Türkiye’deki adliye binalarının girişlerinde ve tüm duruşma salonlarında, tarafların görebileceği şekilde kürsünün arkasında “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” yazar.
Buradaki “mülk” kelimesi “ülke, devlet” anlamına gelmektedir. Bu söz; bir ülkenin temelinin adalet olduğunu gösterir.
Temeli sağlam olan; yani hukuka saygı duyan ve adaleti sağlayan bir ülkenin temeli sağlamdır. Temeli sağlam olmayan bir yapıyı bekleyen ne ise, adaleti sağlayamayan bir ülkeyi bekleyen de; aynı tehlikeler ve aynı istenmeyen sonuçlardır.
Ülkenin temeli olan Adaleti üç meslek gurubu “HAKİM, SAVCI, AVUKAT” oluşturur. Bu üçlü içinde bağımsız olan gurup Avukat’lardır. Kamu görevi yaparlar ama devlet memuru değildirler. Avukatları hizaya getirmek için son çare olarak yasalarında ve organ seçimlerinde yeni düzenlemeler yapmak yoluna gidilmiştir.
Bundan yarım yüzyıl önce 1969 yılında kabul edilen 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, birkaç ay önce 11.7.2020 tarihinde kabul edilen 7249 sayılı kanunla büyük değişikliklere uğramıştır.
Bu değişikliğin kamuoyuna yansıyan “çoklu baro” uygulaması yanında daha başka tehlikeli maddeleri de vardır.
KILIK KIYAFET
Değişiklik getiren yasanın 49.maddesine göre : “ Avukatlar, mahkemelere Türkiye Barolar Birliği tarafından şekli belirlenen cübbeyle çıkmak zorundadırlar. Avukatlara, staj dönemi de dahil olmak üzere, Baro ve Birliğin iş ve işlemleri ile mesleğin icrası kapsamında kılık ve kıyafetle ilgili herhangi bir zorunluluk getirilemez.”
Başörtüsü ve türban esasen kürsüde ve mahkeme salonlarında kullanılıyordu ama bu maddeye göre, artık “bir tarikat giysisi, fes, sarık, külah” takarak da duruşma salonuna girilebilecek.
Getirilen değişiklik ve yeni maddenin nerelere kadar uzanacağını düşünmek gerekir. Eğer bunu düşünmezsek, kapımız her türlü tehlikeye açık olacaktır ve ülkenin temeli adalet ve ülke bundan zarar görecektir.
TÜRK SÖZCÜĞÜ
Barolar ve diğer kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlara ayar vermek için atılan ilk adım; bu kuruluşların adının başında yer alan “Türk” veya “Türkiye” sözünün kaldırılması için çalışmak olmuştu. İlk gündeme gelen “Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği-TMMOB”nin adında yer alan “Türk” kelimesi ve “Türkiye Barolar Birliği-TBB” adında yer alan “Türkiye” sözcüğünün kaldırılması istemi oldu. Ancak biraz da zamanlama erken olduğu için bunda pek başarılı olunamayınca süreç ertelendi.
ÇOKLU BARO
Sonrasında getirilen yeni yasal değişiklik ile “Beşbinden fazla Avukat bulunan İllerde, asgari ikibin Avukatla bir baro kurulabilmesi” mümkün hale getirildi. Şimdiye kadar her ilde sadece bir Baro vardı ve bu Barolar, Ankara Barosu, İstanbul Barosu, Erzurum Barosu gibi, bulunduğu İl’in adı ile anılırdı. Bundan sonra, Avukat sayısı 5.000 den çok olan illerde, her 2.000 Avukat tarafından yeni Baro’lar kurulabilecek ve aynı İl’de birkaç Baro olacak yani Barolar çoğalacak ve bölünecekti. Bu hesaba göre –henüz kurulamamış olsa bile- İstanbul’da tam 23 Baro, Ankara’da 8 ve İzmir’de 5 Baro kurulabilecektir. Bu; mesleki örgütlenmeyi, düzeni bozmayacak da ne işe yarayacaktır.
Peki, yeni Baro kurulabilmesi için neden 3, 4 bin değil de “5.000 rakamı” baz alındı. Çünkü halen Türkiye’de 5.000’i aşkın Avukat üyesi olan yalnızca üç İl var. Bunlar sırasıyla “İstanbul, Ankara ve İzmir” ve bunlar; düşünüş, yerel yönetim, halk, seçmen olarak en etkin ve muhalif üç İl’i oluşturuyor. Onun için öncelikle bu 3 İl’de bulunan Baro’lara ayar verilmesi gerekiyordu.
Bir diğer bakış açısı ile, bir mesleğe mensup olanların sayısının artması, onlara hizmet veren kuruluşların da sayısının artmasını gerektiriyorsa, binlerce üyesi bulunan Hakim ve Savcılar’ın özlük işleri ve sorunları ile ilgilenen “Hakim ve Savcılar Kurulu’nun da” sayısın artırılmasını gerektirmez mi?
DELEGE SAYISI
Yeni yasa ile getirilen bir diğer değişiklik, Avukatların ve Baroların üst örgütü olan “Türkiye Barolar Birliği’nin” başkan ve üyelerinin seçimine etkili olacak,”seçmen Avukatların yani delegelerin” seçiminde yapıldı.
Barolar her Genel Kurulunda; Başkan ve yönetimlerini ve Barolar Birliği seçimine katılarak oy kullanacak “delegeleri” seçerlerdi. Yeni sisteme göre, her Baro’nun sayısına bakılmaksızın 3 delegesi olacak, doğal delege olan Baro Başkanı ile otomatik olarak üye sayısı “her Baro için 4 delege” olacaktır.
Eski sistemde, Baroya kayıtlı olan “her 300 Avukat için bir delege” seçilirdi ve doğal olarak üye sayısı çok olan Barolar, Birlik seçimine daha çok delege ile katılırlardı. Yeni sistemde getirilen en büyük değişiklik ile “artık her 300 üye için, her 5.000 üye için” fazladan bir delege seçilecek.
Böylece büyük Baroların delege sayısı büyük ölçüde düşürülmüş, kolları kesilmiş oluyordu. Bu sisteme göre bir hesap yaparsak, 300 üyesi olan bir Baro 3 delegeye sahip olacak, 5.000 üyesi olan Baro ancak 4 delege ile seçime katılacak. Aradaki büyük oransızlığı görmek için, derin bir matematik bilgisine ihtiyaç olmadığı açıktır.
KULLANILACAK OY SAYISI
Şimdiye kadar uygulanan sistem ile her il Barosu, üyesi bulunan Avukat sayısına göre delege seçmekte idi . Örneğin 46.052 üyesi bulunan İstanbul Barosunun 138 delegesi ve oyu, 17.598 üyesi bulunan Ankara Barosu 53 delegesi, 9.612 üyesi bulunan İzmir Barosu 16 delegesi ile Barolar Birliği Genel Kuruluna katılıp oy kullanarak, birlik başkanı ve yönetimi seçerlerdi.
Oysa şimdi getirilen yeni sisteme göre Barolar Birliği Başkan ve yönetimini seçecek olan “İstanbul Barosunun delege sayısı 138’den 13’e düşürülüyor. Ankara Barosunun delege sayısı 53’den 7’ye, İzmir Barosunun delege sayısı ise 16’dan 5’e düşürülüyor”. Avukat sayısı çok az olan İller ile arasında, delege sayısı bakımından olan fark yok edilmiş oluyor.
“Bir başka hesaba göre”; Baroda kayıtlı Avukat sayısına göre, Tunceli’de her 10 Avukat, Kilis’de her 22 Avukat bir delege seçecek iken; İstanbul Barosunda her 3.542 Avukata bir delege ve Ankara Barosunda her 2.514 Avukat’a ancak bir delege düşecektir.
Böylece Ankara, İstanbul, İzmir gibi Avukat sayısı çok olan ve kamuoyunda, yargıda sesi çok duyulan, muhalif eylemleri olan ve Barolar Birliği seçiminde etkili olan Baro’lara, ikinci, üçüncü bir ayar vurulmuş oluyordu.
YENİ SİSTEMİN UYGULAMA ZAMANI
Ulusal ve uluslararası hukuki uygulamaya göre, seçimlere etkili olacak yasal değişiklikler, değişikliğin yapıldığı zamanı izleyen ilk seçimlerde değil, bir sonraki seçimde uygulanır. Bunun amacı, son anda yapılan değişikliklerle, seçimin güvenirliğinin zedelenmemesidir. Aksi takdirde, son anda yapılan değişikliklerle, seçime müdahale edilmiş olacaktır. Halkın iradesi yok edilecek ve seçimden beklenen amaç sağlanamayacaktır.
Bütün Barolar bu sene yani 2020 yılının Ekim ayında Genel Kurullarını yapacaklar. Yönetim ve delegelerini seçecekler. Birkaç ay önce getirilen yeni kanun ile bu seçimlere müdahale edilmiş oluyor.
Ayrıca değişiklik getiren yeni yasanın 19. Maddesi ile “Birlik Genel Kurulu, Baro seçimlerinin yapıldığı yılın Aralık ayında, Ankara’da olağan toplantısını yapar.” maddesi eklenmiştir. Böylece gene bir ay içinde yapılacak olan Barolar Birliği seçimlerine de, yeni getirilen delege sayısı ile katılma zorunluluğu olacaktır.
Oysa seçimler için köklü değişiklikler getiren ve 11.7.2020 tarihinde kabul edilen bu yasanın, hemen akabinde yapılacak olan seçimlerde değil, bir sonraki seçimlerde uygulanması hukuki ve yasal mevzuat gereğidir. Alelacele bir yasa çıkararak, iki ay içinde yapılacak olan seçimlere müdahale edilmesi; demokratik hak ve özgürlüklere aykırıdır. Bu hak ve özgürlüklerin ihlali, bir başka deyişle “rafa kaldırıldığı” anlamına gelir.
Şimdi buyurun “Adalet Mülkün yani Ülkenin temelidir.” deyin.
Bunu söyleyebilir misiniz ve bu temelin sağlam olduğunu düşünebilir misiniz.?
Av.A.Erdem AKYÜZ