Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Beyza Başer
Konu: 5651 sayılı İnternet Kanunu’nun Değiştirilmesine Dair 14.12.2012 Tarihli Kanun Teklifi ile 06.01.2014 ve 10.01.2014 Tarihli “Torba Kanun” Adı ile Bilinen Bazı Kanunların Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tekliflerin Mukayesesi.
I – Giriş
5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ilk olarak 14.12.2012 tarihinde tamamlanmış ve 17.12.2013 tarihinde Meclise sunulmuştur.
06.01.2014 ve 10.01.2014 tarihlerinde, 5651 sayılı Kanunda yapılması öngörülen değişiklik tekliflerinin de yer aldığı iki farklı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi Millet Meclisi’ne sunulmuştur. Her üç Teklif de komisyonlarda olup, ilk Teklif geri çekilmemiştir.
Değişiklik tekliflerinde, 5651 sayılı Kanuna eklemeler ve Kanunun nerede ise tüm maddelerinde değişiklikler yapılması öngörülmektedir. Tekliflerde, internetin hızla yaygınlaşmasının beraberinde getirdiği sorunların çözümlenmesi için elverişli hükümler bulunmakla birlikte, özellikle ifade hürriyetini kısıtlayan, özel hayatın ve kişisel verilerin gizliliğinin ihlali sonucunu doğurabilecek hükümlere yer verildiği görülmektedir.
Özellikle, “torba kanun” adı ile bilinen ve birçok konuyu düzenleyen 06.01.2014 tarihli Teklifle 5651 sayılı Kanuna eklenmesi talep edilen hükümler, “hukuk devleti” ilkesini, basın hürriyetini, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini, bilgiye erişim hakkını, erişimin engellenmesi kararının bir yargı merciince verilme gereğini, bu çerçevede Anayasa m.2’yi, 13’ü, 26’yı, 28’i ve 40’ı ihlal edebilecektir.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin zamanımızda temel taşlarından birisini oluşturan internetle ilgili bir kanunun emir ve yasaklardan önce, esas olanın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini korumak olduğuna işaret eden hükümlere yer vermesi isabetli olurdu. İnternet Kanunu’nun amacı, düşünceyi açıklama ve hürriyetini kısıtlamak değil, aksine korumak ve bu sırada da diğer hak ve hürriyetleri de gözetmek olmalıdır. Gerek Anayasa ve gerekse uluslararası sözleşmeler ile kanunlar, ilk olarak bireyin hak ve hürriyetlerinin korunmasını ve bu korumanın tam manası ile sağlanabilmesi amacıyla kişi hak ve hürriyetlerine yasalarla bazı istisnai sınırlamalar getirilebileceğini öngörürler. Anayasa m.26/1’in birinci cümlesinde yer alan, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmü gözardı edilmemelidir.
II - Değiştirilmesi Öngörülen Maddeler
A. 5651 sayılı Kanun m.2 Değişikliği
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinin 1. maddesi ile 5651 sayılı Kanunun 2. maddesinde yer alan tanımlara “Erişimin engellenmesi yöntemi”, “İçeriğin yayından çıkarılması”, “Uyarı yöntemi” ve “Birlik” tanımları eklenmiştir. Bu tanımlarla, erişimin engellenmesi ve içeriğin yayından kaldırılmasında nasıl bir yol izleneceğine dair muhtemel tereddütler giderilmeye çalışılmış, erişimin engellenmesi ile içeriğin yayından çıkarılması yurtiçi ve yurtdışı yayınları bakımından ayrıca tanımlanmıştır. Ayrıca aşağıda açıklanacağı üzere, 5651 sayılı Kanuna eklenmesi teklif edilen 6/A maddesi uyarınca kurulması öngörülen Erişim Sağlayıcıları Birliği’nin Kanunda kısaca “Birlik” olarak anılacağı belirtilmiştir.
06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 45. maddesinde, yurtiçi ve yurtdışı yayınlar konusunda ayırıma gidilmemiş, 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde yer alan tanımlara aynen yer verilmiş ve bu tanımlara ek olarak, URL adresinin tanımı da yapılmıştır.
10.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde, bu maddeye ilişkin değişiklik yapılması önerilmemiştir.
B. 5651 sayılı Kanun m.3 Değişikliği
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinin 2. maddesi, 5651 sayılı Kanunun 3. maddesine eklenecek yeni fıkrayı düzenlemektedir. Buna göre, 5651 sayılı Kanun kapsamında yurtiçinde veya yurtdışında faaliyet gösteren içerik, yer ve erişim sağlayıcıların internet sayfalarında belirtilen tanıtıcı bilgileri üzerinden elektronik posta veya diğer iletişim araçları ile bildirim yapılabilecektir. 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 46. maddesinde de, bu öneriye yer verilmiştir.
C. 5651 sayılı Kanun m.4 Değişikliği
14.12.2012 tarihli ve 10.01.2014 tarihli tekliflerde, Kanunun 4. maddesi ile ilgili değişiklik öngörülmemiştir. 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 47. maddesinde ise, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın talep ettiği tüm bilgilerin içerik sağlayıcı tarafından Başkanlığa teslim edileceği ve Başkanlıkça bildirilen tüm tedbirlerin alınacağı düzenlenmektedir. Başkanlık, gerek 5651 sayılı Kanunda öngörülen ve gerekse başka kanunlarla kendisine verilen görevlerinin ifası amacıyla ihtiyaç duyduğu tüm bilgileri, görevinin amacına uygun olması dışında hiçbir sınırlama olmaksızın, içerik sağlayıcıdan talep edebilecektir.
Başkanlığın 5651 sayılı Kanunda sayılan görevleri, genel itibariyle internet ortamında 5651 sayılı Kanunun 8. maddesinde sayılan suçları oluşturan içeriklerin yayınlanmasının önlenmesi ve bu tür yayınların içerikten çıkarılmasının sağlanmasına yöneliktir. Kanunun 8. maddesinde sayılan suçlardan birisini oluşturduğuna ilişkin yeterli şüphe bulunan bir içerik tespit edildiğinde Başkanlık, bu içeriğin kaynağını ve dayanağını oluşturan bilgi ve belgeleri içerik sağlayıcıdan talep edebilecektir.
Suç oluşturduğu şüphesi uyandıran içeriğe ilişkin bilgi ve belgelerin içerik sağlayıcıdan talep edilmesi ve içerik sağlayıcıların bu bilgi ve belgeleri Başkanlığa sunmakla yükümlü tutulması, içerik sağlayıcının mesleki yükümlülüğüne ilişkin olarak ve sadece suç şüphesi taşıyan hallerle sınırlandığı sürece kabul edilebilir. Örneğin, kişinin internet bankacılığı kanalıyla kara para akladığı şüphesi bulunduğu hallerde, bankadan bu kişinin işlemlerine ilişkin içeriğin talep edilmesi mümkündür. Ancak düzenlemenin suç şüphesi bulunan haller ve mesleki yükümlülükle sınırlanmaması, Anayasanın 38. maddesinin 5. fıkrasına aykırılık teşkil edebilecektir. Çünkü Anayasa m.38/5’de, kişilerin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı öngörülmüştür. Mesleki faaliyet göstermeyen bir içerik sağlayıcının, ifade hürriyetini kullanarak internet ortamında yaptığı yayınlara ilişkin bilgileri Başkanlığa sunmakla yükümlü tutulması, Anayasa m.38/5’e aykırılık oluşturacaktır. Mesleki faaliyet kapsamında içerik sağlayıcıdan her bilginin istenilmesi isabetli değildir. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), konusu suç teşkil eden veya suçun işlenmesinde kullanılan ya da suç delili olan bilgilerin verilmesini içerik sağlayıcıdan isteyebileceği halde, bu kapsama girmeyen bilgilerin kendisine teslimini talep edemez.
Belirtmeliyiz ki Anayasa m.38/5 gerçeği karşısında, içerik sağlayıcının mesleki faaliyette olup olmadığının önemi de bulunmamaktadır. Neticede teslimi talep edilen bilgi, içerik sağlayıcıyı veya tanıklıktan çekinme hakkına sahip bir kişiyi suçlamaya yönelikse, elbette bilgileri Başkanlığa vermeyebilir. Ancak bu bilgiler, içerik sağlayıcının kendisi veya bir yakını ile ilgili değilse, bilginin bir suça veya başlatılan bir ceza soruşturması ile ilgili olması kaydı ile içerik sağlayıcı tarafından Başkanlığa verilmesi gerekir. Ancak Teklifte yer alan düzenlemede, bu tür bir düzenlemenin ve ayrıştırmanın yapılmadığını, Anayasa m.38/5 ile “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddenin ihlale uğrayacağını ifade etmek isteriz.
D. 5651 sayılı Kanun m.5 Değişikliği
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinin 3. maddesi ile 5651 sayılı Kanunun yer sağlayıcının yükümlülüklerini belirleyen 5. maddesinde değişiklik yapılması teklif edilmiştir. Mevcut düzenlemede yer sağlayıcının, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin olup olmadığını araştırmakla yükümlü olmadığı belirtilmektedir.
Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, “Yer sağlayıcı, yer sağladığı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8. ve 9. maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkan bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür”.Maddenin özellikle ikinci fıkrası, her ne kadar yer sağlayıcı için hukuka aykırı içeriği yayından kaldırma yükümlülüğünü öngörse de, hükümde geçen “ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla” ibaresi ilginç olup, bazı tereddütlere yol açabilmektedir. Oysa bu hüküm olmasa da, “suçta ve cezada kanunilik”, “kusur sorumluluğu” ve “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkeleri uyarınca, içerik sağlayıcının yanında yer veya erişim sağlayıcının ceza sorumluluğu öngörülmüşse, elbette bu sorumluluk hükümleri failler hakkında tatbik edilecektir. Bir başka ifadeyle, “ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla” ibaresi 5651 m.5/2’de yer almasa da, bundan hukuki bir sakınca doğmayacaktır. Ancak bu hükmün sakıncası, sanki yer veya erişim sağlayıcının ceza sorumluluğu olmadığı halde, ceza sorumluluğu varmış gibi bir sonuca neden olabilmekte ve kavram kargaşası yaşanabilmektedir.
Esasında m.5/2’de yer alan bu ibare ile kanun koyucu, daha ziyade 5651 sayılı Kanunun m.9/4’üne ve varsa başka ceza kanunlarında yer sağlayıcılar için öngörülen ceza sorumluluğunun, hukuka aykırı içeriği yayından kaldırma yükümlülüğünü etkilemeyeceğine işaret etmek istemiştir. Sırf bu ibare, başka ceza sorumluluğunun olduğunu göstermemektedir. Çünkü yasal düzenleme olmadıkça, zorlama değerlendirmelerle ceza sorumluluğu icat edilemez. “Ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla” ifadesi uygulamada; yer sağlayıcının, içerik sağlayıcının ceza sorumluluğunu gerektiren paylaşımlarından sorumlu olduğu algısına sebep olabilmektedir. Belirtmek isteriz ki bu algı hatalı olup,“ceza sorumluluğunun şahsiliği” ve “kanunilik” ilkelerine aykırıdır.
TCK m.20/1 uyarınca, hiç kimse başkasının fiili nedeniyle cezalandırılamaz. İçerik sağlayıcının suç oluşturan fiilinden dolayı yer sağlayıcının sorumlu tutulması, ancak yer sağlayıcının hukuka aykırı fiili bilmesi, yer sağlayıcının içeriği kontrol yükümlülüğü bulunmadığından, hukuka aykırı fiilin varlığının tespit edilip kendisine bildirilmesine rağmen yer sağlayıcının hukuka aykırı içeriği bilerek ve isteyerek yayından kaldırmaması halinde gündeme gelmelidir.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde yer almamakla birlikte, 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 48. maddesinde yer alan “ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla” ibaresinin kaldırılması önerisi, yer sağlayıcının sorumluluk sınırlarının belirlenmesi bakımından önemlidir. Öneride, “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ve “kanunilik” ilkelerine uygun olarak, yer sağlayıcıların içerik sağlayıcının fiillerinden dolayı sorumlu tutulamayacağının açıkça ortaya koyulması, uygulamada yaşanan tereddütleri bertaraf edecektir.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde, maddenin ikinci fıkrasından “teknik olarak imkanı bulunduğu ölçüde hukuka aykırı” ifadesinin çıkarılarak, “içeriği yayından kaldırmakla” ifadesinin yerine “içeriği yayından çıkarmakla” ibaresinin tercih edildiği görülmektedir. Bu öneri, 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde de korunmuştur. Böylece, yer sağlayıcının hukuka aykırı içeriği yayından çıkarma yükümlülüğünün ağırlaştırıldığı görülmektedir. Çünkü“teknik olarak imkanı bulunduğu ölçüde hukuka aykırı” ibaresinin kaldırılmasıyla, 5651 sayılı Kanunun 8 ve 9. maddelerine göre hukuka aykırı olduğu tespit edilen içeriğin yayından çıkarılması yükümlülüğü yer sağlayıcıya yüklenecektir.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde, Kanunun 5. maddesine eklenecek 3, 4 ve 5. fıkralar ile yer sağlayıcıya, yer sağlanan hizmetlere ilişkin trafik bilgilerini bir yıldan az ve iki yıldan fazla olmamak üzere muhafaza etme yükümlülüğü getirilmiş, yer sağlayıcının faaliyet şekline göre yükümlülüklerinin sınıflandırılıp değiştirilebileceği ve 5651 sayılı Kanunda belirlenen yükümlülüklere aykırı davranan yer sağlayıcıların ikibin Türk Lirasından ellibin Türk Lirasına kadar idari para cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir.06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde bu öneriler korunmakla birlikte, yükümlülüklere aykırı hareket eden yer sağlayıcılar hakkında uygulanacak idari para cezası, onbin Türk Lirası ile yüzbin Türk Lirası arasında olacak şekilde artırılmıştır.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinden farklı olarak, 06.01.2014 tarihli ikinci Değişiklik Teklifinde yeni bir fıkra öngörülmüştür. Bu öneriye göre yer sağlayıcı, Başkanlığın talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde Başkanlığa teslim etmekle ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri almakla yükümlü tutulmuştur. Bu önerinin, içerik sağlayıcılarda olduğu gibi, yer sağlayıcılar bakımından da bazı sakıncalı sonuçları olacaktır. Önerinin bu şekli ile kabul edilmesi, özel hayatın ve kişisel verilerin gizliliğini ihlal eden, ifade ve haberleşme hürriyetini kısıtlayan sonuçlar doğurabilecektir.
Önerinin kabulü halinde Başkanlık, yer sağlayıcıdan yer sağladığı hizmetlere ilişkin trafik bilgilerini ve içerik sağlayıcının bilgilerini talep edebilecektir. Trafik bilgileri, Kanunun 2. maddesinde “internet ortamında gerçekleştirilen her türlü erişime ilişkin olarak taraflar, zaman, süre, yararlanılan hizmetin türü, aktarılan veri miktarı ve bağlantı noktaları gibi değerler” olarak tanımlanmıştır.
Teklifte yer alan bu yetki, internet konusunda kamu otoritesine takip – tarassutta bulunma, yani internet kullanıcılarını izleme ve gözetleme, dolayısıyla fişleme yetkisi tanımaktadır.
Başkanlık, 5651 sayılı Kanundan kaynaklanan görevlerinin ifası ve yetkilerinin kullanılması kapsamına girmese bile, internet ortamında kimin hangi sayfayı, ne kadar süre ve kaç kez ziyaret ettiğini, hangi içerikleri görüntülediğini, hangi kullanıcılar arasında veri alışverişi yapıldığını ve kullanıcıların hangi IP adreslerinden giriş yaptıklarını bildirmesini yer sağlayıcıdan talep edebilecek ve yer sağlayıcı da bu talebi yerine getirmek zorunda kalacaktır. Öneri ile Başkanlığa bu konuda sınırsız bir yetki ve yer sağlayıcıya da koşulsuz yükümlülük getirilmesi, kişilik hakları, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, haberleşme hürriyeti ve ifade hürriyeti bakımından hatalıdır. Bu tür bir genel sınırlama hükmü; Anayasa m.13, 20, 22, 26 ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 8 ve 10. maddelerine uygun sayılamaz.
“Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’e göre, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”.
Anayasanın 13. maddesi, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın sadece Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceğini;Anayasanın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini düzenleyen 26. maddesi ise,bu hürriyetlerin ancak milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin Ülkesi ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceğini belirtmektedir. 26. maddenin 3. fıkrasında ise, haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümlerin, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmayacağı açıklanmıştır.
Anayasanın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesi, herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğunu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağını; “Haberleşme hürriyeti” başlıklı 22. maddesi ise, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğunu, haberleşmenin gizliliğinin esas olduğunu, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça, yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça, haberleşmenin engellenemeyeceğini ve gizliliğine dokunulamayacağını düzenlemektedir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Özel ve aile hayatına saygı” başlıklı 8. maddesi; herkesin özel hayatına ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunu, bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesinin, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabileceğini düzenlemektedir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “İfade hürriyeti” başlıklı 10. maddesi; ifade hürriyetinin, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve verme özgürlüğünü de kapsadığını, bu hürriyetin kullanılmasının, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı sınırlamalara tabi tutulabileceğini düzenlemiştir.
Öneri, yer sağlanan içeriğe ait bilgilerin, içeriğin Kanunun 8. maddesinde belirlenen suçlardan birisini oluşturduğu yönünde yeterli şüphe bulunması halinde istenebileceği, 8. maddede sayılmayan bir suçu oluşturduğu şüphesi var ise adli tahkikat işlemleri bakımından gerekli olması ve bu konuda alınmış bir mahkeme kararı veya gecikmesinde zarar umulan halin bulunması halinde yetkili makamın emri ile istenebileceği şeklinde düzeltilmelidir.
Öneride, yer sağlayıcıların bu bilgileri saklaması gereken süre belirtilmekle birlikte, Başkanlık tarafından bu bilgilerin ne kadar süre ile muhafaza edileceği ve hangi amaçlarla kullanılacağının açıklanmaması önemli bir eksikliktir.
Bu öneri, kişilerin internet ortamında attığı her adımın, keyfi olarak takip edilmesi yolunu açmaktadır. Takip – tarassut görevinin ifası, suç şüphesinin varlığına bağlıdır. Yer sağlayıcıların tüm trafik bilgilerini kaydetmesi ve bir yıldan az iki yıldan fazla olmamak üzere bu kayıtları muhafaza etmesi, Başkanlığın suç şüphesi olmasa bile istediği kişiye ait istediği bilgileri yer sağlayıcıdan talep etmesi, önleyici bir tedbir olarak değerlendirilemez.
Kişilerin ifade özgürlüğünü sınırlayan, kendilerini baskı ve tehdit altında hissetmesine neden olan bu öneri, kişilerin her yaptığını kayıt ve kontrol eden bir sistemin oluşturulmasını sağlayacak, Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile kişiye tanınan hak ve hürriyetlerin özüne zarar verip, bunları kullanılamaz hale getirecektir.
Öneride yer alan bu hükümle, Başkanlığın hiçbir sınırlama olmaksızın yetkilendirilmesi ve her türlü bilginin yer sağlayıcı tarafından Başkanlığa sunulmasının zorunlu hale getirilmesi, Anayasaya ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne aykırılık oluşturacak ve internet üzerinden haberleşme hürriyetini geriye götürecektir. Bu önerinin kabulü halinde, kamu yararı ile bireyin temel hakları arasındaki adil denge, birey aleyhine bozulacaktır. Başkanlığın sınırsız yetkisi, Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile sıkı sıkıya koruma altına alınan özel hayatın gizliliği, haberleşme ve ifade hürriyetlerinin özüne dokunulması sonucunu doğuracaktır. Başkanlığın, bireylerle ilgili talep ettiği her bilgiye ulaşabilmesi, hukuk devletinde kabulü mümkün olmayan bir uygulama olduğu gibi, yer sağlayıcıların bu bilgileri Başkanlığa sunmakla yükümlü tutulması, yer sağlayıcıyı bireylerin temel hak ve hürriyetlerini ihlal etmeye zorlamaktadır.
10.01.2014 tarihli son Teklifinde, 5651 sayılı Kanunun 5. maddesinde veya bu madde ile ilgili sunulan ilk tekliflerde değişiklik yapılmasının önerilmediğini, bu sebeple kanun koyucu tarafından 5. madde ile yönünden gündeme getirilen değişiklik teklifinin, yukarıda yer verdiğimiz eleştiriler ışığında gözden geçirilmesini talep etmekteyiz. Aksi halde, kamu otoritesi internette kullanmaya yetkili kılınacağı takip-tarassutta ne kadar iyiniyetli olursa olsun kişi hak ve hürriyetlerinin özü zedelenme tehlike ve tehdidi ile karşı karşıya kalacaktır.
E. 5651 sayılı Kanun m.6 Değişikliği
14.12.2012 ve 10.01.2014 tarihli tekliflerde, Kanunun 6. maddesi ile ilgili değişiklik öngörülmemiştir.06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 49. maddesi ile Kanunun 6. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde yer alan “teknik olarak engelleme imkanı bulunduğu ölçüde” ibaresinin kaldırılması ve 1. fıkraya (ç) ve (d) bentlerinin eklenmesi öngörülmüştür.
06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde, maddenin birinci fıkrasından “teknik olarak imkanı bulunduğu ölçüde hukuka aykırı” ifadesinin çıkarılmasıyla, erişim sağlayıcının hukuka aykırı içeriğe erişimi engellemesi yükümlülüğü ağırlaştırılmıştır. 5651 sayılı Kanun hükümlerine göre hukuka aykırı olduğu tespit edilen içeriğe erişimin, erişim sağlayıcının ihmalinden değil, teknik nedenlerle engellenememesi halinde de erişim sağlayıcı hakkında idari para cezası uygulanacaktır. Ayrıca, hem yer sağlayıcıdan hukuka aykırı içeriği kaldırması ve hem de erişim sağlayıcıdan hukuka aykırı içeriğe erişimi engellemesi talep edilerek, hukuka aykırı içeriğe ulaşılmasının önlenmesinde çifte koruma sağlanması amaçlanmaktadır.
Maddeye eklenecek (ç) bendi ile erişim sağlayıcının, erişimin engellenmesi kararı verilen yayınlarla ilgili olarak alternatif erişim yollarını engelleyici tedbirleri almakla yükümlü tutulması önerilmektedir. Olağan yollardan erişimin engellendiği bir içeriğe erişmek için kişilerin kullanabileceği pek çok yöntem bulunduğunun ve erişim sağlayıcının tüm alternatif erişim yollarını engellemesi için gerekli tedbirleri alma imkanının teknik olarak mümkün olup olmayacağının değerlendirilmesi, sadece maddeye bu hükmü eklemekle sözkonusu yöntemlerin tümü ile bertaraf edilmesinin mümkün olamayacağının kabul edilmesi gerekir.
İçerik ve yer sağlayıcılar için öngörülen bilgi verme yükümlülüğü, 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifi ile maddeye eklenen (d) bendinde,erişim sağlayıcı için de öngörülmüştür. Öneriye göre erişim sağlayıcı, Başkanlığın talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde Başkanlığa teslim etmekle ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri almakla yükümlü olacaktır. Yer sağlayıcılar için öngörülen yükümlülüğe ilişkin kanaatimizin, bu bende ilişkin kanaatimizle aynı olduğunu belirtmek isteriz.
F. 5651 sayılı Kanuna 6/A Maddesinin Eklenmesi
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinin 4. maddesi, 5651 sayılı Kanuna 6/A maddesinin eklenmesine ilişkindir. Bu maddede, içeriğin yayından çıkarılması ve içeriğe erişimin engellenmesi kararlarının infaz edilmesinde yaşanan sorunların çözülmesi amaçlanmış ve bu kapsamda özel hukuk tüzel kişiliğini haiz olarak Erişim Sağlayıcıları Birliği’nin kurulması öngörülmüştür. Birlik, yetkilendirilmiş tüm internet servis sağlayıcıları ile erişim hizmeti veren işletmecilerin katılımı ile oluşacak ve Kanunun 8. maddesi kapsamı haricindeki erişimin engellenmesi kararlarının uygulanmasını mümkün kılan alt yapıyı kuracaktır. Birlik, uygulama için kendisine gönderilen kararlara itiraz edebilecek ve Birlik üyesi olmayan internet servis sağlayıcıları faaliyette bulunamayacaktır.
06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 50. maddesinde bu öneri korunmakla birlikte, öneride bazı değişiklikler yapılmıştır. Birliğin çalışma usul ve esasları Kurum tarafından onaylanacak tüzükle belirlenecek ve tüzük değişikliklerinde de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (Kurum) onayı alınacaktır. Birlik, Kurumun tüzüğü onaylamasından sonra faaliyete başlayacak, Birlik ve Kuruma bağlı olarak kurulup faaliyet gösterecektir. Birliğin erişimi engelleme faaliyeti, Kanunun 8. maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi kararlarına ilişkin olarak yürütülecektir. Kanunun 8. maddesi kapsamında kalan kararların gereği, Başkanlık tarafından yerine getirilmeye devam edecektir. Kararların uygulanması için gerekli her türlü donanım ve yazılım, erişim sağlayıcılar tarafından sağlanacaktır. Birlik, sadece mevzuata uygun olmadığını düşündüğü kararlara itiraz edebilecektir. Birlik üyeleri tarafından ödenecek ücrete ilişkin düzenlemeler, tüzükte belirlenecektir.
Bu maddeyle, Kuruma bağlı olarak faaliyet gösterecek bir birim kurulması öngörülmekte ve tüm erişim sağlayıcıların da Birliğe üye olması ve ücret ödemesi zorunlu hale getirilmektedir. Tüm internet servis sağlayıcıları için getirilen Birliğe üye olma ve ücret ödeme zorunluluğu, erişim sağlayıcı firmaların hem maddi ve hem de iş yükünün artmasına neden olacaktır.
Belirtmeliyiz ki, kanun dışında kalan tüzük, yönetmelik gibi alt normlarla suç ve ceza düzenlenmesi mümkün değildir. Bu sebeple, internet suçları ve cezalarının yalnızca 5651 sayılı Kanunda ve diğer kanunlarda yer alabileceğini, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, genelge gibi normlarda suç ve ceza öngörülemeyeceğini ifade etmek isteriz. Bunun yanında Anayasa m.38/1’de yer alan “suçta ve cezada kanunilik” prensibinin gerekçesinde belirtilen “açık suç hükmü” yöntemiyle, yani cezası ve konusu belirtilmekle birlikte, suç tipleri tanımının yürütme organı ve idareye bırakıldığı yasal düzenlemelere bağlı olmak kaydı ile alt normlarla suçlar düzenlendiği görülmektedir. Bu tür bir düzenlemeyi kabul etmediğimizi, bunun Anayasa m.38/1’e aykırı olduğunu ifade etmek isteriz. “Suçta ve cezada kanunilik” prensibi, Türk Ceza Kanunu m.2’de tanımlandığı şekilde uygulanmalıdır. “Suçta ve cezada kanunilik” başlıklı TCK m.2’ye göre, “(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz”.
G. 5651 sayılı Kanun m.7 Değişikliği
5651 sayılı Kanun m.7/2’de, toplu internet kullanım sağlayıcıların, konusu suç oluşturan içeriklere erişimi önleyici tedbirler almakla yükümlü olduğu; m.7/3’de ise, izin belgesi almayan toplu internet kullanım sağlayıcılarının mahalli mülki amir tarafından idari para cezası ile cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinin 5. maddesi, bu fıkralara bazı değişiklikler getirmektedir. Öneriye göre, toplu internet kullanım sağlayıcıları, konusu suç oluşturan içeriklere erişimi önleyici tedbirler almakla yükümlü olmasının yanında ayrıca kullanıma ilişkin erişim kayıtlarının tutulması konusunda da önlem almakla yükümlü olacaklardır. Kanunda sayılan yaptırım gerektiren eylemler de 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifi ile genişletilmiş, ticari amaçla toplu kullanım sağlayıcıların sadece birinci fıkradaki yükümlülüklerin ihlali halinde değil, bu maddede belirtilen tüm yükümlülüklerin ihlali halinde uyarma, üçbin Türk Lirasından onbeş bin Türk Lirasına kadar idari para cezası veya üç gün süre ile ticari faaliyetin durdurulması yaptırımlarından birinin tatbik edileceği düzenlenmiştir. 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 51. maddesi, aynı önerileri içermekle birlikte, yükümlülüklerini ihlal eden ticari amaçla toplu kullanım sağlayıcılar hakkında uygulanacak idari para cezasının alt sınırını bin Türk Lirası olarak düzenlemiştir.
H. 5651 sayılı Kanun m.8 Değişikliği
10.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 13. maddesiyle, 5651 sayılı İnternet Kanunu'nun 8. maddesinde değişiklik yapılması önerilmiştir. Teklifle Kanunun 8. maddesine, maddenin ikinci fıkrasında yer alan "derhal kaldırılır" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Erişimin engellenmesi kararı, amacı gerçekleştirecek nitelikte görülürse belirli bir süreyle sınırlı olarak da verilebilir." cümlesinin eklenmesi önerilmiştir. Soruşturma evresinde hakim ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilen erişimin engellenmesi kararları, sübjektif değerlendirme yapmak suretiyle karar makamı tarafından belirli bir süre ile sınırlı tutulabilecektir.
Süre ile sınırlı erişimin engellenmesi kararı, bu şekilde hukuka aykırı yayın içeriğinin internet sitesinden çıkarılması amacının gerçekleşeceğini karar makamının takdir ve değerlendirmesine bırakılmıştır. Bu yolla kanun koyucu, basın hürriyetini ve “sorumluluğun şahsiliği” ilkesini gözetmeyi hedeflemiştir. Bu halde, sürenin sona ermesi ile birlikte içeriğe tekrar erişmek mümkün olacaktır. Erişimin engellenmesinde süre öngören bu düzenleme, sadece Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlardan birisini oluşturduğu tespit edilen içerik hakkında uygulanacaktır. Erişimin engellenmesinin süre ile sınırlandırılmasının somut kıstaslara bağlı tutulmayıp, karar makamının sübjektif takdir ve değerlendirmesine bırakılması eleştirilebilir. Bizce bu eleştiri doğru değildir.
Bu ek teklif kanunlaştığında, karar makamı öncelikle süre ile sınırlı erişimin engellenmesi ve bu yolla hukuka aykırı içeriğin internet sitesinden çıkarılması yolunu deneyecek, sonuç alamadığı takdirde erişimin süresiz engellenmesi kararını verecektir. Bu şekilde, hem basın hürriyetinin korunması ve hem de “şahsi sorumluluk” ilkesinin dikkate alınması suretiyle hukuka aykırı içeriğin yayından çıkarılması, haklar arasında denge gözetilerek sağlanmış olacaktır. Burada amaç, internet sitesine erişimi tümü ile engelleyip, basın hürriyetinin özünü zedelemek ve “şahsi sorumluluk” ilkesini ihlal edip, kolektif ceza sorumluluğunu benimsemek olmamalıdır.
5651 sayılı Kanun m.8/1’in (a) bendinde; intihara yönlendirme, çocuğun cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik, fuhuş ve kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçlarını oluşturduğu hususunda yeterli şüphe sebebi bulunan yayınlara erişimin engellenmesine karar verileceği düzenlenmektedir. 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinin 6. maddesi ile bu suçlara “halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama” fiili de eklenmiştir.Ancak06.01.2014 ve 10.01.2014 tarihli tekliflerde, bu fiilin 8. madde kapsamına alınması yönünde bir öneriye yer verilmemiştir.
14.12.2012 ve 06.01.2014 tarihli tekliflerde, maddenin üçüncü fıkrasına yapılacak bir eklemeyle, erişimin engellenmesi kararında asgari olarak belirtilmesi zorunlu hususlar gösterilmiştir. Buna göre, erişimin engellenmesi kararlarında yüklenen suçun türü, internet ortamında yayın yapılan yayın adresi ve erişimin engellenmesi yöntemi belirtilecektir.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde yer almayan ve 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 52. maddesinde öngörülen diğer bir düzenlemeyle, Kanunun 4. fıkrasında yer alan “içeriği birinci fıkrada belirtilen suçları oluşturan yayınların içerik veya yer sağlayıcısının yurtdışında bulunması halinde veya içerik veya yer sağlayıcı yurtiçinde bulunsa bile” ibaresinin çıkarılması ve aynı fıkradaki “(2) ve (5)” ibaresi yerine “(2), (5) ve (6)”ibaresinin kullanılması tercih edilmiştir. Böylece, çocuğun cinsel istismarı ve müstehcenlik suçlarına ek olarak, fuhuş suçu da Başkanlığın re’sen erişimin engellenmesi kararı vereceği suçlar kapsamına alınmıştır.
10.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde de aynı yönde değişiklik yapılması önerilmiştir.Burada da, Kanunun 8. maddesinin 4. fıkrasında yer alan "(2) ve (5)" ibaresinin, "(2), (5) ve (6)" olarak değiştirilmesinin teklif edildiği görülmektedir. Öneri yasalaştığında, çocuk istismarı ve müstehcenlik suçlarını oluşturan içeriklere ek olarak, fuhuş suçunu oluşturan içerikler hakkında da Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından re'sen erişimin engellenmesi kararı verilebilecektir.
5651 sayılı Kanunun 8. maddesinin 10. fıkrasında, koruma tedbiri olarak verilen erişimin engellenmesi kararını yerine getirmeyen yer sağlayıcı veya erişim sağlayıcı hakkında hapis cezası verileceği belirtilmektedir. 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde, yer sağlayıcıların sorumluluğunun kaldırılması ve erişim sağlayıcının hapis cezası yerine beşyüz günden bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür.06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde ise,yer sağlayıcılar sorumluluk kapsamında kalmaya devam etmiş ve adli para cezasının üst sınırı üçbin gün olarak artırılmıştır.
10.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 13. maddesinde, 5651 sayılı Kanunun 8. maddesinin 10. fıkrasında yer alan ve koruma tedbiri olarak verilen erişimin engellenmesi kararının gereğini yerine getirmeyen yer veya erişim sağlayıcılarının sorumluları için öngörülen hapis cezasının kaldırılarak, yerine beşyüz günden üçbin güne kadar adli para cezası uygulanması düşünülmüştür.Bu hüküm, 10.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde de, 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifi ile aynı şekilde önerilmiştir.
06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde, yer sağlayıcının sorumluluğunun kaldırılmaması hatalıdır. Teklifte yer alan diğer öneriler, erişimin engellenmesi kararının gereğinin Başkanlık ve erişim sağlayıcı tarafından yerine getirileceğini düzenlemekte iken, yer sağlayıcının erişimin engellenmesi ile ilgili sorumlu tutulmaması gerekir. Çünkü yer sağlayıcıların Kanunda öngörülen yükümlülüklerini ihlali halinde uygulanacak yaptırım, Kanunun 5. maddesine eklenmesi öngörülen fıkra ile belirtilmektedir. Bu nedenle, 8. maddede yapılması düşünülen değişiklikle yer sağlayıcılara aynı fiilden dolayı çifte ceza tatbiki yoluna gidilebilecektir. Kanaatimizce bu durumda, ya Ceza Muhakemesi Kanunu m.223/7’de düzenlenen “ne bis in idem”, yani bir suçtan iki defa ceza verilemez ilkesi veya “Fikri içtima” başlıklı m.44’ün tatbiki mümkün olabilecektir. CMK m.223/7’ye göre, “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir”. TCK m.44’e göre ise, “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır”.
Maddenin 13. fıkrasında Başkanlığın, hakim ve mahkemenin erişimin engellenmesi kararına karşı itiraz edebileceği belirtilmektedir. 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde bu hükme ekleme yapılarak, itirazın kararın uygulanmasını durduracağı ve itiraz üzerine kesinleşen kararın gereğinin yapılması için Başkanlık tarafından erişim sağlayıcıya gönderileceği ifade edilmiştir.06.01.2014 ve 10.01.2014 tarihli tekliflerde, bu şekilde bir öneriye yer verilmemiştir.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifi uyarınca, maddeye eklenecek 15. fıkra hükmüyle, içerik hakkında HSYK tarafından belirlenecek sulh ceza mahkemeleri tarafından soruşturma aşamasında tedbir kararı verilebileceği öngörülmekte ve bu sayede ihtisaslaşma sağlanması amaçlanmaktadır.06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde bu öneriye yer verilmiş, ancak 9. maddeye göre verilen hakim kararlarına ek olarak, yine 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde yer alan “Özel hayatın gizliliği nedeniyle içeriğe erişimin engellenmesi” başlıklı 9/A maddesine göre verilen hakim kararları da fıkra kapsamına alınmıştır.
İ. 5651 sayılı Kanun m.9 Değişikliği
Bilindiği üzere, internet ortamında yayınlanan içerik nedeniyle başta kişilik hakları olmak üzere sair hakları ihlal edilen kişiler öncelikle içerik sağlayıcıya, içerik sağlayıcıya ulaşılamaması halinde yer sağlayıcıya başvurarak içeriğin yayından kaldırılmasını talep etmekte ve başvurunun gereği iki gün içinde yerinde getirilmezse kişi, sulh ceza mahkemesine başvurabilmektedir. 14.12.2012 ve 06.01.2014 tarihli tekliflerde, içerik nedeniyle kişilik hakkı ihlal edilenlere seçimlik hak tanınmıştır. 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinin7. maddesine göre, kişiler içerik sağlayıcı veya yer sağlayıcıya başvurmak yerine, doğrudan sulh ceza mahkemesine başvurarak içeriğin yayından kaldırılmasına karar verilmesini isteyebilecektir. 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinin 53. maddesine göre, sulh ceza mahkemesine sadece erişimin engellenmesi talebi ile başvurulabilecektir.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde yer alan madde gerekçesinde, kişilik hakkı ihlal edilenler tarafından yapılan bildirimlerde ve bu bildirimlerin sulh ceza mahkemesine başvuru sırasında ispatında yaşanan zorlukların giderilmesinin amaçlandığı açıklanmıştır. Kişilere bu yönde bir seçimlik hak tanınması, kişilerin içerik sağlayıcı veya yer sağlayıcıya ulaşabilme imkanı bulunmasına rağmen sulh ceza mahkemesine başvurmayı tercih etmesine ve bu nedenle mahkemelerin iş gücünün büyük ölçüde artmasına sebep olabilecektir. Bununla birlikte değişiklikle, yayın içeriğinden olumsuz etkilenen kişinin zaman kaybının önleneceği ve daha çabuk sonuç alınmak suretiyle kişilik haklarına koruma sağlayabileceği de bir gerçektir.
14.12.2012 ve 06.01.2014 tarihli teklifler arasındaki farklardan birisi de, içerik ve/veya yer sağlayıcıların kendilerine yöneltilen taleplere cevap süresine ilişkindir. 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde cevap süresi 48 saat belirlenmiş, 06.01.2014 tarihli Değişiklik Teklifinde bu süre 24 saate düşürülmüştür.
14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinde, hakimin doğrudan erişimin engellenmesi kararı verebileceği gibi, bu karardan önce uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasına, aksi halde erişimin engellenmesine veya erişimin engellenmesi ile birlikte içeriğin yayından çıkarılmasına karar verebileceği düzenlenmiştir.
Hakim doğrudan erişimin engellenmesi karar vermesi halinde kararı, yeni kurulacak Birliğe gönderecektir. Hakim, erişimin engellenmesi kararı ile birlikte içeriğin yayından çıkarılmasına karar verir ise karar, erişimin engellenmesi kararının gereği için Birliğe, içeriğin yayından çıkarılması kararının gereği için kolluğa gönderilecektir.
Bu tür bir düzenleme, sakıncalı sonuçlara yol açabilir. Çünkü metnin bu şekilde kabulü halinde, hem Birlik ve hem de kolluğa görev verilmesi uygulamada birçok zorluğa neden olabilecektir.
Erişimin engellenmesi halinde zaten içeriğe erişmek mümkün olamayacağından veya içeriğin kaldırılması halinde erişimin engellenmesine ihtiyaç bulunmayacağından, hakimin her iki kararı birlikte verebileceğine ilişkin hükmün 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifi metninden çıkarılması yerinde olacaktır. 14.12.2012 tarihli Değişiklik Teklifinin 4. fıkrasında, erişimin engellenmesi kararlarında esas olarak içeriğe erişimin engellenmesi yönteminin uygulanacağına yer verilmesi, bu kanaatimizi doğrulamaktadır.
Hakimin uyarı yönteminin de kullanılmasını öngören bir karar vermesi halinde, karar kolluk birimlerine gönderilecektir. İçeriğin yayından 72 saat içinde çıkarılmaması halinde ise, aynı kararın “erişimin engellenmesi” şeklinde infazı için karar, kolluk tarafından Birliğe gönderilecektir.
İçeriğin kaldırılması bakımından kolluğun görevlendirilmesi uygulamada aksaklıklara sebep olabilecektir. Çünkü Ülkemizde adli ve idari kolluk fiilen ayrılmadığından, kolluk görevlileri çoğu zaman hem idari ve hem de adli kolluk görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Kolluğa yüklenen bu yoğun görev, mahkemeler tarafından verilen zorla getirme kararlarının bile zamanında yerine getirilmesine engel olurken,
Yorumlar