Bilindiği üzere borçlunun hamiline ait olmayan veya cirosu kabil bir senetle müstenit bulunmayan alacak veya sair bir talep hakkı veya borçlunun üçüncü şahıs elindeki taşınır bir malı haczedilirse (İİK m. 89, I, ilk yarım c.) üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi gönderilebilmektedir.

Uygulamada haciz ihbarnamelerinin en çok bankalara borçlunun hesabındaki paranın haczi üzerine gönderildiği gözlemlenmektedir.

Bunun üzerine, haciz ihbarnamesini tebellüğ eden banka, kanunen, borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş veya kusuru olmaksızın telef olmuş veya malın borçluya ait olmadığı veya malın kendisine rehnedilmiş olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise, keyfiyeti, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine bildirmekle yükümlü kılınmaktadır.

Bu çerçevede, kendilerine haciz ihbarnamesi gönderilen bankalar kayıtlarında araştırma yapmakta ve borçlunun kaydına rastlamaları durumunda “haciz ihbarnamesini tebellüğ ettikleri tarih itibarıyla” cevap vermektedirler.

Hemen belirtelim ki, Yargıtay’ın da bu uygulamayı destekleyen kararları mevcuttur. Örneğin: “… İİK’nun 89. maddesi gereğince üçüncü şahsa, borçlunun, nezdinde doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının haczi şeklinde haciz ihbarnamesi çıkarılması halinde, üçüncü şahsın sorumluluğu, haciz müzekkeresinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut (fiili) durumla sınırlıdır”[1], “… İİK m. 89 gereğince 3. şahsa, “borçlunun nezdinizde doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının haczi” şeklinde haciz ihbarnamesinin çıkarılması halinde 3. şahsın sorumluluğu, haciz ihbarnamesinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut durumla (fiili durumla) sınırlı olacağından…”.[2] 

Haciz ihbarnamesine karşı verilen cevabın sadece ihbarnamenin tebellüğ edildiği tarihle sınırlandırılması uygulamada bankalara pek çok kez haciz ihbarnamesi gönderilmesine yol açmaktadır. Yargıtay bu durumu normal karşılamaktadır: “Alacaklının talebi üzerine, borçlunun 3. kişi nezdindeki hak ve alacaklarına haciz konulması için İİK’nun 89. maddesi uyarınca 1. haciz ihbarnamesi gönderilmesinden sonra yeniden aynı 3. kişiye 1. haciz ihbarnamesi gönderilmesini engelleyen yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Zira borçlunun 3. kişi nezdindeki hak ve alacak durumu değişkenlik gösterebilir ve daha sonra borçlunun hak ve alacağı doğabilir…”.[3]

Belirtmek gerekir ki, bu uygulama, yani haciz ihbarnamelerine sadece tebellüğ tarihi esas alınarak verilen cevabın yeterli addedilmesi, gerek alacaklıyı gerekse icra dairelerini çok yormaktadır. Şöyle ki; bankanın bu beyanı (itirazı) üzerine alacaklı sık sık haciz ihbarnamesi gönderilmesi talebinde bulunmakta, bunu kabul eden icra dairesi bazen onlarca kez haciz ihbarnamesi göndermek zorunda kalmaktadır. Bilhassa çok sayıda bankada hesabı bulunan takip borçluları bakımından bu ciddi ölçüde zaman ve emek kaybına neden olmaktadır. Gerçekten de söz gelimi, bir bankanın, 01.10.2024 tarihinde tebellüğ ettiği haciz ihbarnamesine borçlunun hesapta parasının olmadığı yolunda cevap verdiği varsayalım. Fakat belki de ertesi gün borçlunun hesabına para yatırılacaktır. Bu konuda kesin (net) bilgi sahibi olmayan ve borçlunun hesabına para yatabileceği umudunu taşıyan alacaklı ise sık sık haciz ihbarnamesi gönderilmesi talebinde bulunmaktadır. İcra dairelerindeki dosya sayısı dikkate alındığında bu tip bir uygulamanın son derece hatalı olduğu kanısındayız.

Kaldı ki, bu uygulamanın teorik bazda isabeti de tartışmalıdır. Çünkü hukukumuzda müstakbel alacakların haczi de caizdir. Nitekim doktrinde müstakbel bir alacağın haczi için borçlu ile üçüncü kişi arasında bir hukuki ilişkinin (temelin) mevcudiyeti ile bu hukuki ilişkiden doğacak alacağın cinsinin ve borçlusunun tespit edilebilmesinin yeterli olduğu ifade edilmiştir. Öyle ki, bunun için alacağın miktarının belli olması şart olmadığı gibi alacağın doğmama ihtimalinin bulunması dahi önem arz etmemektedir.[4] Bu itibarla borçlu ile üçüncü kişi konumundaki banka arasında mevduat sözleşmesinin bulunduğu hallerde borçlunun hesabına daha sonra yatırılacak paranın müstakbel alacak olarak kabul edilmesi mümkündür. Zira mevduat sözleşmesinin varlığı borçlu ile üçüncü kişi arasındaki hukuki ilişkinin mevcudiyetini kabul bakımından yeterlidir. Diğer yandan, haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla borçlunun hesabında para bulunmaması daha sonra hesaba para yatmayacağı anlamına da gelmez. Dolayısıyla uygulamada yapıldığı gibi borçlunun bankadaki mevduatı haczedildiğinde bankanın salt haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla verdiği cevap yeterli görülmemeli, banka borçlunun hesabına haciz şerhi düşmeli ve daha sonra hesaba para yatırıldığında durumdan icra dairesini haberdar etmelidir. Bu fikrin kabul edilmesi durumunda bankalara defalarca haciz ihbarnamesi gönderilmesi uygulamasından vazgeçilecek, bu ise bilhassa alacaklı, icra daireleri ve bankalar bakımından zaman ve emek tasarrufu sağlayacaktır.

Av. Dr. Cenk AKİL

--------------------

[1] Yarg. 12. HD 16.03.2015, 2728/5969 (e-uyar).

[2] Yarg. 12. HD, 19.09.2017, 2016/19214, 2017/10956 (https://karararama.yargitay.gov.tr/).

[3] Yarg. 12. HD 22.06.2016, 3388/17491 (e-uyar).

[4] Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2. B., Ankara 2013, s. 491.