5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 01.07.2004 tarihinde yürürlüğe girdiği halde, bugüne kadar uygulanmamış, adında “hayvanları koruma” olan 5199 sayılı Kanunun gerekleri, özellikle “başıboş”, “sokak”, “terk edilmiş” veya “sahipsiz” gibi sıfatlarla anılan köpekler ve kediler bakımından gereği gibi tatbik edilmemiş, gerek hayvanları ve gerekse kamunun güvenliğini gözetecek şekilde kısırlaştırma, aşılama, sağlıklı şartlarda yaşatıp koruma, üretimini ve satışını engelleme çalışmaları yerine getirilmemiştir.

Ülkemizde kanun çıkarmanın sorunu çözmediği ve yeterli olmadığı, sorunların arttığı veya bir sakinleştirmeye veya yeni gündemlere ihtiyacı olduğu dönemlerde yasal düzenleme faaliyetlerine girişildiği, fakat kanunun gereği gibi çıkarılması ve uygulanması hususunda toplumsal inancın bulunmadığı görülmektedir. Maalesef “hukuk devleti” ilkesini, hukuk düzeni yoluyla temel hak ve hürriyetleri koruma amacını zedeleyen, toplumsal inancı kıran yasaların gereği gibi uygulanma sorunları arttıkça, sorunların çözümleri için çıkarılan, fakat uygulanmayan yasalardan dolayı çoğalan sorunlarla ve çözüme dair umutsuzluklarla karşı karşıya kalındığı görülmektedir.

Anayasanın 19. maddesinde insanın yaşama, maddi ve manevi varlığını koruyup geliştirme hakkının düzenlendiği, bunun sağlıklı çevreyi de kapsadığı, hatta sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkının Anayasa m.56’da ayrıca koruma altına alındığı, tüm bunların sadece insanları değil, bir bütünde tüm doğayı, doğada yaşayan bütün canlıları, hayvanları kapsadığı, bunların da bir doğa düzeni içinde hayatlarını sürdürme haklarının olduğu tartışmasızdır.

Burada, sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkı için hayvanlara karşı gerekli olan önlemlerin alınmasının haklılığını veya haksızlığını tartışacak değiliz. Bu tür bir bakış açısıyla; doğada yaşayan tüm canlılar korunacaksa ve hayat haklarına dokunulmayacaksa, hiçbir canlıya dokunulmaması ve hayatına müdahale edilmemesi gerektiği, fakat bunun mümkün olamayacağı, dolayısıyla sayıları artan, kamu güvenliği, insan hayatı ve sağlığı bakımından sakınca teşkil eden sokak köpeklerine ve kedilerine karşı bazı tedbirlerin alınması, bu kapsamda sağlıklı olup olmadıklarına bakılmaksızın, hatta kısırlaştırma ve aşılama yapılmadığından bahisle bunun kusuru insanda olsa bile, bu hayvanlarını itlafı, öldürülmesi ve hatta bir kabule göre ötanaziye, yani ölme hakkına tabi tutulmalarının mümkün olabileceği ileri sürülebilir.

Bu düşüncenin kabulü elbette mümkün değildir. Doğada her canlının yaşama hakkı olduğu tartışmasızdır. Elbette canlı yaşamının doğal ölümler dışında son bulma yöntemleri vardır. Burada konumuz; “evcil hayvan” statüsünde görülen sokak kedisi ve özellikle köpeklerinin sayılarının çok artıp insan hayatı ve sağlığı bakımından tehlikeli boyuta ulaştığı iddiasından hareketle, bunların sayılarının öldürülerek azaltılmasının hukuka uygun olup olmayacağıdır.

Bu sorunun basit bir cevabı vardır, o da öldürmeden, insani olmayan ve keyfi yöntemlerle sokakta yaşayan, bakıma ve korumaya muhtaç sağlıklı köpeklerin yaşatılması gerektiğidir. Aksi kabulün, sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkını gözeten ve hayvanları koruyan hukuk karşısında savunulabilir bir yanı olamaz. Esasen sokağa terk edilmiş ve başıboş bırakılmış hayvanlar için koruyucu ve kollayıcı tedbirler almak, sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkının bir gereği olup, insanlara yüklediği sorumluluklar arasında yer almaktadır.

Yazılı hukukun ayrılmaz bir parçası olan kanunların gereği gibi, yani hukukun evrensel ilke ve esaslarına uygun çıkarılmaları kadar, hatta bunun da üstünde sahada uygulanmaları esastır. Sahada doğru dürüst, eşit ve adaletli uygulanmayan kanunların varlığı, toplumun hukuka olan inancını ve güvenini sarsar. Bu bakımdan; hayvanları korunması ile ilgili çıkarılan ve 20 yıldır yürürlükte olan 5199 sayılı Kanunun gereklerinin yerine getirilmediği ve yakın zamanda da insanların karşı karşıya gelerek ve kutuplaşarak, özellikle ötanazi, yani ölme hakkı ve sağlıklı hayvanların, esasen sokakta yaşayan köpeklerin öldürülmelerine ilişkin yasal düzenleme tartışmasına girdikleri, öldürmeyi çözüm olarak görenler karşısında, bunun doğru, insani ve vicdani bir çözüm olmayıp, kısırlaştırma ve aşılama başta olmak üzere esaslı tedbirlerin alınmaması halinde, köpekleri öldürme veya itlaf gibi yöntemlerin kabul edilemeyeceğini söyledikleri, her iki tarafın iddia ve savunmalarını desteklemek amacıyla birçok toplantı ve gösteri düzenledikleri, internette paylaşımda bulundukları görülmüştür.

Bu tartışmaların ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi 30.07.2024 kabul tarihli 7527 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu kabul etmiştir. 7527 sayılı Kanun; toplam 17 maddeden ibaret olup, ilk 15 maddesi 5199 sayılı Kanunda değişiklikler öngörmektedir.

Meclisten çıktığı şekliyle incelediğimiz 7527 sayılı Kanun; kanun teklifi olarak Meclis Başkanlığına geldiği metinden, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda yapılan görüşmelerde ve oylamalarda önemli bir değişikliğe uğramıştır. Teklif metninin 5. maddesinin ötanazi ile ilgili ilk iki fıkrası ile 5199 sayılı Kanunun 13. maddesinde madde başlığı dahil bazı değişikliklere gidilmekle birlikte, bu hükümlerin kamuoyunun beklediği gibi sokak hayvanlarına ve köpeklerine dönük öldürme veya itlaf içermediği, en azından sebepsiz öldürmeyi kapsamadığı, zaten var olan bazı hükümleri, özellikle de 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 9. maddesini ve Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesini dikkate aldığı görülmektedir.

Asıl tartışma; Hayvanları Koruma Kanununa eklenmesi düşünülen, fakat hayvanları koruma ile ilgisi bulunmayan, sağlıklı ve tehlikesiz de olsa sokak hayvanı popülasyonunun kamu güvenliği bakımından tehlikeli duruma gelmesi halinde belediyelere öldürme yetkisi veren hükümden kaynaklanmıştır. Bazıları, bu hüküm kanunlaştırılmasa ve yürürlüğe koyulmasa da, sonuç değişmemekte, yine bu Kanun değişikliğinden ve zihniyetten hareketle sağlıklı ve tehlikesiz sokak köpeklerinin öldürülmesi yönünde girişimlerin ve faaliyetlerin arttığına dair eleştiriyi gündeme getirebilir. Yukarıda da ifade ettik; ülkemizde iyi ve ihtiyaçlara cevap veren kanun çıkarmaktan ziyade, ciddi bir uygulama sorunu vardır. Gündeme getirilen eleştirinin 5199 sayılı Kanunda yapılan son değişiklikler ile ilgisi bulunmamaktadır. Hukukta zihniyet ve toplumsal inanç ile hukuk güvenliği hakkında ciddi sorunlar yaşadığımız bir gerçektir. Kanun Değişikliği Teklifinin 5. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “Sahipsiz hayvan popülasyonunun; kamu güvenliği bakımından tehlike oluşturmasına veya hayvandan hayvana ya da hayvandan insana bulaşan hastalıkların görülmesine, su kaynaklarının, yaban hayatının ve biyolojik çeşitliliğin zarara uğramasına sebebiyet vermesi halinde ilgili yerel yönetim tarafından sahipsiz hayvanlara ötanazi yapılabilir.” hükmü kaldırılmış ve 5199 sayılı Kanunun 13. maddesinde bazı değişikliklere ve eklemelere gidilmiştir.

5199 sayılı Kanunu değiştiren 7527 sayılı Kanunun 5. maddesine göre; “5199 sayılı Kanunun İkinci Kısım Dördüncü Bölüm başlığında yer alan ‘Öldürülmesi’ ibaresi ‘Ötanazisi’ şeklinde ve 13 üncü maddesinin başlığı ‘Hayvanların ötanazisi’ şeklinde değiştirilmiş, maddeye birinci fıkrasından önce gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve mevcut ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan ‘Öldürme esas ve usulleri’ ibaresi ‘Öldürme ve ötanazi işlemine ilişkin esas ve usuller’ şeklinde değiştirilmiştir.

Bakımevine alınan köpeklerden; insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olanlara 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen tedbir uygulanır.

Yerel yönetimler sahipsiz köpeklere ilişkin yürüttüğü iş ve işlemlerde Bakanlar Kurulunun 28/8/2003 tarihli ve 2003/6168 sayılı Kararı ile onaylanan Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi kapsamında gerekli idari tedbirleri almaya yetkilidir”.

Maddede; insanlara tanınan ve iradi gerçekleştirilmesi gereken, “ölme hakkı” anlamına gelen ötanazi ile ilgili düzenlemenin hatalı olduğunu söylemek isteriz.

İyileşme olanağı bulunmayan ve acı çeken bir insanın iradesi ile hayatına son verebilmesi olarak tanımlanan "ötenazi" yöntemini, ağzı olup dili olmayan masumlara uygulamaya çalışmak da neyin nesi? Hukukumuzda yeri olmayan ötenazi gibi nereden çeksen oraya gidebilecek öldürme ve ölmeye izin verme yöntemi; hangi şekil ve şartlarla sokakta yaşamaya terk edilmiş, bakıma, korunmaya muhtaç köpeklere uygulanacak?

5199 sayılı Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasından önce gelmek üzere eklenen fıkrada; bakımevine alınan sokak köpeklerinden, insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan veya sahiplenilmesi yasak olanların öldürüleceği belirtilmiştir. Elbette bu hüküm, sahipsiz hayvan popülasyonunun, kamu güvenliği bakımından tehlike oluşturulmasına sebebiyet vermesi halinde ilgili yerel yönetim bakımından sahipsiz hayvanlara ötanazi yapılabilmesini öngören ve Kanun Teklifinden çekilen hükümden daha iyidir. Çünkü Teklifin 5. maddesinin 3. fıkrasında yer alan düzenlemede; sırf sahipsiz hayvan popülasyonunun kamu güvenliği bakımından tehlike oluşturmasına ilişkin bir öngörü veya kabul, onların ilgili yerel yönetimler bakımından öldürülmesini mümkün kılmakta idi. Kanunlaştırılan hüküm de elbette eleştiriye açıktır. Bakımevine alınan köpeklerden; “insan ve hayvanların hayatı ile sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen” ibaresinden anlaşılması gerekenin ne olacağı ve bunun keyfi şekilde tatbike elverişli olduğu ileri sürülebilir.

Belirtmeliyiz ki; bu tür hukuka aykırılıkların ve keyfiliklerin icrasında bir kanunun olup olmaması önem teşkil etmemekte, ciddi denetimle ve yaptırımla desteklenmeyen kötü muameleler gizli şekilde sürdürülebilmekte, ancak dışa yansıyanlar ve tespit edilebilenler üzerinden eleştiriler ve sorumluluklar işletilebilmektedir. Oysa kanun koyucu bu hükümde; “insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen” derken, öldürülmesi düşünülen her bir sokak köpeği bakımından somutlaşmış ve giderilmesi mümkün olmayan bir tehlikenin, yani “somut tehlike” kavramının varlığının tespitini aramaktadır. Kanun koyucu; Tekliften geri çekilen hüküm yerine, en azından ölçülülük ve somutluk öngören bir hükme yer vererek, adında “hayvanların korunması” ibaresi olan 5199 sayılı Kanunun amacına sadık kalma, bunun istisnasının ise insan yaşamı, maddi ve manevi bütünlüğü ile sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkının zorunlu kılması halinde zorunlu öldürme, itlaf veya kanun koyucunun deyimi ile ötanazi fikrini benimsemiştir.

Bu hüküm için söylediğimiz “somut tehlike”, yani “gözle görülür somutluğa sahip tehlike taşıyan fiil” kavramından; sokakta, caddede veya herhangi bir yerde insanın veya bir başka hayvanın hayatına veya sağlığına zarar veren ve onları ciddi tehlikeye düşüren, olumsuz davranışları kontrol edilemeyen köpekler anlaşılabilir.

“Ötanazi” kelimesinin anlamının ölme hakkı olduğu ve bu ibareye 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri Kanunun 9. maddesinin 3. fıkrası ile bentlerinde yer verildiği, “ötanazi” kavramının ağzı olup dili olmayan, irade ortaya koyamayıp içgüdüleri ile hareket eden köpeklere ve diğer hayvanlara seçme, yani tercih hakkı varmış gibi zorunlu hallerde bir hak olarak tanınmasının kabulü mümkün değildir.

Gerek “ötanazi” ibaresinin ve gerekse 7527 sayılı Kanunun 5. maddesiyle 5199 sayılı Kanuna eklenen fıkrada yer alan “Bakımevine alınan köpeklerden; insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kabul edilemeyen,” ibaresinin, Anayasanın 2., 13., 19. ve 56. maddelerine aykırı olup olmayacağı, Yasanın bu hüküm yönünden Anayasaya aykırılık iddiasıyla açılan Anayasa Mahkemesine iptal davası neticesinde görülecektir.

Sonuç olarak; Teklifin 5. maddesinin 3. fıkrasında yer alan başıboş hayvan popülasyonunun kamu güvenliği bakımından tehlike arz etmesine ilişkin hüküm geri çekildiğine göre; sırf bu nedenle sokak köpeklerinin toplanması ve öldürülmesi mümkün olmayıp, barınaklar elverişli, yeterli ve güvenli değilse barınakların sorunlarının giderilmesi suretiyle sokak hayvanlarının korunup kollanması kapsamında barınaklara alınması yönteminin tatbiki gerekmektedir; zira 5199 sayılı Kanunun 6. maddesinin 4. fıkrası, değişiklik öncesinde de sahipsiz hayvanların toplatılarak hayvan bakımevlerine götürülmesini ve kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra alındıkları ortama bırakılmasını düzenlemiştir.

Teklifin 13. maddesi ile 5199 sayılı Kanunun ek 1. maddesine eklenen “Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu yirmi beş bini aşan belediyeler bakımından, geçici 4 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen kaynağı ayırmayan belediye başkanı ve meclis üyeleri ile ayrılan kaynağı hayvan bakımevi kurmak, sahipsiz hayvanları toplamak, rehabilite etmek veya sahiplendirilinceye kadar bakmak için sarf etmeyen ya da bu kaynağı başka amaçlar için sarf eden belediye başkanı ve belediye yetkililerine altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. Hükmünden, tüm sahipsiz hayvanların toplatılarak, Teklifin 5. maddesi ile eklenen hüküm gereğince öldürülecekleri anlaşılmamalı, bu hükmün, 5199 sayılı Kanun m.6’nın bir devamı niteliğini taşımaktadır. Buna göre; geçici m.4/2’de belirtilen kaynağın, m.6/4’de “sahipsiz hayvanların toplatılması, bakımevine götürülmesi, kısırlaştırılması, aşılanması ve rehabilite edilmesi” zorunluluğu için kullanılmaması yaptırıma bağlanmıştır.

Belirtmeliyiz ki; bakımevine alınan köpeklerden insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olanlara 5596 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu m.9/3 uyarınca “ötanazi” tedbirinin uygulanacağı kabul edilmekte olup, atıfta bulunulan bu maddeye göre ötanazi yapılmasına karar verecek kişi veteriner hekimdir. Bir başka ifadeyle; 5199 sayılı Kanunun 13. maddesine eklenen fıkra, ötanazi tedbirinin uygulanacağını belirtmekte ise de, atıfta bulunulan üçüncü fıkraya göre ötanazi yapılmasına, yani köpeğin “somut tehlike” teşkil ettiğine ve ötanazi tedbirinin uygulanması gerektiğine karar verecek kişi veteriner hekimdir.

Yapılan değişiklikler ile 5199 sayılı Kanun; sadece bakımevine alınıp, insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil ettiği ve olumsuz davranışlarının kontrol edilemediği, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunduğu ya da sahiplenilmesi yasak olan köpekler yönünden, veteriner hekimin somut tehlike tespiti ve kararı ile “ötanazi” olarak nitelendirilen yönteme başvurulabileceğini öngörmüştür. Ancak sorunları çözmek için sadece kanun çıkarmak yeterli olmayıp, aynı zamanda çıkarılan kanunun doğru dürüst ve iyi bir şekilde tatbiki gerekir. 5199 sayılı Kanunun da yapılan değişikliklerle uygulanması halinde, sokak köpekleri sorununun öldürmeden, kısırlaştırarak, aşılayarak ve koruyarak çözülebileceği, bu konuda Kanuna uygun, insani ve vicdani, bir plana ve programa dayalı yöntemin izlenmesi gerektiği, aksi halde bir plana ve programa dayanmayan, sabır içermeyen, günlük, kutuplaştıran ve bizim ayrılmaz parçalarımız olan evcil hayvanları, bu kapsamda popülasyonu nedeniyle sağlıklı ve tehlikesiz köpekleri öldürmenin bir çözüm olmayacağını, insanilikten ve vicdanilikten de hepimizi uzaklaştıracağını ifade etmek isteriz.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)