Bayram yazılarımı her zaman yazdım ve ne kadardır bilmem ama okuyucularımla da hep paylaştım. Bu yılki Kurban Bayramı yazımın başlığını da koymuştum yarısını da yazmıştım. Başlık “kurban Benim” olacak idi.
Galiba dua yerine geçti. Önce bu satırların yazarı hakkında Takvim Gazetesinde bir yazı çıktı. MHP’nin olağanüstü kurultayının geçerli olup olmadığı ile ilgili bir hukuki görüş yazmıştım. Muhtemeldir ki, bir yargılama faaliyeti içinde cereyan eden ve tamamen hukuki bir tartışmadan oluşan bu Mütalaa, Takvim Gazetesi’ne servis edildi. Parelel akademisyen yaftası ile yayınlandı. Esasen bu bir hedef göstermekti. Oysa benim için bu Mütalaa, sadece bir mesleğimin icrası idi.
Haberin bu ortamda nasıl bir etki yapacağını siz de tahmin edebilirsiniz. Üniversite’den ayrılmak zorunda kaldım. Bayram öncesinde mutadım veçhile sıla-i rahim için Çankırı’ya gittim. Öğlen vardım, akşama doğru ise gözaltına alındım. Suçlamam Fetö adına MHP’ye sızmaktı. Yeniçağ Gazetesi yazarlarının da aralarında bulunduğu ve hepsini gözaltı süresinde tanıdığım nezaret dostları ile bayram öncesinde alındığımız gözaltı sürecini bayram sonrasında ancak bitirebildik. Havuz medyası tabir edilen bütün gazeteler manşetten duyurdular haberi, fotoğraflarımızı yayınladılar, televizyonlarda haber yaptılar. Kendilerince hakkımızda kırdılar kalemlerini. Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Baba katili ile baban bir safta”.
Esasen yazıma koyduğum başlık, kaderimmiş! Kurban benmişim. Ama kurban sadece keşke ben olsa idim. Benim için takdir budur deyip sineme çekerdim.
Kurban Bayramı, bu yıl sadece bana zehir olmadı. Sadece ben değilmişim kurban. Bütün ailem perişan edildi. Babam, hastaneye kaldırıldı, 60 günün belki 40 gününü yoğun bakımda geçirdi. Hala hastane çilesi bitmedi babamın.
Neden mi yazıyorum bunları? Zira bütün duygularımı, eleştirilerimi sizlerle paylaştım. Elbette bunu da paylaşmam gerekiyordu. Bugüne kadar yazamadım, zira vaktimin büyük kısmını babamla geçiriyorum.
Burada her zaman ifade ettiğim üzere, şahsi hatalarım vardır ama aklım erdi ereli devletin sırasına bir çizik atmadım. Bir hukukçu olarak suç nedir bilirim, bana atfedilebilecek en küçük cürüm yoktur. İfadelerimde de belirttiğim üzere, radar cezam vardır ama kırmızı ışıkta dahi geçmedim. Asistanlarım bellidir, yanımda çalışanlar bellidir, yaptığım sınavlar ortadadır, liyakatten başka hiçbir şeye itibar etmedim, hak etmeyene bir paye vermedim, hak edenin hakkını asla yemedim. Akademik bütün unvanları almama rağmen halen çalışıyorum, yazıyorum. Zira bu memlekete hizmetten başka bir gayem yok ve inanın her duamda memleketime hizmet dilime pelesenk olmuştur.
Devletin nasıl bir vatandaş istediğini bilmiyorum. Ama eğer biz hukukçular hakkı savunamayacak ve eleştiremeyeceksek o zaman gidiş iyi değildir. Hiçbir hukuk kuralına uyulmayacaksa neden bu kanunları ve kuralları çıkarıyoruz? Neden kendimize hukuk devleti sıfatını layık görüyoruz? Eğer ülke sadece eleştirenleri mağdur edecek bir sistem üretmişse neden durdurulmuyor? Hz. Ömer’i hakka eğik kılıcı ile davet edenler sadece menkıbelerde mi kalmalıdır?
İnanılmaz bir kin ve alabildiğince nefretle hareket eden insanlar türedi. Zafer kazanmaktan başka bir şey bilmeyen insanlar var ve bugün gün onların günü. Bir dava için verilen Hukuki Mütalaayı bile insanları yaftalayarak haber yaptıranlar var.
Sevgili Takvim Gazetesi ve Sabah Gazetesi ilgilileri ve bu haberleri yaptıranlar. Umarım kininiz bir nebze olsun soğumuştur benim acılarımla. Bu bayram beni kurban ettiniz. Yüreğiniz umarım soğumuştur. Bütün aileme ve çocuklarıma zehir ettiniz bayramı, umarım sizin bayramlarınız daha güzel geçmiştir, anne babanızla ve çocuklarınızla. Babam hastanede sayenizde. Umarım sizler hep iyi günlerde olursunuz. Ben gözaltında iken umarım zaferlerinizle daha da mutlu olmuşsunuzdur.
Hayatında çalışmaktan ve üretmekten başka gayesi olmayan bir hoca eksildiğinde umarım Türkiye’de her şey yoluna girmiştir. Umarım hukuk düzelmiştir. Eleştirenlerden birini daha dertleri ile boğduğunuzda umarım Türkiye daha güzelleşmiştir.
Sevgili öğrencilerim ve dostlarım,
Takvim, Sabah ve diğer benzer yazılara karşı hiçbir şey yapmayacağım, en küçük bir tekzip ya da tazminat davası da açmayacağım. Bu yazıları, aşağıda sizin de görebileceğiniz şekilde linklerini koyuyorum. Bu haberleri yapanlar, ömürlerinin sonuna kadar, zaferlerini kutlasın diye. Ülkeye büyük katkılarını görsün diye. Kalemlerini zehirli bir hançerden daha mahir kullanabildiklerinin ispatı olsun diye. Kurban(lar)ının acısına daha sevinsin diye.
İnanın pişman olsunlar diye değil, böyle bir umudum da yok zaten. Zira tanımasa bile yaftaladığının hala ölmediğime üzülecek insanlar var bu ülkede.
Takvim Gazetesi ile Sabah Gazetesinin benimle ilgili haber linkini aşağıda paylaşıyorum. Mahkemelere gerek kalmaksızın hakkımda hükümlerini vermişler zaten:
http://www.takvim.com.tr/guncel/2016/07/13/mhpli-muhaliflere-paralel-destek
http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/09/16/aksenerin-ekibi-feto-baglantili
Sevgili öğrencilerim ve dostlarım,
Şahsi çok günahım ve vebalim vardır, ben bunun için af dilerim. Ama hayatta işime, mesleğime bir kuruşluk halel getirmedim. Hepsinden öte, haklıya haksız, haksıza haklı hiç demedim. Hukuku hiç eğip bükmedim, elimden geldiğince dosdoğru yaptım. Bu kadar yıl sınav yaptım, en küçük haksızlık yapmadım, hiç torpilim olmadı, hak etmediğim bir şeyi cebime koymadım. Yazdıklarımı, sizlerle paylaştıklarımı gönlümden geldiği için yazdım. Bir hoca olarak, -derslerde söylediğim gibi- sizlerin, ismimi söylediğinizde başınızı eğdirecek bir şey yapmadım. Yine derslerde söylediğim gibi haklıyı haksız, haksızı haklı gösterecek bir günah-ı kebair (büyük günah) işlemedim.
Nihayet, bu memleketi iliklerime kadar sevdim.
Arayan soranlara, geçmiş olsun diyenlere, şifa duasında bulunanlara müteşekkirim.
Bir de Bedri Rahmi’den şu mısraları eklemek geldi aklıma. Nerden geldiyse!
Arkadaş Dökümü
Evvela dişlerimiz döküldü
Sonra saçlarımız
Arkasından birer birer arkadaşlarımız
Şu canım dünyanın orta yerinde
Yalnız başına yapayalnız
Kırılmış kolumuz, kanadımız
Tatlı canımızdan usanmışız
Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun
Bu canım dünyanın orta yerinde
Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar
İşte: Hamsiler sürü sürü
Arılar bölük bölük geçer
Leylekler tabur tabur
Ya bizler? Eşref-i mahlukat! ..
Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz
Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
Bizler sürü sepet
Yalnız birbirimizi öldürmüşüz
Trend Haberler
KARŞI DAVA AÇMA SÜRESİ (HMK m. 133)
AVUKATIN TARAF OLDUĞU (MESLEKTEN KAYNAKLI OLMAYAN) DOSYALARINDA E-TEBLİGAT ZORUNLULUĞU VAR MIDIR?
Adana Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliğinde Değişiklik
Kiracının Haklı Tahliyesi
TEVKİL YAPILIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
SORUŞTURMAYA YER OLMADIĞI KARARI (SYOK) ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER: KABAHATLER KANUNU (MADDE 23) AÇISINDAN SYOK’UN DURUMU