Olaylar
Biri üniversitede alt işverene bağlı tıbbi sekreter olarak çalışan, diğeri belediyenin işlettiği bir kreşte temizlik işçisi olarak görev yapan başvurucuların 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsü sonrasında çıkarılan 667 sayılı KHK kapsamında iş akitleri feshedilmiştir. Başvurucular işlerine iadeleri için İş Mahkemelerinde dava açmıştır. Mahkemelerin ret kararı vermesi üzerine istinaf yoluna başvuran başvurucuların istinaf talepleri de Bölge Adliye Mahkemelerince reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucular, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davalarının esasları incelenmeden reddedilmesi nedeniyle mahkeme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını gerektirir. Mahkeme hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almakla kalmaz; aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerekli kılar.
Mahkemenin önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde -ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece mahkeme hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin anayasal yükümlülüğüdür
Somut olaylarda Mahkemelerin gerekçeli kararlarında davaların esastan reddedildiği belirtilmiştir. Ancak Mahkemelerin davaları esastan reddettiklerini ifade etmeleri gerçek anlamda uyuşmazlığın esasının çözümlendiği anlamına gelmez. Uyuşmazlığın esasının karara bağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin iş hukuku hükümleri çerçevesinde feshin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığını incelemiş olması gerekir. Mahkemeler davayı reddederken başvurucuların iş sözleşmesinin 667 sayılı KHK hükümlerine dayalı olarak feshedildiğini, bu durumda yargı merciinin kamu kurumu tarafından yapılan değerlendirme ve tespitin yerindeliğini denetlemesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir. Mahkemelerin kamu kurumu tarafından yapılan değerlendirme ve tespitin yerindeliğinin yargı merciince araştırılmasının mümkün olmadığını belirterek davayı reddettiği gözetildiğinde uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığı açıktır.
Somut olaylardaki işe iade davasının temelini 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesi oluşturmaktadır. Söz konusu madde uyarınca açılan davadaki uyuşmazlığın özü başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığıdır. Bu durumda işveren tarafından 667 sayılı KHK'nın 4. maddesine dayanılarak gerçekleştirilen fesih işlemine karşı açılan davadaki incelemenin feshin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığının tespitine yönelik olacağı açıktır.
Söz konusu kuralda, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen işçilerin iş sözleşmelerinin feshedilmesi öngörülmüş, ancak yargı mercilerinin denetim yetkisini kısıtlayan herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu bakımdan 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi dayanak gösterilerek iş sözleşmesi feshedilen işçiler tarafından açılan işe iade davalarının esasının incelenmesini önleyen herhangi bir düzenleme yoktur.
Somut olaylarda ise derece mahkemeleri geçerli feshin koşullarının oluşup oluşmadığını incelememiştir. Başka bir ifadeyle derece mahkemeleri yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini yerine getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal faaliyet icra etmemiştir. Dolayısıyla hukuk düzeni tarafından başvurucuya tanınan feshe karşı yargı yolunun açık olması teorik olmaktan öteye geçememiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle her iki başvuruda da mahkeme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
>> Anayasa Mahkemesinin 2/7/2020 Tarihli ve 2017/28079 Başvuru Numaralı Kararı
>> Anayasa Mahkemesinin 2/7/2020 Tarihli ve 2018/23568 Başvuru Numaralı Kararı