Türk Ceza Kanunu m. 102 cinsel saldırı suçunu düzenlemiş olup bu düzenleme “Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.” şeklindedir. Burada üzerinde duracağımız husus yalnızca eşler arasında bu suçun oluşup oluşmaması olduğundan yalnızca bu husus üzerinde durulacaktır.
Öncelikle bu suçta korunan hukuk yarar bireylerin cinsel yaşamını ve bu yöndeki kararlarını özgürce vermesini sağlamaktır.[1] Suçun mağduru kadın ya da erkek herkes olabileceği gibi 18 yaşından küçük bireylere karşı işlenmesi durumunda bu suçun değil çocukların cinsel istismarı suçu oluşacağından mağdurun çocuk olmaması gerekmektedir.[2] Suçun faili ise herhangi bir kişi olabileceği gibi, bazı kimselerin fail olması cezayı ağırlaştırıcı neden olarak belirtilmiştir.[3] Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere suçun faili kadın ya da erkek herkes olabilmektedir. Kanunda ayrıca belirtilmiş kişilerden biri olması durumunda ceza artırılacaktır.
Madde metninde belirtilen cinsel davranışlardan ne anlaşılması gerektiği hususu tam net olmayıp aynı veya ayrı cinsiyetteki bireylerin cinsel arzularını tatmin amacıyla gerçekleştirdikleri ani ya da devamlılık arz eden eylemleri anlaşılmalıdır.[4] Eylemin vücuda organ ya da sair cisim sokulması ibaresinden ise kişinin vücudunda bulunan doğal boşluklardan sokulması anlaşılmalıdır ancak kulak ve burun gibi boşluklar bu kapsamın dışında olup bu tanımdan anal, oral ve vajinal bölgeler anlaşılmalıdır.[5]
Cinsel saldırı eyleminin nitelikli hali olan vücuda organ ya da sair cisim sokulması suretiyle işlenmesi hususu mağdurun şikayetine bağlı tutulmuştur. Bu durumda eşler arasında gerçekleştirilen nitelikli cinsel saldırı suçu mağdur olan eşin şikayetine bağlı kılınmıştır. Bu husus aile içine karışmamak sebebiyle düzenlenmiş ancak bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir. Burada eş deyiminden anlaşılması gereken şey ise Türk Medeni Kanun’u hükümlerinde resmi nikahlı eşlerdir. Burada en büyük sorun fail olan eşin diğer eş üzerinde cebir ya da tehdit kullanarak şikayetini çok rahatlıkla geri çektirebilecek olmasıdır.[6] Bu suretle çok rahatlıkla şikayet geri çektirilerek suçun da kovuşturulması engellenebilecektir. Bir diğer sorunlu husus ise her ne kadar bu husus eşin şikayetine bağlanmış ise de cezasının 7-12 yıl olmasıdır. Kanaatimce şikayete bağlı olan bir suçun cezasının bu derece ağır olması da yerinde değildir.
Asıl sorun suçun temel şekli olan ve sair cisim ya da organ sokmaksızın gerçekleştirilen şeklinin eşe karşı işlenip işlenememesidir. Bu hususta Yargıtay “Eşe karşı işlenen cinsel saldırının sadece nitelikli halinin şikayete bağlı olarak düzenlendiğini, buna karşılık basit halinin eşe karşı işlenmesinin suç olarak düzenlenmemesi karşısında olay tarihinde mağdure ile resmi olarak evli olan sanığın eşinin rızası olmadan onu kendine çekerek öpmesi şeklinde eyleminin TCK m. 102/1’deki suçu oluşturmadığı” şeklinde karar vermiştir.[7] Nitekim karardan da görüleceği üzere bu suçun temel şekli eşler arasında gerçekleştirildiğinde eylem suç teşkil etmemektedir. Bununla birlikte kanunun madde gerekçesi de “Cinsel saldırı suçunun nitelikli hâlini oluşturan bu fiiller, eşe karşı da işlenebilir. Evlilik birliği, eşlere sadakat yükümlülüğünün yanı sıra, karşılıklı olarak birbirlerinin cinsel arzularını tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık, evlilik birliği içinde bile, cinsel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukukî sınırların olduğu muhakkaktır. Bu sınırların ihlâli suretiyle eş üzerinde gerçekleştirilen ve cinsel saldırı suçunun nitelikli hâlini oluşturan davranışlar, ceza yaptırımını gerekli kılmaktadır. Ancak, bu durumda soruşturma ve kovuşturmanın yapılması, mağdur eşin şikâyetine bağlı tutulmuştur.[8] diyerek suçun temel şeklinin gerçekleştirilmesinin bir suç teşkil etmediğini belirtmiştir. Her ne kadar gerekçe bağlayıcı olmasa da içerdiği açıklama bu şekildedir.
İtalyan Yargıtay 3. Ceza Dairesi 14789 sayı, 26.03.2004 Tarihli Kararında “Evlilik ilişkisi bir eşi diğerinin egemenliği altında bir konuma itemez ve dolayısıyla bir taraf diğerinden zorla cinsel davranış talep edemez ve eşi buna katlanmak zorunda bırakamaz.” demiştir.[9] İtalyan Yargıtay’ı suçun temel ya da nitelikli hali arasında bir ayrım görmemiş ve her iki halinde de eylemin suç oluşturduğunu belirtmiştir.
Sonuç olarak kanunumuzda yalnızca eşler arasında nitelikli cinsel saldırı suçunun cezalandırılacağı belirtilmiş ve bu husus mağdur olan eşin şikayetine bağlı tutulmuştur. Bu durumunda kanuni düzenleme karşısında suçun temel şeklini oluşturan eylemlerin suç teşkil etmediği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu husus eleştirilebilir ve bir düzenleme ile bu konu açıklığa kavuşturulabilir. Herkese saygı ve sevgilerimle.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Murat Yılmaz tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
------------------------
[1] TEZCAN / Durmuş, ERDEM / Mustafa Ruhan, ÖNOK / R. Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 12. Baskı, s. 345
[2] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 2. Baskı, Md. 88 – 153, 3. Cilt, s. 3633-3634
[3] TOROSLU / Nevzat, Ceza Hukuku Özel Kısım, Ankara, Eylül 2012, s. 58
[4] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, a.g.e., s. 3630
[5] KOCA / Mahmut, ÜZÜLMEZ / İlhan, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2013, s.297-298
[6] YILDIZ / Ali Kemal, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, 2007, İstanbul Barosu Yayınları, s.218
[7] 14. Ceza Dairesi, 2014/4276E., 2014/1689K., 13.02.2014 Tarihli Kararı
[8] 5327 Sayılı Türk Ceza Kanunu m. 102 İlgili Kısmın Gerekçesi
[9] TEZCAN / Durmuş, ERDEM / Mustafa Ruhan, ÖNOK / R. Murat,a.g.e., s.346