Tutukluluğun incelenmesi ile ilgili düzenlemeler 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Bu yasal düzenlemede tutukluluğun incelenmesi, iki halde gerçekleşmektedir. Bunlardan birincisi tutukluluğun otomatik olarak incelemesi halidir. Otomatik inceleme 30 günlük süreler içerisinde otomatik olarak ve resen gözetilerek yapılmaktadır.

İkincisi ise talep üzerine yapılan incelemedir. Burada yargılama öznelerinin talebi halinde inceleme yapılmaktadır. Örneğin, soruşturmayı yürüten savcının veya şüphelinin talebi üzerine yapılan inceleme bu türden bir incelemedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesinin birinci fıkrasına göre, soruşturma aşamasında şüphelinin tutuklu bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla şüphelinin tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususu gözden geçirilmelidir.

Bu yasal düzenlemede, gerek soruşturma, gerek kovuşturma aşamalarında tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunun, merciince belirli aralıklarla mutlaka incelenmesi zorunlu tutulmuştur.

Bu şekildeki bir düzenleme ile tutuklama gibi kişi özgürlüğünü geçici olarak yok eden bir tedbirin gereksiz olarak uzamasını önlemek amacı güdülmüştür.

Bu yasal düzenlemeye göre, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hakimi tarafından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100 üncü maddesi hükümleri dikkate alınarak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle şüphelinin tutukluluk halinin devam edip etmeyeceği hususunda bir karar verilir.[1]

Soruşturma aşamasında, şüpheli veya Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi, otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmediğini incelemeli ve bu hususta bir karar vermelidir.

Tutukluluk durumunun incelenmesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilmesi mümkündür. (CMK md. 108/2)

Hâkim veya mahkeme, tutuklu bulunan sanığın tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında veya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. Maddesinin birinci fıkrasında öngörülen süre içinde de re'sen karar verecektir. (CMK md. 108/3)

Yasal düzenlemede, kovuşturma aşamasında her duruşmada şüphelinin tutukluluk halinin devam edip etmeyeceği hususunda bir karar verilmeli ve bu karar re’sen verilmelidir.

Duruşma aralarında da keza, bu hususta karar verilebilmesi mümkündür. Yasa koyucu, davanın bir duruşmada bitirilmesini ilke olarak kabul etmiş bulunduğundan kovuşturma aşamasında durumun daha da kolay olacağı düşünülmüştür.

Tutukluluk hâlinin devamı gerekmediği hususunda karar verilirken hâkim veya mahkeme 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100 uncu maddedeki koşulların devam etmediği hususunda gerekli incelemeleri yapacak ve bu husustaki kararını gerekçeli olarak açıklayacaktır

ANAYASA HÜKÜMLERİNE GÖRE TUTUKLULUĞUN İNCELENMESİ KURUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yargı merciine başvurma hakkı

Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası gereğince, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.[2]

Başka bir söylemle, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, yakalama veya tutuklama yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır.

Bu durumda özgürlüğü kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan güvenceleri gerçekleştirmesi gerekir.[3]

Hakkın uygulanmasının talep hâlinde söz konusu olabilmesi

Serbest bırakılmak amacıyla yetkili yargı merciine yapılması gereken başvurudan söz edildiğine göre, bu hakkın uygulanması ancak talep hâlinde mümkün olmaktadır.

Bu nedenle, burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvence olarak karşımıza çıkmaktadır.[4]

Şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi halinde, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmamaktadır. Bu yöndeki incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil edilmemiştir.[5]

İncelemenin Yargısal Bir Niteliği

Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla başvurulacak yerin bir yargı mercii olması öngörülmüştür. Bu nedenle yapılan işin doğası gereği burada yapılacak incelemenin yargısal bir niteliği bulunduğu kabul edilmelidir.

Yargısal nitelikteki bu inceleme sırasında adil yargılanma hakkının tutmanın niteliğine ve şartlarına uygun güvencelerinin temin edilmesi zorunludur.

Bu yüzden tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkelerine riayet edilmesi zorunludur.[6]

Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, tutukluluğun yasaya aykırı olup olmadığının hâkim önünde düzenlenen duruşmalarda etkili olarak incelenmesini talep etme ve tutukluluk halinin gerekli olup olmadığının yetkililer tarafından hızlı bir şekilde tespit edilmesini isteme hakkını da güvenceye bağlamaktadır.

Silahların eşitliği ilkesi

Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması şeklinde tanımlanabilir.[7]

Silahların eşitliği, kişilerin (başvurucunun) soruşturma dosyasına ulaşabilmesini mümkün kılan bir ilkedir.

Cumhuriyet Savcısının görüşlerine etkili bir şekilde cevap verebilmesi için kişilerin kural olarak söz konusu belgelere ulaşması mümkün olmalıdır.

Bu zorunluluğun nasıl yerine getirileceğini tespit etmek yasa koyucuya ait bir işlem olmakla birlikte, tarafların beyanlarının birbirlerine bildirilmesi ve bu beyanlara cevap verebilmelerinin mümkün olması şarttır.[8]

Özgürlüğü kısıtlanan kişinin, salıverilme talebine ilişkin karar veren ilk derece mahkemesi huzurunda hazır bulunması ancak itiraz incelemesinin yapıldığı mahkemenin önüne çıkmaması ve burada duruşma yapılmaması, silahların eşitliği ilkesi gözetildiği müddetçe Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile sağlanan güvenceleri ihlal etmeyecektir.[9]

Tutukluluk haline itirazda bulunulan bir davada, Cumhuriyet Savcısı ve tutuklunun davaya katılma hakları vardır. Bundan başka tutukluluk haline itiraz başvurusunda Cumhuriyet Savcısı ve tutuklu arasında silahların eşitliği ilkesinin mutlaka gözetilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.[10]

Çelişmeli yargılama ilkesi

Çelişmeli yargılama ilkesi ise, taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını zorunlu tutmaktadır.[11] Başka bir söylemle bu ilke gereğince, davanın tarafları yargılama sürecine etkin bir şekilde katılabilmektedirler.

Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle bu iki ilke birbirini tamamlayıcı nitelikte olmaları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Burada çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır.[12] Bu dengenin bozulduğu hallerde hakkın ihlali söz konusu olacaktır.

Tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkı

Tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkı, Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasından kaynaklanmakta ve bu yasal düzenleme ile güvence altına alınmaktadır.

Özgürlüğünden mahrum edilen kişinin, bu hale dair şikâyetlerini, tutuklanmasına neden olan delillerin kapsamına veya nitelendirilmesine yönelik iddialarını, lehine ve aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı beyanlarını hâkim/mahkeme önünde sözlü olarak dile getirebilme imkânına sahip olması gerekir. Bu şekilde şüphelinin tutukluluğa olan itirazı çok daha etkili bir şekilde yapması mümkün olacaktır.

Bu yüzden kişi, bu haktan düzenli bir şekilde yararlanarak makul aralıklarla dinlenilmeyi talep edebilmesi gerekmektedir.[13]

Bu durumda sağlanması ise, kişinin tutukluluğunun duruşma açılarak ve taraflar dinlenilerek değerlendirilmesi ile mümkün olacaktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin dördüncü fıkrasından kaynaklanan ilk temel güvence, tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkını işaret etmektedir. Bu nedenle Tutuklu kişi, bu haktan düzenli aralıklarla yararlanabilmelidir.[14]

İtiraz incelemelerinin duruşma açılarak yapılması hâli

Anayasa’nın sağladığı güvence kapsamında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 105. maddesinde, şüpheli veya sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinde salıverilme talepleri karara bağlanırken duruşmada karar verilecek ise Cumhuriyet savcısının yanı sıra şüpheli, sanık veya müdafınin görüşünün alınacağı belirtilmiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesinde ise soruşturma aşamasında, şüphelinin tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda karar verilirken şüpheli veya müdafıinin dinlenilmesi gerektiği hususu hüküm altına alınmıştır.

Resen veya talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar mahkeme önünde itiraza konu olabilmesi

Bundan başka, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 101. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 267. maddesine göre resen veya talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar, mahkeme önünde itiraza konu olabilmektedir.[15]

Tutuklu kişinin makul aralıklarla dinlenilmeyi talep etme hakkı

Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası gereğince, tutukluluğun devamına ilişkin olarak mahkemelerce verilen kararlara yapılan her itirazda başvurucunun dinlenilmesi şart olmamasına karşın, tutuklu kişinin makul aralıklarla dinlenilmeyi talep etme hakkı da bulunmaktadır.[16]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesinin üçüncü fıkrasına göre hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğini her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında karar verebilmekte, birinci fıkrasına göre ise soruşturma aşamasında en geç otuz günlük zaman dilimleri içerisinde tutukluluk halini inceleyebilmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre şüpheli veya sanık soruşturma ve kovuşturma aşamalarının her bölümünde herhangi bir süre beklemeksizin salıverilmesini talep edebilme hakkına sahiptir. Aynı Kanun’un 267. maddesine göre ise resen veya istem üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar mahkeme önünde itiraza konu olabilmektedir.

Şayet somut olayda itiraz incelemesi sırasında duruşma yapılmamış ve başvurucu ve Cumhuriyet Savcısı tutukluluk halinin hukuka aykırı olup olmadığına ilişkin sözlü açıklama yapmak üzere Mahkemeye çağrılmamış ve dinlenmemiş ise, incelemede silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğinden söz edilemeyecektir.[17]

Tutukluluğa ilişkin kararların itiraz incelemesinin duruşma yapılmaksızın karara bağlanacağı kuralı

Tutukluluğa ilişkin kararların itiraz incelemesi açısından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 271. maddesinde itirazın kural olarak duruşma yapılmaksızın karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır. Burada ancak gerekli görülmesi halinde, Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekilin dinlenebileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Diğer bir deyişle, tutukluluğa ilişkin itirazlar genel kural olarak duruşma yapılmaksızın karara bağlanabilmektedir. Yargıç gerekli görürse, duruşma açarak tarafları dinleyecektir.

Bu yasal düzenlemeye göre, tutukluluk incelemelerinin veya tutukluluğa ilişkin itiraz incelemelerinin duruşma açılarak yapılması hâlinde şüpheli, sanık veya müdafiinin dinlenilmesi zorunlu bir işlemdir.[18]

Anayasa mahkemesi aynen AİHM gibi, tutukluluğa ilişkin verilen her kararın itirazının incelenmesinde veya her tahliye talebinin değerlendirilmesinde duruşma yapılması durumunun, ceza yargılaması sistemini işlemez hâle getirebileceğini düşünmektedir.[19]

Anayasa mahkemesi bu gerekçe ile Anayasa'da öngörülen inceleme usulüne ilişkin güvencelerin, duruşma yapmayı gerektirecek özel bir durum olmadığı sürece tutukluluğa karşı yapılacak itirazlar için her durumda duruşma yapılmasını gerektirmediğini dile getirmektedir.[20]

Örneğin, başvurucunun tutukluluk durumu, tutuklanmasına karar verildiği 20/7/2016 tarihinden itibaren duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlar ile devam ettirilmiş ise burada kişinin tutuklama haline ilişkin söyleyeceklerini bu değerlendirmeler sırasında sözlü olarak yargıç önünde dile getirip getirmediği hususu önem kazanmaktadır.

Kişi bu süreçte tutukluluğa yönelik itirazlarını, tutuklanmasına esas alınan delillerin içeriğine veya nitelendirilmesine yönelik iddialarını, lehine ve aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı beyanlarını, tahliye taleplerini hâkim/mahkeme önünde sözlü olarak dile getirmesi mümkün olmamış ise bir hak ihlalinden söz edilebilecektir.

Örneğin, yukarıda verilen örnekteki gibi tutukluluk durumunun yaklaşık yirmi bir ay boyunca duruşmasız olarak incelenmesi, olağan dönemde "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkeleri ile bağdaşmayacaktır.[21]

Bu konuda Anayasa Mahkemesi kararlarına konu olmuş başka somut olaylardan da bahsetmek mümkündür.

Nitekim Anayasa Mahkemesi, başvurucuların tutukluluk durumunun 7 ay 2 gün [22] ve 3 ay 17 gün[23] boyunca duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlar ile devam ettirildiği somut olaylarda, Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine hükmetmiştir.

Anayasa mahkemesi bu gibi olaylarda, tutukluluk durumunun uzun bir süre boyunca tutuklu kişiye herhangi bir söz hakkı tanımaksızın ve kişinin tutukluluk üzerine ve buna ilişkin itirazlarını sözlü olarak dile getirme imkanı tanımaksızın dosya üzerinden kişilerin tutukluluk hallerinin devam edilmesine karar verilmesi halini hukuka aykırı bulmaktadır.

Örneğin; yirmi bir ay boyunca duruşmasız olarak dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlar ile kişinin tutukluluk halinin devam ettirilmesi ve bu süreç içinde hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaması olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı olacaktır.

Ancak olağanüstü dönemlerde de temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında böyle bir davranışın meşru olup olmadığı hususu da ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi yukarıda örnek olarak verilen olayda; "olağanüstü hâl" döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak tutukluluğun yirmi bir ay boyunca hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın dosya üzerinden yapılan incelemeler sonrasında verilen kararlarla sürdürülmesi şeklinde yapılan ve Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı olan bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiş ve tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın “Kabul Edilebilir Olduğuna Oybirliğiyle” karar vermiştir.[24]

Anayasa mahkemesi, başvurucuların tutukluluk halleri ile ilgili itirazlarını Ağır Ceza Mahkemesince yapılan 4/10/2012 tarihli duruşmada dile getirme ve mahkeme önünde sözlü savunma yapma fırsatı buldukları olayda, Ağır Ceza Mahkemesince yapılan incelemeden 11 gün gibi makul bir süre sonra, 15/10/2012 tarihinde diğer bir Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yapılan itiraz incelemesi sırasında duruşma yapılmasının gerekli olmadığını belirtmiştir.[25]

TUTUKLULUK DURUMU HAKKINDA KARAR VERİLMEMİŞ OLMASI HALİ

Tutuklamaya ilişkin yargısal denetimin “otomatik olarak” yani tutuklanan kişinin bu hususta önceden talepte bulunmasına gerek olmaksızın gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Keyfiliğin önlenmesi açısından otomatik denetim önem arz etmektedir. Hâkim tarafından alıkoyma halinin devam ettirilmesinin haklı bulunup bulunmadığını belirlemek üzere, düzenli aralıklarla davanın yani kişinin tutukluluk halinin incelenmesi gerekir.[26]

Tutukluluk halinin düzenli veya düzensiz aralıklarla incelenmesi uygulamasının amacı şudur: somut alıkoyma açısından şartların zamanla değişebilmesi hali söz konusu olabilir. Bu nedenle bir soruşturmanın ilk bölümünde alıkoyma hali gerekliyken daha sonraki bir bölümde tutuklu olmaya gerek kalmayabileceği olgusunun adli mercilerce göz önünde bulundurulmasının sağlanması gerekliliği ortaya çıkabilecektir.

Örnek Olay

Örneğin somut olayda, yargılanması 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/99 sayılı dosyasında devam ederken hakkındaki yakalama kararına istinaden yakalanan başvurucu, 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 6/6/2012 tarihli kararı ile tutuklanmıştır. Başvurucunun bu karara yönelik itirazı 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.6.2012 ve 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 3.7.2012 tarihli kararları ile reddedilmiştir.

Başvurucunun tutukluluk durumu ile ilgili olarak, itiraz incelemesinin yapıldığı 3.7.2012 tarihinden mahkemeye çıkartıldığı 20.11.2012 tarihine kadar 5271 sayılı Kanun’un 108.maddesinin üçüncü fıkrası gereğince hakkında bir karar verildiğine dair dava dosyası kapsamında belge ve bilgi tespit edilmemiştir.

Anayasa Mahkemesi bu somut olayda; başvurucunun belirtilen tarihler arasında 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/99 sayılı dosyasında tutuklu olmasına ve mahkemesince bu tarihler arasında oturumlar yapılmış olmasına rağmen tutukluluk durumu hakkında karar verilmemiş olması, tutukluluk durumunun makul aralıklarla incelenmesi ve koşulların artık özgürlükten mahrum bırakılmayı gerektirmediği durumda serbest bırakılmayı isteme hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu belirtmiştir.[27]

Başka bir söylemle Anayasa mahkemesi bu olayda, başvurucunun tutukluluk durumu hakkında karar verilmediği iddiası ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.[28]

TUTUKLULUK İNCELEMELERİNİN SEGBÎS VASITASIYLA YAPILMASI

Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/2653, Karar Tarihi: 18.11.2015, Resmi Gazete Tarihi: 30.12.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29578

Bazen tutukluluk incelemesi, kişilerin hâkim huzuruna çıkarılmadan SEGBÎS vasıtasıyla yapılmaktadır.

SEGBİS, bilindiği üzere Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminde (UYAP) ses ve görüntünün aynı anda elektronik ortamda iletildiği, kaydedildiği ve saklandığı ses ve görüntü bilişim sistemidir.

SEGBİS ile ilgili olarak mevzuatta bazı düzenlemeler yapılmış ve Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik, 20.9.2011 tarihli ve 28060 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Böylece sistemin nasıl işleyeceği ilgili mevzuatla açık bir hale gelmiş ve bu durumla ilgili hükümler kaleme alınmıştır.

Bu kapsamda hangi durumlarda bu sistemin uygulanabileceği, hangi merciin bu kararı verme yetkisine sahip olduğu ve ses- görüntü bağlantısının kurulması için gerekli teknik düzenleme ile ilgili hususlar yönetmelikte hüküm altına alınmıştır.[29]

SEGBİS ile ifade alma ve sorgu işlemleri ile duruşmaların video kaydına alınması, Cumhuriyet başsavcılığı veya mahkemenin yargı çevresi dışında bulunan veya mahkemede hazır bulunamayan kişilerin (şüpheli, sanık, tanık, şikâyetçi, katılan vs.) video konferans yoluyla dinlenilmesi ve ifadelerinin kayda alınması mümkün hale gelmiştir.

Ses ve görüntü kaydı sonrası yazılı tutanağa dönüştürülen kayıtların ilgililere verilebileceği, talep veya itiraz hâlinde ise ses ve görüntü kayıtlarının, soruşturma ve kovuşturma makamı gözetiminde ilgilisine izletilebileceği hüküm altına alınmıştır.

SEGBİS ile cezaevinde veya yargılama makamı yargı çevresi dışında bulunan kişilerin bir an önce hâkim önüne çıkarılması ve haklarında makul sürede karar verilebilmesi imkanı bulunmaktadır.

Bu sistemin kişi haklarının ihlalinin önlenmesi yanında güvenlik bakımından da faydaları söz konusudur. Bu uygulama ile cezaevi aracı ile esas mahkemeye nakillerde kaza, terör gibi nedenlerle meydana gelebilecek zararların da önüne geçilmesi mümkün olacaktır.[30]

AİHM, ceza yargılaması duruşmalarına video konferans yöntemiyle katılımın sağlanmasında savunmanın diğer taraflara nazaran ciddi bir şekilde dezavantajlı bir konuma düşürülmediği durumlarda, sanığın mahkemede hazır bulunma şartının gerçekleşmiş sayılacağını belirtmiştir.[31]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde, mahkemede bulunma imkânı olmayan sanığın, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle ifade alma ve sorgu işleminin yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu yasal düzenlemede, SEGBİS’in kullanılması ile sorgu yapılma olanağının bulunması hâlinde bu yolla sanığın sorgusunun yapılması hususu emredici hükme bağlanmıştır.

Bu sistem ile ifadesi alınanların duruşma salonundakileri görebilme ve söylenenleri duyabilme imkânı bulunduğu gibi diğer tarafın da aynı imkâna sahip olarak sorgu, ifade alma ve beyanda bulunma gibi yargısal işlemleri karşılıklı olarak gerçekleştirilebilmeleri mümkündür. Diğere bir söylemle, SEGBİS vasıtasıyla yargılamada yüz yüzelik ilkesi temin edilmiş bulunmaktadır.[32]

Örnek Olay

Somut olayda başvurucuların, 3 No.lu Hâkimliğinin 13/5/2013 tarihinde SEGBİS vasıtasıyla savunmaları alındıktan sonra tutukluluklarının devamına karar verilmiştir. Başvurucuların 13/6/2013, 12/7/2013 ve 12/8/2013 tarihlerindeki tutukluluk incelemeleri de SEGBİS yöntemi ile yapılmıştır.

Başvurucular, 1 No.lu Hâkimliğinin 13/6/2013 tarihli tutukluluk incelemesinde de tutukluluk hâlleri ile ilgili itirazlarını dile getirme ve Mahkeme önünde sözlü savunma yapma fırsatı bulmuşlardır.

Başvurucular 25/4/2013 tarihinde 2 No.lu Hâkimliğine tahliye talebi için başvuruda bulunmuştur.

Anılan Mahkemece bu talep 3/5/2013 tarihinde dosya üzerinden inceleme yapılarak reddedilmiştir.

Başvurucuların, 3 No.lu Hâkimliğine yaptıkları itiraz ise 29/5/2013 tarihinde yine Mahkemece dosya üzerinden/duruşma yapılmaksızın kesin olarak reddedilmiştir.

Anayasa mahkemesi, bu olayda belirtilen süreler dikkate alındığında başvurucuların tutuklulukla ilgili itirazının incelenmesinin, tutuklunun makul aralıklarla dinlenilmesi yönündeki kuralı ihlal etmediği sonucuna ulaşmıştır.[33]

Anayasa mahkemesi bu kararıyla tutukluluk incelemesinin SEGBİS vasıtasıyla yapılabileceğini ve bu şekilde yüz yüzelik ilkesinin gerçekleşmiş olacağını işaret etmektedir.[34]

TUTUKLULUK İNCELEMESİNDE MÜDAFİDEN YARARLANMA HAKKI

Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu ifade edilmektedir.

Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde belirtildiği üzere, kişilerin kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafınin yardımından yararlanmak haklarına sahip olduğu, eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabileceği hüküm altına alınmıştır.

Sözleşme’nin anılan maddesi herhangi bir istisna gözetmeksizin suç isnadı altında bulunan herkesi kapsadığını ve ceza yargılamasının her aşamasında uygulanması gerektiğini ve Anayasa mahkemesinin görüşünün bu doğrultuda olduğunu söyleyebiliriz.[35]

Müdafi yardımından yararlanma hakkının soruşturma aşamasında da geçerli olması

Soruşturma aşamasında yapılan işlemler bakımından da bir avukat yardımından faydalanma hakkının güvence altına alındığı görülmektedir.

Nitekim AİHM bir kararında, Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinin etkinliğinden söz edilebilmesi için yargılama öncesi işlemler bakımından da söz konusu düzenlemenin uygulama alanı bulmasının zorunlu olduğunu ifade etmiştir.[36]

Ancak AİHM bazı kararlarında, müdafi ile temsil hakkının sınırsız olmadığını ifade etmektedir.[37]

AİHM, geçerli bir nedene dayanılıyorsa davanın açılmasından önceki aşamada avukata erişimin kısıtlanmasının mümkün olabileceğini bazı kararlarında dile getirmektedir.[38]

AİHM’e göre, burada önemli olan yargılamaya bir bütün hâlinde bakıldığında soruşturma aşamasında bu hükme aykırılığın, ciddi bir şekilde adil yargılanma hakkına engel olması gibi bir durumun çıkıp çıkmadığıdır. AİHM, bu gibi hallerde adil yargılanma hakkı engelleniyorsa, mevcut durumda hak ihlali ortaya çıkabilecektir.[39]

Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, tutukluluğun yasaya aykırı olup olmadığının hâkim önünde düzenlenen duruşmalarda etkili olarak incelenmesini talep etme ve tutukluluk hâlinin gerekli olup olmadığının yetkililer tarafından hızlı bir şekilde tespit edilmesini isteme hakkı güvenceye bağlanmıştır.

Duruşmalı incelemelerde müdafi bulundurma zorunluluğu

Tutukluluk gibi kişi hürriyeti ve güvenliğini kısıtlayan bir tedbir kararının verilmesi ve tedbirin devam edip etmeyeceğine ilişkin tüm duruşmalı incelemelerde, şüphelinin haklarının korunması bakımından bir müdafiin yardımından faydalanması, savunmanın güçlendirilmesi açısından önemli bir unsurdur.

Kişilerin yasal olarak müdafi yardımının sağlanmasının zorunlu olmadığı durumlarda bu hakkın kullanımının engellenmemesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının etkili bir şekilde gerçekleştirilmesinin teminatı olarak değerlendirilebilir.

Şüpheli müdafiinin, tutuklunun tahliye talebine dair savunmasını, şüpheliden daha iyi ve etkili bir şekilde yapabilme bilgi ve yeteneğine sahip olduğu ve hukuki argümanları daha iyi kullanabileceği izahtan varestedir.[40]

Bu yüzden, tutukluluk incelemesinin şüpheli veya müdafiin huzurda birlikte dinlenilmek suretiyle yapılması zorunlu olmasa dahi talep hâlinde müdafiin şüpheliyle birlikte tutukluluk incelemesi sırasında, savunma ve itirazlarını sunmasının engellenmemesi gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen hususlar birlikte değerlendirildiğinde, tutukluluk incelemelerinde müdafi yardımından yararlandırılmamış olması ve bu durumun engellenmesi hallerinde Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiği ifade edilebilir.[41]

İTİRAZ MAKAMININ İNCELEME SÜRESİ

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "İtiraz usulü ve inceleme mercileri" kenar başlıklı 268. maddesinin ikinci fıkrasına göre, tutuklama kararına veya tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltecektir. Ancak yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie bu konuda karar verilmek üzere göndermelidir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre, kişilerin salıverilme talebiyle yapılan başvuruların Sözleşme'nin 5. maddesinin üçüncü fıkrasına[42] göre yetkili merciler tarafından resen yapılan denetimden ayrı olarak incelenmesi gerekmektedir.[43]

Bu durumda bir mahkeme tarafından otomatik bir şekilde ve düzenli olarak denetiminin yapıldığı bir sistemin Sözleşme'nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasının[44] gereklerine uygunluğunun sağlaması gerekir.[45] Sözleşmenin bu hükmünde geçen “kısa bir süre içinde” tabirinin bu anlamda her somut olayda değerlendirmeye alınması şarttır.

Bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasını haklı kılan unsurların zamanla değişmesi söz konusu olabileceği hallerde, Sözleşme'nin 5. maddesinin dördüncü fıkrası makul aralıklarla yapılan salıverilme başvurularının incelenmesini güvence altına almaktadır.

Sözleşme'nin 5. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklu bulunan kişilere özgürlük kısıtlamasının kanuna uygunluğuna itiraz etmek için mahkemeye başvurma hakkı sağlamakla beraber bu işlemlerin başlamasının ardından özgürlük kısıtlamasının yasaya uyguluğuna ilişkin olarak kısa bir süre içinde karar verilmesi haklarını da korumaya almaktadır.[46]

İtiraz inceleme süresinin başlama anı

AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasına göre özgürlük kısıtlamasının kanuna uygunluğuna yönelik itirazı inceleme süresinin, yetkili mercilere başvuru yapılması ile başladığını ve başvuruya ilişkin olarak verilen kararın başvurana veya temsilcisine bildirilmesi ile sona erdiğini bazı kararlarında ifade etmektedir.[47]

Kararın gereken bir hızla alınıp alınmadığı, her davanın kendi özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.[48]

Örneğin; AİHM bir kararında başvurucunun salıverilme talebinin yirmi üç gün sonra karara bağlanmasını Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı bulmuştur.[49]

AİHM bir başka kararında, başvurucunun tutuklamaya itirazının kırk bir gün sonra karara bağlanmasını Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasındaki kurala, yani süratle yargı kararının verilmesi gereğine aykırı olarak değerlendirmiş ve anılan fıkranın ihlal edildiğine karar vermiştir.[50]

Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, hürriyeti kısıtlanan kişinin durumu hakkında karar verilmesini talep etmesi hâlinde bu talebin karara bağlanması için belirli bir süre açık bir şekilde öngörülmemiş olmasına rağmen, kısa sürede karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Burada “kısa süre” ibaresi ve kararın gereken hızlılıkla alınıp alınmadığı her davanın kendi özel şartlarına göre değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır.

Bu anlamda derece mahkemelerinin gösterdiği özen konusunda; tutulan kişinin tutumlarının gecikmeye sebebiyet verip vermediği, gecikmenin resmî makamların sorumluluğunda olup olmadığı gibi unsurlar dikkate alınarak değerlendirilmelidir.[51]

Ceza muhakemesi hukukumuzda itiraz usulünün düzenlendiği 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 268. maddesinin ikinci fıkrasında, kararına itiraz edilen hâkim veya mahkemenin itiraz incelemesini en çok üç gün içinde yapması, itirazı yerinde görmezse yetkili merciye göndermesi gerektiği hüküm altına alınmış ise de, itiraz merciinin incelemesini ne kadar süre içinde tamamlaması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.

Anayasa'nın yukarıda da belirtilen 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan “kısa sürede” ibaresi, hürriyeti kısıtlanan kişinin bu kısıtlamanın hukukiliğine karşı yaptığı itirazın mümkün olan en kısa sürede karara bağlanması zorunluluğunu işaret etmektedir.[52]

Bundan başka, itiraz incelemesinin kısa sürede karara bağlanması konusunda getirilen güvence, sadece incelemenin kısa sürede karara bağlanmasını değil, aynı zamanda verilen kararın bu kısa süre içinde tebliğ edilmesi zorunluluğunu da gerektirmektedir.

Bu yüzden tutuklamanın (hürriyetten yoksun bırakılmanın) hukukiliğine yönelik itirazın kısa sürede karara bağlanması güvencesine uygun hareket edilip edilmediği değerlendirilirken yetkili mercilere başvuru yapılan tarihten başvuruya ilişkin verilen kararın başvurucuya veya temsilcisine tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre dikkate alınmalıdır.[53]

Anayasa mahkemesine göre; Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunduğu kuralı, kısıtlama sebebi bakımından bir ayrım yapılmadığından buradaki başvuru hakkı, elbette mahkûmiyet hükmüne bağlı olarak tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılmayı da içermektedir.[54]

Anayasa mahkemesi bazı kararlarında, itiraz merciinin inceleme süresi bakımından her olaya uygulanacak mahiyette standart bir süre öngörülmesinin birtakım olumsuzluklara yol açabileceğini, standart inceleme süresi öngörülmesi halinin özellikle sanık sayısının fazla olduğu ve nispeten karmaşık nitelikteki soruşturma veya yargılamalarda itirazın esasının gereği gibi incelenememesi riskini ortaya çıkarabileceğini, bu nedenle Anayasa Mahkemesinin kısa süre bağlamında somut bir süre telaffuz etme gereği duymadığını dile getirmektedir.[55]

Bu noktada “kısa süre” ibaresi yönünden Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin önceki kararlarının dikkate alınması gerekmektedir.

Örneğin Anayasa Mahkemesi’nin Ulaş Kaya ve Adnan Ataman kararında, başvurucuların itiraz merciinin kararından kırk bir gün sonra haberdar olmalarının kısa sürede karar verilmesi güvencesini ihlal ettiği hüküm altına alınmıştır.[56]

AİHM, Türkiye ile ilgili olarak verdiği bir kararında başvurucunun tutuklamaya itirazının kırk bir gün sonra karara bağlanmasının Sözleşme'nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan "süratle yargı kararının verilmesi" güvencesine aykırılık oluşturduğunu ifade etmiştir.[57]

Örneğin; hakkında verilen tutukluluğun devamı kararına 21/12/2016 tarihinde itiraz eden başvurucunun bu itirazı, merciince 1/2/2017 tarihinde karara bağlandığı ve başvurucu itirazının sonucunu 3/2/2017 tarihinde öğrendiği olayda; İtirazın karara bağlanmasındaki gecikmede başvurucuya atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı, başvurucunun itirazının itirazda bulunulduktan kırk iki gün sonra karara bağlanmasının ve başvurucunun karar sonucunu kırk dört gün sonra öğrenmesinin Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile düzenlenen kısa sürede karar verilmesi zorunluluğu ile bağdaştığı söylenemeyecektir.

Bu somut olayda Anayasa Mahkemesi belirtilen gerekçelerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında güvence altına alınan itiraz incelemesinin kısa sürede karara bağlanması hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.[58]

TUTUKLULUK HALİNİN DÜZENLİ OLARAK GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesinin birinci fıkrasına göre, soruşturma aşamasında şüphelinin tutuklu bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla şüphelinin tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususu gözden geçirilmelidir.

Soruşturma aşamasında, bazen otuz günlük sürenin ne zaman başlaması gerektiği hususunda tartışmalar yaşanmaktadır. Örneğin, soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısının talebi üzerine 30 günlük süre içinde tutukluluğun incelenmesi akabinde şüpheli veya müdafinin talebi üzerine itiraz sonucunda verilecek tutukluluk halinin devamı yönündeki kararın verilme süresi içinde bu 30 günlük sürenin aşılması hali söz konusu olabilir.

Bu durumda 30 günlük inceleme süresi itiraz üzerine verilen karar tarihinden itibaren mi yoksa bir önceki savcılık talebi üzerine yapılan inceleme ve mahkemece verilen kararın verildiği tarihten itibaren mi başlayacağı hususu duraksamaya neden olabilir.

Burada konuyu iki aşamada ele almak lazım. Şayet itiraz üzerine kısa sürede karar verilmiş ise, bu karardan itibaren tekrar otuz günlük süre dikkate alınmalıdır. Burada önemli olan kişinin tutukluluk halinin başlamasından itibaren her ay tutukluluk durumunun incelenmesidir.

Şayet itiraz üzerine karar verilmesi gecikmiş ve 30 günlük sürenin aşılması olasılığı varsa, artık itiraz konusundaki karar beklenmeden tutukluluk süresinin devam edip etmeyeceği hususu ilgili soruşturma savcısı tarafından ilgili mahkemeden talep edilmelidir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, itiraz üzerine kısa sürede karar verilmemesi, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında güvence altına alınan itiraz incelemesinin kısa sürede karara bağlanması hakkını ihlal edecektir.

Sonuç olarak soruşturma aşamasında tutukluluk halinin devam edip etmeyeceği yönünde getirilen 30 günlük inceleme süresi zorunlu bir süredir. Bu sürenin geçirilmemesine özen gösterilmelidir.

Kanaatimizce, otomatik değerlendirme yani tutuklu olan kişinin tutukluluk halinin devamına karar verilip verilmeyeceği yönündeki değerlendirmenin aylık dönemlerde yapılması kesinlikle yapılması gerekmektedir. Bu inceleme aylık dönemlere isabet ediyorsa, en son itiraz üzerine karar verildiği tarihten itibaren de 30 günlük süre başlatılabilir. Şayet aylık dönemi aşıyorsa kesinlikle önceki otomatik inceleme tarihinden itibaren 30 günlük süre başlatılmalıdır.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------------------

[1] Değişik: 11/4/2013-6459/16 md.

[2] Mehmet Haberal, § 122. ; Başvuru Numarası: 2012/849, KT: 4.12.2013; Anayasa Mahkemesi, Birinci Bölüm.

[3] Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz:Çatal/Türkiye, B. No. 26808/08, 17/4/2012, § 32;A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık[BD], B. No. 3455/05, 18/2/2009, § 203.

[4] Aydın Yavuz ve diğerleri, § 328. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 20.6.2017 tarihinde, Aydın Yavuz ve diğerleri tarafından yapılan bireysel başvuruda (B. No: 2016/22169) Anayasa’nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirilen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

[5] Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21.11.2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2.12.2015 § 24.

[6] Hikmet Yavğın, B. No: 2013/1279, 30.12.2014, §§ 29, 30; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Altınok/Türkiye, B. No: 31610/08, 29.11.2011, § 45.

[7] Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26.6.2014, §§ 70, 71.

[8] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2012/1158, Karar Tarihi: 21.11.2013, Resmi Gazete Tarihi: 14.12.2013, Resmi Gazete Sayısı: 28851

[9] Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz:Saghinadze ve Diğerleri/Gürcistan,B. No: 18768/05, 27/5/2010, § 150;Depa/Polonya,B. No: 62324/00, 12/12/2006, §§ 48–49).

[10] Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz:Ceviz/Türkiye, B. No: 8140/08, 17/7/2012, § 52; Nikolova/ Bulgaristan[BD], B. No: 31195/96, 25/3/1999, § 58.

[11] Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71.

[12] Bülent Karataş, § 71.

[13] Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 66; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 267; Aydın Yavuz ve diğerleri, § 333.

[14] Knebl/Çek Cumhuriyeti, B. No: 20157/05,28/10/2010, § 85.

[15] Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 269.

[16] Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Altınok/Türkiye, B. No: 31610/08, 29/11/2011, § 54;Knebl/Çek Cumhuriyeti, B. No: 20157/05, 28/10/2010, § 85.

[17] Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz:Çatal/Türkiye, B. No: 26808/08, 17/4/2012, § 37.

[18] Aydın Yavuz ve diğerleri, § 334.

[19] Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz:Çatal/Türkiye, B. No: 26808/08, 17/4/2012, § 40;Altınok/Türkiye,B. No: 31610/08, 29/11/2011, § 54.

[20] Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 73; Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2016/15637, Resmi Gazete Sayısı: 30428, Resmi Gazete Tarihi: 22.05.2018, Karar Tarihi: 12.04.2018.

[21] Aydın Yavuz ve diğerleri, § 341.

[22] Mehmet Halim Oral, B. No: 2012/1221, 16/10/2014, § 53; Ferit Çelik, B. No: 2012/1220, 10/12/2014, § 53.

[23] Ulaş Kaya ve Adnan Ataman, B. No: 2013/4128, 18/11/2015, § 61.

[24] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2016/15637, Resmi Gazete Sayısı: 30428, Resmi Gazete Tarihi: 22.05.2018, Karar Tarihi: 12.04.2018, anayasa mahkemesi üyesi olan başvurucu hakkında tutukluluk incelemelerinin hakim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiştir. 229. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 20/7/2016 tarihinde başvurucunun sorgusu yapılmış, başvurucu -müdafiiyle birlikte- sorgu sırasında hem kendilerine isnat edilen suçlamalara karşı hem de Savcılık tarafından yapılan tutuklama talebine karşı savunmalarını sözlü olarak ifade etmiştir. 230. Başvurucunun tutuklanmasından sonra gerek tahliye talebinde bulunması üzerine gerekse resen yapılan tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirildiği, başvurucunun bu süreç içinde hâkim/mahkeme önüne çıkarılmadığı görülmektedir. Başvurucunun tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarına yönelik itirazları da itiraz mercilerince dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda karara bağlanmıştır. Nitekim Bakanlık görüşünde de bu süreçte tutukluluk incelemelerinin duruşmalı olarak yapılmadığı ifade edilmiştir.

[25] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2012/1158, Karar Tarihi: 21.11.2013, Resmi Gazete Tarihi: 14.12.2013, Resmi Gazete Sayısı: 28851

[26] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/1755, Karar Tarihi: 25.03.2015, Resmi Gazete Tarihi: 17.06.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29389.

[27] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/1755, Karar Tarihi: 25.03.2015, Resmi Gazete Tarihi: 17.06.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29389.

[28] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/1755, Karar Tarihi: 25.03.2015, Resmi Gazete Tarihi: 17.06.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29389.

[29] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/2653, Karar Tarihi: 18.11.2015, Resmi Gazete Tarihi: 30.12.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29578.

[30] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/2653, Karar Tarihi: 18.11.2015, Resmi Gazete Tarihi: 30.12.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29578

[31] Marcello Viola/İtalya, B. No: 45106/04,5/1/2007, § 76.

[32] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/2653, Karar Tarihi: 18.11.2015, Resmi Gazete Tarihi: 30.12.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29578

[33] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/2653, Karar Tarihi: 18.11.2015, Resmi Gazete Tarihi: 30.12.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29578.

[34] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/2653, Karar Tarihi: 18.11.2015, Resmi Gazete Tarihi: 30.12.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29578.

[35] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası: 2013/2653, Karar Tarihi: 18.11.2015, Resmi Gazete Tarihi: 30.12.2015, Resmi Gazete Sayısı: 29578.

[36] Imbrioscia/İsviçre, B. No: 13972/88, 24.11.1993, § 33.

[37] Can/Avusturya, B.No: 9300/81, 30.9.1985, § 57,