“Değerli Konut Vergisinin Hukukiliği ve İtiraz Süreci” başlıklı yazımızda; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen taşınmaz değerlerine ilişkin itiraz ve dava süreçlerine dair açıklamalara yer vermiştik. Mevcut durumda; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne itirazların yapıldığı, ancak 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu m.43’de Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün itirazları 15 gün içerisinde değerlendirip sonuçlandıracağına dair hükmün gereğinin yoğunluk sebebiyle yerine getirilemediği ve itiraz eden vatandaşların bu başvurularına cevap alamadıkları, bu durumun da dava açma süresinin kaçırılmasına dair endişeye sebep olduğu görülmektedir.
Bir görüşe göre; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 1319 sayılı Kanun m.43’de öngörülen 15 günlük süre içerisinde itiraz hakkında karar verip ilgilisine tebliğ etmediği durumda, itiraz edenin bu durumu “zımni red” olarak kabul edip dava açması gerekmektedir. Bu görüş; benzer bir uygulamanın 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 242. maddesi kapsamında da yapıldığını, bu maddenin 1319 sayılı Kanun m.43’den doğan uyuşmazlıklarda da kıyasen uygulanabileceğini savunmakta ve zımni red üzerine 30 gün içerisinde vergi mahkemesinde dava açılmaması halinde dava açma süresinin sona ereceğini iddia etmektedir.
Diğer bir görüşe göre; İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari makamların sükutu” başlıklı 10. maddesinde öngörülen 60 günlük süre sonunda itirazına henüz cevap alamayan ilgilinin bu durumu “zımni red” olarak kabul edip süresi içerisinde dava açması gerekmektedir.
Kanaatimizce; 1319 sayılı Kanun m.43’de yer alan “Süresinde yapılan itirazlar, on beş gün içinde değerlendirilerek sonuçlandırılır ve kesinleşen değer, aynı usulle ilan ve ilgilisine tebliğ edilir. Bu değer, değerli konut vergisi uygulamasında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değer olarak kabul edilir.” hükmü, itirazlar hakkında karar verilmediği ve ilgilisine ilan ve tebliğ yolu ile ulaştırılmadığı sürece ortada kesinleşmiş bir değerden bulunmayacağından, bu vergi türünün beyana dayalı olması itibariyle ilgilinin değerli konut vergisi yönünden beyanda bulunma zorunluluğu doğmayacak ve vergi tahakkuk ettirilemeyecektir. Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nün itirazlar hakkında değerlendirme yapıp neticeyi ilgilisine ilan ve tebliğ yolu ile bildirmesi yasal zorunluluk olup, İdarenin bu yükümlülüğü yerine getirmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü mutlaka itirazlar hakkında bir karar verecek ve bu kararı ilgilisine ilan ve tebliğ edecektir. İlgili kişi, bu tebliğ üzerine 30 günlük dava açma süresi içerisinde vergi mahkemesine gidebilecektir.
Bununla birlikte; 4458 sayılı Gümrük Kanunu m.242’nin ilk iki fıkrasında yer alan “Yükümlüler kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebilir. İdareye intikal eden itirazlar otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edilir.” hükmünün 1319 sayılı Kanun m.43 ile benzerlik gösterdiği, dolayısıyla değerli konut vergisi itirazlarında da dava açma süresi yönünden benzer uygulamanın yapılabileceği düşünülebilir. Bu görüş doğrultusunda, 4458 sayılı Kanun m.242’de öngörülen itiraz ve dava açma süreci hakkında Danıştay içtihadının incelenmesi isabetli olacaktır.
Danıştay 7. Dairesi’nin 04.04.2018 tarihli, 2016/221 E. ve 2018/2342 K. sayılı kararına göre;
“4458 sayılı Gümrük Kanununun 242'nci maddesinde, yükümlülerin kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebileceği; idareye intikal eden itirazların otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edileceği; itiraz dilekçelerinin süresi içinde yanlış makama verilmesi halinde, itirazın süresinde yapılmış sayılacağı ve idarece yetkili makama ulaştırılacağı; itirazın reddi kararlarına karşı işlemin yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine başvurulabileceği hükme bağlanmıştır.
Bu hükme göre, gümrük vergileri ve para cezalarında, idari davaya konu edilebilecek işlemin, tahakkuk ve para cezasına karşı, öngörülen usule göre yapılan itiraz üzerine, ilgili makamca tesis edilen olumsuz işlem olduğu açıktır. Dolayısıyla, öngörülen idari itiraz prosedürü tamamlanmadan idari yargı yoluna başvurulması olanaklı olmadığından, yükümlülerin itirazlarının, otuz gün içinde karara bağlanarak ilgisine tebliği zorunlu olup, bu süre içerisinde cevap verilmemesi halinde, idari itirazın zımnen reddedildiğinin kabulü gerekmektedir.
Öte yandan zımni ret müessesi ile, idari makamların kanunen belirlenen süreler içerisinde cevap vermemeleri durumunda; istemin reddi kabul edilmek suretiyle, bireylerin hak arama hürriyetlerinin sürüncemede bırakılmayarak bir an önce kullanılmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Bu müessese, idari makamlarca, idari başvuruları sürüncemede bırakma ve bireyleri yargısal korumadan caydırma sonucu doğurmamalıdır.
Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından adına tescilli beyanname muhteviyatı eşya nedeniyle yapılan ek tahakkuk ve alınan para cezası kararlarının 21.5.2012 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine, 5.6.2012 tarihinde süresi içerisinde itiraz başvurusunda bulunulduğu; ilgili makam tarafından 30 gün içinde cevap verilmediği gibi zımni ret işlemine karşı süresinde dava açılmayarak ek tahakkuk ve para cezalarının kesinleştiğinden bahisle, söz konusu amme alacağının tahsili amacıyla dava konusu ödeme emrinin düzenlendiği anlaşılmıştır.
Olayda; her ne kadar, dava konusu ödeme emri, konusunu oluşturan vergi ve cezaların, ilgili zımni ret işlemine karşı süresinde dava açılmayarak kesinleştiğinden bahisle tahsili amacıyla düzenlenmiş ise de; ek tahakkuka ve cezalara karşı süresi içerisinde yapılan itiraz başvurusunun, Gümrük Bölge Müdürlüğünce karara bağlanmadığı, başka bir ifade ile, kamu alacağının henüz idari yönden kesinleşmediği anlaşıldığından, 4458 sayılı Kanunun 242'nci maddesi gereğince yapılan itiraz başvurularını 30 gün içinde karara bağlayarak ilgilisine tebliğ etme görevi olan idarenin, davacının itiraz başvurusunu yanıtlamak yerine, davacıya tanınan bir hak olan zımni ret müessesesini davacı aleyhine kullanmak suretiyle ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uyarlık bulunmadığından, davanın reddi yolundaki mahkeme kararında isabet görülmemiştir”.
Yüksek Mahkeme bu kararında; gümrük idaresine yapılan itirazın 30 günlük süre içerisinde sonuçlandırılmaması halinde bu durumun “zımni red” olarak kabul edilip dava açılabileceğini, ancak “zımni red” müessesesinin davacı lehine tanınan bir hak olduğunu, idarenin davacının itiraz başvurusunu yanıtlamak yerine icra işlemlerine başlamasının hukuka aykırı olduğunu, çünkü idareye yapılan itiraz hakkında karar verilmediği için ortada kesinleşmiş bir kamu alacağı bulunmayacağını ifade etmiştir.
Danıştay 7. Dairesi’nin 13.05.2015 tarihli, 2013/5518 E. ve 2015/2578 K. sayılı kararına göre;
“Gümrük Kanunu uyarınca işlem tesis edilmesi istemiyle veya idarece re'sen veyahut ilgililerin isteği üzerine tesis edilen işlemlere karşı idareye yapılacak başvuru yollarının yöntem ve süreleri ile kendisine başvuruda bulunulan idarenin cevap verme süreleri, anılan Kanunda, genel hükümlerden (İdari Yargılama Usulü Kanununun 10'uncu maddesindeki esaslardan) ayrı olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, Gümrük Kanunu’na göre yapılan vergi tahakkukları ve para cezaları ile ilgili olarak idari davaya konu olabilecek işlemlerin oluşumunun, yukarıda açıklanan başvuru usulleri ve süreleri konusunda özel kanun niteliği taşıyan, anılan Kanun hükümlerine göre, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde ise, genel kanun niteliğindeki 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10'uncu ve 11'inci maddeleri hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; davacı adına ek olarak tahakkuk ettirilen gümrük vergisi üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasına ilişkin kararın 12.4.2012 tarihinde tebliği üzerine, 25.4.2012 tarihinde idarenin kayıtlarına giren dilekçe ile itirazda bulunulduğu, 30 gün içerisinde cevap verilmemesi suretiyle oluşan zımni ret işlemine karşı 7.9.2012 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiği, ancak, Bölge Müdürlüğünce alınan itirazın reddine ilişkin kararın, 23.11.2012 tarihinde tebliği üzerine, 17.12.2012 tarihinde işbu davaya konu edildiği anlaşılmıştır.
Olayda olduğu gibi, davacı adına ek olarak tahakkuk ettirilen gümrük vergisi üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasına karşı yapılan itiraz başvurusuna, 4458 sayılı Kanunun anılan 242'nci maddesinde öngörülen otuz günlük süre içinde cevap verilmemesi suretiyle oluşan zımni ret işleminin dava konusu yapılması üzerine, dava açma süresinin geçirildiğinden bahisle Mahkemece davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinden sonra, başvuru hakkında idarece işlem tesis edilerek tebliğ edildiği hallerde izlenecek usule dair, 4458 sayılı Kanunda herhangi bir düzenleme bulunmadığından, 2577 sayılı Kanunun 10'uncu maddesinde yer alan, İdareye yapılan başvuruların cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle dava açılmaması veya açılan davaların süreden reddi hallerinde, bekleme süresinin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren idari dava açma süresi içinde dava açılabileceği yolundaki hükmün uygulanması gerekir”.
Yüksek Mahkemenin bu kararında; davacı öncelikle 4458 sayılı Kanun m.232’de öngörülen süre içerisinde itirazına cevap alamamış ve bu durumu “zımni red” olarak kabul ederek dava açmış, ancak bu dava süre aşımı sebebiyle reddedilmiştir. Bununla birlikte, idare tarafından daha sonra davacının itirazı hakkında olumsuz karar verilmiş ve bu karar davacıya tebliğ edilmiştir. Davacı bu kez, idarenin daha sonra tesis edip tebliğ ettiği “itirazın reddi” kararına karşı dava açmıştır. İlk derece mahkemesi, “zımni red” işlemine karşı daha önce dava açıldığı ve bu davanın süre aşımı sebebiyle reddedildiği, dava konusu uyuşmazlığın aynı olduğu, bu sebeple davalı idarenin daha sonra tesis ettiği itirazın reddi işlemine karşı dava açılamayacağı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı bu kararı temyiz etmiştir. Temyiz incelemesi neticesinde yukarıda yer verilen Yüksek Mahkeme kararında; zımni red ile ilgili 2577 sayılı İYUK m.10’da düzenlenen “Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.” hükmünün uygulanabileceği belirtilerek, davacının olumsuz idari işleme açtığı davanın esasının incelenmesi gerektiğine hükmedilmiştir.
Danıştay 7. Dairesi’nin 12.06.2012 tarihli, 2011/7700 E. ve 2012/3050 K. sayılı kararına göre;
“Gümrük Kanunu uyarınca idarece resen veyahut ilgililerin isteği üzerine tesis edilen işlemlere karşı idareye yapılacak başvuru yollarının yöntem ve süreleri ile kendisine başvuruda bulunulan idarenin cevap verme süreleri, anılan Kanunda, genel hükümlerden (İdari Yargılama Usulü Kanununun 10'uncu maddesindeki esaslardan) ayrı olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, Gümrük Kanunu’na göre yapılan vergi tahakkukları ile ilgili olarak idari davaya konu olabilecek işlemlerin oluşumunun, yukarıda açıklanan başvuru usulleri ve süreleri konusunda özel kanun niteliği taşıyan, anılan Kanun hükümlerine göre, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde ise, genel kanun niteliğindeki 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10'uncu ve 11'inci maddeleri hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
Olayda olduğu gibi, davacının, adına karara bağlanan para cezasına karşı yaptığı itiraz başvurusuna, Gümrük Kanununun 242'inci maddesinde öngörülen 30 günlük süre içinde cevap verilmemek suretiyle oluşan zımni ret işleminin süresi içinde dava konusu yapılmadığı, ancak, dava açma süresinin geçirilmesinden sonra, başvuru hakkında idarece işlem tesis edilerek tebliğ edildiği hallerde izlenecek usullere dair herhangi bir düzenleme bulunmadığından, 2577 sayılı Kanunun 10'uncu maddesinde yer alan, İdareye yapılan başvuruların cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle dava açılmaması veya açılan davaların süreden reddi hallerinde, bekleme süresinin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren idari dava açma süresi içinde dava açılabileceği yolundaki hükmün uygulanması gerekir”.
Yüksek Mahkemenin bu kararı; yukarıda yer verilen 2015 tarihli kararı ile benzer nitelikte olup, 4458 sayılı Kanunda hüküm bulunan hallerde bu Kanunun “özel kanun” olması itibariyle öncelikle uygulanacağı, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde ise genel hükümlere, yani 2577 sayılı İYUK’a göre uygulama yapılacağı, idarenin Kanunda öngörülen süre içerisinde itiraza cevap vermemesinin ve ilgilinin bu zımni red işlemine karşı dava açmamasının sonuçları ile idarenin yasal süre sona erdikten sonra itiraz hakkında somut bir karar verip ilgilisine tebliğ etmesi halinde izlenecek usulün 4458 sayılı Kanunda öngörülmediği, bu sebeple idare için öngörülen yasal karar verme süresinden sonra tebliğ edilen itirazın reddi kararına genel hükümlere göre dava açma süresi içerisinde dava açılabileceği ifade edilmiştir.
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu m.43 ve Yüksek Mahkemenin içtihadı çerçevesinde özetle;
1) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, değerli konut vergisine esas alınacak taşınmaz değerlerinin tespitine dair ilgililer tarafından yapılan itirazları değerlendirmek ve bu konu hakkında vereceği kararı ilgilisine ilan ve tebliğ yoluyla bildirmek zorundadır. 1319 sayılı Kanun m.43’de öngörülen 15 günlük itiraz inceleme süresinin sona ermesi, İdarenin bu yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Sonuç olarak, Tapu ve Kadastro Müdürlüğü yapılan itirazlara mutlaka cevap verecektir. Aksi halde, taşınmazın değerli konut vergisine esas kesinleşmiş bir değeri bulunmayacak ve vergi tahakkuku gündeme gelmeyecektir.
2) 4458 sayılı Gümrük Kanunu m.242’de benimsenen usulün değerli konut vergisi itirazlarında da kıyasen uygulanabileceği görüşü kabul edildiğinde; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 15 gün içerisinde itiraza cevap vermemişse, ilgilinin bu durumu “zımni red” olarak kabul edip, 30 gün içerisinde vergi mahkemesinde iptal davası açabileceği ileri sürülebilir.
Ancak kanaatimizce; 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu m.43, 4458 sayılı Gümrük Kanunu m.242 uygulamasından bir yönü ile ayrılmaktadır. 1319 sayılı Kanun m.43’de yer verilen “Süresinde yapılan itirazlar, on beş gün içinde değerlendirilerek sonuçlandırılır ve kesinleşen değer, aynı usulle ilan ve ilgilisine tebliğ edilir. Bu değer, değerli konut vergisi uygulamasında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değer olarak kabul edilir.” hükmü, değerli konut vergisine esas değerin itiraz üzerine verilen kararla kesinleşeceğini, itiraz üzerine verilecek kararla kesinleşen bu değerin vergilendirmede esas alınacağını, 4458 sayılı Kanun m.232’den farklı şekilde özel bir hüküm olarak düzenlemiştir. Bu özel hüküm karşısında; idarenin 15 günlük süre içerisinde itiraz hakkında karar vermemesi “zımni red” olarak kabul edilip dava açıldığında, ortada kesinleşen bir değer olmadığından bahisle İYUK m.3-d uyarınca davanın incelenmeksizin reddine karar verilebilecektir.
Bununla birlikte; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 15 günlük yasal süreden sonra itiraz hakkında karar verip ilgilisine tebliğ ettiğinde, tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde dava açılması halinde ilgilinin süre aşımı şeklinde bir sorunla karşılaşmasının mümkün olmadığı tartışmasızdır.
Sonuç olarak;
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün itirazlar hakkında 15 gün içerisinde cevap vermemesi halinde “zımni red” sebebiyle dava açıldığında, 1319 sayılı Kanun m.43 uyarınca ortada kesinleşen bir değer bulunmadığı ve idari davaya konu olabilecek kesin ve icrai nitelikte bir işlem olmadığından bahisle davanın incelenmeksizin reddine karar verilebilecektir. Çünkü 4458 sayılı Kanun m.232’den farklı olarak, 1319 sayılı Kanun m.43’de “değerin kesinleşmesi” ile ilgili açık ve özel hüküm bulunmaktadır.
Bununla birlikte;
- İlgililerin “zımni red” sebebiyle dava açmasının tümü ile kendi tercihlerine bağlı olduğunu, bu şekilde dava açtıktan sonra idare tarafından itiraza dair karar verip bu kararı ilgilisine ilan ve tebliğ edilmesi halinde herhangi bir hak kaybı yaşamayacaklarını, çünkü bu işlemin ayrı bir idari işlem olup ayrıca dava konusu edilebileceğini, benzer uyuşmazlıklara ilişkin yukarıda yer verdiğimiz Danıştay içtihadının da bu görüşü benimsediğini,
- “Zımni red” sebebiyle dava açmayan ve idarenin itiraza dair kararının tebliğini bekleyen ilgililerin dava açma süresi hakkında sorun yaşamasının mümkün olmadığını, itiraz hakkında karar verip bu kararı ilgilisine ilan ve tebliğ etmenin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne Kanunla yüklenen bir zorunluluk olduğunu ve İdarenin bu yükümlülükten kaçınmasının sözkonusu olamayacağını, itiraza ilişkin nihai karar tebliğ edildiğinde de ilgilinin 30 gün içerisinde vergi mahkemesinde dava açabileceğini,
- Görevli mahkemenin vergi mahkemeleri olduğunu, çünkü uyuşmazlığın konusunun değerli konut vergisine esas taşınmaz değerinin tespitine ilişkin olduğunu, daha önce emlak vergisine esas taşınmaz değerlerinin tespitine dair takdir komisyonu kararlarına karşı açılan davaların da vergi mahkemelerinde görüldüğü ve Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun kararlarında[1] vergi mahkemeleri tarafından görülen davaların temyiz incelemesinde bu mahkemelerin görevli olmadığına dair bir bozma sebebinin bulunmadığını,
- Yetkili mahkemenin dava konusu taşınmazın bulunduğu yer vergi mahkemesi olduğunu, her ne kadar “Taşınmaz mallara ilişkin davalarda yetki” başlıklı İYUK m.34’ün vergi davalarında uygulanamayacağına dair bir görüş bulunmakta ise de, bu görüşe katılmadığımızı, madde metninde bu yönde bir ayırım yapılmadığını, usul ekonomisi yönünden de bu davaların taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülmesi gerektiğini, bu hususta İYUK m.34’de öngörülen özel yetki kuralının uygulanması gerektiğini,
İfade etmek isteriz.
Son söz;
“Hukuk devleti” ilkesinin gereği; yasal düzenlemelerin ve bu düzenlemelerin tatbikinin öngörülebilir, erişilebilir, bilinir ve güvenilir olmasıdır. Değerli konut vergisi ile ilgili itiraz ve dava sürecine dair kamuoyunda birçok farklı fikrin ileri sürüldüğü ve vatandaşların adeta bulmaca çözmeye çalışır gibi nereye, ne zaman, nasıl başvurmaları gerektiğini anlamaya çalıştığı görülmektedir. Bu sorun; yasal düzenlemelerin yeterince açık ve öngörülebilir şekilde kaleme alınmamasından kaynaklanmakta olup, bu karışıklıklar çoğu kez Yüksek Mahkeme içtihadı ile netliğe kavuşturulabilmektedir. Bu süreçte ise bireyler; “dava açma süresini kaçırır mıyım?”, “hangi mahkemede dava açmalıyım?” şeklinde hak kaybı yaşayacağı endişesine kapılmaktadır. Anayasa m.40/2’de düzenlenen “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmüne rağmen, çoğu kez idari işlemlerde bu bilgilere net şekilde yer verilmediği de bilinmektedir. Yazımızın konusunu oluşturan değerli konut vergisinde dava açma süresi ile ilgili yaşanan tereddüdün ise; idarenin 15 günlük süre içinde itirazlara cevap vermemesinden kaynaklandığı görülmekle, kanaatimizce bu tür düzenlemelerde yasal süre içerisinde cevap verilmeyen itirazlar hakkında başvuru yollarının da açıkça gösterilmesinin isabetli olacağı kanaatindeyiz. Somut olayda ise; ortada tahakkuka konu edilebilecek kesinleşmiş bir değer tespiti olmadığından, “zımni red” fikrinden hareketle dava açma süresinin ve zorunluluğunun başladığından bahsedilemeyeceği için, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne yapılan itirazların neticelenmesini bekleyip, bu neticeler ilgililere ilan ve tebliğ edildikten sonra iptal davası açılması halinde hak kaybı yaşanmayacaktır. “Özel kanun” niteliği taşıyan 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’na eklenen 43. madde lafzı itibariyle; değerli konut vergisinin tahakkukuna esas bedelin kesinleşmesi, İdarenin itirazları değerlendirip, neticeyi ilgililerine ilan ve tebliğ etmesi ile mümkündür.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Beyza Başer Berkün
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
----------------------------
[1] Bkz. DVDDK, 10.02.2016, 2015/1033 E., 2016/165 K.; 23.12.2015, 2015/897 E., 2015/1002 K.