Her gün o kadar olay oluyor ki, yetişmek mümkün değil. Gelişmiş ülkelerin bir ayda yaşadığı olaylar sarmalını, biz bir haftada yaşıyoruz. Üstüne üstlük, diğer ülkelerin bir senede yaşadığı saçmalıklar dizisini, biz bir günde yaşıyoruz. Onun içindir ki, bunları yeteri kadar konuşmak değil, irdelemek olanağını dahi bulamıyoruz. Yaşıyoruz gidiyor. Son günlerin bu ve benzeri olaylarının bir kısmına, bir kaç satır ile ancak değinebileceğiz.
ZB
“ZB” yani Zıraat Bankası’nın kısaltılmışı. Diğer bankalara borcu olanlar ve hatta futbol kulüpleri, kredi borçlarını, Zıraat Bankası’ndan yani devlet bankasından, alacakları kredi ile ödeyeceklermiş. Sonra ne olacak? Zıraat Bankasına olan borçlar ödenmeyecek. Para borcu; devletin, vatandaşın sırtında kalacak. Futbol kulüpleri göbek atacak. ZB, babanızın çiftliği mi. Babanızın çiftliğini bile böyle yiyemezsiniz. Bu düzenleme, Kanunlara ve Anayasaya aykırıdır, mutlaka iptal edilmelidir ve düzenlemeyi yapanlar sorumlu tutulmalıdır.
FON
Biz çok önceden, genel olarak bütün düşünce suçları için önermiştik ama olmadı. Ana muhalefet partisinin, söz ve ifade nedeniyle uğradığı tazminat yani para cezaları, kurulacak olan bir fondan ödenecekmiş. Aslında, demokratik düzen dahilinde ifade edilen bütün söz ve düşünceler, eylemler nedeniyle vatandaşların uğrayacağı para cezaları için böyle bir fon kurulmalıdır. Biz bunu çok önceden önermiştik, olmadı. Hala da; katılacak arkadaşlarla birlikte böyle bir fon’u kurmaya talibiz.
GEÇTİN Mİ, GİTTİN Mİ?
Kars’ın bir dağ köyünde oturan ve ömrü boyunca deniz görmeyen bir vatandaş da, boğaz köprüsünden geçti diye -veya köprüden geçmedi diye- köprü geçiş parası ödüyor. Çünkü özel şirketlere, belli sayıda geçiş garantisi verilmiş. O kadar sayıda insan geçmeyince, geçmeyen kişilerin parasını devlet ödüyor ve dağ köyünde, denizi görmeyen vatandaş da bu parayı ödemiş oluyor.
Yetti mi, yetmedi:
Havalanını yapan şirketlere de aynı garanti verilmiş, Yolcu sayısı tutmayınca, farkını devlet veriyor. Ömründe uçağa binmeyen kişi, uçak parası ödüyor.
Yetti mi, yetmedi.
Özel Hastahanelere, hasta garantisi veriliyor. Yani deniyor ki, seneden 10.000 hasta yatıp, şu kadar para ödeyecek O hastahaneye 3.000 kişi gidiyor. Gitmeyen, muayene olmayan, hasta olmayan 7.000 kişinin parasını devlet ödüyor.
Yetti mi, yetmedi... daha neler var neler....
ALT ÜST
Bu olayı çok yaşadık, çok yakın bir zamanda da yaşadık. Bir mahkeme sanık hakkında “tahliye kararı” veriyor. “İtiraz üzerine” dosya bir üst mahkemeye gönderiliyor ve orada kesin karar veriliyor. Peki, üst mahkeme nedir. Örneğin bir yerde 3 tane Ağır Ceza Mahkemesi var diyelim. Davanın görüldüğü 2 Ağır Ceza Mahkemesi sanığın tahliyesine karar veriyor. Savcılık itiraz ediyor. İtiraz üzerine dosya 3.Ağır Ceza Mahkemesine yollanıyor. Orası karar veriyor. Bu nasıl üst mahkeme? İkisi de aynı derecede mahkemeler, yalnızca numarası farklı, belki de kapı numarası farklı. Peki diyelim ki dava 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor ve tahliye kararı veriliyor. İtiraz üzerine dosya bu kez 1.Ağır Ceza Mahkemesine yollanıyor. Buyrun size bir alt-üst sorunu ve insanlar böyle bir yargılama düzeninde, tahliye olup çıkarken, kapıda yakalanıp tekrar içeri atılıyor.
ÖZELLEŞEN ADALET
Özelleşen yalnız, köprüler, havaalanları, hastahaneler değil. Adalet de özelleşti ve güzelleşti. Hukuk davalarında “arabulucu” denen, Ceza davalarında “uzlaşmacı” denen ve para karşılığı arabulacak adamlara gitmeden dava açamıyorsun. Bu kişiler de “Bak dava açarsan, senelerce uğraşırsın, bu kadar da para alamazsın, gel razı ol” diyorlar. Adalet özelleşiyor ve güzelleşiyor.
SANAL HALE GELDİ
Adalet yalnız özelleşmedi, sanal hale geldi. Hatta giderek bütün yaşamımız bir rüya haline yani sanal hale geldi. Gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir rüya... Davalar UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) içinde, yargı işlemleri UETS (Ulusal Elektronik Tebligat Sistemi) , iletiler KEP (Kayıtlı Elektronik Posta), Seçimler SEÇSİS (Bilgisayar Destekli Seçim Bilişim Sistemi), SSPS (Seçim Sonuçları Paylaşım Sistemi), BDMSK (Bilgisayar Destekli Merkesi Seçmen Kütüğü) , KPSS; ALES, EKPSS, YDS, e-beyanname, e.vergi, MP (Milli Piyango) şans topundan sayısal’a kadar sanal çekilişler...
POŞET’TEN BİLGİSAYAR’A
Bir işe başlarken söylemler güzel ama arka plana bakınca işler değişiyor. Örneğin plastik poşetlerin para ile satılmasının gerekçesi; çevre kirliliğine ve atık naylonlara engel olmak şeklinde gösteriliyor. Ama bunu para ile satınca ve paranın bir kısmını devletin bazı kurumları alınca işin rengi değişiyor.
Şöyleki; yapılan hesaplara göre günde 50 milyon poşet kullanılıyormuş. Bu güne kadar parasız dağıtılan bu poşetlerin 25 kuruştan satılması halinde günlük kazanç 12.500.000.- TL eder. Bunun 15 kuruşunu devlet alınca, devletin günde aldığı para 7.200.000.-TL (Yedi milyon ikiyüz bin lira) olur. İyi para değil mi. Şimdi gel de “çevre kirliliği masalına” inan!.
Vergi, beyanname, e-tebligat gibi bütün işlerde sanal ortama ve “bilgisayar sistemine” geçilmesi de aynı hikaye. Zorunlu olan bu sistemde işlem yapabilmek için en az gelişmiş (i.6) tipi bilgisayar ve yeni programların kurulması gerekiyor. Yani bilgisayarlar ve programlar yenilenecek. Etti mi sana, onbinlerce bilgisayar ve milyonlarca program yüklenmesi karşılığı ödenecek paralar. Hele bir de bilgisayar ve program ithal eden bir şirketin ve yakınların varsa işin iş.
“A” dan “Z” ye kadar daha neler neler. İşte şimdilik “gündeme düşen” bunlar.
Ne çıkarsa bahtına. Yersen...
...
Av. A. Erdem AKYÜZ
Hukukun Egemenliği Derneği
Onursal Genel Başkanı