Mahkemenin işçinin işe iadesi talebi ile açtığı dava neticesinde işe iadesine hükmettiği durumlarda işçi öncelikle işe iadesini sonrasında boşta geçen sürelerin ücretini işverenden isteme hakkına haiz olacaktır.[1] Mahkemenin verdiği bu kararın hukuki niteliği yukarıdaki bölümlerde ele aldığımız üzere doktrinde tartışmalıdır. Aktepe’ye göre işe iade kararı HMK 105.maddesi uyarınca eda niteliğindedir. Buradaki eda hükmü işçinin geçersiz olarak feshedilerek çıkarıldığı işine geri iadesidir. Doktrindeki farklı bir görüş ise Günay’ın görüşüdür. Zira Günay görüşünü, “İşe iade davasında mahkeme, feshin geçersizliğine karar vermekle kendisinden istenen hukukî korumayı sağlamakta ve söz konusu feshin geçerli olmadığını tespit etmektedir.” olarak belirtmiştir.[2]
Baycık’a göre ise feshin geçersizliği kararı ile işçi kendisine tanınan yasal süreler içerisinde işe başlama hakkına sahip olurken hükmün kesinleşmesiyle, işverenin de iradesini işçiyi işe başlatma yönünde kullanması şartıyla iş sözleşmesi yeniden kurulacaktır. Tüm bu sonuçlar doğrultusunda Baycık’a göre işe iade kararı inşaî niteliktedir. Benim de katıldığım bu görüş azınlıkta kalmakla birlikte işe iade davasının tespit niteliğinde olduğuna dair doktrin görüşleri çoğunluktadır.
Mahkemenin hükmedeceği boşta geçen sürelerin ücreti ve iş başlatmama tazminatını alamayan işçinin işverenden söz konusu alacaklarını alabilmek için başvuracağı yol şüphesiz, cebri icradır. Uygulanacak bu yolda davanın niteliği önem taşımaktadır.[3] Çünkü mahkeme ilamının eda hükmü taşıması halinde işçi ilamlı icra ile ücret ve tazminatını alma hakkına sahipken, ilamın tespit niteliğinde olmasıyla başvurulacak icra takibin türü ilamsız icra takibi olacaktır.
Doktrinde oldukça farklı görüşler yer alsa da uygulamada Yargıtay konuyla ilgili uygulama sorunlarına son noktayı koymuştur. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/10087 E. 2019/4451 K. sayılı ilamında mahkemenin tespit kararına yönelik ilamlı icra takibi yapılamayacağı fakat tespit hükmünün neticesinde doğabilecek alacaklara ilamsız takip yapılmasında hukuki bir engel olmadığı yönünde karar vermiştir. Karardan da anlaşıldığı üzere işçi işe iadesi için yasal süresi içinde işverene başvurmuştur ve işverenden bununla ilgili olumlu bir icraat almadığı takdirde ilamsız icra takibiyle hak kazandığı alacakları temin edebilecektir.
Yargılama gideri ve vekalet ücreti ise edaya ilişkin olup ilam niteliği taşıdığından ilamlı icra takibinin konusu olabilmektedir.[4] Öyleyse işe iade davası sonrasında işçinin başvuracağı iki türlü icra takibi yolu vardır demek yanlış olmayacaktır. Burada işçinin gözetmesi gereken bir diğer konu ise mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra hukuki işlemlere başvurmasıdır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. Maddesinde mahkeme ve özel hakem kararının kesinleşmesinin ardından işçinin on gün içinde işverene başvuruda bulunmak zorunda olduğu hüküm altına alınmıştır.[5] Bu maddenin lafzından da anlaşıldığı üzere işçi salt mahkeme kararını işverene tebliğ edemeyecek, ayrıca mahkemeden kesinleşme şerhi talep etmesi gerekecektir.[6] Hükmedilen yargılama giderleri ve avukatlık ücreti konusunda ise kanaatimce karar kesinleşmeden icraya konulmaması gerekmektedir.
Doktrinde baskın görüş bu olsa da Yargıtay aksi yönde karar vererek uygulamanın seyrini değiştirmiştir. Örnek karar Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 13.07.2007 tarihli kararı olup şu şekilde ifade edilmiştir: “4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinde yer alan hükümde işe iadeye ilişkin ilâmların kesinleşmeden icraya konulamayacağına ilişkin özel bir hüküm bulunmadığı dolayısıyla avukatlık ücreti ile yargılama giderlerinin ilamlı icra yoluyla takip edilmesinin önünde yasal bir engel görülmemiştir”.[7] Kanaatimce söz konusu karar yerinde değildir. Zira yargılama giderleri asıl alacağa bağlı feri nitelikte alacaklar olduğundan, asıl alacaktan bağımsız ferilere ayrıca icra takibi yapılmaması hukuka ve usul ekonomisine uygun düşecektir. Medeni Yargılama Hukuku’na hakim olan usul ekonomisi ilkesine davalı, aynı ilamı iki ayrı icra takibine koyarak açık ve net bir biçimde aykırı hareket edilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2014/27360 Esas, 2016/12771 Karar, 29/09/2016 tarihli kararına göre 6100 sayılı HMK ’nın 30.maddesinde yargılamalarda gereksiz gider yapılmasını sağlamakla yükümlüdür şeklinde usul ekonomisi ilkesi gereği aynı ilamdan kaynaklanan alacaklar için aynı dosya üzerinden harcını yatırarak tahsil edilmesi gerekir. Fakat uygulamada Yargıtay’ın aksi görüşte olduğunu görmekteyiz.[8]
---------------------
[1] Günay, Cevdet İlhan: İş Kanunu Şerhi s. 1038-1039
[2] Günay, Cevdet İlhan: İş Davaları, s. 1166-1167
[3] Günay, Cevdet İlhan: İş Davaları, s. 1053-1054
[4] Aktepe, Sezin: Türk İş Mahkemelerinde Yargılama Usulü, s. 87
[5] Özekes, İşe İade Davaları s. 34
[6] Ekmekçi, Ömer: Yeni İş Kanunu Karşısında Yargı, Dava Süreci ve Olası Uygulama Sorunları Üzerine, s. 132-139
[7] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E.1628/4593, 13.03.2007 www.sinerjimevzuat.com.tr (Erişim Tarihi:14.03.2021)
[8] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2014/27360 Esas, 2016/12771 Karar, 29/09/2016 www.sinerjimevzuat.com.tr (Erişim Tarihi:14.03.2021)