Birkaç ay kadar önce geniş katılımlı ve entelektüel seviyesi yüksek bir yemekte aynı masada sohbet etme imkânı bulduğum önemli bir üst düzey bürokrat ile konu hukuk ve ekonomi ilişkisine geldi. Hukukun üstünlüğü tesis edilmeden ekonomide iyileşme sağlanamayacağı, hukuktaki iyileşmeyle orantılı olarak ekonomide de iyileşme olabileceği görüşümü belirttim. Karşı görüşü hem şaşırttı hem düşündürdü: “Haklı olmanı çok isterdim ancak gerçekler öyle değil, örneğin Rusya ve Çin gibi ülkeler hukukta iyi olmamalarına rağmen ekonomik olarak iyi durumdalar ve dış yatırım açısından da cazip ülkeler.” Bu görüş üzerine düşündükçe üzüldüm. Örnek verilen ülkelerin neden ayrıksı olduklarını, doğal kaynaklar ve nüfus gibi faktörlerin etkisini, ülkemizde bu faktörlerin bulunmayışını da konuştuk elbette.

Hukukun Üstünlüğü Endeksinde neden alt sıralarda olduğumuz dönemin Adalet Bakanına sorulduğunda Bakan beyin “endeks benim kalbimdir” cevabına da çok üzülmüştüm. Hukuk ve Ekonomi ilişkisine dair araştırma yapıp, olabildiğince dünyadaki durumu da kapsayan geniş özet şeklinde bir yazı kaleme almak istedim. Belki buradan bir tartışma başlar ve ülkemiz açısından hukukun önemine ve ekonomiye etkisine dair verimli çalışmalar ortaya çıkabilir.

1- Hukukun Üstünlüğü Endeksi

Bir toplumda hukukun otoritesini ve etkisini ifade etmekte olan hukukun üstünlüğü ilkesinin içeriği; hiç kimsenin yasanın üstünde olmadığı, yasaların temel hakları koruduğu ve adalete herkesin erişebildiği bir durumdur. Hukukun üstünlüğü kavramı, eylemler için ortak standartların yasa ile tanımlanmasını ve pratikte güvenilirlik, öngörülebilirlik ve "hukuk yoluyla yönetim" sağlamak üzere prosedürler ve hesap verebilirlik mekanizmaları aracılığıyla uygulanmasını içerir[1]. Hukukun üstünlüğü, bir ülkenin yönetim kalitesini ve iyi yönetişimini belirleyen temel boyutlardan biri olarak kabul edilmektedir.

Hukukun üstünlüğü ilkesi uyarınca, “yasa” yönetmelidir ve hükümet dahil hiç kimse yasanın üstünde değildir. Hukukun üstünlüğü, standartlaştırılmış veya kodlanmış prosedürlerin varlığı ve erişim, eşitlik, öngörülebilirlik, güvenilirlik ve hesap verebilirliği garanti eden mekanizmalar yoluyla uygulanır. Bu ilke, iyi yönetişimin önemli bir ölçütü olup barış ve düzenin sağlanması, yatırım ve kalkınmanın teşvik edilmesi açısından hayati öneme sahiptir.

Hukukun üstünlüğüne dair birden fazla yorum bulunmaktadır. Dünya Adalet Projesi (WJP), hukukun üstünlüğünü dünya genelinde ilerletmek için çalışan bağımsız, disiplinler arası bir sivil toplum kuruluşudur[2]. 2007 yılında, Amerika Barolar Birliği[3] Başkanı William Neukom tarafından kurulan WJP, "hukukun üstünlüğü" teriminin sıkça kullanıldığını ancak nadiren tanımlandığını kabul etmektedir. WJP’nin hedeflerinden biri, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılığın ABD’de ve diğer ülkelerde nasıl ölçülebileceğine dair geniş çapta kabul görecek bir tanım geliştirmektir. Hukukun üstünlüğünün, tüm vatandaşlarına fırsat ve eşitlik sunan toplumlar inşa etmenin bir önkoşulu olduğuna inanan WJP, bu tanımı kullanarak dünya genelindeki ülkelerin hukukun üstünlüğüne ne kadar uyduklarını ölçen bir endeks oluşturmayı amaçlamaktadır.

Dünya Adalet Projesi, hukukun üstünlüğüne dair dört ilkeye dayalı bir çalışma tanımı önermektedir:

- Tüm bireylerin, hükümet dahil, hukuk önünde sorumlu olduğu bir kendi kendini yönetme sistemi.

- Adil, kamuya açık, geniş çapta anlaşılan ve istikrarlı yasalara dayalı bir sistem.

- Hukuka dayalı hak ve sorumlulukların eşit şekilde uygulandığı adil, güçlü ve erişilebilir bir yasal süreç.

- Çeşitli, yeterli ve bağımsız avukatlar ve yargıçlar.

Buraya kadar, WJP’nin hukukun üstünlüğü endeksi için geliştirdiği, en kapsamlı ve sistematik yaklaşımlardan biri olarak kabul edilen tanım kullanılmaktadır. Buna göre hukukun üstünlüğü dört evrensel ilkeyi kapsamaktadır[4]:

a) Hükümet ve görevlileri, yasa karşısında hesap verebilir olmalıdır.

b) Yasalar açık, yayımlanmış, istikrarlı ve adil olmalı; eşit şekilde uygulanmalı ve kişilerin ve mülkiyetin güvenliği dahil temel hakları korunmalıdır.

c) Yasaların çıkarılması, uygulanması ve yürütülme süreci erişilebilir, adil ve etkin olmalıdır.

d) Adalet, yeterli kaynaklara sahip, toplumun yapısını yansıtan, yetkin, etik ve bağımsız temsilciler tarafından zamanında sağlanmalıdır.

Bu dört ilkeye dayanarak WJP, hukukun üstünlüğü endeksinin temelini oluşturan sekiz ana faktör ve tamamının ortalamasından oluşan endeksi geliştirmiştir. Bunlar arasında, hukukun üstünlüğünün temel bileşenlerini ele alan iki faktör önemlidir: hükümetin yetkilerinin sınırlandırılması ve temel hakların korunması.

Hükümetin Yetkilerinin Sınırlandırılması, etkili bir denge ve denetleme sistemiyle sağlanır. Daha spesifik olarak, anayasal olarak tanımlanmış yetkiler; yasama, yargı ve bağımsız denetim kurumları tarafından hükümet yetkilerinin etkili bir şekilde sınırlandırılması; yargıç ve savcıların yanlış davranışlarından kaynaklanan yaptırımlar; sivil toplum denetimleri ve yasalara tabi bir güç geçişi bu kapsamda yer almaktadır.

Uluslararası hukuk çerçevesinde tanımlanmış olan temel haklar olan; eşit muamele hakkı ve ayrımcılık yasağı, yaşam ve kişisel güvenlik hakkı, yasal süreç ve suçlananların hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü, inanç ve din özgürlüğü, özel hayata keyfi müdahalelerin olmaması, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü ve temel işçi haklarının korunmasıdır.

2- WJP 2024 Yılı Hukukun Üstünlüğü Endeksi ve Türkiye

2024 yılı Hukukun Üstünlüğü Endeksinde Türkiye, ölçülen 142 ülke arasında 117. sırada yer almaktadır[5]. Doğu Avrupa ve Orta Asya bölgesinde ise 15 ülke arasında sonuncu sırada yer almaktadır. Endekse göre, Doğu Avrupa ve Orta Asya bölgesinde Gürcistan, Karadağ ve Kosova, Türkiye ile arasında büyük fark olan ilk üç ülke olarak öne çıkmaktadır. AB ülkeleriyle olan fark ise hayal kırıklığı yaratacak düzeydedir.

Genel endekste ilk sırada yer alan Danimarka 100 üzerinden 90 puan (0,90) alırken, son sıradaki Venezuela 26 (0,26) puan almış, Türkiye ise 42 (0,42) puan alabilmiştir. Hukukun Üstünlüğü Endeksinde üst sıralarda yer alan ülkeler göç alırken alt sıralarda yer alan ülkeler göç vermektedir. Prof. Dr. Ahmet BATTAL’ın ifadesiyle[6] en8dekste alt sıralardaki ülkeler “kendisinden kaçılan” ülkeler iken üst sıralardakiler “kendisine kaçılmaya çalışılan” ülkelerdir.

Türkiye’ye ilişkin neredeyse tüm faktörlerde düşüş trendi gözlemlenmektedir. Son yıllarda bazı faktörlerde çok düşük düzeyde bir artış görülse de bunu artıştan ziyade durağanlık olarak nitelendirebiliriz. Özellikle temel haklar faktörüne dikkat çekmek istiyorum, çünkü Türkiye, 142 ülke arasında 133. sırada yer alarak listenin en alt sıralarındadır[7]. İran, Çin ve Mısır gibi ülkelerin önünde yer alan Türkiye; Rusya, Pakistan ve Sudan’ın gerisindedir. En kötü derece ise hükümetin yetkilerinin sınırlandırılması faktöründe görülmektedir[8]. Türkiye, 142 ülke arasında 135. sırada yer almaktadır. WJP Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nin 1. Faktörü olan hükümetin yetkilerinin sınırlandırılması, yöneticilerin ne kadar hukuka bağlı olduğunu ölçmektedir. Bu faktör, hükümetin ve hükümet yetkilileri ile temsilcilerinin yetkilerinin nasıl sınırlanıp hukuk çerçevesinde sorumlu tutulduğunu belirleyen anayasal ve kurumsal araçları içermektedir. Ayrıca, bağımsız bir basın gibi hükümetin gücüne karşı sivil denetimleri de kapsamaktadır. “Hükümet yetkileri, bağımsız denetim ve gözden geçirme ile etkin bir şekilde sınırlandırılmaktadır” alt faktörü, dünya genelindeki en kötü puanlardan biri olan 0,19’la değerlendirilmiştir. Keza, aynı faktörün “Hükümet yetkilileri, kötü davranışları nedeniyle cezalandırılmaktadır” alt faktörü de benzer şekilde en kötü puanlardan olan 0,24 ile değerlendirilmiştir. Türkiye, her iki alt faktör bağlamında 142 ülke arasında 137. Sırada yer almaktadır.

WJP Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2024'e göre, hukukun üstünlüğü dünya çapında yedinci yıl boyunca gerilemeye devam etmiştir[9]. 2024 yılında, ülkelerin çoğunda (%57) hukukun üstünlüğü tekrar zayıflamakla birlikte, dünya çapındaki hukukun üstünlüğü gerilemesi yavaşlamaktadır. Türkiye’nin puanı, hukukun üstünlüğü anlamında 0,41’den 0,42’ye yükselmiştir[10]. Bu kayda değer bir artış olmamasının yanı sıra, Türkiye’nin genel sıralamasını da etkilememiştir (142 ülke arasında 117. sırada).

WJP Kurucu Ortağı ve Başkanı Neukom’un ifadesiyle; “yedi yıl üst üste hukukun üstünlüğünde gerileme olduğu için olumsuzlara odaklanmak kolay olabilir. Ancak bunu yapmak, yolsuzlukla mücadele ve küresel adalet sistemlerini iyileştirmek için yapılan zorlu çalışmaları göz ardı etmek olur. Küresel toplum, bu hukukun üstünlüğü kazanımlarını tüm alanlarda genişletmek için çabalarını iki katına çıkarmalıdır.[11]"

Bu bakımdan, Türkiye açısından hukukun üstünlüğü kazanımlarının ne açıdan genişlediğini takdirlerinize bırakıyorum. 2023 yılına kıyasla Türkiye’nin hukukun üstünlüğü endeksindeki puanının artması (0,01 puan) bazıları açısından tatmin edici bulunabilir. Ancak bu durum, bir Pirus zaferi gibi adalet sistemimiz üzerindeki yıkıcı etkilerin devam etmesine de yol açabilecektir.

2023 yılında, küresel otoriter eğilimlerin yavaşladığına dair bir umut bulunmaktaydı[12]. Ancak 2024 yılındaki Endeks, iki kritik Endeks faktöründe daha önemli düzeyde gerilemeler bulmakta: Temel Haklar ve Hükümet Güçlerine Sınırlamalar.

Uzun vadeli etkiler endişe vericidir. 2016 ile 2024 arasında, ülkelerin %81’inde temel haklar için korumalar kaybolmuştur. Ayrıca, ülkelerin %77’sinde de hükümet denetim ve dengelerinin zayıfladığı görülmektedir; buna yasama organları, yargı, sivil toplum ve medya denetimleri dahildir[13]. Türkiye’nin hükümet dengeleri açısından en kötü puanları almış olduğu düşünüldüğünde, durumun ciddiyeti açıktır. Otoriter eğilimler bağlamında Türkiye; Rusya, Özbekistan ve Mısır gibi ülkelerin gerisinde kalmıştır.

Neukom’un değerlendirmesiyle: "Her köşede, liderlerin yetkilerini pekiştirdiğini görüyoruz ve bu durum, bireysel özgürlükler, hükümet hesap verebilirliği ve insanların özgür ve adil seçimlerle liderlerini seçme yeteneği için ciddi sonuçlar doğuruyor"[14].

3- Hukukun Üstünlüğü ve Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi

Hukukun üstünlüğü, insanlığın temel değerlerinden biri olarak kabul edilir ve diğer değerlerin gerçekleştirilmesi için bir ön koşuldur. Ancak, son yıllarda Türkiye içinde ve dışında hukukun üstünlüğüne yönelik baskılar artmıştır. Bu durum, diğer değerlere olan saygıyı azaltabileceği için endişe vericidir.

Hukukun üstünlüğü üzerindeki bu baskılar, yargının işleyişi ve güvenilirliğini etkilemektedir. Ayrıca, yargının temel hakların koruyucusu rolünü kaybetme tehdidi, sivil toplum üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi (EESC), hukukun üstünlüğüne saygının, hukuki kesinlik ve iç pazarda adil rekabet ortamı sağladığını vurgulamaktadır.

Avrupa Komisyonu, hukukun üstünlüğünün ekonomik ve iş ortamına olan etkisini vurgulayan OECD çalışmalarına atıfta bulunmaktadır. EESC de hukukun üstünlüğünün ekonomik boyutlarının daha fazla dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir. Hukukun üstünlüğüne saygısızlık, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'na (SKA) ulaşmayı zorlaştırabilir ve AB'nin barışı ve refahı teşvik etme hedefine zarar verebilir.

Hukukun üstünlüğünün ekonomik büyüme üzerindeki etkisi, AB içinde yeterince ele alınmadığı düşüncesiyle, Kıdemli Danışman Malthe Munkøe, 8 Eylül 2020’de Avrupa Komisyonu'nun Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi tarafından düzenlenen 'Hukukun Üstünlüğü ve Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi' konulu kamuya açık bir oturumda[15] yaptığı sunumda, hukukun üstünlüğü gibi siyasi kurumların, ülkelerin yerli ve yabancı yatırımları çekme yeteneğini etkilediğini ve bu durumun Avrupa'nın yatırım iklimi değerlendirilirken göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmiştir. Munkøe, işletmelerin gelişebilmesi için öngörülebilir kurallara, adil bir rekabet ortamına ve yaptıkları yatırımların korunacağına dair güvenceye ihtiyaç duyduğunu vurgulamıştır.

Aynı yıl EESC’nin yayınladığı Hukukun Üstünlüğü ve Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi[16] isimli raporda, Hukuk-Ekonomi ilişkisi konusunda aşağıdaki değerli tespitler yapılmıştır:

Hukuk devleti ilkelerine daha fazla bağlı olan ülkelerin, ortalama olarak, daha hızlı ekonomik büyüme kaydettiği gösterilmiştir. Ancak, hukuk devleti ilkesine uymayan bazı ülkeler de yüksek ekonomik büyüme oranlarına ulaşabilir. Bu durumlar, ekonomistler tarafından "aykırı durumlar" olarak adlandırılır, ancak bu tür örnekler nadiren görülür.

- Hukuk devletinin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini değerlendirirken, ülkelerin gelir seviyeleri de dikkate alınmalıdır. Kişi başına düşen geliri yüksek olan ülkelerin yüksek büyüme oranlarına ulaşması, daha düşük gelir seviyesinden başlayan ülkelere göre daha zordur. Bu durum "yakınsama etkisi" olarak bilinir.

- Hukuk devletinin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini anlamak için genel ölçümler yerine, hukuk devletinin temel bileşenlerine odaklanmak daha yararlıdır.

- Bağımsız bir yargının, hükümetlerin anayasal sınırları içinde kalmasını sağlamak için kritik olduğu gösterilmiştir.

- Yargı bağımsızlığının "de jure" (yasal düzenlemeler) ve "de facto" (fiili uygulamalar) göstergeleri ayrı ayrı analiz edildiğinde, yalnızca fiili uygulamaların ekonomik büyüme üzerinde güçlü bir etkisi olduğu görülmüştür. Fiili yargı bağımsızlığını artıran ülkeler, daha hızlı büyüme avantajı elde etmiştir.

Yargı bağımsızlığı ve hesap verebilirliğinin birbirini tamamladığı ve ekonomik büyümeye katkıda bulunduğu ortaya konmuştur. Mahkemelerin karar süresinin kısalığı, yazılı prosedürler ve savunma hakkı gibi garantiler hem yargı hesap verebilirliğini hem de ekonomik büyümeyi desteklemektedir.

- Yolsuzluk, sadece bir suç değil, aynı zamanda hukuk devleti ile uyumsuzdur. Ancak yolsuzluğu ölçmek zordur ve genellikle algılara dayalı veriler kullanılmaktadır.

- Yolsuzluğun ekonomik büyümeye zarar verdiği kanıtlanması zor olsa da birçok çalışma bu yönde bulgular sunmaktadır. Yolsuzluk yatırımları azaltır, kamu harcamalarını sağlık ve eğitim gibi önemli hizmetlerden uzaklaştırarak daha az verimli alanlara kaydırır. Ayrıca, projelerin maliyetlerini artırır ve sosyal eşitsizliği derinleştirir.

Bağımsız ve hesap verebilir savcılar, hukuk devleti seviyelerini yükseltir. Siyasi baskılardan bağımsız şekilde suçları soruşturabilen savcılar, daha düşük yolsuzluk seviyeleriyle ilişkilendirilmiştir. Bu da bağımsız savcıların ekonomik büyümeye dolaylı olarak katkıda bulunduğunu göstermektedir.

Adaletin zamanında sağlanması, ekonomik büyüme için kritiktir. Hindistan'da yapılan bir araştırma, mahkeme gecikmelerinin tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin üretim büyümesini olumsuz etkilediğini göstermiştir. "Geciken adalet, adaletin inkarıdır" sözü bu durumu özetlemektedir.

Ekonomik büyüme birçok faktöre bağlıdır. Bu faktörler arasında en önemli olanlardan biri, hükümetin hukuk devletine bağlılığı ve mülkiyet hakları ile sözleşme haklarının korunmasıdır, böylece piyasalar etkin ve verimli bir şekilde çalışabilir. Yasaların açık, kamuya mal olmuş, adil, uygulanabilir ve toplumun tüm üyeleri için eşit olması gerekmektedir. Mülkiyet hakları, bireylerin ve firmaların mal mülk sahibi olma ve bunu istedikleri gibi kullanma haklarıdır. Mülkiyet tanımı, fiziksel mülkün yanı sıra eğitim ve deneyim haklarını da içermektedir. Mülkiyet haklarının kullanımı, aynı zamanda diğer taraflarla sözleşme yapma hakkını da içerir. Bireylerin veya firmaların sözleşme yapabilmesi için mülkiyet hakkına sahip olmaları gerekir.

Dünya Bankası, bir ülkenin hukuk sistemini, mülkiyet ve sözleşme haklarını koruyorsa etkili olarak değerlendirmektedir[17]. Dünya Bankası, mülkiyet haklarının etkili bir şekilde korunması ve kural temelli yönetim üzerine ülkelerin hukuk sistemlerini 1 ile 6 arasında bir ölçekle derecelendirir, burada 1 en düşük, 6 ise en yüksek derecedir[18]. 2012 yılında dünya ortalama sıralaması 2.9 idi. 1.5 ile en düşük sıralamayı alan üç ülke Afganistan, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Zimbabve'dir; bu ülkelerin kişi başına GSYİH sırasıyla 1.000 $, 800 $ ve 600 $'dır. Dünya Bankası, Afganistan'ı düşük yaşam standardı, zayıf hükümet yapısı ve hukuk devletine bağlılık eksikliği ile ekonomik büyümesini engellediği için örnek göstermektedir. Kara ile çevrili Orta Afrika Cumhuriyeti, zayıf ekonomik kaynaklara ve siyasi istikrarsızlığa sahip olup, çocukların insan ticareti için kullanıldığı bir kaynaktır. Zimbabve, 1998'den beri düşen bir büyüme yaşamaktadır. Arazi dağıtımı ve fiyat denetimleri ekonomiyi bozmuş, yolsuzluk ve şiddet siyasi süreci domine etmiştir. Küresel ekonomik büyüme artmış olsa da mülkiyet hakları ve yolsuzluktan bağımsız bir mahkeme sistemi olmayan ülkeler, çok geride kalmıştır.

Dünya Bankası, "Yönetişim ve Hukuk" başlıklı 2017 yılı Dünya Kalkınma Raporu'nda[19] (WDR) sunduğu dünya tasvirinin merkezinde, hem "kalkınma"nın bir aracı hem de bir göstergesi olarak tanımlanan "hukukun üstünlüğü" kavramına yer vermişti. Dünya Bankası, bir yandan hukukun doğası gereği bir "araç" ve "güçlü bir enstrüman" olduğunu açıkça belirtmişti: "[Hart’ın klasik hukuk teorisini izleyerek, yasalar, bireylerin ve firmaların belirli davranışlarını zorlayıcı güç, koordinasyon gücü ve meşrulaştırıcı güç aracılığıyla teşvik eder].[20]" Bu doğal hukuki pozitivizme göre, hukuk (Dünya Bankası'nın savunduğu gibi), "davranışları, otoriteyi ve çatışmayı düzenleyen bir kurallar sistemidir" (“[hukuk burada, de jure kurallar anlamına gelir][21]”). Bu bağlamda, hukuk, öznesinden bağımsız olabilir ve onları yönetebilir, “kalkınma” için gerekli olan bir teknoloji sağlar. WDR'nin de doğruladığı gibi: “Sonuçta, hukukun üstünlüğü – hükümet aktörlerine ve vatandaşlara bilinen kuralların tarafsız ve sistematik uygulanması – bir ülkenin sosyal ve ekonomik potansiyeline tam ulaşabilmesi için gereklidir.[22]” Eğer bu doğal hale getirilmiş pozitivist hukukun kalkınmayı başarmada oynadığı temel role dair herhangi bir şüphe kalmışsa, Dünya Bankası, bu hukukun kökenlerine dair mitolojik bir açıklama ile bizi temin etmektedir: “[Hammurabi Kanunları, eski Mezopotamya için hukuku belirlemeden çok önce, insanlar – bazen işbirliği anlaşmasıyla, bazen de zorla tehdit edilerek – sosyal ve ekonomik faaliyetlerin düzenlenmesini sağlayacak kurallara kendilerini tabi kıldılar.][23]

Hukuk devleti ilkelerine daha fazla bağlı olan ülkelerin, ortalama olarak, daha hızlı ekonomik büyüme kaydettiği tespitinden bahsedilmişti. Ancak, hukuk devleti ilkesine uymayan bazı ülkeler de yüksek ekonomik büyüme oranlarına ulaşabilir. Bu durumlar, ekonomistler tarafından "aykırı durumlar" olarak adlandırılır, ancak bu tür örnekler nadiren görülür. Çin ve Rusya gibi ülkelerde demokrasi ve insan hakları konuları sorunludur. Ancak bu ilkeler belli seviyede ekonomik gelişmişlik düzeyine sahiptir. Burada Rusya örneğinde doğal kaynaklardan, Çin örneğinde de işgücü ve üretim kapasitesinden bahsetmek mümkündür. Ancak belirtildiği gibi bunlar aykırı durumlardır.

Sonuç olarak, biz ne Rusya’yız ne de Çin. Hukukun üstünlüğünü sağlamadan ekonomik gelişmenin sağlanabileceği tezini aklımızdan çıkararak, ekonomik gelişme hedefinden de önce insanımız en az Danimarka vatandaşları kadar değerli oldukları için hukukun üstünlüğü endeksinde üst sıralara çıkmaya çalışmalıyız. Hükümet yetkilerinin sınırlandırılması ve temel hakların korunması alanlarında iyileşme ile başlayabiliriz.

------------------

[1] https://www.oecd-ilibrary.org/docserver/7a4b0fae-en.pdf?expires=1734192689&id=id&accname=guest&checksum=D61B558FE580DF5F509A347F644B1971#:~:text=the%20rule%20of%20law%20Index,%3B%20and%208)%20criminal%20justice.

[2] https://worldjusticeproject.org/

[3] https://www.americanbar.org/

[4] https://worldjusticeproject.org/about-us/overview/what-rule-law

[5] WJP (2024a), “Türkiye”, https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/country/2024/T%C3%BCrkiye/  (Son erişim tarihi: 14/12/2024).

[6] https://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/avrupa-avrupa-duy-sesimizi_598537

[7] WJP (2024b), “Türkiye: Factor 4 - Fundamental Rights”, https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/country/2024/T%C3%BCrkiye/Fundamental%20Rights/  (Son erişim tarihi: 14/12/2024).

[8] WJP (2024c), “Türkiye: Factor 1 - Constraints on Government Powers”, https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/country/2024/T%C3%BCrkiye/Constraints%20on%20Government%20Powers/  (Son erişim tarihi: 14/12/2024).

[9] WJP (2024d), “2024 Global Press Release”, https://worldjusticeproject.org/news/wjp-rule-law-index-2024-global-press-release (Son erişim tarihi: 14/12/2024).

[10] WJP (2024a), “Türkiye”.

[11] WJP (2024d), “2024 Global Press Release”.

[12] WJP (2023), “2023 Global Press Release”, https://worldjusticeproject.org/news/wjp-rule-law-index-2023-global-press-release (Son erişim tarihi: 14/12/2024).

[13] WJP (2024d), “2024 Global Press Release”.

[14] WJP (2024d), “2024 Global Press Release”.

[15] https://www.eesc.europa.eu/en/agenda/our-events/events/rule-law-and-its-impact-economic-growth/programme

[16] https://www.eesc.europa.eu/en/our-work/opinions-information-reports/opinions/rule-law-and-its-impact-economic-growth

[17] Richard A. Posner, “Creating a Legal Framework for Economic Development” https://documents1.worldbank.org/curated/en/362191468148521481/pdf/766150JRN0WBRO00Box374385B00PUBLIC0.pdf

[18] https://databank.worldbank.org/metadataglossary/world-development-indicators/series/IQ.CPA.PROP.XQ

[19] World Bank, World Development Report 2017: Governance and the Law https://www.worldbank.org/en/publication/wdr2017

[20] World Bank, World Development Report 2017, Sf. 13.

[21] World Bank, World Development Report 2017, Sf. 84.

[22] World Bank, World Development Report 2017, Sf. 14.

[23] World Bank, World Development Report 2017, Sf. 83.