Bilindiği üzere ıslah tarafların yapmış oldukları usuli hataları giderebilmeleri ya da yapmayı ihmal ettikleri usuli işlemleri telafi edebilmeleri için ihdas olunmuş bir müessesedir.[1] Uygulamada davacılar açmış oldukları kısmi davalarda yargılama sırasında sıklıkla ıslah yoluna başvurmak suretiyle taleplerin artırılması yoluna gitmektedirler. Acaba kısmi dava açmış olan davacı dava dilekçesinde faiz talep etmiş olmakla birlikte ıslah yoluna başvurarak talebini artırdığında faizden bahsetmemişse artırdığı kısım bakımından da faiz talep ettiği varsayılacak mıdır? Belirtelim ki, bu konuda Yargıtay’ın birbiriyle çelişkili kararlar vermesi dolayısıyla içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 24.05.2019 tarih ve E. 2017/8, K. 2019/3 sayılı kararı[2] ile kısmi dava açan davacının ıslah başvurusu esnasında ayrıca faiz istememiş olması durumunda dahi talebini artırdığı kısım bakımından otomatik olarak faiz talep ettiği sonucuna varılmıştır.[3] Hemen belirtelim ki, söz konusu karar oy çokluğuyla alınmıştır.

Medeni muhakeme hukukumuzda mahkemelerin pasifliği ilkesi caridir. Davacı davasını mahkeme önüne getirmediği müddetçe mahkeme bir davaya bakamayacağı (HMK m. 24, 1) gibi dava malzemesini, yani vakıaları ve delilleri de mahkeme önüne getirilmesi bakımından da görev davanın taraflarına düşmektedir.[4] Keza, kural olarak, bir kimse ne kadar haklı olursa olsun hakkını dava etmek zorunda değildir (HMK m. 24, 2). Öte yandan, mahkeme, tarafların talepleriyle bağlı olup tarafların talebinden fazlasına veya başka bir şeye hükmetmesi yasaktır. Anılan bu ilkeler karşısında kısmi ıslah yoluna başvuran bir davacının açıkça talep etmemiş olmasına rağmen dava açarken talep etmiş olduğu faizin artırılan kısım bakımından da geçerli olduğunu söylemek güçleşmektedir. Yargıtay muhtemeldir ki, davacıların kısmi ıslah yoluna başvurmak suretiyle taleplerini artırırken faiz talep etmemiş olmalarını onların unutkanlığına bağlamış ve hak kaybını önlemek adına böyle bir içtihatta bulunma ihtiyacı duymuştur. Belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın bu düşüncesinde haklılık payı olabilir. Yani gerçekten de kısmi ıslah yoluna başvuran davacılar unutkanlık eseri faiz talebinde bulunmamış olabilirler. Bununla birlikte, yukarıda bir kısmına yer vermiş olduğumuz usul hükümleri karşısında Yargıtay’ın vardığı sonuca ulaşmak zordur. Zira yukarıda da belirtildiği gibi mahkemeler taraflarca talep edilmemiş şey hakkında karar veremezler. Yargıtay içtihadının kabulü ise sonucu itibarıyla mahkemenin kendisinden talep edilmemiş bir şey hakkında karar vermesi anlamına gelmektedir. [5], [6]

Davacı dava dilekçesinde mahkemeden ne istediğini, yani talep sonucunu açıkça ortaya koymak zorundadır (bkz. HMK m. 119,1/ğ). Davacının talebinin açık olmaması durumunda mahkeme davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) gereğince davacıdan talebini netleştirmesini isteyebilir.[7]

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki düşüncenin kabulü kaderi asıl alacağınkine bağlı olmakla birlikte müstakil bir alacak olan ve ayrıca dava konusu edilebilen faizin hatırlatılması anlamına gelir ki, bu, hâkimin davayı aydınlatma ödevinin sınırlarının aşılması sonucunu doğurabilir ve hâkimin tarafsızlığı ilkesiyle bağdaşmaz. Diğer yandan ıslah yoluna başvurmak suretiyle talebini artırmakla birlikte faizden bahsetmeyen davacının artırılan kısım bakımından da faiz talebinde bulunduğunun var sayılması başka bir takım problemleri de gündeme getirebilir. Gerçekten de söz gelimi alacak talebini 100 bin TL’den ıslah yoluyla 900 bin TL’ye çıkaran bir davacının 800 bin TL’lik kısım bakımından da faiz istediği varsayılır ve fakat yargılamanın sonunda davacının talebinin tamamı kabul edilmeze ne olacaktır? Zira unutmamak gerekir ki, yargılama masraflarından prensip olarak dava neticesinde haksız çıkan taraf sorumlu tutulmaktadır (HMK m. 326). Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince artırdığı kısım bakımından otomatik olarak faiz istediği kabul edilen davacı tümüyle kabul edilmeyen (kısmen reddedilen) faiz alacağı bakımından da yargılama masrafları ödemek zorunda kalacaktır ki, bu durumun, yukarıdan beri açıklanmaya çalışılan usul ilke ve kurallarıyla bağdaştırılması güç olduğu gibi, böyle bir karar, somut olayın koşullarına göre sürpriz karar verme yasağının ihlali anlamına dahi gelebilir.  

Nihayet davacının dava konusu ettiği alacak talebini kısmen artırırken faiz talebinde bulunmamış olması onun faiz alacağından feragat ettiği anlamına da gelmez; davacı dilerse faiz alacağını ayrıca dava konusu edebilir.

Av. Dr. Cenk AKİL

--------------

[1] Islah hakkında geniş bilgi için bkz. Ejder Yılmaz, Medeni Yargılama Hukukunda Islah, 5. B., Ankara 2021.

[2] Karar için bkz. 27 Eylül 2019 Tarihli ve 30901 Sayılı Resmî Gazete

[3] Karar hakkında detaylı bir inceleme için bkz. Kudret Aslan, “Kısmi Davada Islah ile Artırılan Miktar İçin Faiz İstenmemesi Halinde, Bu Miktar Bakımından Faize Hükmedilebilir mi? (Yargıtay’ın 24.5.2019 Tarihli İBK Dolayısıyla)”, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Nisan 2023, s. 53-86.

[4] Bkz. HMK m. 25.

[5] Karş. Özekes, Pekcanıtez Usûl, s. 1509.

[6] Her ne kadar kararda yer yer mahkemenin talepten fazlasına karar veremeyeceğinden bahsedilmekte ise de aslında burada talepten fazlasına değil talep edilmeyen bir şeye karar verilmesi söz konusudur.

[7] Bu aynı zamanda hükümle taraflara tanınan hak ve yüklenen borçların açık olmasının (HMK m. 297,2) da bir gereğidir.