Kamu kudretini kullanan, can ve mal güvenliğini sağlamaya dair kamu hizmetini yerine getirmeyi taahhüt eden, egemenlik sahibi Millet adına hareket eden Devletin, hangi amaçla olursa olsun sokak ve caddelerin kontrolünü başka bir güce bırakması beklenmez, hatta düşünülemez. “Çözüm Süreci” adı altında görmezden gelinen, müsamaha gösterilen her hukuka aykırı hareketin ve suçun faturası gittikçe ağırlaşmaktadır. Bunları ciddiye almamak, sokak, cadde ve anayollarda yapılan yol kesmelere, ehliyet ve kimlik sormalara kayıtsız kalmak, hukuk kurallarının gereğini yerine getirmemek, her geçen gün Ülke için faturayı daha da ağırlaştırmaktadır.
Oysa Ülkenin hiçbir yeri sahipsiz olmaması gerektiği gibi, bazı yer ve bölgeleri farklı kural ve kaidelere tabi de değildir. Ancak gidişat, kamu kudretini kullanan Devlet ve dolayısıyla bu yetkinin sahibi “Genel İrade” için tehlikeyi artırmakta, kötüniyetli hareketleri cesaretlendirmekte, bir güç gösterisi ve kalkışmaya dönüşebilecek sistematik eylemlerin kapısını açabilecek boyuta varabilecektir.
Hukuk devleti; hiçbir yeri, sokağı, caddeyi, alanı ve yolu terk edemez, sahipsiz bırakamaz, bir başka gücün kısa süreli de olsa kontrolü ele almasına seyirci kalamaz. Bu durum, öncelikle kamu düzeni, can ve mal güvenliği açısından kötü bir görüntüdür. Birileri, güç kazanmak isteyen çete, yapı ve örgütler, her zaman kişi ve alan kontrolü sağlamak amacıyla korkutma, baskı, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini kullanabilirler, bunu ilerleyen aşamada sempatiye dahi çevirebilirler.
“Kırık Pencere Metodu” adı ile bilinen yönteme göre, önleyici ve adli kolluk gücüne sahip kamu otoritesi, kırılan cama sessiz kalırsa ardından kapı kırılacaktır, buna sessiz kalırsa ev soyulacaktır, buna sessiz kalırsa ev yağmalanacaktır, buna sesiz kalırsa evin sahibi önce dövülecek, sonra da evi kundaklanacaktır. Bu kaçınılmazdır. Sorunun büyümeden önüne geçilebilmesi için, pencerenin kırılmasını önlemek, kırıldığında da failini bulup cezalandırmak gerekir. Ceza Hukuku, bu nedenle “tehlike suçu” kavramını kabul edip, zarar suçlarının önüne geçilmesini hedeflemiştir.
Devlet olarak; sokağı, caddeyi, alanı veya yolu terk ettiğin veya bu algıya sebep olabilecek bir niyet ortaya koyduğunda, gayrimeşru yapılanma boş durmayacak, gücüne güç katmak için her türlü yöntemi deneyecektir. Çünkü onun amacı, alan hakimiyetini kazanmak suretiyle kamu otoritesine talip olmak ve nihai hedefine ulaşmaya çalışmaktır. Bu hedef, bazı zaman küçük bazı zaman ise çok tehlikeli boyutta kendisini gösterebilir. Çok dikkatli olmak, hukuk düzeninden taviz vermemek gerekir. Aksi halde, kötü alışkanlıklardan vazgeçmenin veya vazgeçirmenin bedeli çok ağır olabilir.
Ülkenin Anayasa ve kanunlarla bir hukuk düzenine, hiyerarşik yapıya ve kamu otoritesine sahip olduğu dikkate alındığında, sistematik yol kesme ve kimlik sormayı, can ve mal güvenliğinde yaşanan sorunları kimseye anlatmak mümkün değildir. Devlet; suçu önler, suçu işleyeni yakalar, hukuk düzenini, dolayısıyla da can ve mal güvenliğini sağlar. Devlet bunları, hukukun gösterdiği yol ve yöntemleri kullanmak suretiyle ne pahasına olursa olsun yerine getirmekle sorumlu ve yükümlüdür. Bunun tersi düşünülemez ve savunulamaz.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Trend Haberler
Yargıtay’ın 3 Gün Kuralı
KARŞI DAVA AÇMA SÜRESİ (HMK m. 133)
AVUKATIN TARAF OLDUĞU (MESLEKTEN KAYNAKLI OLMAYAN) DOSYALARINDA E-TEBLİGAT ZORUNLULUĞU VAR MIDIR?
Kiracının Haklı Tahliyesi
TEVKİL YAPILIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
SORUŞTURMAYA YER OLMADIĞI KARARI (SYOK) ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER: KABAHATLER KANUNU (MADDE 23) AÇISINDAN SYOK’UN DURUMU