Çocuğun, hakları olan bir birey olarak görülmesinin tarihi aslında kısadır. 1990 yılında yürürlüğe giren Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) bu konudaki önemli dönüm noktalarındandır. ÇHS çocuğun da bir birey olduğunu anlatarak çocuğa yönelik algının değişmesine öncülük etmiştir. Ancak, hukuki norm olarak var olması toplumsal düzlemde ve hukuki uygulama açısından da kusursuz şekilde var olduğu anlamına gelmemektedir. Zira çocuğa dair evrensel hukuki norm 1990’da düzenlenmiş olsa da çocuğa dair kültürel pratiklerin geçmişi çok daha uzundur. Çocuk ihmali de bu iki alanın arasında sıkışmıştır. Aşağıda detaylarından bahsettiğim çocuk ihmali, hem hukuki bir ihlali işaret ederken hem de kültürel (çeşitli coğrafyalarda farklı) olarak gündelik hayatın kılcal damarlarına işlemiş pratikler bütünü olarak okunabilir. Bu sıkışmışlık durumu, çocuk ihmalinin nerede başlayıp bittiğini, nelerin çocuk ihmaline girip girmediğini, hangi ihmal türlerinin aile içinde saklı kalıp kalmadığını belirlemektedir.
Dahası, hukuki normlarca ve kültürel pratiklerce çocuğa verilen değerin karşılığı da yukarıda bahsedilen sıkışmışlık durumuna bağımlıdır. Bu durum, farklı toplumların çocuğa farklı değer vermelerini beraberinde getirir. Çocuğa verilen değer ise toplumun çocuk temel hak ve özgürlüklerine saygısı, çocuğa yönelik algısı, toplumsal gelenek, örf ve adet ile şekillenmektedir.
Dolayısıyla belli bir karmaşayı ve tartışmayı içinde barındıran ve çokça da çalışılmayan çocuk ihmali bu yazının ana konusudur. Konuyu, doğası gereği sadece hukuki değil aynı zamanda adli tıp boyutu ile incelemek karmaşıklığın giderilmesine katkı sağlayabilir. Bu nedenle önce çocuk ihmalinin tanımına yer verilmiştir. Ardından hukuki ve adli tıp boyutları ile ayrı ayrı incelenmiştir.
Çocuk İhmali
Çocuk ihmali; “ihmal temelinde çocuktan sorumlu olan kişilerin çocuğa karşı olan barınma, beslenme, tıbbi ihtiyaç gibi temel gereksinimlerin karşılanmaması ve duygusal olarak ilgi gösterilmemesi” olarak tanımlanmaktadır.”[1].
İhmal ve istismar ortaya çıkış biçimleri ve sonuçları bakımından farklı olup karıştırılmaması gereken iki ayrı olgudur. Zira istismar aktif, ihmal ise pasiftir.[2] İstismar, bir şeyi yapmamak gerekirken yapmak, ihmal yapılması gereken şeyi yapmamaktır. Bu durum; hukuki açıdan ve adli tıp açısından değerlendirme yapılırken önem taşıyacaktır.
İhmal sonucu çocuk üzerinde ortaya çıkan zarar; fiziksel ve duygusal olarak iki türlüdür. Fiziksel ihmal, çocuğa bakmakla yükümlü olan kişilerin çocuğun temel fiziksel gereksinimlerinin karşılanmaması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Çocuğun düzenli aşılarını yaptırmamak, hava koşullarına uygun giydirmemek, sağlık kontrollerini yaptırmamak, doktora götürmemek gibi eylemsizlikler fiziksel ihmal kategorisine girmektedir. Duygusal ihmalin tanımlanması zor olsa da, çocuğun sevgi ve ilgi ihtiyaçlarının karşılanmaması olarak ifade edilebilmektedir. Şüphesiz ki fiziksel ihmal bulgularını saptamak, duygusal ihmal bulgularını saptamaktan çok daha kolaydır.
Eren ve Gülsen’in (2014) da bahsettiği gibi “çocuk ihmalinin göstergeleri, tıbbi bakım ve hijyen koşullarının yerine getirilmemesi, eksik ya da kötü beslenme, organik bir nedene bağlı olmayan büyüme geriliği, sık sık kazaya uğrama, ailenin çocuk hakkında soruları yanıtlayamaması ya da bilmemesi, iletişim kurmada güçlük, uyaran eksikliğine bağlı zihinsel gelişim geriliği ve öğrenme güçlüğü, yetersiz beslenme, sağlık kurumuna başvuruda gecikme ya da başvurmama, tedavi bakım ve koruma önerilerine uyulmaması, çocuğun yeterli derecede denetlenmemesi, terkedilmiş ve evden kovulmuş olması sayılabilir.” Bu göstergeler adli tıp incelemelerinde çocuk ihmalinin saptanmasında önemli olmakla birlikte birçok farklı hukuk dalında da kendini göstermektedir.
Bu bağlamda çocuk ihmali, başta Anayasa Hukuku, Medeni Hukuk, Ceza Hukuku ve Uluslararası Hukuk alanında düzenlemelere konu olmaktadır. Çocuk haklarının hem uluslararası hukukta hem ulusal mevzuatta bugünkü hali ile norm haline gelmesi belli süreçlerden sonra gerçekleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni dünya sisteminin inşasındaki önemli noktalardan biri de hukuktur. Hukukun önemli öznelerinden olan çocuğun hakları da bu süreçteki dönüşümden etkilenmiştir. Bu bağlamda ilk olarak 20 Kasım 1959’da 1386 sayılı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi’nin kabul edilmesi önemlidir. Bu bildiri, 1959 yılında bir anda ortaya çıkmış bir bildiri değildir. 1924 yılında Milletler Cemiyeti tarafından kaleme alınan “Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi’nin genişletilmiş halini temsil etmektedir. Çocuk haklarının uluslararası bir sözleşme olarak yerini alması için ise 1989 yılının beklenmesi gerekecektir.
1959 BM Çocuk Hakları Bildirisi, çocuk bakımındaki ihmalin toplumsal bir sorun olduğu ve herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi dile getirerek çocuğa yönelik görev ve yükümlülükler açısından açık bir konum belirlemiştir. Bu kapsamda Çocuk Hakları Bildirisi, 10 genel ilkeden oluşmaktadır. Bu ilkeler içerisinde çocukların özel olarak korunması gerektiği, yasalar ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgürlük ve onurunun zedelenmeyeceği şekilde yetiştirilmesinin gerekliliği, çocuğun yüksek çıkarının gözetilmesi, çocuklara yeterli beslenme, barınma dinlenme oyun olanakları ile gerekli tıbbi bakım sağlanması, her türlü ihmale karşı korunması gerekliliği gibi ifadeler yer almaktadır. Bahse konu ifadeler bildiriyi imzalayan devletlere bir yükümlülük atfederken aynı bildirinin 6. Maddesi ; “çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesinden ayırmamak için bütün olanaklar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli maddi desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak toplumun ve kurumların görevidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır.” ifadelerini içerecek hem ebeveynlerin yerine getirmesi gereken görevleri hem de devlet kurumları ve toplumun görevlerini barındırmaktadır. Özellikle duygusal ihmal üzerinde yoğunlaşan bu madde, çocuk için sevgi ve anlayışın önemini vurgulayacak niteliktedir.
Bununla birlikte, 1924 yılında Milletler Cemiyeti tarafından taslak olarak hazırlanan Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi ve onun genişletilmiş ve güncellenmiş hali olan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi (1959) yaptırım gücü eksikliği nedeniyle, imzacı devletlerin iyi niyetlerinden öte anlam ifade etmemiştir. (Kurt, 2016)
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi’nin yarattığı atmosfer, Türkiye’de de karşılık bularak Türk Çocuk Hakları Bildirisi UNESCO Türkiye Komiserliği tarafından hazırlanarak 28 Haziran 1963’de kabul edilmiştir. Türk Çocuk Hakları Bildirisi; iyi bakımın, iyi yetiştirilmenin ve çocuğa uygun eğitimin, her yerde ilgi sevginin ve yardımın her Türk çocuğunun hakkı olduğunu içermektedir. Bu doğrultuda bildiride, her ebeveynin çocuğuna bakmak, onu bilgili, becerili ve en iyi şekilde yetiştirmekle yükümlü olduğunu belirterek ebeveynlerin yükümlülüğüne değinirken, orta dereceli öğrenime devam etmeyenlerin / edemeyenlerin gerekli bilgi ve becerileri kazanmaları için devletin kurslar açacağından da bahsedilmiştir. Anne babanın yeterli olmadığı durumlarda ise bu görevin, çocuğun birinci derece yakın akrabalarına ve devlete düşeceğini belirterek devlete de yükümlülük atfedilmiştir. Çocuğun korunmasına ilişkin düzenlemelerin gerçekleştirilmesi ve devletin çocuğun korunması için yasal, idari ve uygulamaya yönelik her türlü önlemi alması gerektiği vurgulanmıştır.[3]
Bu gelişmelerin devamında 1989 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edilen BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, (ÇHS) çocuğun pasif, kırılgan, bakıma muhtaç bir özne olduğuna yönelik genel perspektifin yıkılmasını sağlayacak önemli bir adımdır. Çocuğun, hakları olan, aktif, söz söyleme hakkına sahip bir özne olduğu anlayışını inşa ederek önemli bir kırılma yaratmıştır. Türkiye, ÇHS’ni 1990 yılında imzalamasına rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirerek yasal hale getirmesi 5 yıl almıştır. Uluslararası hukukta, imzacı devletlerin sözleşmeler gereğince doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucu uluslararası sistem tarafından cezalandırılmalarının söz konusu olup olmayacağı tartışmalı olsa da ÇHS, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası madde 90. gereğince iç hukuk normuna dönüşmüştür. Bu sözleşme kapsamında daha erken yaşta reşit olma durumu hariç 18 yaşından küçük her insan çocuk kabul edilmekte ve çocukların yaşamlarına tüm boyutlarıyla değinilmektedir.
Her ne kadar ÇHS, her maddesi gereği ayrı ayrı incelenmeyi hak eden bir sözleşme olsa da, bu yazının ana teması “ihmal” olduğundan bu kapsamda kalınmıştır. Bu anlamda sözleşmenin 19. maddesi önemlidir. ÇHS’nin 19.maddesine göre “Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.”[4] Bu maddede taraf devletlere çocuk ihmalini önleme yükümlülüğü getirilmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise önlemlerin ne olduğuna değinilerek, kötü muamelelerin bildirilmesi, soruşturulması, tedavisi ve gözlemlenmesi, gerektiğinde adliyenin olaya el koyması ve sosyal programlar düzenlenmesi gibi önlemlerden bahsedilmektedir.[5]
Dolayısıyla çocuğun tıbbi bakım, beslenme,barınma gibi yaşamsal haklarını, eğitim, oyun, dinlenme, fikir özgürlüğü gibi gelişimsel haklarını ve çocuğun her türlü kötü muameleden korunması[6] gerektiğine dair korunma haklarını içeren ÇHS çocuk ihmali konusunda en önemli uluslararası kaynaklardandır. Bu önemli uluslararası kaynağın iç hukuktaki karşılığına bakıldığında başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (T.C. Anayasası) olmak üzere çeşitli düzenlemelerde dağınık bir biçimde kendini göstermektedir.
Ulusal Düzenlemeler:
T.C. Anayasası:
T.C. Anayasası aile ve çocuğun korunmasını anayasal güvence olarak düzenlemektedir. Anayasa’nın 41. maddesine göre; “aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.” denilerek devlete aile ve çocuğun korunması anlamında yükümlülük atfetmiştir.
Bununla birlikte Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin yaşama hakkı, maddi manevi bütünlüğünü geliştirme ve koruma hakkı olduğu düzenlenmektedir. Bu doğrultuda; çocuk bir birey olarak anayasal ilkeler çerçevesinde maddi manevi bütünlüğünü geliştirme ve koruma hakkına sahiptir. Dolayısıyla, çocuğa bakmakla yükümlü kişilerin bu hakkı ihmal ile de engellememesi gerekmektedir. Aksine çocuğa bakmakla yükümlü kişi olarak bu hakkın yerine getirilmesine katkıda bulunması gerekmektedir.
Çocuk ihmali; sadece fiziksel ve duygusal olarak değil eğitim ihmali olarak da karşımıza çıkmaktadır. T.C. Anayasası’nca eğitim hakkı, temel hak ve özgürlükler kapsamındadır. Bu doğrultuda kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacaktır. (T.C. Anayasası m.42) . Çocuğun eğitimine devamı, ödevlerini yapması, gerek okul gerek bireysel eğitiminin tamamlamasının çocuğa bakmakla yükümlü kişiler tarafından sağlanması, gözetilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda devlet gereken düzenlemeleri yapmalı, çocukların eğitimi için gereken imkanları sunmalıdır.
Medeni Hukuk:
Toplumsal, sosyal ve ekonomik ilişkileri içererek yaşamın önemli bir bölümünü düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nda da çocuğun ve ailenin korunmasına ilişkin hükümler söz konusudur.
Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 346. Maddesine göre “çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düşerse, anne veya baba bu duruma çözüm bulamazsa veyahut buna güçleri yetmezse hakim çocuğun korunması adına önlemler alacaktır.” Aynı zamanda, 347. maddede çocuğun bedensel ve zihinsel gelişimi tehlikeye düşerse yahut çocuk terk edilmiş halde kalırsa hakimin çocuğu anne ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebileceğinden bahsedilmektedir. (TMK m.347) Bu maddeyi takiben 348. madde de “Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması” halinde hakimin velayetin kaldırılması kararı verebileceği düzenlenmektedir. Üstelik velayetin kaldırılması kararı mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsamaktadır. “Velayet hakkı, küçüklerin gerek kendilerine gerekse de mallarına özen gösterme ve onları temsil etme konusunda kanunun ana ve babaya yüklediği yükümlülükler ile bu yükümlülüklerin iyi bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak üzere kanunun onlara tanıdığı yetkilerin bütünüdür” [7]. Bu sebeple ebeveynlerin yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucunda bu hak ellerinden alınabilecektir.
Dolayısıyla TMK çocuğun korunması için koruma önlemleri barındırdığı gibi çocuk üzerinde ihmali harekette bulunan ebeveynlere yönelik çocuğun velayetinin kaldırılması gibi tedbirleri de barındırmaktadır. Böylelikle çocuğun ihmalden korunması amacı sağlanmaya çalışılmaktadır. Aynı zamanda özellikle ekonomik yönden eksiklik sebebiyle anne ve babanın ihmali davranış sergilediği çocuk için hakim gereken koruma önlemlerini alabilmektedir. Hukuk düzeni, ihmal konusunda gerekli önlemlerin alınması için devlete yükümlülük yüklediği kadar, ihmali gerçekleştiren kişilere de yaptırım öngörmektedir.
Ceza Hukuku:
Türk Ceza Hukuku açısından cezaların şahsiliği ilkesi benimsenmektedir. Ceza Hukuku kanunilik prensibi ve cezaların şahsiliği ilkesi gereğince Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanmış fiilleri işleyen kişilerin bu fiillerden kaynaklı ceza sorumluluğu ortaya çıkmaktadır. “Çocuk İhmali” olarak adlandırılan bir suç bulunmamakla birlikte çocuk ihmali olgusu ile ilişkilendirilecek nitelikte Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 232. maddesinde “kötü muamele suçu” düzenlenmektedir. Bu maddede “aynı konutta birlikte yaşayan kişilere kötü muamelede bulunan kişi 2 aydan 1 yıla kadar hapis cezası” ile cezalandırılacağı öngörülmektedir. Bununla birlikte aynı maddenin ikinci fıkrasında “idaresi altında bulunan veyahut büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerindeki terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye de 1 yıla kadar hapis cezası” verileceği öngörülmektedir.[8] Kötü muamele suçunun ikinci fıkrasında disiplin yetkisinin kötüye kullanılması ayrı bir suç olarak düzenlenmektedir. Madde gerekçesinde de ayrıca disiplin yetkisinin çocuğu tehlike altına sokmadan ve ruhsal veya fiziksel olarak sağlığının bozulmasına sebep olmadan kullanılması gerektiği belirtilmektedir. Pek tabi bu kişiler sadece ebeveynlerle sınırlı olmamalıdır. Sayılan yükümlülüklere sahip olan her kişi bunu ihlal ettiğinde sorumluluğu doğacaktır. Ailenin toplum içindeki yerini hukuki değer olarak koruyan kötü muamele suçu, diğer suç maddelerinde düzenlenmeyen ve merhametle bağdaşmayan davranışları içermektedir[9].
TCK’nın 233. maddesinde de çocuk ihmali ile ilişkilendirilecek başka bir suç tanımı olarak; “aile hukukundan doğan yükümlülüğün ihlali” öngörülmektedir. “Aile hukukundan doğan eğitim, bakım ve destek olma yükümlülüğünün ihlali durumunda şikayet üzerine 1 yıla kadar hapis cezası” verilecektir[10].
Çocuğa veya ailesinde bakmakla yükümlü olduğu kişiye karşı sayılan yükümlülüğü yerine getirmemek, ihmal doğuracak ve ihmalde bulunan kişinin ceza sorumluluğu gündeme gelecektir ve fakat çocuğun zarar gördüğü çoğu durumda hakim şikayet aranmaksızın müdahale ederken bu madde metninde de görüldüğü üzere eğitim bakım ve destek olmak yükümlülüğünün ihlalinde şikayet şartı aranmaktadır. Bu şart; çocukların yaş ve bilinç düzeyleri, haklarını arayabilmesine imkan sağlayan eğitim hakkından yoksun bırakılmaları, aile içerisinde şikayet olasılığının düşük olması sebepleri ile madde hükmünü etkisizleştirecek nitelikte olarak yorumlanabilmektedir[11].
Çocuk ihmali risk faktörlerinden biri olan ebeveynlerin madde bağımlılığı, TCK’nın 233. maddesinin üçüncü fıkrasında da karşımıza çıkmaktadır. Bu maddeye göre; “velayet hakları kaldırılmış olsa da, itiyadi sarhoşluk, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır ” (TCK m.233/3).
Çocuk ihmalinin bir suç olarak düzenlenmemesi ancak kötü muamele suçunun içerisinde çocuk ihmalini içeren eylem ve eylemsizliklerin bulunması yoluyla değinilecek bir başka suç tanımı “Suçu Bildirmeme” suçudur.
TCK’nın 278. maddesinde düzenlenen suçu bildirmeme suçuna göre; İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Üstelik mağdurun yaşının 15 yaşından küçük olması ve kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması halinde, verilecek ceza yarı oranında artmaktadır. Kanun koyucu sadece suçu bildirmeme suçu kapsamında değil, belirli suçlarda (kasten adam öldürme, kasten yaralama, kötü muamele, gibi) mağdurun çocuk olması halinde verilecek cezayı ağırlaştırıcı nitelikli unsurlar öngörmüştür. Bu durum açıkça çocuğun korunmasına ve çocuğa yönelik kötü muamelenin önlenmesine TCK bakımından da yer verildiğini göstermektedir.
Suçu bildirmeme suçunun sağlık mensuplarınca işlenmesi durumu ise ayrı bir suç olarak TCK’nın 280. maddesinde düzenlenmektedir. Bu maddeye göre ; tabip, diş tabibi, hemşire gibi sağlık hizmeti veren kişiler, görevlerini yaptığı sırada bir suç işlendiği yönünde belirti ile karşılaşmasına rağmen durumu yetkili makamlara bildirmemesi ya da bildirmekte gecikme göstermesi durumunda bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. (TCK m.280) Dolayısıyla, görevini icra ederken çocuk üzerinde kötü muamele yapıldığına dair bir belirti gören sağlık mensubunun gecikmeksizin yetkili makamlara bildirme yükümlülüğü söz konusudur.
TCK kapsamında çocuğun korunmasına ilişkin değinilebilecek bir başka konu da; bakmakla yükümlü olunan kişi tarafından temel gereksinimlerinin sağlanmaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların değişiklik gösterebilmesidir. Ortaya çıkan sonuçlar ilgili kanunda suç olarak düzenlenmişse ilgili suçtan ceza sorumluluğu ortaya çıkabilecektir ve esasında çocuğun ihmali neticesinde kanundaki suç tanımlarından birine giren netice ortaya çıkmış olacaktır. Örneğin, çocuğun beslenme ihtiyacının karşılanmaması ile kişinin yaralanması ve hatta ölümü gündeme gelebilecektir. Böyle durumlarda bakmakla yükümlü kişi tarafından yapılan hareket ve ortaya çıkan netice bakımından farklı suç maddeleri gündeme gelebilecektir.
Sayılan kanunlar dışında ulusal mevzuatta çocuk hakları, çocuğun korunmasına ilişkin maddeleri barındıran birçok düzenleme bulunmaktadır.
Çocuk İhmalinin Adli Tıp Boyutu
Çocukların yaşlarına bağlı olarak bedensel ve ruhsal direnç açısından farklı seviyelerde olması (genelde daha düşük) mağdur olma ihtimallerini artırmaktadır. (Polat, 2020) Bu mağduriyet çeşitli şekillerde gerçekleşebilir ancak fiziksel ihmalin varlığı tespit edilmesi daha mümkün olduğundan ön plana çıkmaktadır. Özellikle fiziksel ihmalin varlığı açısından vücuttaki semptomları inceleyecek bilim dalı da adli tıptır. Adli Tıp, hukuk ile tıp biliminin kesişme noktasıdır. İşte bu kesişme noktasından hareketle özellikle ceza hukuku ve medeni hukukunda yer alan ihmal suretiyle yapılan eylemler de adli tıp açısından incelenebilecektir. Temel ihtiyaçların, kendisine bakmakla yükümlü olan kişilerce karşılanmaması sonucunda mağdur kişi üzerinde bir takım bulgular seyredebilecektir.
Adli tıpçılar, bu kişilerde meydana gelen semptomların, adli tıp açısından incelenip değerlendirilmesi suretiyle, yükümlülük yüklenmiş olan kişilerin kendilerine hukuki veya cezai olarak yüklenebilecek sorumlulukların var olup olmadığının ortaya çıkarılmasında yararlı bir meslek grubudur. Örneğin; yapılacak tıbbi tetkik ve tahlillerde vücuttaki noksan vitamin, gıda gibi bir takım beslenme yetersizliği bulgularının adli tıp sayesinde tespit edildiği zaman, bakmakla yükümlü olan kişilerin bu kişiyi iyi beslemediği sonucuna varılabilmektedir.
Aynı zamanda kişinin vücudundaki yaralar bakımsızlık, beslenme eksikliği, veya hijyen yetersizliğinden kaynaklanan bulgular olarak değerlendirilebilecektir. Özellikle ihmal ile çocukta yanık vakaları çok sık gündeme gelmektedir. Belirtmek gerekir ki, olay yeri incelemesi bu yanıkların ihmal ile gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemede önem göstermektedir.[12] Ancak ifade edilmelidir ki; ihmalin tespit edilmesi ve tanımlanması oldukça güçtür. En belirgin özelliği çocukta görülen sebepsiz yere büyüme geriliğidir. “Büyüme geriliği olan, psikososyal uyum güçlüğü çeken, eğitim ihtiyaçları karşılanmayan, koruyucu sağlık hizmetlerinden yararlandırılmayan çocukta ihmal akla gelmelidir”[13].
Buna ek olarak çocukların fiziksel bakımının yetersiz olması, tıbbi bakımının aksatılması (örneğin; aşılarının yaptırılmaması) gibi durumlar ihmal edildiğini göstermektedir. Bazı durumlarda ihmal ölümle sonuçlanabilir, ölüm olmasa bile etkiler çocuğun hayatı boyunca devam edebilecektir. Aynı zamanda çocukta rutin kontrollerde kilo kaybı veya kilo alamadığı gözlemlenirse de ihmal akla gelebilecektir[14]. Bu noktada sağlık çalışanlara büyük görev düşmektedir. İhmalin tespiti durumunda gerekli önlemler alınarak, sorumlu kişilere karşı öngörülen hukuki yaptırımlar uygulanabilecektir.
SONUÇ
Çocuk ihmali konusunda toplumsal farkındalık oluşturulması için hukuki normların mevcut olması şart olduğu kadar bu kuralların uygulanması da gerekmektedir. Bu doğrultuda gerek uluslararası mevzuat gerek ulusal mevzuatta çocuğun hakları ve çocuğun korunmasına ilişkin düzenlemeler mevcut olup, bu düzenlemelerle devlete ve çocuğa bakmakla yükümlü kişilere belirli yükümlülükler atfedilmiştir. Toplum düzenini oluşturan hukuk kuralları kadar toplumsal kültürün çocuğa verilen değer ve temel hak ve özgürlüklere saygı algısına daha da olumlu bir ivme kazandırmak adına farkındalık çalışmaları yürütülmelidir.
Bu farkındalık çalışmalarının önemli çıktılarından biri de hiç kuşkusuz yaşanmış ihmal olgularının tespiti olacaktır. İhmalin varlığının tespitinde ise adli tıp önem arz etmektedir. Meydana gelmiş bir çocuk ihmali durumunun adli tıpçılar tarafından tespiti halinde ihmali gerçekleştiren kişiyi ıslah edici şekilde gereken hukuki yaptırımlar gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte ihmal sonucunda meydana gelebilecek mağduriyetlerin giderilmesi kapsamında sosyal destekler yapılarak ihmalin son bulunması hedeflenmektedir.
Unutmamak gerekir ki; çocuğun üstün menfaati gerek uluslararası hukukta gerekse iç hukukta her zaman üstün tutulmalıdır. Çocuklar geleceğimizdir ve çocuk üzerindeki her kötü dokunuş bir geleceğin daha yok olma riskini beraberinde getirecektir.
KAYNAKÇA
Doğan, B. Kötü Muamele Suçu Nedir?. t.y. https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/kotu-muamele-sucu-cezasi-nedir-tck.html
Kapancı K.B., Başoğlu B., Çocuğun Medeni Hukuk Kuralları Çerçevesinde Şiddete Karşı Korunması (Protection of Children from Violence Under Civil Law Rules). MÜHF - HAD, C.22, s.347-364, 2016.
Koç F., Halıcıoğlu O., Akşit S., Hangi Bulgular Fiziksel İstismarı Düşündürür?, The Journal of Pediatric Research, 1(1) s.1-5, 2014.
Kurt,S.L., Çocuk Haklarına İlişkin Temel Uluslararası Belgeler ve Türkiye Uygulaması, Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi 16 (36). s.99-127, 2016.
Polat, O., Adli Tıp, Seçkin Yayıncılık, Ocak 2017.
Polat, O., Şiddet (Violence), MÜHF - HAD, C.22. s.15-34, 2016.
Polat, O., Viktimoloji, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2020.
Uğurlu Z. , Aksoy Gülsen İ., Çocuk Hakları ve Hukuki Bağlamda Çocuğun İhmal ve İstismar Korunması, International Journal of Social and Educational Sciences Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 1(1), s. 1-24. 2014
----------------------------------------------------
[1] Polat, Oğuz, Adli Tıp, Seçkin Yayıncılık, Ocak 2017, s.64.
[2] Polat, Oğuz, Adli Tıp, Seçkin Yayıncılık, Ocak 2017, s.64.
[3] KURT,S.L., Çocuk Haklarına İlişkin Temel Uluslararası Belgeler ve Türkiye Uygulaması, Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi YIL: 16 SAYI: 36 TARİH: OCAK-HAZİRAN 2016 s.113
[4] Bknz.ÇHS m19.
[5] Bknz. ÇHS m.19.
[6] Uğurlu Z. , Aksoy Gülsen İ., Çocuk Hakları ve Hukuki Bağlamda Çocuğun İhmal ve İstismar Korunması, International Journal of Social and Educational Sciences Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, Cilt: 1 Sayı: 1 / Volume: 1 Sayı: 1 2014 - Haziran / 2014. s.5
[7] Kapancı K.B., Başoğlu B., Çocuğun Medeni Hukuk Kuralları Çerçevesinde Şiddete Karşı Korunması (Protection of Children from Violence Under Civil Law Rules), s.348.
[8] Bknz. TCK m.232
[9] https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/kotu-muamele-sucu-cezasi-nedir-tck.html
[10] Bknz. TCK m.233
[11] Uğurlu Z. , Aksoy Gülsen İ., Çocuk Hakları ve Hukuki Bağlamda Çocuğun İhmal ve İstismar Korunması, International Journal of Social and Educational Sciences Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, Cilt: 1 Sayı: 1 / Volume: 1 Sayı: 1 2014 - Haziran / 2014. s.18
[12] Koç F., Halıcıoğlu O., Akşit S., Hangi Bulgular Fiziksel İstismarı Düşündürür?, The Journal of Pediatric Research 2014 s3
[13] Şiddet (Violence) Prof. Dr. Oğuz POLAT*, s.20, MÜHF - HAD, C.22, S.1.
[14] Koç F., Halıcıoğlu O., Akşit S., Hangi Bulgular Fiziksel İstismarı Düşündürür?, The Journal of Pediatric Research 2014 s3