Yine sizlerden şifa dualarınız temennisiyle babamdan bir hikâye ile başlayacağım. Babam hep “insanın hakikatli dostları olmalı” der ve bu hikâyeyi anlatırdı:
Bir adam babasına baba benim çok arkadaşım var dermiş sürekli. Babası da ona oğlum gerçek arkadaş mı diye sorarmış. O da tabi baba dermiş. Nihayetinde bir gün babası oğluna “hadi görelim bu arkadaşlarını” demiş. Baba önde oğul arkada ahıra iner ve bir koç keserler. Babası oğluna koy bir çuvala sırtlan der. Sonra bir bir oğulun arkadaşlarının kapısını çalmaya başlarlar.
Oğul babasının söylediğini aktarır arkadaşlarına: Sorma birini vurdum ne yapmalıyım? Çaldığı her kapı anında kapanır yüzüne. Oğulun bütün arkadaşları biter ama hiçbirinin eşiğinden bile giremezler. “Bitti” der oğul, “bitti bütün arkadaşlarım”. Babası der ki benim de iyi kötü birkaç arkadaşım var işte biri de şurada oturur, topaldır, fakirdir ama bir kapısını çalalım. Çalarlar baba dostunun kapısını. Babası der ki arkadaş hatır soracak vaktim yok, bir kazadır bir cahilliktir oldu. Birini vurdum. Arkadaşı derhal kapıyı açar ve der ki ne gerekiyorsa onu yapalım. İstersen saklayalım istersen jandarmayı çağıralım istersen de ben üstleneyim. Baba oğula döner der ki, getir oğlum şu koçu, işte bu arkadaşla yiyelim.
Bu hikâyeyi neden mi anlattım? Bayram nedir diye düşündüğümde aklıma ilk gelen dostlar ve arkadaşlar oldu da ondan. Daha önce abimin kazasında yazmıştım. “Zor zamanlar dostlarla aşılır” diye. Aslında bayram da arkadaştan dosttan başka nedir ki? Elbette hakikisi olmalı, babamın dediği gibi.
Aslında üçünün de ismi bende saklı bir hikâye daha anlatacağım. Bu tamamen gerçek. Bir adamın iki kefili bir gün aranır telefonda. Alacaklı kefil olunanın borcunu ödemediğini, kefillerin borcunu ödemesi gerektiğini söyler. Kefillerden biri hemen arkadaşını arar ve verip veriştirir. Senin borcunu ben mi ödeyeceğim diye kızar. Borçlu der ki bir yanlışlık var, derhal düzelteceğim. Bundan sonrasını kendi ağzından nakledeyim: Ancak beni diğer kefil aramadı. Akşama kadar bekledim, bir zılgıt daha yemeye de hazırladım kendimi. Ancak ne aradı ne sordu. En son dayanamadım ben aradım. “Arkadaş seni benim borcum için aramadılar mı?”. “Aradılar”. “Eeeee”. “Ne eesi?” “İyi de kardeşim sen beni niye aramadın, ne yapacaktın?” “Niye arayacağım ki? Eğer senin borcunu ödemeyi göze almasaydım neden sana kefil olayım ki? Yarın olsun gidip ödeyecektim”. Galiba gerçek arkadaşlar her zaman ve her devirde var.
Yine bayramla ilgisini kuracağım. Gerçek arkadaş ve dost bayram gibidir. Gelişi gülümsetir, konuşması iç aydınlatır. Zor zamanlarda da yanınızdadır her zaman da. Sevincinizle yüreği ışıldar, bahar gibi gelir üstünüze.
Bu yazı bir serzeniş değil bir şikâyet hiç değil. Zira biz de birilerinin gerçek arkadaşı olabilmeliyiz. Acısı acımız olabilmeli, içimiz erimeli derdi ile. Unutmak değil içimizde kalmalı sıcaklıkları.
Bu bayram dostlarınıza gidin. Gerçek arkadaşınız ne kadar varsa o kadar bayramınız olur. Bir de ben uzaklardayım bu sefer, baba dostlarını ihmal etmeyin. Zira baba dostu yılların imbiğinden geçmiş gerçek dostlardır.
Şunu da belirtmek gerekir ki arkadaş için göze almak gerekir. Hep gülmeyi değil bazen mücadeleyi bazen hüznü göze almak gerekir. Bazen bir kuru ekmek paylaşmayı bazen zehirden pişmiş bir aşı. Zor bir şeyden bahsettiğimin farkındayım tabii ki. Sanal dünya deyip gençlere haksızlık etmeden bencillik dünyasına atacağım suçu. İlk fırsatta dönenlerin, kaçanların ve azıcık menfaat çekişmesinde kavga edenlerin dünyasına. Bu dostluklar için de ne güzel bir hikâye vardır. Kâmil bir insanla yolculuk eden kişi iki köpeğin oynaşmasına şahit olur ve der ki, ne güzel muhabbetleri var: Kâmil insan dönüp der ki öyle acele karar verme, bir kemik at önlerine o zaman gör hengameyi!
Ben etrafımdakilerin her birisini hakiki arkadaş bilmeye gayret ediyorum. Ben de onlara arkadaş olmaya çalışıyorum. Becerebilirsen ne güzel! Mevlâna, Şem’i aradığı dönemde ondan haber getirene çıkarır hırkasını verir. Biri der ki etrafından, yüce efendi, yalan söyledi pekâlâ sen de biliyorsun. Mevlâna, “ben yalanına hırkamı verdim, gerçeğini söyleseydi canımı verirdim” der. Mevlana’nın gerçek arkadaşı Şems için düşüncesi bu!
Sevgili dostlarım ve öğrencilerim,
Bu bayram bol bol kucaklayın dostlarınızı, gerçek arkadaşlarınızı.
Hayatın size bahşettiği bayram onlardır. Bu yüzden hep derim bayram tatil değil, dost demektir, akraba demektir, anne baba demektir.
Bayramınızın bayram olması dileklerimle.
Bir adam babasına baba benim çok arkadaşım var dermiş sürekli. Babası da ona oğlum gerçek arkadaş mı diye sorarmış. O da tabi baba dermiş. Nihayetinde bir gün babası oğluna “hadi görelim bu arkadaşlarını” demiş. Baba önde oğul arkada ahıra iner ve bir koç keserler. Babası oğluna koy bir çuvala sırtlan der. Sonra bir bir oğulun arkadaşlarının kapısını çalmaya başlarlar.
Oğul babasının söylediğini aktarır arkadaşlarına: Sorma birini vurdum ne yapmalıyım? Çaldığı her kapı anında kapanır yüzüne. Oğulun bütün arkadaşları biter ama hiçbirinin eşiğinden bile giremezler. “Bitti” der oğul, “bitti bütün arkadaşlarım”. Babası der ki benim de iyi kötü birkaç arkadaşım var işte biri de şurada oturur, topaldır, fakirdir ama bir kapısını çalalım. Çalarlar baba dostunun kapısını. Babası der ki arkadaş hatır soracak vaktim yok, bir kazadır bir cahilliktir oldu. Birini vurdum. Arkadaşı derhal kapıyı açar ve der ki ne gerekiyorsa onu yapalım. İstersen saklayalım istersen jandarmayı çağıralım istersen de ben üstleneyim. Baba oğula döner der ki, getir oğlum şu koçu, işte bu arkadaşla yiyelim.
Bu hikâyeyi neden mi anlattım? Bayram nedir diye düşündüğümde aklıma ilk gelen dostlar ve arkadaşlar oldu da ondan. Daha önce abimin kazasında yazmıştım. “Zor zamanlar dostlarla aşılır” diye. Aslında bayram da arkadaştan dosttan başka nedir ki? Elbette hakikisi olmalı, babamın dediği gibi.
Aslında üçünün de ismi bende saklı bir hikâye daha anlatacağım. Bu tamamen gerçek. Bir adamın iki kefili bir gün aranır telefonda. Alacaklı kefil olunanın borcunu ödemediğini, kefillerin borcunu ödemesi gerektiğini söyler. Kefillerden biri hemen arkadaşını arar ve verip veriştirir. Senin borcunu ben mi ödeyeceğim diye kızar. Borçlu der ki bir yanlışlık var, derhal düzelteceğim. Bundan sonrasını kendi ağzından nakledeyim: Ancak beni diğer kefil aramadı. Akşama kadar bekledim, bir zılgıt daha yemeye de hazırladım kendimi. Ancak ne aradı ne sordu. En son dayanamadım ben aradım. “Arkadaş seni benim borcum için aramadılar mı?”. “Aradılar”. “Eeeee”. “Ne eesi?” “İyi de kardeşim sen beni niye aramadın, ne yapacaktın?” “Niye arayacağım ki? Eğer senin borcunu ödemeyi göze almasaydım neden sana kefil olayım ki? Yarın olsun gidip ödeyecektim”. Galiba gerçek arkadaşlar her zaman ve her devirde var.
Yine bayramla ilgisini kuracağım. Gerçek arkadaş ve dost bayram gibidir. Gelişi gülümsetir, konuşması iç aydınlatır. Zor zamanlarda da yanınızdadır her zaman da. Sevincinizle yüreği ışıldar, bahar gibi gelir üstünüze.
Bu yazı bir serzeniş değil bir şikâyet hiç değil. Zira biz de birilerinin gerçek arkadaşı olabilmeliyiz. Acısı acımız olabilmeli, içimiz erimeli derdi ile. Unutmak değil içimizde kalmalı sıcaklıkları.
Bu bayram dostlarınıza gidin. Gerçek arkadaşınız ne kadar varsa o kadar bayramınız olur. Bir de ben uzaklardayım bu sefer, baba dostlarını ihmal etmeyin. Zira baba dostu yılların imbiğinden geçmiş gerçek dostlardır.
Şunu da belirtmek gerekir ki arkadaş için göze almak gerekir. Hep gülmeyi değil bazen mücadeleyi bazen hüznü göze almak gerekir. Bazen bir kuru ekmek paylaşmayı bazen zehirden pişmiş bir aşı. Zor bir şeyden bahsettiğimin farkındayım tabii ki. Sanal dünya deyip gençlere haksızlık etmeden bencillik dünyasına atacağım suçu. İlk fırsatta dönenlerin, kaçanların ve azıcık menfaat çekişmesinde kavga edenlerin dünyasına. Bu dostluklar için de ne güzel bir hikâye vardır. Kâmil bir insanla yolculuk eden kişi iki köpeğin oynaşmasına şahit olur ve der ki, ne güzel muhabbetleri var: Kâmil insan dönüp der ki öyle acele karar verme, bir kemik at önlerine o zaman gör hengameyi!
Ben etrafımdakilerin her birisini hakiki arkadaş bilmeye gayret ediyorum. Ben de onlara arkadaş olmaya çalışıyorum. Becerebilirsen ne güzel! Mevlâna, Şem’i aradığı dönemde ondan haber getirene çıkarır hırkasını verir. Biri der ki etrafından, yüce efendi, yalan söyledi pekâlâ sen de biliyorsun. Mevlâna, “ben yalanına hırkamı verdim, gerçeğini söyleseydi canımı verirdim” der. Mevlana’nın gerçek arkadaşı Şems için düşüncesi bu!
Sevgili dostlarım ve öğrencilerim,
Bu bayram bol bol kucaklayın dostlarınızı, gerçek arkadaşlarınızı.
Hayatın size bahşettiği bayram onlardır. Bu yüzden hep derim bayram tatil değil, dost demektir, akraba demektir, anne baba demektir.
Bayramınızın bayram olması dileklerimle.