan adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise, her hâlde dinlenmesi gerekir.

(3) Yargıtay’dan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. Direnme kararları, kararına direnilen daireye gönderilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir. Direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemez.

(4) Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz”.

Ceza Muhakemesi Kanununda; temyiz kanun yolunda geçerli olan CMK m.286 ila 307 hükümlerinin, ortak hükümler haricinde (hukuka kesin aykırılık halleri, CMK m.289 gibi), istinaf kanun yolunda da geçerli olduğunu, yani temyiz kanun yolunda tatbik edilen hükümlerin, istinaf kanun yolunda da uygulanacağını gösteren bir hüküm mevcut değildir. İstinaf kanun yolunda, CMK’nın diğer hükümlerine atıf yalnızca “duruşma açılması” ile sınırlı olarak CMK m.282/1’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre BAM, davanın yeniden görülmesine karar verip duruşma açtığı takdirde; birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde gösterilen istisnalar dışında, CMK’nın duruşma hazırlığı, duruşma ve karara ilişkin hükümlerini uygulamakla yükümlüdür. Temyiz kanun yolunda tatbik edilen m.303’ün bazı bentleri, istinaf kanun yolunda da düzelterek esastan reddetme sebebi olarak gösterilmiştir. Ancak temyiz kanun yolunda geçerli olan hükümlerin, istinaf yargılamasında da tatbik edileceğini ortaya koyan yasal düzenleme bulunmamaktadır.

CMK m.289’da “Hukuka kesin aykırılık halleri” başlığı altında sayılan bozma sebeplerinden birisi veya birkaçının varlığını tespit eden istinaf mahkemesi, başka bir hususa bakmaksızın ve inceleme yapmaksızın kararı bozup, dosyayı yerel mahkemeye geri göndermektedir. Bozmada inceleme usulünü düzenleyen CMK m.280/1-d’de “dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere” yerel mahkemesine gönderileceği belirtilmiştir. Mevcut kanuni düzenlemeden; istinaf taleplerini esastan reddetmeyen veya duruşma açmayan, hukuka kesin aykırılık hallerinin varlığı gerekçe gösterilerek, diğer istinaf sebeplerini incelemeksizin doğrudan bozma kararı veren BAM karşısında, yerel mahkemelerin “dosyayı yeniden incelemek ve yeniden karara hükmetmek” şeklinde tarif edilen usulü izleyeceği anlaşılmaktadır, ancak bu incelemenin kapsamı ve niteliğine dair açık, belirleyici, genişletici veya kısıtlayıcı herhangi bir yasal düzenleme öngörülmemiştir. Yukarıdaki paragrafta belirttiğimiz üzere; CMK m.282, yalnızca BAM tarafından açılan duruşmalar için geçerlidir. BAM’ın duruşma açmayıp bozma kararı verdiği dosyalarda, ilk derece mahkemesinin açacağı duruşmaya ilişkin özel bir hüküm yoktur.

O halde BAM’ın bozma kararı karşısında yerel mahkemenin ne yapması gerekir? Bu hususta iki görüş ileri sürülebilir; bir görüşe göre yerel mahkemeler serbesttir ve bozmada serbestlik ilkesi gereğince dosyayı baştan inceler, taraf taleplerini alır ve usule uygun yargılama yapıp, yeniden hüküm kurar. Bir diğer görüşe göre, yerel mahkeme bozma sonrası sadece bozma kararında belirtilen eksikliği giderip kararını verir, yeni karar ya kendiliğinden veya talep üzerine tekrar BAM’a gittiğinde, bu defa BAM bozma sebebi teşkil eden bir hukuka aykırılık görmez ise, ya işin esasına girip istinaf başvurusunu reddeder veya duruşma açıp kararını yeniden kurar.

Bu aşamada; “Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma” başlıklı CMK m.280’de düzenlenen inceleme ve kovuşturmanın nasıl yapılacağının bentler halinde sıralandığı ve bu sıralamaya göre incelemenin yapılacağı ileri sürülebilecek midir? Örnek vermek gerekirse; hukuka aykırı delilin varlığı gerekçesi ile bozma kararı verilen dosyada, yerel mahkemenin bu delili dosyadan çıkartarak yeniden inceleme yaptığı, mevcut delillerin sanığın cezalandırılması için yeterli olduğu kanaati ile tekrar mahkumiyet hükmü kurulduğu bir davada, yeni esas ve karar sayısı ile verilen ilk derece mahkemesi hükmünü, ikinci kez inceleyen BAM, hukuka aykırılığın giderildiği kanaatine vararak, CMK m.280/1’in (a) bendinde sayılan gerekçe ile (ilk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında) istinaf başvurusunun esastan reddine karar verebilecektir.

Bu halde; istinaf başvurusunun BAM tarafından yapılan ilk incelemede esastan reddedilmeyip, hukuka aykırılığın varlığı gerekçesi ile bozma kararı verildiği, BAM’ın daha öncesinde esastan red kararı vermediği başvuru için, ikinci incelemede başvurunun esastan reddine karar veremeyeceği ileri sürülebilecektir. Nihayetinde esastan red veya düzelterek istinaf başvurusunun esastan reddinin CMK m.280’de ilk sırada olduğu, yani diğer bentlerden sıralama itibariyle önce geldiği, birinci fıkranın ilk üç bendi tüketilmeden m.280/1-d’ye göre bozma ve (e) bendine göre duruşma açma kararının verilemeyeceği, bu nedenle birinci fıkranın ilk üç bendi tüketildikten sonra (d) bendine göre verilen bozma kararı sonrasında yerel mahkemenin dosyayı yeniden incelemek ve yeni hüküm kurmak üzere yetkili olduğu hususları makul görülebilir. Çünkü re’sen incelemeye tabi olan veya taleple BAM’a tekrar giden dosyanın ve yeni kararın incelemesinde; ilk incelemede tüketilen CMK m.280/1’in ilk üç bendi gerekçe gösterilerek, başvurunun esastan reddi koşullarına bakılamayacağı düşünülebilir. Ancak bu görüş isabetli değildir; zira inceleme ve kovuşturmayı düzenleyen CMK m.280/1 hükmü ve bu hükümde yer alan bentler, kendi içinde sıralanmış olmayıp, birisi tüketildikten sonra, örnekte olduğu gibi, ikinci incelemede elbette ilk incelemede verilmeyen esastan red kararı verilmesine, dolayısıyla BAM’ın aynı dosya üzerinde gerçekleştiği ikinci incelemede, CMK m.280’de belirtilen usulü baştan itibaren (tekrarla) tatbik etmesine yasal bir engel de yoktur.

Nihayetinde BAM’ın, ikinci defa yapacağı incelemenin, yalnızca bozmanın gereğinin yerine getirilip getirilmediği ile sınırlı olduğuna, incelemenin kaldığı yerden, yani CMK m.280/1’in (d) bendinden sonra gelen (e) bendine göre devam edeceğine dair kanuni düzenleme bulunmamaktadır. Kaldı ki; bozma kararı ile yerel mahkeme hükmü ortadan kalktığından, istinaf mahkemesi yapacağı ikinci incelemede, yerel mahkemenin ilk kararı ile bağlı olmayıp, yeniden verilen ikinci kararı yeniden inceleyecek ve bu kararı isabetli görür ise (CMK m.280/1-a uyarınca) istinaf başvurusunu esastan reddedebilecektir. Özetle BAM’ın aynı dosya üzerinde, bozmadan önce ve bozmadan sonra yaptığı her iki incelemesinde de, CMK m.280 uyarınca serbest olduğu, yani yerel mahkemece verilen her yeni karar yönünden, CMK m.279’a göre yapılan ön inceleme ve m.280’e göre yapılan incelemeyi tekrar ve tatbik edeceği tartışmasızdır.

Olması gereken; istinaf mahkemesinin önüne gelen dosyayı tüm yönleri ile kül halinde inceleyip kesin hukuka aykırılık hallerinin varlığında bozma kararı vermesi, aksi halde duruşma açarak doğrudan ikinci derece yargılamayı başlatmasıdır. Kanunda bu yönde yapılmasını teklif edeceğimiz değişiklik; dosya üzerinden inceleme yapılması ve “istinaf başvurusunun esastan reddi” usulünün yürürlükten kaldırılmasıdır. Elbette kesin hukuka aykırılık hallerinin varlığında bozma kararı verilerek, dosya yerel mahkemesine gönderilmelidir. Ancak hukuka aykırılık hali mevcut değilse; dosya üzerinden inceleme ile başvurunun esastan reddi yerine, duruşma açılmak suretiyle yeniden yargılama yapılmalıdır. Nihayetinde 01.08.2016 tarihinde iç hukukumuzda yerini bulan ve bağlayıcı olarak yürürlüğe giren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7. Ek Protokolü’nün “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesine göre; istinaf yargılamasından beklenen, “duruşmalı” kanun yolu incelemesinin tatbikidir. Kelime itibariyle “yeniden başlamak” anlamına gelen istinaf ibaresinin [6] ve bu kapsamda bölge adliye mahkemelerinin, çift dereceli yargılama ilkesinden hareketle, hem maddi ve hem de hukuki tespitleri yeniden/tekraren, yani ikinci kez yapmakla mükellef olduğu gözardı edilmemelidir.

İhtilaf konusuna dair kanaatimiz ise; yerel mahkemenin yargı yetkisinin bozma sebebi ile sınırlı olmadığı, çünkü CMK m.280’de bu yönde sınırlayıcı bir hükmün mevcut olmadığı, bu tür bir kısıtlılık hali için, CMK m.280/1’in (d) bendinde açıkça tekrar incelemeyi yapacak yerel mahkemenin bozma sebebi ile sınırlı inceleme yapacağına dair bir ibareye yer verilmesi gerektiği, bu tür bir düzenleme getirilmeden, BAM’ın bozma kararı ile ortadan kaldırılan ilk derece mahkemesi hükmünün yeniden inceleme ile tekrar kurulacağı, yani bozma kararı verildiği anda, yerel mahkemece verilen ilk hüküm ortadan kalkacağından, bozma sonrasında açılacak duruşmada, kovuşturma evresinin kaldığı yerden devam edeceği, bu evrede de CMK’nın kovuşturmaya yönelik tüm hükümlerinin tatbikinin gerektiği, aksini gösteren bir yasal düzenleme mevcut olmadığından, yerel mahkemenin görevinin “bozma sebebi ile sınırlı inceleme” yapmak değil, dosyayı kül halinde, yeni talep ve yeni deliller ışığında, yeniden inceleyip karara bağlaması gerektiği yönündedir.

Konunun bir hayli karmaşık olmasının sebebi; BAM’ın inceleme ve kovuşturma usulünü düzenleyen CMK m.280’nin, dolayısıyla bozma kararı verilmesinden sonra yerel mahkemenin ve BAM’ın yol haritasını çizen açık yasal düzenlemeye yer vermemesidir. Bu sebeple; kesin hukuka aykırılık sebebi gerekçe gösterilerek verilen bozma kararı sonrasında, yerel mahkemenin nasıl bir yol izleyeceğine dair CMK m.280/1’in (d) bendine, “dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesi” ibaresine ek olarak, belirleyici ve açık bir düzenlemenin getirilmesi gerekmektedir.

Bozma sebebinin gereğinin yerine getirilmesi konusunda, CMK m.307/3’de öngörülen direnmeden farklı olarak, bu aşamada yerel mahkemenin direnme yetkisi yoktur, ancak yeni karar kurma konusunda bozma sebebinin gereğini yerine getirdikten sonra, elbette dosyaya giren yeni delil ve talepler dikkate alınarak farklı bir karar kurulabilir, bu kapsamda davanın taraflarınca tanık gösterilebilir, bu tanıklar mahkeme huzurunda dinlenebilir, soru sorulabilir, bilimsel mütalaa sunulabilir veya soruşturma aşamasında dinlenmeyen mağdur, kovuşturma aşaması devam ettiğinden katılma talebinde bulunabilir ve yerel mahkeme katılma talebini bu aşamada değerlendirebilir. BAM’ın verdiği bozma kararı üzerine yeniden inceleme yapan yerel mahkemenin; başladığı yeni yargılama sürecinde “yalnızca BAM’ın bozma kararı ile bağlı olduğunu ve bozmanın gereğini yerine getirip karar vererek dosyadan el çekmekle yükümlü olduğunu” ileri sürmesi için, CMK m.280’de veya diğer hükümlerde bu yönde bir düzenlemenin mevcut olması gerekmektedir. Ancak ilgili hükümlerde, yerel mahkemeye bu yönde tanınmış bir yetki olmadığı gibi, kovuşturmanın serbestçe ifasını engelleyen veya sınırlayan bir hüküm de bulunmamaktadır.

Kanun koyucu, davanın taraflarını veya mahkemeyi sınırlandırmak hususundaki iradesini, açık hükümlerle ortaya koymaktadır. Örnek verecek olursak; cumhuriyet savcısının istinaf sebepleri ile bağlılığını düzenleyen CMK m.273/5 veya temyiz kanun yoluna başvuranların sebeple bağlı olduğunu düzenleyen CMK m.294/1 gibi kısıtlayıcı hükümlerin gayesi, hak kaybı yaşatacak bir uygulamanın ancak ve ancak kanunla düzenlenmesi ve öngörülen kısıtlılık halinin kanun koyucunun iradesi ile meşrulaştırılıp, içtihadi görüşlere terk edilememesidir. Bu sebeple yerel mahkeme, istinaf mahkemesince bozma kararı verildiği anda, ilk hükmü doğrudan ortadan kalkacağından, yeniden yapacağı inceleme ve kovuşturmada serbesttir.

Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Nilüfer Yenice

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------------------------------

[1] Doğan Soyaslan, Ceza Muhakemesi Hukuku, Güncelleştirilmiş 5. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2014, s.547.
[2] Ceza Muhakemesinde İstinaf El Kitabı, Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi (Türkiye Cumhuriyeti’nde İstinaf Mahkemelerinin Kuruluşunun Desteklenmesi Projesi), Türkiye Adalet Bakanlığı, Hollanda Yargı Konseyi, İsveç Ulusal Mahkemeler İdaresi, Ankara, Mart, 2007, s.175 ila 177, Erişim Adresi: http://www.abgm.adalet.gov.tr/yayinlar/belgeler/e-kutuphane/CezaMuhakemesindeIstinafElKitabi.pdf, Erişim Tarihi: 18.09.2017.
[3] Kunter, Yenisey, Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Basım, Beta Yayınevi, İstanbul, Ekim, 2010, s.1710.
[4] Ceza Muhakemesinde İstinaf El Kitabı, Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi (Türkiye Cumhuriyeti’nde İstinaf Mahkemelerinin Kuruluşunun Desteklenmesi Projesi), Türkiye Adalet Bakanlığı, Hollanda Yargı Konseyi, İsveç Ulusal Mahkemeler İdaresi, Ankara, Mart, 2007, s.171, p.6. Erişim Adresi: http://www.abgm.adalet.gov.tr/yayinlar/belgeler/e-kutuphane/CezaMuhakemesindeIstinafElKitabi.pdf, Erişim Tarihi: 18.09.2017.
[5] Ceza Muhakemesinde İstinaf El Kitabı, Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi (Türkiye Cumhuriyeti’nde İstinaf Mahkemelerinin Kuruluşunun Desteklenmesi Projesi), Türkiye Adalet Bakanlığı, Hollanda Yargı Konseyi, İsveç Ulusal Mahkemeler İdaresi, Ankara, Mart, 2007, s.171, p.2. Erişim Adresi: http://www.abgm.adalet.gov.tr/yayinlar/belgeler/e-kutuphane/CezaMuhakemesindeIstinafElKitabi.pdf, Erişim Tarihi: 18.09.2017.
[6] Seydi Kaymaz, Ceza Muhakemesi Hukukunda İstinaf Kanun Yoluna İlişkin Bazı Değerlendirmeler, Dipnot: 1, Erişim Tarihi: file:///L:/ceza_hukuku_207/Downloads/5000207179-5000427131-1-SM.pdf, Erişim Tarihi: 21.09.2017.​​