İHAM’ın 17362/03 başvuru numaralı ve 23.09.2014 tarihli kararında;
Cevat Soysal isimli başvurucu 1962 doğumlu Türk vatandaşı olup Almanya’da yaşamaktadır. Başvurucu, yasadışı bir örgüt olan PKK’ya üyeliği ile ilgili yargılanma sürecinin dürüst şekilde yürütülmemesinden şikayetçidir.
Başvurucu, 1999 yılının Temmuz ayında Moldova’nın başkenti Kişinev’de yakalanmış ve yargılanması için Türkiye’ye getirilmiştir. Gelmesinden kısa bir süre sonra bazı basın-yayın organlarında başvurucu hakkında “terörist”, “vatan haini”, “PKK’nın ikinci adamı”, “PKK’nın Avrupa temsilcisi” başlıklı haberler çıkmıştır. Haziran 2002 tarihinde PKK üyeliğinden hüküm giymiş ve 18 yıl dokuz ay hapis cezasına mahkum edilmiştir.
Mahkumiyet kararı esas olarak başvurucunun konuşma kayıtlarına (telefon tapelerine) dayanmaktadır. Bu tapeler, başvurucunun PKK üyelerine Türkiye’de çeşitli şiddet olayları meydana getirmeleri için talimat verdiği iddiasına ilişkindir. Ayrıca, dava dosyasında PKK lideri Abdullah Öcalan ve PKK üyeliği ile suçlanan şahıslar tarafından verilen ifadeler de vardır. Başvurucunun mahkumiyet kararı, Yargıtay tarafından Aralık 2002 tarihinde onanmıştır. Başvurucu, Kasım 2008 tarihinde koşullu salıverilmiş ve Almanya’ya ailesinin yanına dönmüştür.
Başvurucu, İHAS’ın dürüst yargılanma ve iddia tanıklarını sorguya çekme hakkını düzenleyen m.6/1 ve m.6/3-d hükümlere dayanarak, aşağıda sıralanan nedenlerden dolayı yargılanma sürecinin dürüst olmadığını ileri sürmektedir.
İlk iddiaya göre; telefon dinlenmesi için verilmiş bir yargı kararı olmadığından, mahkumiyet hükmü hukuka aykırı elde edilen delillere dayandırılmıştır. İkinci olarak; Yerel Mahkeme, başvurucunun telefon tapelerinin kopyasının kendisine verilmesi talebini reddetmiştir. Üçüncü olarak; Yerel Mahkeme, başvurucunun tüm taleplerine rağmen tapelerde ismi geçen şahıslarla iletişime geçmeyi ve bu şahısları dinlemeyi reddetmiştir. Bu şahıslar arasında, başvurucunun aleyhine tanıklık eden Abdullah Öcalan da bulunmaktadır. Başvurucunun dördüncü iddiası; yetkililerin, kendisi hakkında basın-yayın organlarına demeç vermesi hakkındadır. Henüz mahkum edilmeyen başvurucu hakkında, bu demeçler sebebiyle mahkum olmuş gibi haberler çıkmıştır. Başvurucu, ilgili haberlerin İHAS’ın m.6/2 ile korunan suçsuzluk/masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
İHAM’ın Hukuka Aykırı Delillerle İlgili Değerlendirmesi
Kural olarak Mahkeme, delillerin nasıl elde edildiği de dahil olmak üzere, hukuka aykırı olup olmadığı hususları ile ilgilenmemektedir. Mahkeme somut olayın şartlarına göre, yerel mahkemelerin hukuka aykırı şekilde elde edilen telefon görüşmelerine dayanmak suretiyle mahkumiyet hükmü kurmasının Sözleşmenin 6. maddesinde öngörülen gerekliliklerle her zaman çelişmeyeceğini belirtmiştir. Mahkeme, delillerin elde edilme yöntemi de dahil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak dürüst olup olmadığını incelemektedir.
Somut olayda Mahkeme, yargılamanın bütününün dürüst olup olmadığını incelemiş, bunu yaparken de delillerin ne şekilde elde edildiğini gözönünde bulundurmuştur. Başka bir ifade ile Mahkeme, büyük resme bakarak karar vereceğini açıklamıştır.
Başvuruya konu olayda Mahkeme, öncelikle telefon dinleme tedbirine başvurulduğu tarihte Türkiye’de bu konuyu düzenleyen mevzuat hükmü bulunmadığını gözlemlemektedir. Bu sebeple Mahkeme, başvuruya konu telefon konuşma kayıtlarını hukuka aykırı delil olarak kabul etmiştir.
Hükümetin aksi yönde savunmasına, yani bu kayıtların hukuka aykırı olmadığına ve mahkumiyet hükmünün de dayanağının teşkil etmediği ileri sürmesine rağmen Mahkeme, hukuka aykırı elde edilmiş telefon kayıtlarının Yerel Mahkemenin mahkumiyet hükmünde kullanıldığını tespit etmiştir.
Mahkemeye göre dürüst yargılanma hakkı, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerini barındırmaktadır. Çelişmeli yargılama ilkesine göre bir ceza yargılamasında, hem iddia ve hem de savunma makamı diğer tarafın sunduğu delille ilgili bilgi sahibi olma ve o delile ulaşma hakkına sahiptir. Bununla birlikte, her zaman iddia makamından delillerin sunulmasını istemek mutlak bir hak değildir. Bir ceza yargılamasında, ulusal güvenlik veya tanığı korumak gibi amaçlar da gündeme gelebileceğinden, deliller net bir şekilde açıklanmayabilir. Bu gibi durumlar, sözkonusu ilkenin birkaç istisnasını oluşturur.
Somut olayda, telefon tapelerinin Yerel Mahkemenin kararında önemli bir rol oynadığı açıktır. Yerel mahkemenin üç sahifeden ibaret karar gerekçesinin bir sahifesi tümü ile telefon tapelerine ilişkindir.
Mahkeme; başvurucu tarafından, yargı kararı olmadığı için hukuka aykırı şekilde elde edilen telefon dinlemesi olarak nitelendirdiği konuşma kayıtlarının gerçeğe uygun olup olmadığının ve deşifre metinlerinin güvenilirliğinin Yerel Mahkeme nezdinde defalarca sorgulandığını gözlemlemiştir.
Başvurucu, Yerel Mahkemeden telefon tapeleri ile ilgili en az 10 kez yazılı ve sözlü talepte bulunmuştur. Bu başvurular; hukuka aykırı şekilde elde edilmiş telefon tapelerinin dava dosyasından çıkarılması, telefonda konuşan şahsın başvurucu olduğunun ispatı için karşılaştırmalı ses analizinin yapılması, telefon tapelerinin bir kopyasının kendisine verilmesi, tarafsız bir bilirkişinin görevlendirilmesi (çünkü görevlendirilen bilirkişi bir polis memurudur) gibi taleplerden oluşmaktadır. Yerel Mahkeme, yalnızca karşılaştırmalı ses analizi talebini kabul etmiş ve diğer talepleri reddetmiştir. Başvurucu daha sonra, karşılaştırmalı ses analizi yapılması talebinden vazgeçmiştir.
Mahkeme, başvurucunun bu konudaki isteksizliğinin sorgulanmasının gerekli olmadığına karar vermiştir. Mahkemenin dikkatini çeken husus ise; Yerel Mahkemenin, Savcı tarafından hazırlanan dava dosyasında yer alan tapeler ile bilirkişinin hazırladığı deşifre metinlerinin birbirine uygun olup olmadığını incelememiş olmasıdır. Buna bağlı olarak başvurucu, tapelerin güvenilirliğini sorgulayabilmek için gerekli tüm unsurları elde etme fırsatını bulamamıştır. Mahkeme bu hususları gözönünde bulundurarak, Yerel Mahkemenin tapelerin bir kopyasını gerekçe göstermeksizin başvurucuya vermediğini tespit etmiştir. Ayrıca Mahkeme, Yerel Mahkemenin ses kayıtlarını duruşmanın hiçbir celsesinde başvurucu ve avukatı huzurunda dinlenmediğini de dikkate almıştır.
Sonuç olarak; başvurucu, tapelerin orijinaline ulaşamadığından, telefon kayıtlarının güvenilirliğini etkin bir biçimde sorgulayamamıştır. Ayrıca başvurucu, Yerel Mahkeme nezdinde haklarının hangi gerekçeyle sınırlandırıldığını öğrenemediğinden, bu sınırlamalara karşı çıkma imkanını da bulamamıştır. Mahkeme, Yargıtay’ın da başvurucunun delillere ulaşamaması hususunda Yerel Mahkeme ile aynı hataya düştüğünü ifade etmiştir.
Tüm bu bilgiler ışığında Mahkeme, başta belirttiği ilkede öngörüldüğü gibi ceza yargılaması sürecine bir bütün olarak bakarak, Yerel Mahkemenin bu davada çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin uygulanmasında başarısız olduğunu, dolayısıyla “Dürüst yargılanma hakkı” başlıklı İHAS m.6/1’in ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Ayrıca Mahkeme, başvurucunun talebine rağmen Mahkemeye getirilip dinlenmeyen iddia tanıkları yönünden de İHAS m.6/3-d’nin ihlal edildiğine karar vermiştir. Çünkü sanığın, yargılamanın esasına ilişkin bilgisi bulunan ve beyanları mahkumiyet kararına dayanak oluşturan iddia tanıklarını dinleme ve onlara soru sorma hakkı kısıtlanmıştır.
Kısa Değerlendirme;
Netice itibariyleİHAM, her ne kadar hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılamayacağına ve bu şekilde verilen mahkumiyet kararlarının dürüst yargılanma haklarını ihlal edeceğine dair net bir karar vermese de, yargı kararına dayanmayan veya yargılama sırasında usulüne uygun incelenmeyen telefon kayıtlarının hukuka aykırılığına ve “hukuka aykırı delil” sayılacağına işaret etmiştir.
Bugüne kadar İHAM’ın, delil elde etme yol ve yöntemleri ile değerlendirilmesini iç hukuka bıraktığını, İHAS m.3’ü ihlal eden delillerin dürüst yargılanma hakkını ihlal ettiği sonucuna vardığını, ancak işkence yasağını ihlal eden deliller dışında kalan delillerden hukuka aykırı toplananların da hukuka aykırılığına değindiğini, yukarıda yer verdiğimiz kararda hukuka aykırı elde edilen telefon tapelerinin bu niteliğinin İHAM’ın ihlal kararı sonucuna etki ettiğini belirtmek isteriz.
İHAM, yargılamanın esasına ilişkin bilgisi bulunan ve beyanları mahkumiyet kararına dayanak oluşturan iddia tanıklarının huzurda dinlenmemesini ve çelişmeli yargılama ile silahların eşitliği ilkeleri kapsamında sanığa bu tanıkları duruşmada dinleme ve onlara soru sorma hakkının kısıtlanmasını da dürüst yargılanma hakkının bir ihlali saymıştır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)