Av. Mahmut Can Şenyurt
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 17 Aralık 2013 tarihli Perinçek – İsviçre kararına konu olayda başvurucu Doğu Perinçek, Ermeni Soykırımı’nın varlığını alenen sorgulaması neticesinde mahkum olmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.
Başvurucu Doğu Perinçek, 2005 yılında İsviçre’de katıldığı konferanslarda, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1915 ve takip eden yıllarda Ermenilere karşı soykırım suçunu işlediği iddiasını reddetmiş, bu kapsamda Ermeni Soykırımı fikrinin, “uluslararası bir yalan” olduğunu belirtmiştir.
Başvurucunun ırkçı saikle ve tarihi tartışmaya herhangi bir katkıda bulunmaksızın hareket ettiğinden bahisle şikayette bulunulmuş ve başvurucu cezalandırılmıştır. Başvurucu bu kararı temyiz etmiş, ancak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde; kanun koyucunun İsviçre Ceza Kanunu’na 261bis maddesini eklemek suretiyle Ermeni Soykırımı’nın, Yahudi Soykırımı gibi ispatlanmış bir tarihi olay olduğunu kabul ettiği, bu sebeple Mahkemenin olayın varlığını kabul etmesi için tarihçilerin tartışmalarına atıfta bulunması gerekmediği, Doğu Perinçek’in yaşanan katliamların ve tehcirin varlığını inkar etmeden, olayların hukuki nitelendirmesinin soykırım olduğu hususunu reddettiğini ifade edilmiştir. Federal Mahkeme de 12 Aralık 2007 tarihinde, Doğu Perinçek’in başvurusunu reddetmiştir.
Başvurucu, İsviçre Ceza Kanunu’nun 261bis maddesinin 4. fıkrasının yeterli netlikte öngörülebilir olmadığını, mahkumiyetinin hukuken meşru bir amaç taşımadığını ve demokratik bir toplumda gerekli olmadığı iddia edip, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesi güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini belirtmiştir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi öncelikle, başvurucunun ifadelerinin “Hakları kötüye kullanma yasağı” başlıklı 17. madde kapsamında olup olmadığını, yani Sözleşme çerçevesinde korunmasının mümkün olup olmadığını değerlendirmiştir. Mahkemeye göre Perinçek, gerçekleşen katliamların veya tehcirin varlığını reddetmemiş, ancak bu olayların hukuki nitelendirmesinin “soykırım” olmadığını ifade etmiştir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 1915 olaylarının “soykırım” olarak kabulünün reddedilmesinin, Ermeni bireylere karşı nefrete teşvik içermediğini, başvurucunun olayın mağdurlarını aşağılamadığını, bu sebeple başvurucunun hassas ve ihtilaflı bir hususu kamuya açık olarak tartışma hakkını kötüye kullanmadığını kabul etmiştir.
Mahkeme; başvurucunun İsviçre Ceza Kanunu’nun ilgili maddesinin yeterli öngörülebilirlikten uzak olduğu iddiasını reddetmiş ve Doğu Perinçek’in İsviçre’de soykırımın varlığını reddetmekle, kendisini “hukuken öngörülmüş” bir cezai yaptırıma maruz bıraktığını ifade etmiştir. Mahkemeye göre cezai yaptırımın amacı, 1915 olaylarının mağdurlarının itibarını koruma, yani başkalarının haklarının korunmasıdır. Ancak Mahkeme, İsviçre Hükümeti’nin, başvurucunun yorumlarının kamu düzeni açısından ciddi bir risk oluşturduğu savını kabul etmemiştir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne göre, 1915 olaylarının “soykırım” olup olmadığına ilişkin bir tartışmanın kamu yararına katkı sağladığı ortadadır. Bu sebeple Mahkeme, somut olayda İsviçre’nin takdir hakkının sınırlı olduğunu tespit etmiştir.
Mahkemeye göre, başvurucuyu cezalandıran İsviçre mahkemelerinin temel dayanağı, 1915 olaylarının soykırım niteliğinde olduğuna dair, özellikle akademisyenler arasındaki fikir birliğidir. Başvurucu ve davaya müdahil olan Türkiye Hükümeti’ne göre, mesele ile ilgili bir fikir birliğinin varlığından bahsetmek çok zordur. Mahkeme, bu görüşe katılmış ve İsviçre’de dahi mesele ile ilgili bir fikir birliğinin bulunmadığına işaret etmiştir.
Başvurucu Perinçek’e katılan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, “soykırım” kavramının açıkça tanımlanmış hukuki bir terim olduğunu kabul etmiş ve Uluslararası Adalet Divanı ve Rwanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ilgili içtihatlarında “soykırım” kavramının tanımına yer vermiştir. Bu tespitlerin ardından Mahkeme, 1915 olaylarının hukuki niteliği konusunda herkes tarafından kabul edilen bir görüş olmadığını belirtmiştir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, mevcut davaya konu uyuşmazlık ile Yahudi Soykırımı’nı inkar suçlarına dair tartışmayı birbirinden ayırmaktadır. Çünkü Mahkeme, Nazi döneminde Almanya’da gerçekleştirilen ve uluslararası mahkemelerce de tespit edilen net tarihsel hususların inkar edilmesinin farklı nitelikte olduğunu ifade etmiştir.
Mahkemeye göre İsviçre, 1915 olaylarının soykırım olup olmadığını tartışan başvurucunun ırk ayrımcılığından cezalandırılması için sosyal bir ihtiyaç olduğu hususunu ispatlayamamıştır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi; İspanya Anayasa Mahkemesi’nin Kasım 2007’de inkar suçunun Anayasaya aykırı olduğu ve soykırımın inkarının bizatihi şiddeti teşvik niteliğinde olmadığı ve Fransız Anayasa Konseyi’nin hukuken tanınan soykırımları inkar etmeyi suç sayan düzenlemenin ifade ve araştırma özgürlüğüne aykırı olduğundan bahisle Anayasaya aykırı olduğu yönündeki görüşlerine işaret etmiştir.
Mahkeme son olarak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin aynı nitelikteki 34 numaralı Genel Yorumu’na atıfta bulunmuştur. Bu Yoruma göre, tarihi meselelerle ilgili fikir açıklamalarını cezalandıran hukuk normlarını, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile uyumlu değildir. Sözleşme, geçmişteki olaylara dair hatalı veya doğru olmayan ifadelerin, genel olarak yasaklanmasına izin vermez.
İHAM, Doğu Perinçek’in cezalandırılmasının “sosyal ihtiyaç baskısı” neticesinde gerçekleştiğine ikna olmamıştır. Mahkeme; uyuşmazlığa konu yaptırımın, bireylerin eleştiri yapmaktan kaçınmasına sebebiyet verecek bir tür sansür olarak uygulanmamasını güvence altına almak zorunda olduğuna işaret etmiştir. Kamu yararı ile ilgili tartışmalarda, bu tür yaptırımların toplumun menfaatine olan fikri katkıları engelleyebileceği belirtilmiştir.
Sonuç itibariyle İHAM, yerel mahkemelerin Doğu Perinçek’in mahkumiyet hükmü ile ilgili gerekçelerinin yetersiz olduğuna ve somut olayda yerel makamların kamu yararı taşıdığı inkar edilemeyecek bir tartışma ile ilgili dar takdir yetkisini aşıp, ifade özgürlüğünü ihlal edildiğine karar vermiştir.
Böylece İHAM, tarihte gerçekleştiği ileri sürülen acı olaylar inkar edilmeden ve bu olayların mağduru olduğunu söyleyenler de rencide edilmeden, meselelerin hukuki nitelendirmesi üzerinde farklı görüşlerin beyan edilmesi ve bu kapsamda soykırımın meydana gelmediğinin söylenmesi neticesinde bireylerin ceza yaptırımına tabi tutulmalarını Sözleşmenin 10. maddesinin ihlali saymıştır. Mahkeme, 1915 olaylarının soykırım olarak mutlak kabulü konusunda Dünyada bir fikir birliği olmadığını ve bu hususun ispatlanmış bir tarihi gerçekmiş gibi dayatılmasının ve bu kapsamda soykırımın olmadığına dair görüş bildiren başvurucunun ceza yaptırımına tabi tutulmasının hukuka aykırı olduğunu tespit etmiştir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)