Belirli toplulukları, örneğin memurları, öğrencileri, kamu kurumu niteliği taşıyan meslek odalarını, bu kapsamda baroları ve avukatları, odaları ve mühendisleri, mimarları, noterleri, serbest muhasebeci ve mali müşavirleri, hekimleri, eczacıları ve diğer meslek gruplarını ilgilendiren ve topluluklarda düzeni sağlamayı amaçlayan, bu sebeple kurallar koyan Disiplin Hukuku, öngördüğü kurallara uymayan topluluğa dahil bireyler hakkında yaptırımlar uygulanmasını sağlayabilmektedir.
Kamu hizmeti sunan ve topluluğa üye olması sebebiyle eğitim-öğretim adı altında kamu hizmeti alan kişilerin bir disipline bağlı hareket etmeleri kaçınılmazdır. Aksi halde düzen sağlanamaz. Elbette bu düzen; sırf düzen için değil, kamu hizmetinin sağlıklı bir şekilde yürütülüp kişi hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla tesis edilmelidir. Kamu hizmeti, toplum düzeni içinden ayrı disipline ihtiyaç gösteren özel bir alanı oluşturur. Kamu hizmetinin yerine getirilmesinde ve alınmasında, o hizmetin ihtiyaç duyduğu kendisine özgü kuralları vardır. Toplum düzenini sağlayan Ceza Hukuku, kamu hizmeti düzenini korumakta yeterli olamayacağı gibi, kamu hizmetini yerine getirenlere veya bu hizmetten yararlananlara ve belli bir topluluğa dahil olanlara ilişkin her konuya da müdahale etmek istemez. Başta kamu hizmeti olmak üzere tüm çalışma ve sosyal alanlarda işleyişin aksamamasını sağlayacak ve düzeni koruyacak ayrı kurallar olmalıdır. Disiplin Hukuku, bu kuralları koymak suretiyle belirli bir topluluğu ilgilendiren disiplin suçlarını ve cezalarını belirler[1].
Bir toplulukta uyulması gereken kuralları gösteren Disiplin Hukuku, yalnızca o topluluk için geçerli olup, prensip itibariyle disiplin kurallarının ihlalinden dolayı uygulanan yaptırımların topluluk dışında birey hakkında etkisi gündeme gelmemelidir. Ancak bu tespitin doğru olmadığı, lise veya üniversitede okuyan veya bir kamu veya kuruluşunda ve hatta özel şirkette çalışan bir kişinin işlediği disiplin suçundan dolayı aldığı cezanın etkisinin dışarı yansıdığı, onu sosyal ve meslek hayatında etkilediği, “özlük dosyası” adı ile bilinen dosyada kalan ve çıkarılmayan disiplin soruşturma ve cezalarından dolayı olumsuz etkilerin uzun süre devam ettiği, disiplin suçunun ayrıca adli suç tanımına girmesi nedeniyle soruşturma ve kovuşturmaya konu edildiği bilinmektedir.
Yeri gelmişken, her eylem için olmasa da bir disiplin suçunun aynı zamanda adli suç teşkil etmesi mümkün olabilir. Disiplin suçu için öngörülen disiplin cezası, yalnızca ilgilinin bağlı bulunduğu topluluk için sonuç doğururken, adli cezanın etkileri daha geniştir. “Non bis in idem”, yani “bir suçtan iki defa yargılama yapılıp ceza verilemez” prensibi, disiplin ve adli suçlar arasında uygulanmayacaktır. Her iki suç ve öngörülen cezaları bakımından korunan hukuki yararlar, uygulanan yerler ve sonuçları farklıdır. Örneğin, bir öğrencinin bir diğer öğrenciyi veya öğretim üyesini tehdidi, hakareti, eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, sahtecilik, yaralama, hırsızlık, uyuşturucu madde taşıma, kullanma veya ticaretini yapma gibi eylemler, hem disiplin suçu ve hem de adli suç kabul edilir. Bu suçları işlediği sabit olan ilgili hakkında her ikisinden ceza uygulanır. Ancak yargılamaları, ayrı makamlarca gerçekleştirilir. Disiplin soruşturması, Yönetmeliğin 12 ila 23. maddelerde gösterilen usule göre yürütülür. Adli suçtan ceza yargılaması ise, savcılık ve mahkeme tarafından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hükümlerine göre sonuçlandırılır. Bir yargılama diğerini bekler mi veya bir yargılamanın sonucu diğerini bağlar mı? Prensip olarak; beklemez ve bağlamaz. Ancak somut olayın özelliklerine göre, bir yargılamanın diğerinin başlangıcına neden olması, bir yargılamanın diğerini beklemesi ve sonucunun diğerine etki etmesi de mümkündür. Ancak disiplin yargılaması ile ceza yargılamasının bağımsız olup ayrı yürüyeceğini söylemek isteriz.
Belirtmeliyiz ki, konusu aynı zamanda adli suç teşkil eden disiplin suçunun yetkili makamlara bildirilmemesi suçtur. Suçu bildirmeme, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 278, 279 ve 280. maddelerinde suç olarak tanımlanmıştır.
“Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” başlıklı TCK m.279’a göre; “(1) Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, adli kolluk görevini yapan kişi tarafından işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır”.
Disiplin Hukuku çok önemlidir. İnsan belki lise veya üniversite tahsilini sürdürürken bu önemin farkında olamayabilir. Kopya çekmenin veya kopya çekmeye teşebbüs etmenin, okulda veya sınavda huzursuzluk çıkarmanın, disiplinsiz davranmanın veya düzeni bozmanın sonuçlarının ne olabileceğini birey, o anda bulunduğu yaş veya ruh hali itibariyle idrak edemeyebilir, hatta bunu marifet de sayabilir. Örneğin, üniversiteye sokulan veya kullanılan bir yasak maddeden dolayı yapılan disiplin soruşturması ve verilen disiplin cezası nedeniyle öğrencinin geleceği ve meslek yaşamı telafisi mümkün olamayacak şekilde etkilenebilir.
Hele buna bir de, Disiplin Hukukunun suç ve ceza, yargılama usulü ve cezaların infazı ile belirli bir süre sonra disiplin cezasına ilişkin belgelerin dosyadan çıkarılması ile ilgili net hukuk kurallarının bulunmaması, bu alanda takdir yetkisi ve hatta keyfi kararların ön planda olması, adli suçlarda belirli süreler geçtikten sonra sabıkadan çıkarma, yani sicilden silme sisteminin burada olmaması, kurallar bir yana hukukun evrensel ilke ve esaslarında yeknesak bir uygulamanın Disiplin Hukukunda henüz benimsenmemesi, kişi hak ve hürriyetleri açısından beklenmeyen ve istenmeyen menfi sonuçlara yol açabilmektedir. Oysa “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği olarak “öngörülebilirlik ve bilinirlik” ölçütünün, esas olarak bir topluluk içinde dahi olsa, dış yansıma ve etkileri dikkate alınarak kişi hak ve hürriyetlerini yakından ilgilendiren Disiplin Hukukunda da mutlaka dikkate alınması gerekir.
Öncelikle disiplin suç ve cezalarının neler olduğu net bir şekilde yazılı kurallarda gösterilmeli, işlendiği tarihte disiplin suçu sayılmayan eylemden dolayı kimseye disiplin cezası verilmemeli, disiplin cezaları arasında hürriyeti bağlayıcı cezalar olmamalı, disiplin kuralını ihlal ettiği iddia edilen kişiye savunma hakkı verilmeli ve Ceza Yargılaması Hukukunda geçerli olan şüpheli ve sanık hakları tanınmalı, bu kapsamda masumiyet/suçsuzluk karinesi, dürüst yargılanma hakkı ve hukuka aykırı delilleri kullanma yasağı esas alınmalı, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen delillere göre yapılan disiplin soruşturması neticesinde bireyin disiplin suçu işlediği sabitse, kuralda gösterilen disiplin cezası verilmeli, itiraz ederek veya dava açarak cezayı iptal ettirme hakkı engellenmemeli ve kesinleşen disiplin cezalarının yazılı kuralla belirlenen süre geçtikten sonra silinmesi, yani ilgilinin dosyasından çıkarılması ve dışardan incelemeye kapatılıp, bu konuda dışarıdan gelen “adıgeçenin disiplin cezası var mı” sorusuna “yok” cevabı verilmelidir. Bir insan, lise veya üniversite tahsili döneminde aldığı disiplin cezasından dolayı ömür boyu olumsuz etkiye maruz bırakılmamalıdır. Aksi uygulama, hem maksadını aşması ve hem de adli cezalardan bile daha fazla bireyin disiplin cezası etkisi altında kalmasına sebebiyet vermesinden dolayı kabul edilemez.
Yazımızda, 18.08.2012 gününü ve 28388 numaralı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve zamanla bazı maddelerinde değişiklik yapılan Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği, yani üniversite öğrencileri ile ilgili disiplin mevzuatı genel hatları ile incelenecektir.
Öğrenci Disiplin Hukuku, görüldüğü üzere kanunla değil kanunun verdiği yetkiye dayanarak ve alt norm olan, yani kanunun tatbikini gösteren yönetmeliklerle düzenlenmektedir. Yönetmelik, Anayasa m.124’de tanımlanmıştır. Yönetmelikleri, ancak kanunlardan aldıkları yetkilerle kamu kurum ve kuruluşları çıkarabilir. Özel şirketler ve müesseseler, Anayasa m.124’de öngörülen yönetmelikleri çıkaramayacaklarından, Özel Hukuk tüzel kişilerinin düzenleyecekleri kurallar “iç yönerge” veya “talimatname” olarak adlandırılabilecektir. Elbette bu kurallar, kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanan disiplin yönetmelikleri ile aynı sonuç ve etkilere yol açmayacaktır.
Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin 1. maddesinde; Yönetmeliğin amacının, üniversite öğrencileri hakkında uygulamak disiplin suç ve cezaları ile soruşturma usul ve esaslarının düzenlenmesi olduğu ifade edilmiştir.
Yönetmeliğin 2. maddesinde; Disiplin Yönetmeliğinin hukuki dayanaklarının 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu m.54 ile m.65/a,9 olduğu belirtilmiştir.
Yönetmeliğin 3. maddesinde bazı tanımlara yer verildiği görülmektedir. Maddede, “öğrenci” ve “yükseköğretim kurumları” kavramlarından ne anlaşılması gerektiği ile “kınama”, “uyarma”, “yükseköğretim kurumundan bir haftadan bir aya kadar uzaklaştırma”, “yükseköğretim kurumundan bir yarıyıl için uzaklaştırma”, “yükseköğretim kurumundan iki yarıyıl için uzaklaştırma” ve “yükseköğretim kurumundan çıkarma” adlı disiplin cezalarının tanımlarının yapıldığı görülmektedir.
Yükseköğretim kurumlarının herhangi bir derecesinde öğrenim gören kişiler “öğrenci”; üniversiteleri, ileri teknoloji üniversiteleri ile bunların bünyesinde bulunan fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuar, meslek yüksekokulu ile uygulama ve araştırma merkezleri “yükseköğretim kurumları” olarak tanımlanmışlardır.
Yönetmeliğin 4 ila 9. maddelerinde, yukarıda sayılan disiplin cezalarının karşılığı olan disiplin suçlarının neler olduğu sıralı şekilde sayılmıştır. Bu suçların öğrenciler tarafından kasten, yani hareketi ve neticesi bilinerek ve istenilerek işlenmesi gerekir. Kazaen, tesadüfen, mücbir sebeple veya taksirle, yani neticesi bilinip istenmeksizin işlenen eylemlerden dolayı disiplin cezası uygulanmaz.
Belirtmeliyiz ki; her ne kadar disiplin cezaları “kanunilik” prensibine uygun olsa da, aşağıda kısaca yer verdiğimiz disiplin suçları bakımından aynı tespitte bulunamayacağımız bir gerçektir. “Disiplin suç ve cezalarında kanunilik” prensibine göre, işlendiği tarih itibariyle bir eylemi net bir şekilde disiplin suçu sayan ve ceza öngören yazılı hukuk kuralı olmadıkça kimseye ceza verilemeyeceği gibi, bir kimse hakkında yazılı hukuk kuralında öngörülen suçtan ve cezadan başka, örneğin kıyas yaparak veya daha fazla ceza tayini yoluyla yaptırım uygulanamaz. Maalesef bu Yönetmelikte ve genel olarak tüm disiplin kurallarında, özellikle “kanunilik” prensibi açısından keyfiliğin olduğu ve bu sorunun çözümünde olumlu adımlar atılmadığı görülmektedir. Bu keyfilikten başka, disiplin suçlarının çok ağır olduğu ve her yöne çekilebilecek muğlaklığa da sahip olduğu, ayrıca her gün gelişen bilim ve teknik karşısında yetersiz kaldığı, yeni disiplin suçları ile ilgili yeterli düzenlemelerin yapılmadığı bir gerçektir.
Uyarma cezasını gerektiren disiplin suçları (m.4); öğrencinin, yükseköğretim kurumu yetkililerinin sorularını haklı bir sebep olmadan cevaplandırmaması, yükseköğretim kurumu yetkilileri tarafından belirlenen yerler dışında ilan asmak, yükseköğretim kurumunun izni ile asılmış duyuruları, program ve benzeri kağıtları koparmak, yırtmak, değiştirmek, karalamak veya kirletmek olarak tanımlanmıştır.
Kınama cezasını gerektiren disiplin suçları (m.5); öğrencinin, yükseköğretim kurumu yetkililerinin istediği bilgileri eksik veya yanlış bildirmesi, ders ve çalışmaların düzenini bozmak, yükseköğretim kurumu içinde izinsiz bildiri dağıtmak, afiş ve pankart asmak, yükseköğretim kurumunun astığı duyuruları, program ve benzeri kağıtları koparmak, yırtmak, değiştirmek, karalamak veya kirletmek, sınavlarda kopyaya teşebbüs etmek olarak sayılmıştır.
Yeri gelmişken, kopya çekmeye teşebbüs etmenin ne olduğundan kısaca bahsetmek gerekir. Kopya; sözlü veya yazılı sınavlarda öğrencinin yanında bulundurmasına izin verilen yardımcı kaynak dışında aşikar veya gizli olarak elbisesinde, vücudunda, yanında, çantasında, bulunduğu yerde, oturduğu sıranın üstünde veya içinde bilerek ve isteyerek taşınır veya bağlı vaziyette sınav sorularının çözümünde yardımcı olabilecek veya sınav sorularını doğrudan çözmeyi sağlayacak veya sınav sorularının cevabını içeren her türlü araçtır. Bu araçlardan birisinin kullanılması vasıtasıyla soruların bir kısmının veya tümünün cevaplandırılması kopya çekmek ve buna teşebbüs edilmesi de kopya çekmeye teşebbüs olarak tanımlanabilir. Sınav sorularının bir kısmı ile bile olsa doğrudan veya dolaylı ilgili olmayan, sınavın konusuna giren her türlü araç da “kopya” muamelesi görür. Çünkü kişinin sınavda soru olarak ne çıkacağını tahmin edemeyip de, bilerek ve isteyerek yanında taşıdığı her türlü kaynak, örneğin kitap, not defteri, ders notu, özel hazırlanmış not kağıtları, üzerinde taşıdığı bir cihazda kayıtlı bilgiler, sınavla ilgili vücuda yazılmış yazılar “kopya” sayılır. Bu araçlardan en az birisinin sınav salonuna sokulup sınav başlamadan önce yapılan uyarıya rağmen dışarı veya ulaşabilme alanı dışına çıkarılmaması ve sınavın başladığı anda kişinin yanında bulunması halinde, ilgili araç sınav sorularının çözümüne yardımcı olmasa bile veya sınav soruları ile ilgili olup kopya çekmede kullanılamasa da, Yönetmelik m.5/1-d’de gösterilen “sınavda kopyaya teşebbüs” adlı disiplin suçu işlenmiş sayılır.
Bu sayılanlardan önce gerçekleşen eylemler “hazırlık hareketleri” sayılacağından, disiplin suçu ve cezasını konu edilemeyecektir. Örneğin, bir gün veya birkaç saat sonra yapılacak sınav için hazırlanan kopya, sınav öncesinde girilecek sınav salonunda bulunan kopya kağıtları ve her türlü düzenek, sınav öncesi yapılan kopya çekme çalışmaları hazırlık hareketlerinden sayılıp, disiplin cezasına konu edilemeyecektir. Bununla birlikte, her ne kadar hazırlık hareketi gibi gözükse de girilecek sınav salonunda kopya çekmek için hazırlanan gizli düzeneğin veya dışarı ile iletişim kurmak suretiyle kopya çekmeye yönelik çalışmalar, sınav sorularının bir kısmının veya tümünün çalınması, bu eylemlerin “suçta ve cezada kanunilik” prensibi gereğince adli suç sayılmasının yanında en azından “sınavlarda kopyaya teşebbüs etmek” olarak kabulünün gerektiği ileri sürülebilir.
Yükseköğretim kurumundan bir haftadan bir aya kadar uzaklaştırma cezasını gerektiren disiplin suçları (m.6); öğrenme ve öğretme hürriyetini engelleyici eylemlerde bulunmak, disiplin soruşturmalarını engellemek, yükseköğretim kurumundan alıp da kendisine hak sağlayan belgeyi başkasına verip kullandırmak veya başkasına ait belgeyi kullanmak, yükseköğretim kurumu içerisinde kişilerin şeref ve haysiyetini zedeleyen sözlü veya yazılı eylemlerde bulunmak, yükseköğretim kurumu personelinin (öğretim üyesi, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, idari kadroda çalışan personeli) kurum içinde veya dışında şeref ve haysiyetini zedeleyen sözlü veya yazılı eylemlerde bulunmak, yükseköğretim kurumunda alkollü içki içmek, yükseköğretim kurumuna ait kapalı ve açık mahallerde yetkililerden izin almadan toplantılar düzenlemek olarak sıralanmıştır.
Yeri gelmişken, 6. maddede geçen alkollü içki içmek ve yükseköğretim kurumunda yetkililerden izin almadan toplantılar düzenlemek fiillerinin tartışmalı ve uygulanması zor olduğunu ifade etmek isteriz. “Alkollü içki” denildiğinde bundan ne anlaşılması gerekir? Alkol olarak kabul edilen her türlü maddenin içecekte taşıdığı orana bakılmaksızın varlığı, o içeceği “alkollü içki” statüsüne sokar mı? Elbette bu konuda alkollü içkilerle ilgili mevzuata bakmak gerekir. Örneğin, bira veya az miktarda alkol barındıran karıştırılmış meyve suları, yani kokteyl alkollü içki sayılır mı? Bu tür maddelerin bile yükseköğretim kurumlarında satılmaması gerektiği, bunun aksinin kabulünün “Gençliğin korunması” başlıklı Anayasa m.58/2 ve “Yükseköğretim kurumları” başlıklı m.130’a aykırı düşeceği savunulabilir. 6. maddede yer alan alkollü içki içme yasağını sert şekilde anladığımızda, yükseköğretim kurumunun içinden veya dışından alkol almak veya getirmek suretiyle içilmesi hiçbir durumda kabul edilmemiştir.
Yönetmelik, yükseköğretim kurumunda alkollü içki içmeyi yasaklamış, fakat alkollü içki getirmeyi veya alkollü olarak yükseköğretim kurumuna gelmeyi, bu nedenle başka bir disiplin suçu işlemedikçe suç saymamıştır. Ancak “Öngörülmemiş disiplin suçları” başlıklı ve “kanunilik” prensibine aykırı düşen ve kıyasa izin veren Yönetmeliğin 10. maddesi, taşıdığı keyfilik nedeniyle pekala yükseköğretim kurumuna alkollü içki getirilmesini veya alkollü vaziyette yükseköğretim kurumuna gelmeyi disiplin suçu kabul etmede dayanak olarak kullanılabilir. 10. maddenin hatalı olduğunu, kıyas yöntemi öngörüp, düzenlenen bir disiplin suçunun düzenlenmeyen ve benzeyen eylemin suç sayılmasına imkan vererek, öğrenci hak ve hürriyetlerinin gereğinden fazla kısıtlanmasına yol açtığı bir gerçektir.
6. maddede öngörülen yükseköğretim kurumuna ait kapalı ve açık mahallerde izin almadan toplantı düzenleme yasağı, hem uygulanması güç ve hem de aşırı kısıtlayıcı bir disiplin suçu olarak kabul edilmelidir. Öğrencinin, yükseköğrenimde huzur ve düzeni bozması, öğrenimi engellemesi zaten disiplin suçu olarak tanımlanmıştır. Bu aşamaya geçilmeden, sırf yükseköğretim kurumunun herhangi bir yerinde izin almadan, fakat barışçıl bir toplantı veya gösterinin yapılmasından dolayı toplantı veya gösteriye katılan öğrencinin yükseköğretim kurumunda bir haftadan bir aya kadar uzaklaştırılması doğru değildir. Belki Yönetmelik bu tür bir yasağı, yükseköğretim kurumunda izinsiz ve sonucu istenmeyen olaylara sebebiyet verebilecek toplantı veya gösterileri önlemek için düzenlemiş olabilir. Kanaatimizce, izinsiz bir toplantının sırasında veya sonrasında yükseköğretimin huzur ve sükununu veya başkalarının hak ve hürriyetlerini bozacak neticeler doğması kaydıyla disiplin suçu düzenlenmesi isabetli olurdu.
Yükseköğretim kurumundan bir yarıyıl için uzaklaştırma cezasını gerektiren disiplin suçları (m.7); yükseköğretim kurumu personeli ve öğrencilerini tehdit etmek, yükseköğretim kurumlarında işgal ve benzeri fiillerle yükseköğretim kurumunun çalışmasını engelleyici eylemlerde bulunmak, kurum personeline veya öğrencilerine fiili saldırıda bulunmak, yükseköğretim kurumlarında hırsızlık yapmak (kendisine teslim edilmiş bir mal üzerinde güveni kötüye kullanma bu kapsama girmez, fakat Yönetmeliğin 10. maddesinin tatbiki düşünülebilir, ancak biz bu düşünceye katılmıyoruz), yükseköğretim kurumu bünyesinde mevcut bina ve sair eşya veya bilişim sistemine zarar vermek, sınavlarda kopya çekmek veya çektirmek, seminer, tez ve yayınlarda intihal, yani izinsiz alıntı yapmak, yani bir başkasının eserini kısmen veya tamamen kendisine ait gibi gösterip sunmak eylemleri olarak sıralanmıştır.
Yükseköğretim kurumunda iki yarıyıl için uzaklaştırma cezasını gerektiren disiplin suçları (m.8); Yükseköğretim kurumu görevlilerine karşı cebir ve şiddet kullanarak görevin yapılmasına engel olmak (burada öğrenci yükseköğretim kurumunun örneğin bir öğretim üyesi veya çalışanına karşı fiili bir saldırıda bulunacak ve bu saldırı sonucunda saldırıya uğrayan görevini yapamayacak, saldırı sonucunda engelleme gerçekleşmemiş ise Yönetmeliğin 7. maddesi uygulanacak), öğrencilere karşı cebir ve şiddet kullanarak yükseköğretim hizmetlerinden yararlanmalarını engellemek (saldırı sonucunda engelleme gerçekleşmemiş ise Yönetmeliğin 7. maddesi uygulanacak), suç sayılan eylemleri işlemek (Danıştay 8. Dairesi’nin 30.04.2014 gün ve 2013/11920 E. sayılı kararı ile hükümde yer alan bu ibarenin yürütmesi durdurulmuş olup, İdarece bu karara yapılan itirazda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 03.11.2014 gün ve 2014/843 YD itiraz numaralı kararı ile reddedilmiştir) veya bir kimseyi veya grubu, cebir veya tehditle suç sayılan bir eylemi düzenlemeye veya böyle bir eyleme katılmaya zorlamak, yükseköğretim kurumlarında uyuşturucu ve uyarıcı madde bulundurmak, taşımak ve kullanmak (uyuşturucu madde ticareti m.9’da düzenlenmiştir), sınavlarda tehditle kopya çekmek, kopya çeken öğrencilerin sınav salonundan çıkarılmasına engel olmak, kendi yerine başkasını sınava sokmak veya başkasının yerine sınava girmek, yükseköğretim kurumlarında cinsel tacizde bulunmak (karşı tarafın vücuduna dokunmaksızın gerçekleştirilen cinsel içerikli söz ve davranışlar), yükseköğretim kurumlarında 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a aykırı olarak ateşli silah, bıçaklar ve mermiler ile benzer mahiyette saldırı ve savunmada kullanılmak üzere özel olarak yapılmış aletler (özel olarak hazırlanmayıp da günlük kullanım için üretilmiş aletler bu kapsama girmez), patlayıcı maddeler taşımak ve bulundurmak (ruhsatlı da olsa görev dışında yükseköğretim kurumunda silah ve bıçak taşınması yasaktır), yükseköğretim kurumunun bilişim sistemine girerek kendisine veya başkasının yararına haksız çıkar sağlamak fiilleri olarak sıralanmıştır.
Yükseköğretim kurumundan çıkarma cezasını gerektiren disiplin suçları (m.9); Mahkeme kararı ile kesinleşmiş olmak kaydıyla, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulan örgüte üye olmak veya üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunmak veya örgüte yardım etmek, yükseköğretim kurumlarında uyuşturucu veya uyarıcı madde satmak, satın almak, başkalarına vermek ve ticaretini yapmak, 6136 sayılı Kanun kapsamına giren ateşli silah, bıçak ve diğer aletleri kullanmak, kişilerin vücudu üzerinde cinsel davranışlarda bulunmak suretiyle cinsel dokunulmazlığı ihlal etmek, yani cinsel saldırı veya istismarda bulunmak fiilleri olarak sayılmıştır.
Yönetmeliğin 10. maddesine göre, “Yükseköğretim kurumundan uzaklaştırma ve çıkarma cezasını gerektiren disiplin suçları dışında, uyarma ve kınama cezası verilmesini gerektiren eylemlere nitelik ve ağırlıkları itibariyle benzer eylemlerde bulunanlara da aynı türden disiplin cezaları verilir”. Bu hüküm net bir şekilde “kanunilik”, yani “neyin disiplin suçu olduğu ve cezasının ne olduğuna dair tüm eylemelerin önceden kuralda yazılı olması” prensibine aykırıdır. Bu hüküm, kişi hak ve hürriyetlerini keyfi olarak kısıtlayacak şekilde genişletici yoruma ve hatta kıyasa açıktır. Bu hükümle, yukarıda saydığımız yasak fiiller arasında yer almayan, fakat bu eylemlere nitelik ve ağırlıklarından dolayı benzeyen eylemlerin de disiplin suçu sayılıp cezalandırılmalarının önü açılmıştır. 10. madde, soruşturma açmaya yetkili amirler ile disiplin kurullarının işini kolaylaştırmakta, bir anlamda katı bir disiplini savunan görüşlere de hizmet etmektedir. Kanaatimizce, neyin yasak olduğu ve cezasının ne olduğu önceden öngörülebilir ve bilinebilir şekilde yazılı kuralla düzenlenmelidir.
Yönetmeliğin 11. maddesinde, disiplin cezası verilmesine konu olan bir eylemin tekrarlanması halinde cezanın bir derece daha ağır uygulanacağı, ancak bu sebepten dolayı yükseköğretim kurumundan çıkarma cezasının verilemeyeceği ifade edilmiştir.
Yönetmeliğin 12. maddesinde, disiplin soruşturması açmaya yetkili amirlerin sıralandığı görülmektedir. Soruşturma açmaya yetkili amir, soruşturmayı bizzat yapabileceği gibi, soruşturmacı veya soruşturmacının tayini suretiyle de yaptırabilir.
Yönetmeliğin 13. maddesinde, disiplin soruşturmalarının süresi ve zamanaşımı düzenlenmiştir. Bu süreler kesin süreler olup, kaçırıldığında disiplin soruşturması sonuçsuz kalacaktır. Hükümde, disiplin soruşturmasının nihai başlanma ve bitirilme süreleri ile onay tarihinden itibaren en geç kaç günde bitirileceğine ilişkin kesin süreler öngörülmüştür. Soruşturma, onay tarihinden itibaren 15 gün içinde sonuçlandırılmalıdır. Ancak soruşturmacı, ek süre isteyebilir.
Soruşturmaya başlama süreleri, soruşturma açmaya yetkili amirin disiplin suçuna konu eylemi öğrendiği tarihten itibaren eylemin ağırlığına göre azami 1 ay ve 3 ay olarak öngörülmüştür. Disiplin cezasını gerektiren eylemlerin işlendiği tarihten itibaren, en geç iki yıl içinde disiplin cezası verilmesi zorunludur. Bu durumda, soruşturma amirinin eylemi öğrenme tarihi geçerli olmayacaktır. Bununla birlikte disiplin amir veya kurulunun bir adli yargı hükmüne ihtiyaç duyduğu hallerde, disiplin amir veya kurulunun alacağı kararla zamanaşımı süresi adli yargı hükmünün kesinleştiği günden itibaren başlayacaktır.
Yönetmeliğin 14. maddesinde, soruşturmanın gizliliği esasına yer verilmiştir. Soruşturmacı; delil toplayabilir, bu kapsamda tanık dinleyebilir, keşif yapabilir ve delillerin değerlendirilmesi, yani teknik ve fenni bilgiye ihtiyaç duyacağı bir konuda bilirkişiye başvurabilir. Örneğin soruşturmacı, bir belgenin sahte olup olmadığını veya silahın 6136 sayılı Kanun kapsamına girip girmediğini bu konuda uzman kişilere inceletebilir. Tüm bu hususlar ve kimlik bilgileri dahil her türlü bilgi soruşturmacının hazırlayacağı tutanağa kaydedilir. Soruşturmacı, yürüttüğü disiplin soruşturması sırasında yeminli katip kullanmalıdır. Katibin varlığı, gizli yürütülen soruşturmada yapılan keşif, dinlenen tanık ve hakkında disiplin soruşturması açılanların beyanları ile ilgili usulsüzlüğün olup olmadığının ispatı açısından önem taşımaktadır. Bizce, soruşturmacının yeminli katiple çalışması zorunludur. Aksi halde soruşturmacı, hakkında soruşturma açılan kişi tarafından soruşturma sırasında gerçekleştiği iddia edilen usulsüzlüğün gerçekleşmediğini ispatta zorlanacaktır. Soruşturmanın tüm aşamaları görüntülü ve sesli kamera kaydına alınamayacağına göre (kanaatimizce soruşturma işlemlerinin gizliliğinin korunması şartıyla kamera veya sesli kayıtta bir sorun doğmayacak ve bu yolla soruşturmanın sorunsuz gerçekleştirildiği de kanıtlanabilecektir, ancak bu fiilen mümkün gözükmemektedir), soruşturmada yeminli katibin bulunması isabetli olacaktır.
Soruşturmacı, keyfi olmamak ve takdir yetkisini kötüye kullanmamak kaydıyla zaruri gördüğü durumlarda soruşturma süresince soruşturulan öğrencinin yükseköğretim kurumuna girmesinin yasaklanması hususunda karar verilmesini disiplin soruşturmasını açmaya yetkili makamdan isteyebilir. Soruşturmayı açan yetkili amir aynı zamanda soruşturmacı ise, Yönetmeliğin m.14/6’da yer alan bu yetkiyi doğrudan kullanabilecektir. Ancak bir düşünceye göre, tedbirin öğrenci üzerinde oluşturacağı olumsuz sonuçlar ile masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırılığı dikkate alınarak soruşturmayı yürütenin bizzat amir olması durumunda bu talebini disiplin kuruluna yöneltmesi gerektiği ve ancak disiplin kurulunun bu talebi kabulü halinde öğrencinin soruşturma süresince yükseköğretim kurumu binalarına girmesinin engellenebileceği söylenebilir.
Soruşturma sırasında öğrencinin yükseköğretim kurumundan ayrılması, disiplin soruşturmasını sonlandırmayacaktır. Ancak soruşturmacı, öğrenci olmayan kişi hakkında da soruşturma yapamaz. Bu sebeple, disiplin suçuna konu eylem tarihi itibariyle de ilgilinin o yükseköğretim kurumunun öğrencisi olması zorunludur.
Soruşturmacı, hakkında soruşturma açılan kişi ve eylemle sınırlı olarak soruşturmayı yürütüp tamamlar. Soruşturmacı bu sırada, hakkında soruşturma açılmayan bir başka öğrenciye veya eyleme rastlarsa, bu kişi veya eylem yönünden durumu soruşturma amirine bildirmeli ve amirin vereceği karara kadar bu kişi veya eylemle ilgili herhangi bir soruşturma yapmamalıdır. Kişi ve eylemle bağlı olan soruşturmacı, eylemin hukuki nitelendirmesi ve teklifte bulunacağı cezanın ağırlığı ile bağlı değildir. Yürüttüğü soruşturmanın sonunda soruşturmacı, öğrenci ve eylemle ilgili değerlendirmesini yapacak, eylemin disiplin suçu teşkil edip etmediğini belirleyecek ve görüşünü yazıp raporunu kendisini görevlendiren soruşturma amirine veya disiplin kuruluna sunacaktır.
Yönetmeliğin 15. maddesinde, hakkında disiplin soruşturması açılan öğrencinin savunma hakkı düzenlenmiştir. Savunma hakkı kutsaldır, kısıtlanamaz. Hakkında disiplin soruşturması açılan öğrencinin, hangi eylemle ve neden suçlandığını bilme ve bu suçlamaya karşı makul sürede savunma yapma hakkı vardır. Öğrenci, hakkında açılan soruşturmaya konu dosyayı inceleyebilir ve dosyadan bir suret veya fotokopi alabilir. Öğrenci kendisini bir avukat vasıtasıyla da temsil ettirip savunabilir. Buna kolektif savunma adı verilir.
“Savunma hakkı” 15. maddeye göre; “(1) Hakkında disiplin soruşturması açılan öğrenciye isnat edilen suçun neden ibaret olduğu, savunmasını yapacağı tarihten en az yedi gün önce yazılı olarak bildirilir. Bu yazıda; öğrenciden belirtilen gün, saat ve yerde savunmasını yapmak üzere hazır bulunması istenilir.
(2) Savunma yapmak üzere gelen kişinin savunmasını yazılı olarak sunmayı talep etmesi halinde kendisine üç günden az olmamak üzere süre verilebilir. Yazılı savunma sunulduktan sonra soruşturmacı öğrenciye ek sorular yöneltebilir.
(3) Öğrenciye gönderilecek davetiyede; çağrıya özürsüz olduğu halde uymadığı veya özrünü zamanında bildirmediği takdirde, savunmadan vazgeçmiş sayılacağı ve diğer delillere dayanılmak suretiyle hakkında gerekli kararın verileceği belirtilir.
(4) Geçerli bir özür bildiren veya mücbir sebep dolayısıyla davete uymadığı anlaşılan öğrenciye uygun bir süre verilir. Tutuklu öğrencilere savunmalarını yazılı olarak gönderebilecekleri bildirilir.
(5) Soruşturma öğrencinin kendini gereği gibi savunmasına imkan verecek şekilde yürütülür”.
Öğrencinin savunmasının alınmasında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı 147. maddesi ile “İfade ve sorguda yasak usuller” başlıklı 148. maddesinde yer alan hükümler birebir uygulanmaz. Disiplin soruşturmasında öğrenciye gönderilen davetiyede, savunma vermeye gelmemesi halinde beklenmeyeceği ve dosyada mevcut delillere göre karar verileceği yazılır. Adli soruşturma ve kovuşturmada şüpheli veya sanığın ifadesinin alınması ve sorgusunun yapılması gerektiği halde, disiplin soruşturmasında bu zorunluluk yoktur. Öğrenciye savunma yapması için davetiye gönderilir, fakat öğrenci gelmezse de soruşturmaya mevcut delillerle devam edilir. Öğrencinin mazeret bildirmeksizin savunma için gelmemesi, yüklenen suç bakımından aleyhine değerlendirilmez ve suçun kabulü sayılmaz. Ancak bu durum, Yönetmeliğin 23. maddesinde öngörülen ceza tayininde dikkate alınacak hususlar bakımından öğrencinin aleyhine sonuç doğurabilir. Öğrencinin savunma için gelmesi, raporu düzenleyecek soruşturmacının öğrenciyi tanımasına ve öğrenci hakkında bir kanaat sahibi olup bunun raporuna yazmasına dayanak olabilir. Öğrencinin savunma sırasında gösterdiği olumsuz tavır ve davranışlar sebebiyle bu kanaatin aleyhe oluşabilmesi de mümkündür. Bu arada, 23. maddede tanımlanan yetkinin öğrenci hakkında disiplin cezası verme yetkisine sahip olan amire veya disiplin kuruluna ait olduğu gözardı edilmemelidir.
Öğrencinin savunması alınırken, elbette CMK m.148’de yasaklanan usuller uygulanamaz. Öğrencinin savunma ve beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Soruşturmacı, soruşturma konusu eylemle ilgili öğrenciye soru sorabilir, fakat baskı yapamaz, kötü davranamaz ve “doğruyu söylemediği ve suçunu ikrar etmediği takdirde cezalandıracağı” türünde sözlerle öğrenciyi tehdit edemeyeceği gibi, “doğruyu söylerse ödüllendirileceği ve bunun okul başarısına yansıyacağı” biçimde ikna yöntemleri ile öğrenciye menfaat sağlama vaadinde de bulunamaz. Tüm bunlar, öğrencinin özgür iradesine aykırı olup, savunma ve beyanını sakatlar.
Uygulamada karşılaşılan en büyük sorun, soruşturma dosyası içeriklerinin öğrenci ve avukatından gizlenmesidir. Bu yöntem yanlış olup, savunma hakkı ile dürüst yargılanma hakkına aykırıdır. Bir insanın savunma yapabilmesi için öncelikle ne ile suçlandığını ve aleyhine yöneltilen bu suçlamaların delillerinin ne olduğunu görüp bilme hakkı vardır. Öğrenci veya avukatı soruşturma dosyasından bir suret istediğinde, bu talep mutlaka yerine getirilmelidir. Dosyayı inceleme ve dosyadan bir kopya alma, mutlak şekilde soruşturmacı veya yeminli katibin nezaretinde gerçekleştirilmelidir. Soruşturmanın gizliliği ihlal edilerek, dosyanın başkalarına teslimi veya dosya hakkında yetkili olmayan kişi ve makamlara bilgi verilmesi veya belge gönderilmesi hukuka aykırıdır. Öğrencini soruşturma dosyasını görme ve dosyadan suret alma hakkı, ne ile suçlandığını net bir şekilde gösteren savunma davetiyesinin kendisine tebliğ edildiği veya öğrencinin açılan soruşturmadan haberdar olduğu andan itibaren başlar. Bu başlangıcı, esas itibariyle soruşturma onay tarihi ve soruşturmacının görevlendirilmesi olarak kabul etmek gerekir. Çünkü 15. maddenin 5. fıkrasına göre, “Soruşturma, öğrencinin kendini gereği gibi savunmasına imkan verecek şekilde yürütülür”.
Soruşturmacı, yeminli katip vasıtasıyla hakkında soruşturma başlatılan öğrenciye savunmasını yapması için davetiye gönderir. Öğrenci savunmasını, sözlü veya yazılı yapabilir. Öğrencinin davete uymaması veya davete uyup da sorulara kısmen veya tamamen cevap vermemesi halinde bu durum aleyhine değerlendirilmez ve susması da disiplin suçunun kabulü sayılmaz. Kendisine verilen sürede savunmaya katılması yönünde mazereti bulunan öğrenci, bu mazeretini göstermek, bildirmek ve mümkünse belgelemek suretiyle davete katılamayacağını iletirse veya mücbir sebeple öğrenci davete uyamazsa, savunma için kendisine makul bir ek süre verilir.
Soruşturmacı yürüttüğü soruşturma sonucunda bir rapor düzenler ve raporunu soruşturma dosyası ile birlikte soruşturmayı açan makama sunar. Soruşturmacının raporu ve sonucu bağlayıcı olmamakla birlikte, elbette dikkate alınmalıdır. Çünkü raporunda soruşturmacı, ya disiplin suçuna rastlayamadığını veya disiplin suçu var ise öğrenci hakkında disiplin cezası verilmesini teklif eder. Son kararı, Yönetmeliğin 18. maddesi ile görevlendirilen makam veya disiplin kurulu verir.
Yönetmeliğin 23. maddesinde, soruşturmayı yürüten soruşturmacı için öngörülmese bile disiplin cezasını vermeye yetkili amir ile disiplin kurulunun disiplin cezası verilirken dikkat edilecek hususlara yer verildiği görülmektedir. Soruşturmacı da, soruşturmayı yürütürken bu madde kapsamına giren ve soruşturma amiri ile disiplin kurulu tarafından dikkate alınması gereken hususları delil ve tespitleri ile dosyasına koyup raporuna yazmalıdır. 23. maddeye göre de “Disiplin cezalarını vermeye yetkili amirler ile disiplin kurulları bu cezalardan birini verirken, disiplin suçunu oluşturan eylemlerin ağırlığını, soruşturulan öğrencinin daha önce bir disiplin cezası alıp almadığını, davranış, tavır ve hareketlerini, işlediği fiil ve yaptığı hareket dolayısıyla pişmanlık duyup duymadığını dikkate alırlar”.
Yönetmeliğin 24. maddesinde; yapılan soruşturma sonucunda öğrenci hakkında disiplin cezası verilmesi halinde bu durum öğrenciye, burs veya kredi veren kuruluşa ve yükseköğretim kurumuna, öğrenci hakkında üniversiteden çıkarma cezası verildiği takdirde tüm yükseköğretim kurumlarına, Yükseköğretim Kurulu’na, ÖSYM’ye, ilgili emniyet birimlerine ve askerlik şubelerine bildirilir.
Yönetmeliğin 25. maddesine göre disiplin cezası, bu cezayı vermeye yetkili amir veya kurul tarafından aksi kararlaştırılmadıkça verildiği tarihten itibaren uygulanır.
Öğrenci, kendisine bildirilen disiplin cezasına karşı 15 gün içinde üniversite yönetim kuruluna itiraz edebilir. Disiplin Yönetmeliğine göre verilen cezalara karşı, itiraz hakkı kullanılarak veya kullanılmadan da 60 gün içinde idari yargı yoluna başvurabilir. Bir başka ifadeyle öğrenci, Yönetmelik m.26/1’de yer alan itiraz hakkını kullanabilir. Bu itiraz kabul edilirse öğrenci için sorun kalkar. Ancak itiraz kabul edilmezse, bu reddin tebliğinden itibaren öğrenci 60 gün içinde üniversitenin bulunduğu şehirde mevcut veya bir başka şehirde bulunan idare mahkemesinde yürütmenin durdurulması talepli işlemin iptali davası açabilir.
Yönetmelik çerçevesinde yapılacak tüm soruşturmalarda, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve bu Kanuna göre çıkarılan Tebligat Tüzüğü hükümleri uygulanır. Türkiye’de tebligatın şekli çok önemlidir. Tebligat, Kanunda ve Tüzükte öngörülen şekle uygun şekle uygun gerçekleştirilmelidir. Tebligatın usulsüzlüğü, net bir şekilde tesis edilen idari işlemin iptaline yol açar. Tebligata konu belgenin öğrenciye haricen ulaşması yeterli değildir. Özelikle öğrencinin savunma hakkını içeren davetiye, mutlak olarak Yönetmeliğin 15. maddesinde öngörülen şekilde gerçekleştirilmelidir. Tebligatta veya tebliğe konu belge içeriğinde yapılacak bir usulsüzlük, öğrenci hakkında verilen idari cezanın iptaline yol açar.
Disiplin Yönetmeliği incelendiğinde; Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde hangi kanunun, örneğin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun, tüzüğün veya yönetmeliğin uygulanacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Çünkü yazımızın başlangıcında da belirttiğimiz üzere, yargılama usulü yönünden Disiplin Yönetmeliğinde bazı boşluklar bulunmaktadır. Disiplin Yönetmeliğinin yukarıda yazdığımız eleştiriler çerçevesinde gözden geçirilip yeniden düzenlenmesinde fayda vardır.
Kanaatimizce Yönetmeliğin önemli eksikliklerden birisi de, öğrenci hakkında verilen disiplin cezalarının ne zaman dosyadan çıkarılacağına dair net bir düzenlemenin bulunmamasıdır. Bu husus, bir an hata yapan ve sonra pişman olan öğrencinin geleceği ve meslek yaşamı açısından çok önemlidir. Bu konuda öyle bir hukuki bir boşluk bulunmaktadır ki, öğrenci disiplin cezalarının kanunla affından sonra bile disiplin cezaları ile bilgilerin öğrenci dosyalarında tutulduğu ve başkaları ile paylaşılabildiği görülmektedir. Örneğin, mezuniyet sonrasında bir kamu kurum ve kuruluşu veya özel teşebbüse iş başvurusunda bulunan öğrencinin eğitim ve öğrenim hayatını araştıran kişi, öğrencinin sicil affına giren bilgilerine dahi öğrenebilmektedir. Bu yanlıştır ve kabul edilemez. Ayrıca öğrenci disiplin cezalarının silinmesi ve dosyadan çıkarılması ile ilgili bir süre sınırlamasının öngörülmemesi hatalıdır. Bu konuda düzenleme yapılması gerekmektedir.
Ancak mevcut durumda, öğrenci okuldan mezun olmuşsa ve disiplin suçuna konu eylemi adli bir suç nedeniyle cezalandırılmasına yol açmamışsa (örneğin sahte belge kullanarak sınava başkasını sokmak, başkasının yerine girmek veya sınavda sahte cevap kağıdı kullanmak eylemi yoksa), bu durumda öğrenci mezun olur olmaz hakkında verilen disiplin cezasının dosyadan çıkarılması için öğrenim gördüğü üniversiteye başvuruda bulunmalıdır. Üniversite, öğrencinin başvurusuna en geç 60 gün içerisinde cevap vermelidir. Üniversite, bu başvuruya 60 gün içinde cevap vermez veya olumsuz cevap verirse, mezun öğrencinin bu tarihten itibaren 60 gün içinde üniversitenin bulunduğu yer idare mahkemesinde olumsuz idari işlemin iptali için dava açma hakkı vardır. Kanaatimizce idari yargı, Disiplin Yönetmeliğinde disiplin cezasının öğrencinin mezuniyetinden sonra dosyasında saklanabileceğine dair hüküm olmadığını, hukuki dayanak eksikliğini ve idarenin keyfi şekilde hareket edemeyeceği hususlarını dikkate alacaktır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
------------------------
[1] Turhan Tufan Yüce’nin “Ceza Hukuku İlkelerinin Disiplin Ceza Hukukunda Geçerliliği Sorunu” başlığı altında Danıştay Dergisi’nin 88. sayısının, 5. sahifesinde yer alan açıklaması, Zehreddin Aslan, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na Göre Disiplin Suç ve Cezaları, Alfa Basım, İstanbul, Kasım 2001 adlı çalışmasının “Önsöz” kısmının ilk sahifesinden alınmıştır.