Bilindiği üzere Türkiye’de baro yönetimi seçimleri, yasa gereğince iki yılda bir yenilenmektedir. İstanbul Barosunun 2024 seçim sonuçları, kolektif ve birlikte yönetme ruhu açısından  yöntem olarak milat gibi sonuç doğurmuştur. Baro seçimleri görünürde her ne kadar mesleki örgütlenme işleyişi için yapılan bir seçim olsa da, esasında ülkedeki hukukçuların siyasi haritasını oluşturmaktadır. Yıllarca İstanbul özelinde yapılan bu seçimler, bir çok blokların ve aynı blokun kendi iç çatışma ve devinimleriyle geçmektedir. Her bir blok eğilimlerine göre kendisine bir isim  yakıştırmış ve bu blokların dağılmasıyla aynı türevden yeni oluşan bloklarla devam etmektedir.

Bu şekilde devam eden mücadele, sürekli dağılıp küçülmesine rağmen, yıllardır seçim başarısı sosyal demokratların elinden bir türlü alınabilmiş değildir. İstanbul baro yönetimi, aynı zamanda Türkiye Barolar Birliği Yönetiminin seçimlerinde de etkili ve belirleyici olmaktadır. İstanbul Barosu Yönetimi ve delegasyon sonucu oluşan Türkiye Barolar Birliği yönetimi de bütün ülke ve dolayısıyla yargının üç saç ayağında biri olan savunma aparatına da yön vermeye çalışmaktadır. Bütün buna rağmen, yargı mekanizmasında şimdiye kadar kayda değer bir başarı elde etmediğini de bir tarafa not edilmesi gerekmektedir. Barolar  Birliği, yargıya yön vermede her ne kadar şimdiye kadar etkili olamamış ise de, her yıl yapılan Adli Yıl açılış konuşmalarında da ses getirdiği de ayrı bir gerçeklik olduğunu da unutmamak gerekir. Bu açılışlar genellikle Yargıtay Konferans Salonunda yapılmaktaydı. Daha önce CHP başkanlığına getirilmesi düşünülen ve bir kurtarıcı rolüyle beklenen, ancak daha sonra ne olduysa AKP yönetimi ile çok çok yakın ilişki içine giren ve bu ilişkisi sayesinde Büyük Elçi olarak atanmasıyla ödüllendirilmesine varan, dönemin Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 10 Mayıs 2014 tarihinde Danıştay’ın Kuruluş  yıl dönümünde Danıştay Konferans salonunda yaptığı konuşmasından rahatsız olan dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan salonu terk etmiş ve Başbakanın etkisinde kalan dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de peşinden salonu terk etmişti. Bu tartışmadan sonra da Türkiye’deki rejim değişikliği ve tek adam yönetimi doğal olarak bu açılışlar, Cumhurbaşkanlığı Külliyesindeki Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezine alınmaya başlandı. Yönetim ve siyasal otorite bununla da yetinmedi. Baroların ve özellikle İstanbul ve Ankara Barolarının hukuk sistemine ve siyasete olan etkisindeki gücünü kırmak amacıyla baroların bölünmesine ve kendisine yakın baroların türemesi ve çoklu baro için yasa değişikliğine gitti.  Fakat bununla iş bitmedi, bu baroların gücü ciddi şekilde örselenmesine rağmen yönetimin istediği kıvama bir türlü getirilemedi. İkinci Baro, meslek gruplarının içinde ciddi bir etkinliğe kavuşmamış olmasa da şeklen ve nicelik olarak isimlerini duyurabildiler. Fakat yine önemli olan esas sayılan önceki, yani birinci barolar olduğu da tescillenmiş oldu. Bu nedenle esas mücadele de birinci barolar üzerinde yürütülmeye devam edilmektedir. Birinci ve esas baro olan İstanbul Barosu seçimleri de yıllarca sağcı, solcu, milliyetçi, dindar, radikal sol gruplar arasında amansız agresif mücadelelere sahne oldu. Bir önceki seçimde, bu agresif yapıyı kırmak amacıyla sosyal demokrat kesimden nitelikli bir kadın avukatın aday gösterilmesi ve beklenen başarının sağlanması hedeflendi. Başarılı olacağı düşünülen Avukat Filiz Saraç, sosyal demokratların adayı oldu ve seçildi. Fakat bu kesim bekledikleri sonucu alamamış olmalı ki, 2024 yılı için bir çok adayla seçimlere girmeye hazırlandı. Bu adayların çoğu eski dönemlerde aday olmuş ve fakat kazanamamış kişiler ile mevcut başkan olan Filiz Saraç ile seçimlere hazırlanırken; daha temkinli ve akli selimce hareket eden sosyal demokrat kesim, sosyal demokrasiden ve laiklikten ödün vermeyen ve bununla birlikte “herkesi, her kesimi kucaklayacak, Türkiye’nin mozaik görevini gören deneyimli ve baroyu kolektif bir ruhla yönetecek bir başkan ve kadroyu” tasarladı. Bu  kişinin ve kadroya öncülük yapacak kişinin Anayasa Profesörü, sosyal demokrat, insan haklarında ün yapmış, eski milletvekili İbrahim Kaboğlu aday olması kararı alındı. İbrahim Kaboğlu ismi öne çıkınca kendisine yöneltilen en sert eleştiri ise, daha önce fiilen avukatlık yapmamış olması şeklindeydi. Diğer bir husus da fısıldanan ve kulaktan kulağa yayılan eleştiri ise etnik yapı olarak farklı olarak öne çıkan bu ülkenin asli unsurlarından sayılan Kürt avukatların da ona destek vermesiydi. Fakat Kaboğlu duruşuyla, liyakatiyle bütün kesimler üzerindeki saygınlığı, keza seçtiği kadronun gruplar nezdindeki olumlu etkileri ile yapılan eleştirileri boşa çıkarmış oldu. Gerçekten kolektif bir kadronun oluşmasını başardı.

Nihayetinde Kaboğlu ve ekibi seçimleri ezici çoğunlukla kazandı. Herkesi kucaklayan yapıcı konuşmasına rağmen konuşmasının içindeki bir cümlenin anlamı değiştirilerek aleyhine kullanılması da muhaliflerinin lehine bir sonuç doğurmada yetersiz kaldı.

Kaboğlu’nun en zor dönemde ortak aday, ortak akıl ve kolektif ruhla seçilmesi çok anlamlıdır. Çıkan sonuçla işte özlenen tablo bu dedirtti. Peki neden? Çünkü Kaboğlu gerek geçmiş siyası duruşu, İnsan hakları öğreti, düşünceleri, yayınları ve uygulamasıyla insanların ortak değerlerini ele almakta, insan onurunu ön planda tutmakta, kimseyi dini, mezhebi, etnik yapısı, cinsiyeti veya tabiiyeti nedeniyle imtiyaz sahibi yapmamakta veya ayrım ve ayrıcalık yapmamakta olması; meslek için, adalet için hukuku kurtuluş yolu olarak gördü, inandı ve bu inanç sayesinde sonucu elde etti.

Seçim başarısına rağmen yeni yönetimin önünde zorlu bir süreç beklemektedir. Türkiye’de yargıya ve avukatlık mesleğine itibar ve inanç had safhada örselenmiştir. Avukatların geçinme, iş bulabilme ve geleceğe olumlu bakabilme standartları yerlerde sürünmekte. Bütün bunlara kısa sürede çözüm bulunması zor olsa bile ciddi anlamda çözüm üretilmesi için çaba sarf edilmelidir. Yargının siyasallaştığı görüntüsün tersine çevrilmesi için ciddi çabaların sarf edilmesi en önemli uğraşları olarak önlerinde durmaktadır. Seçimde elde edilen başarısı sorunlara dokunulması için “çok önemli ve kıymetli bir başlangıç sayılmaktadır” Önemli olan bu olumlu başlangıcın devam edecek icraatlar ile  taçlandırılmasıdır.

Evet bu tablo belki de tılsımlı değnek gibi tüm sorunları gideremeyecektir. Ama toplumun ortak akıl ve uzlaşıyla hareket edebilme yetisi için bir örnek teşkil etmiş oldu. İstanbul yeni baro yönetimin başarılı olacağı hususunda olumsuz şüphem olmamakla birlikte, başarıları bütün mesleki kurum ve siyaset kurumlarına da örnek teşkil etmelidir

Peki bu yöntem ve sonuç neye yarayacaktır sorusu sorulabilir mi? evet sorulur ve sorulması gerekir. Çünkü yıllardır özellikle 12 Eylül askeri darbeden sonra, ülke demokrasinin hırpalandığı tarihten az önce ve sonra siyaset hep bölünerek ve çatışarak yürüdü. Kolektif yarardan çok, gücü ele geçirme ve belirli bir gruba hizmet etmek anlayışı egemen oldu. Fakat her şeye dur deme ve son verme zamanı olduğu gibi, bu olumsuz tablonun da sonu İstanbul Baro seçimleriyle sona doğru geldiğinin işareti olduğunu saymak mümkündür. Böylece iyimser bir bakış ile ülke siyasetinin de nasibini alması temenni edilmelidir.

Gerçekten yaşanan bu tabloyla ülke siyasetinin de ülkenin kaderinde kolektif bir ruh ile biri diğerinden rol çalmaktan ziyade birlik ruhuyla siyaset icra edilmelidir. İstanbul Barosu seçim ittifak ve başarısı örnek alınmalıdır. Gerçekten seçim başarısı sağlandı, umarım bu yeni kadro yüzünün akıyla süreci yürüteceğine yürekten inanarak, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve kadrosunun tümüne başarılar ümidiyle …

 

Av. Dr. Seyithan Güneş

(E. savcı/hakim)