Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

Ceza adaleti sisteminde “adalet” sağlanıyor mu?

Sanıkların, suç mağdurları veya belirli suç türleri tanıklarının CAS’a* güvenme olasılığı nedir?

Ülke cezaevlerindeki nüfus yoğunluğunun sosyal, ahlaki, ve ekonomik bedelleri  göz ardı mı ediliyor?

Genel nüfustaki  100.000’e göre cezaevindeki nüfusunun yüksekliği yeni Türk Ceza Siyasetinin başarı kanıtı mıdır?

“Lekelenmeme hakkı” de facto göz ardı mı edilmektedir?

Soruşturma, Kavuşturma veya Yargılama Hedef Sürelerinin Belirlenmesi ve Uygulanmasına ilişkin yönetmelik de facto etkili oldu mu?

Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru sonucu verilen ihlal kararları kamu kurumları tarafından benimsenip uygulanıyor mu?

Adli Sicil veri tabanı ile UYAP sistemi araştırma projeleri için kaynak işlevi görüyor mu?

Giriş

Sosyo-juridik olarak ortaya çıkan tabloda (anayasa temelli insan hakları, pazar ekonomisi ve özgür seçimlerle tanımlanan) modern devletler yüksek suç oranı ve davranış sapması üreticisi(risk toplumu) olarak belirdi. Ceza adaleti sistemi ise bu tablonun arkasında yatan sosyal sorunlarla baş edebilme kapasitesinden yoksun bulunmaktadır. Geleneksel ceza adaleti süreci, devlet ve suçlu ikilisi ile nitelendirilirken, mevcut ceza siyaseti mağdur ve toplumun fazlaca katkısını içermektedir: Uzlaşma, tazmin, iade, toplumsal hizmet. Bunlar, ceza adaleti ile sosyal siyaset arasında konumlandırılabilir. Bunlar hukuk ile ahlak arasında yeni bir dengenin oluşturulmasını sergilemektedir.

Ceza adaleti sistemine konu olan suç her ne kadar sapma türü bir davranış ise de, super-marketten  bir çikolata çalmaktan kasten adam öldürmeye kadar  geniş bir yelpazede çeşitli faaliyetleri kapsamaktadır. Mala karşı suçlar dünyanın her tarafında olduğu gibi ülkemizde de en fazla işlenen suç türlerindendir (TCK 141-169 maddelerine göre 2022 yılı toplamı  553 554). Bu  suçlardan karanlıkta kalan (dark numbers) suç miktarının % 70-80 oranında olduğu göz önüne alınarak tüm suçluların yakalanmaması bir bakıma ceza adaleti sistemi için bir artı olarak değerlendirilmelidir.1

Kuşkusuz, tek bir teori tüm suçlu davranışları açıklayacak nitelikte değildir.  Sosyolojik teoriler, suçlu ve normal davranış arasında  bir akışkanlık olduğunu ve suç aralığının (0

Ceza hukukunun temel işlevi ise  a) yeterince ciddiyet sergileyen b) mahkumiyetle kamusal etiketlemeyi içeren ve c) cezai yaptırım gerektiren d)yanlış eylem biçimlerinin kamuya bildirimidir-Suç kontrol modeli. Biçim olarak “Kim…yaparsa,…cezaya çarptırılacaktır” formatında olup; ne biçimde yanlış eylemlerin hangi koşullarda suç olacağı bildirimidir. Ceza hukuku, eylemin yapılmamasına odaklandığından, önleyici(preventive) bir işleve hizmet etmektedir. Eylemlerin ciddiyeti bağlamında, “ne derece ciddi olan, ciddi olacaktır?” sorusu gündeme gelmekte ve bu konuda risk, tehlike ve zarar kavramları önemli dayanaklar oluşturmaktadır. Cezalar bakımından suçların derecelendirilmesine veya her suç için taban ve tavan cezalar arasındaki makasın fazla olması(!) nedeniyle hükmedilen cezalar bakımından orantısızlık içinde olmaması önemli görülmektedir.

Cezalandırmada artışın nedenleri arasında genelde 1) Yükselen suç oranları, 2) Ekonomik ve sosyal sorunlar, 3) Postmodern öfke ve 4) Popülist cezalandırıcılık yer almaktadır. Bu değişkenler arasında ekonomik ve sosyal sorunların ortaya çıkardığı işsizler ordusuna ne yapılacağı gündeme gelmektedir: Ya sosyal yardım desteğini artırmak, ya açıklıktan ölmelerine izin vermek veya Brezilya ve Meksika örneklerinde olduğu gibi sokaklarda vurularak öldürülmelerine göz yummak; ya da kent varoşlarına toplamak, cezaevlerine kapatmak. Bizlerin ilk ve son seçeneği yeğlediği gözükmektedir. Bazı araştırmalara göre, varoş ve cezaevlerinin benzer çok yönü bulunmakta (Wacquaint, 2001); sosyal adalet ile ceza adaleti arasındaki ilişki/etkileşime tanık olunmaktadır. Toplumda eşitsizlik ve servet orantısız bir biçimde artığında cezaevi nüfusunda da artışa tanık olunmaktadır. Bu hiç de sürpriz değildir. Cezaevinin varlık nedeni ne olursa olsun, konukları sosyo-ekonomik-statüleri bakımından fazla sayıda düşük profilli, fakir, işsiz, çalışamayacak durumda, evsiz, fiziki/psişik rahatsızlıkları olan kişilerdir.

Özetle, toplumdaki sosyo-ekonomik ve statüsü açısından toplumsal risk oluşturan sınıflar ceza adaleti sistemindeki iş yükünün çoğunu oluşturmaktadırlar. Kuşkusuz, toplumsal risk oluşturan sınıflar, riskli yörelerde yaşayan insanlardır. Her kent coğrafyasında bu mekanlar bilinmekte; ve yörede oturan kişilerce dile getirilmektedir.

Toplum güvenliği üzerinde çok az veya yok denecek derecede etkisi olan ceza adaleti sisteminin bireysel suçluya odaklanarak toplum güvenliğini sağlayacağı beklenilmekte ve bu nedenle adalet sistemi devamlı eleştiri konusu yapılarak, suçlulara karşı daha sert olunması biçiminde bir tepki göstermesi istenilmekte/döngü devam etmektedir.2  Bu konuda temel soru, mevcut ceza adaleti sistemi, toplumun güvenliğini gerçekten sağlayabiliyor mu; yoksa çözüme daha yakın, daha köklü ve girift bir süreç mi gereklidir.

Toplum, doğal olarak suça karşıdır ve olması gereken de budur. Ne var ki, bu tepkide halkın dikkatleri suçtan ziyade suçluya kaydırılmış bulunmakta; sosyal sorunların yalnızca illegal yapılmak suretiyle çözümlenebileceği yanılgısına düşülmektedir. Hürriyeti bağlayıcı cezaya hükümlü suçluların toplumdan soyutlanarak cezaevine konulmasının, pahalı olduğu kadar sınırlı etkiye sahip olması; cezaevine giren her suçlunun yerine yenisinin türemesi karşısında suçlulukla mücadelede yeni modelin ne olmalıdır sorusu gündeme gelmektedir. Kuşkusuz, yeni model, toplumu ve toplumun en alt  idare birimi olan “mahalle”yi temel alan  yaklaşımdır.  Bu model Türk toplumuna hiçte yabancı değildir. Ne var ki,  kültürümüzde yerleşik olan “mahalle namusu”, “çalınan malların bedelinin mahallece karşılanması”, “mahalle bekçisi” ve “mahalle karakolu“ ile toplumsal temelli modelin yeni içerikler kazandırılarak güncelleştirilmesi yerine günümüzde  terk edilmesi karşısında, bu modelde saklı  bulunan sinerjinin yeni bir içerikle aktive edilmesi gerekmektedir.  Bu yaklaşımda mahalle sorun çözen bir birim olarak ele alınmalı; resmi ve gayri resmi hizmetler o düzeyde organize edilerek; karar alma süreçlerine sakinlerinin katkı ve katılımların gerektiği anlayışı yerleştirilmelidir.

Bu bağlamda “bizler kimiz?” sorusu yer almaktadır. Bu sorunun yanıtı “neye değer veriyorsak bizler oyuz” dur: Türk ceza adaleti nelere değer verdiğimizi ve kim olduğumuzu sergilemektedir. 2005 yılındaki yeni ceza siyaseti ile cezaların ağırlaştırılması ile cezaların yan etkilerinin hiçe sayıldığına tanık olunmuştur. Değerlerimiz, öncelikleri nasıl  finanse ettiğimize göre de belirmektedir.  Eğer amaç değerler suçluların iyileştirilmesi, hapis cezasına seçenek yaptırımlara ağırlık verilmesi, cezaevlerinde tretmana öncelik verilmesi söz konusu ise bütçedeki payın bu konularda artış kaydetmesine; eğer çekirdek değer yalnızca hapis cezasına ağırlık vermek ise, kolluk, savcılık ve cezaevi hizmetlerine ağırlık verilmesi söz konusu olacaktır. Amaç değer bunlardan hiç biri olmayıp rüzgara göre değişen bir siyasette ise, stratejiden yoksunluk söz konusu olacak; insan hakları ve özgürlükler gölgede kalarak, bugün tanık olduğumuz artan kolluk hizmetleri ile kamu davası, ve gittikçe artan cezaevi nüfusuna tanık olunacaktır. İşte bu nedenle, belki de  değerlerimizi CAS’dan daha iyi  saptamaktan daha iyi bir yol  yoktur. F. Dostoyevski’nin yazdığı gibi “Bir toplumdaki uygarlık derecesi  cezaevlerinde uygulanan tretmanla saptanabilir” (Shapiro, 2016: 210).

Yaptırımlar arasında fazlaca hapis cezasına başvurmak, yeni cezaevleri açmak, eğitim, boş zamanları değerlendirme, yoksulluk yardımı ve diğer suç riskini azaltıcı tedbirler pahasına olmaktadır. Fazla cezaevi inşa edildiğinde daha fazla mahpusa sahip oluruz. İnşa etmeyenler ise daha az mahpusa sahip olurlar. Her iki halde de, mahpus sayısı suç oranına ilintili değildir. Fazla cezaevi inşası ile, bir bakıma başarısızlığı planlamaktayız.  Hapis cezası süreleri ülkede yüksek oranda suç olmaksızın azaltılabilir.  Nitekim, İngiltere dışındaki Avrupa örneklerine bakıldığında, mahkumiyet süreleri önleyici etkisi kayba uğramadan azaltıldığına tanık olunmuştur. İşte sayılan nedenlerle, yeni bir ceza adaleti değerleri için bir ulusal bir çağrıya ihtiyaç duyulmaktadır.

Önemli olan yaptırım olarak hapis cezasına en son çare olarak başvurulması ilkesine ağırlık kazanmasıdır.3 Bu ilkenin ne derece isabetli bir uygulama sergilediği aşağıda yer alan ülkelerde benzer suç oranı olmasına karşın hüküm giyen yetişkin suçlulara özgü  yaptırımlar yüzde ortalama dağılımının (1995-2000)  benzer olmadığı ve hapis cezası uygulamasında A.B. D.’nin ilk sırada yer alması ile saptanmaktadır.

Ülke

Hapis

Para cezası

Denetimli serbesti

Toplum hizmeti

İhtar

Kanada

33.8

33.5

27.5

3.3

İngiltere

9.2

     69

8

9.4

Finlandiya

7.2

7.5

3.6

 13.4

Almanya

7.5

    77.2

15.3

A.B.D

69.9

    20.5

6.5

Ceza adaleti sistem girdisi Savcılık evresinde  ayıklama kurumları olarak “uzlaştırma”  ve “seri muhakeme usulü” önemli gelişmeler olarak belirmektedir.

Cumhuriyet Savcılığı: Uzlaştırma

“Uzlaştırma”  soruşturulması ve kavuşturulması şikayete  bağlı olan ve  ağır cezalık olmayan  suçlar bakımından  mağdurun zararını gidererek bozulan kamu düzeninin yeniden oluşturulması yolunda “barıştırma” yöntemi olarak  kayda değer bir kurumdur(CMK 253). 2022 yılında en fazla uzlaşma sağlanan ilk on suçun uzlaşma yoğunluğuna göre sıralaması  şöyledir: Kasten yaralama, hakaret, tehdit, taksirle yaralama, mala zarar verme, hırsızlık, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi, dolandırıcılık, kişilerin huzur ve sükununu bozmak ve güveni kötüye kullanmadır. Bu kurumun ülke çapında  etkinliğini sağlamak  arabuluculuk’ta olduğu gibi kamusal barış adına önemli bir kazanım olacaktır.

2022 yılı uzlaştırma bürosuna gelen 582.760 dosyanın   işlem sonuçları

Sayı

%

İşlem türü

234.294

40.2

Uzlaşma

  51.869

8.9

Uzlaşma olmayan

204.706

35.1

Uzlaşma önerisi olumsuz sonuçlanan

   91.891

15.7

Uzlaştırma işlemleri devam eden

Kaynak: Ceza İşleri Genel Müdürlüğü

Cumhuriyet Savcılığı: İtiraf Pazarlığı/ Seri Muhakeme Usulü

Türkiye’de kamu davası açılmasında mecburilik ilkesi egemen iken Almanya’da mecburilik ilkesi artık kural olmaktan çıkmış; kamu davası açılması istisna olmaya başlamıştır: Kolluk kayıtlarında zanlı sayısındaki artış hükümlü sayısına kısmen yansımaktadır: Bu iki grup arasında makas aralığı fazladır. Daha önemlisi de bu aralığın gittikçe artmasıdır.   İtiraf pazarlığına doğru bir gidiş egemen olmaya başladı. ABD’de ceza davaların % 95’i itiraf pazarlığı ile bitmektedir-Savcı hâkim rolünü oynamaktadır.

Sanığın itirafı üzerine Savcının de facto hâkim görevini üstlenerek(ya hafif bir suçla, veya  suçlardan biri veya birkaçını göz ederek veya daha hafif bir yaptırım teklifi ile mahkumiyete karar verip) ceza tayin etmesidir. İtiraf pazarlığı yargılama olmadığından  adil yargılanmadan yoksunluk nedeniyle adli hatayı içinde barındırır niteliktedir. ABD’de itiraf pazarlığının altında yatan saiklerin başında yargıdaki kabarık iş yükünü azaltmak yanında cezaevlerindeki nüfus yoğunluğu gelmektedir. İtiraf pazarlığı adli ekonomide fazlaca tasarruf sağlanmasına ve sınırlı kaynakların verimli kullanılmasına olanak sağlamaktadır.

Türk Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesindeki düzenleme  (2019) ise itiraf pazarlığı(plea bargaining) terimini tam olarak karşılamaz.   Anılan   bu maddede “suç ikrarı” yerine “seri muhakeme usulü teklifinin kabul edilmesinden” söz edilmektedir. Türk Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesindeki düzenleme  (2019) ise itiraf pazarlığı(plea bargaining) terimini tam olarak karşılamaz.   Anılan   bu maddede “suç ikrarı” yerine “seri muhakeme usulü teklifinin kabul edilmesinden” söz edilmektedir.

Cumhuriyet Başsavcılıklarında Seri Muhakeme Usulü Dosya Sayısı (2022)                                                        

Seri Muhakeme

bürosuna gelen

Seri Muhakeme Bürosuna

gelen dosyalar dan kovuşturma ya yer olmadığı- na dair   

Seri Muhakeme

Usulünün uygulanması

şüpheliye teklif edilen dosya

Seri Muhakeme

Usulünün uygulanması

sonucu talepname

düzenlenen dosya

Şüphelinin teklifi reddetmesi

/Usulün uygulanmasından

vazgeçilmesi nedeniyle

iddianame düzenlenmesi

Seri Muhakeme bürosuna

gelen dosyalar- dan kamu

davasının açılmasının

ertelenmesi  

2023 yılına

devreden

dosya

396.150

116.663(%29,4)

78.685

71.639   (%91)

7.046 (%9)

48.722

73.395

Kaynak: Ceza İşleri Genel Müdürlüğü

Seri Muhakeme Usulü uygulanan dosyalardaki ilk beş suç  türü (2022) şunlardır:  6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna Muhalefet m.13/1-3 ve 15/1, Mühür Bozma TCK m. 203/1, Kumar Oynanması İçin Yer ve İmkan Sağlama TCK m.228/1, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması TCK m. 170/1 ve Trafik Güvenliği Tehlikeye Sokma TCK m.179/2-3.(Bkz.  Ceza Mahkemesinde Seri Muhakeme Yönetmeliği Resmi Gazete, 31/12/2019 ve 30995, 4.mükerrer sayılı).4

Ceza Mahkemeleri Performansı

Duruşma hâkiminin mantığını (1) ilgili kanıtların ayıklanması4 ve  (2) uygulanacak kuralların seçimi oluşturmaktadır. Kanıt açısından hâkim de tanıkların tanığı işlevini görmektedir. Bu bağlamda, dikkatsizlik veya diğer etmenler veya gözlemlerin hatalı olarak derlenmesi sonucu tanık ifadelerinin iyi algılanmaması, davanın olgusal belirlemesini etkilemektedir. Daha da önemlisi, hâkimin belli bir tanığa olan tepkisi veya bilinç altı eğilimi de (örneğin  etnik gruplara karşı olması ve klişe tipler) işlev görmek- tedir.

Şimdi sizlerle iki mahkemenin duruşma listesini paylaşmak istiyorum: 1) İstanbul 53. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/12/2020 tarihli  duruşma listesi- Dosya sayısı: 27, duruşma saati: 9.30-14.10; Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma listesi-Dosya sayısı 15, duruşma saati.9.00-14.00. Suç türleri arasında dolandırıcılık (2), silahlı örgüt, uyuşturucu madde (3) resmi evrakta sahtecilik, cinsel istismar, cinsel saldırı, yaralama…

İşte ilk derece mahkemelerinden metropol adliyeleri ceza mahkemelerinde yapılacak basit gözlemlerle iş yükünün stresi (ve ego depletion) altında kalan mahkemelerin ne derece  “adil” oldukları  kuşkulu görülecektir. İş yükü stresi altında bulunan mahkemelere egemen olan düşünce “fazlaca iş” çıkarılmasıdır.   İşte ilk bakışta ceza adaletinin etkililiği doğrultusunda bir izlenim verecek ise de,“çıkan iş miktarındaki artış” uzun sürede “başarısızlığa” müncer olacaktır: Muhakeme ilkelerine uyumlu tretman  zaman faktörüne bağlı olduğundan  standart dışı iş yükü ile çıkan iş oranındaki artış her ilke için gerekli zamandan kısmayı gerektirecektir. Sistemdeki iş yükü nedeniyle, oluşan minör hatalar kümülatif  nitelikte ciddi hatalara dönüşebilmektedir. Her biri ayrı ayrı ele alındığında bir önyargıya işaret etmeyecek bu hataların kümülatif etkisi göz önüne alınmalıdır. Ülkemizde “Pardon” (2005), “Bayrampaşa Ben Fazla Kalmayacağım” filmleri ve “Karadayı” dizisi ile gündeme gelen adli hata sonucu hapis cezasına mahkumiyetin yaratabileceği akut psikolojik travma ve kişilik değişmesi, salıverilme sonrası kişinin sosyal çevresinden kopması ve yalnızlığa gömülmesi gibi riskler de konunun ciddiyetine işaret etmektedir.  Bu önermeleri vurgulamak üzere 2022 istatistik verilerine aşağıdaki tablolarda yer verilmiştir.

Ceza mahkemelerindeki   dosya, sanık ve suç sayıları(2022)

 

Toplam

Geçen yıldan

Yıl içinde açılan

Bozularak

gelen

%

Karara

bağlanan

Gelecek yıla devir

%

Dosya

3.303.740

1,325,713

1,804,267

173,760

5,2

1,916,890

1,386,850

41,9

Sanık

3,523,197

1,692,269

1,625,147

205,781

5,8

1,797,030

1,726,167

48,9

Suç

7,606,923

3,994,286

3,296,049

316,588

4,1

3,621,213

3,985,710

52,3

Ceza mahkemelerinde karara bağlanan ve devreden dosyaların açıldıkları yıllara göre dağılımı (2022)

                                                                                   2017 ve

                                                          öncesi       2018         2019      2020          2021          2022

 Karara bağlanan dosyalar toplamı   21 659      20 791     59 672    129 998     662 969    1 021 801

2022 yılında ceza mahkemelerince karara bağlanan dosyalarda sanıklar hakkında verilen kararların (3 059 894) % 40,7'si mahkûmiyet, %22,5'i beraat, %21,4'ü hükmün açıklanmasının geri bırakılması, %15,5' i diğer (hüküm verilmesine yer olmadığı, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi, özel yasalar gereğince davanın ertelenmesi, TCK 32/1. maddesi gereğince verilen kararlar ve diğer kararlar) kararlardır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve ceza dairelerindeki toplam 495 235 dosyadan % 40,8' i sonuçlandırılarak karara bağlanmıştır. Yargıtay ceza dairelerince sonuçlandırılan dosyalardan %34,9' unda onama, %32,3' ünde bozma, %9,1'inde ret kararı verilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen   karar türüne göre dosya sayıları, 94 (%10,9) onama ve 227 (%26,3) bozma olarak  toplam dosya sayısı 862’dir.

Tutuklama

Alman ceza sistem ve tatbikatına bakıldığında, ceza adaleti sisteminde görünüşte ayrı gözüken uygulamaların gerçekte birbiri ile ne kadar ilişkili olduğu görülmektedir. Nitekim, tutuklamaya kolaylıkla başvurulmaması işlenen suçlara tepki olarak hapis cezasına genelde  fazlaca başvurulma- masıyla yakından ilişkilidir. Öte yandan hapis cezasına yaptırım türü olarak birincil derece başvurulan sistemlerde tutuklama tedbirine başvurulmasında ise çok az tereddüt  edilmektedir.

Tutukluluk süresinin saptanmasında ölçülülük ilkesi özenle uygulanmalı ve tutuklama suçun ağırlığı ile, tutuklama süresi de tahmini olarak beklenen cezayla oranlı olmalıdır. Bu bağlamda, tutuklu kalınan süre dağılımı tutuklu ve hükmen tutuklulara göre periyodik olarak yayınlanmalı; salıverilenler  ile tutuklu/ hükmen tutuklulardan beraat edenlerin tutuklu kaldıkları süre dağılımına; tutuklulardan hapis cezası dışında yaptırım uygulananlar sayısına bu tablolarda yer verilmelidir.  Uzun tutukluluk süresine bir çözüm yöntemi olarak İtalya ve Fransa’da kişinin kesinleşmiş hükmünü beklediği süre, aldığı mahkumiyet cezasının yarısından fazla olamayacağı normlaştırılmıştır. Kişi on yıl hapis cezası aldıysa, beş yıldan fazla Yargıtay sürecini bekleyemez.

CMK 100. maddesindeki tutuklama  düzenlemesine3 bakıldığında norma uygun isabetli bir   karar için  yapay zeka destekli bir algoritma gereksinmesi apolitik karar alınması açısından gerekli görülse de, bu maddenin yeniden düzenlenerek kaçma  veya kamusal güvenlik açısından bir risk oluşturulması temel alınmalıdır. Davranış ekonomisi ve psikoloji insan beyninin ilgisiz ve fakat göz çarpan bir bilgiden etkilendiğini  göstermektedir. Kalp rahatsızlığı nedeniyle acile gelen hastaya yapılan kardiyak enzim testi hastaya derhal müdahale edilmesini gösterirken, hastanın karpuz yediğini görerek buna gerek olmadığı söylemesi ve fakat yarım saat sonra hastanın kalp krizi geçirmesi bunu sergilemektedir.

Tutuklamaya istisnai olarak başvurulması gereğinin uzunca bir geçmişi vardır. Beccaria 1764 tarihli “Suçlar ve Cezalar Hakkında”ki eserinde, kaçma tehlikesi ve kanıtı koruma gerektiğinde tutuklamaya ancak başvurulabileceğini vurgulamıştır.Tutukluğun devamı  makul olmaktan çıktığında sanık salıveril- melidir (AİHM Jablonski v. Poland § 83 ve ötekiler).4 Veri açısından bir eksiklikte, yıllar itibariyle haksız yere tutukluluk nedeniyle ödenen tazminat (+manevi tazminat) miktarı bilinmemektedir.

AİHM’nin 12778/17 sayılı kararı: “Sonradan delil elde etmek amacı veya sonradan delil elde edilmesi ilk tutuklamayı meşru hale getiremez” (Paragraf 139). Yeni CMK ile sağlanan özgürlükçü yaklaşıma karşın adli kültür ve alışkanlıklar sonucu de jure tutuklama siyaseti gerçekleştirilmedi.

Tutuklu olan sanıklardan ne kadarının beraat/mahkum olduğu, mahkum olanların ne kadarın hapis cezasına çarptırıldığı bilgisine ulaşılamadığı için Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü  tutuklu veri bankasından (örneğin 2018 yılına bilgilerin) Adli Sicil Bilgi  Bankasından taranması ve bu yöntemin sistematik bir uygulamaya dönüştürülmesi önerilebilir.  Bilgi eksikliği CMK md. 101/5 uyarınca tutukluluğa itiraz üzerine verilen kararlar (kabul /ret) için de geçerlidir.

Türkiye’de 2007-2012 yılları arasında haksız tutuklama nedeniyle açılan 9,129 davadan karar verilen 5,146 davanın % 85’inde ödenen tazminatların tutarı 45,141,135,000 TL olduğu saptanmıştır.5

Cezaevi Nüfusu

31/01/2022 tarihi itibariyle toplam cezaevi nüfusu  303.945 olup;  100.000 nüfustaki   oranı 355.2; 2012-2022 yıllarındaki değişimi % 120.7; 2021-2022 yıllık değişim ise % 9.2’dir. Hükümlülerin ceza süreleri itibariyle dağılımı ise şöyledir:

Süre

Sayı

%

1 yıldan az

19.468

7.5

1-3 yıl

24.694

9.5

3-5 yıl

20.965

8.0

5-10 yıl

59.594

22.7

10-20 yıl

78.350

29.9

20 yıl +

48.154

18.5

Müebbet hapis

10.236

3.9

Cezaevi nüfusu, girenler sayısı ile medyan kalış süresine bağlı bulunmaktadır.6 Bu faktörlerden biri değiştiğinde cezaevi  nüfusu da değişecektir. Bu yasanın paralel çıkarımı da aynı derecede önemlidir: Cezaevine girenler veya medyan kalış süresini azaltmadan nüfus kabarıklığını gidermenin çaresi yoktur. Öte yandan, kabarık cezaevi nüfusuna devamla suç oranında  önemli derecede zorunlu bir azalmaya tanık olunamayacağı da bilinmelidir.

2005'ten bu yana, Türkiye'deki hapis oranı(100.000 kişi başına)  dört kat artarak 80'den 371'e yükseldi. Ceza adaleti sistem bedeli fazla olduğu gibi  suçlarında toplum için oldukça ciddi bedelleri vardır: Mülkiyete doğrudan verilen zarar, tıbbı bedeller, acı ve ıstırap, korku ve yaşam kaybı  ve bu kayıplar yoksul topluluklarda orantısız bir şekilde vücut bulmaktadır.7

“Cezaevi Nüfusu Demir yasası”na göre, cezaevi nüfusu girenler sayısı ile medyan kalış süresine bağlı bulunmaktadır. Bu faktörlerden biri değiştiğinde cezaevi  nüfusu da değişecektir. Bu yasanın paralel çıkarımı da aynı derecede önemlidir: Cezaevine girenler veya medyan kalış süresini azaltmadan nüfus kabarıklığını gidermenin çaresi yoktur. Öte yandan, kabarık cezaevi nüfusuna devamla suç oranında  önemli derecede zorunlu bir azalmaya tanık olunamayacağı da bilinmelidir.

Kriminolojik/penolojik çıkarımlar olarak, kabarık cezaevi  nüfusunun ülkedeki suç oranı üzerindeki etkisi açısından, cezaevi nüfus oranı ile ülkedeki suç oranı arasında düşünüldüğü kadar güçlü bir ilişki olmadığı-cezaevi nüfusunun ülke güvenliğini büyük ölçüde bozmaksızın azaltılabileceğidir.

Avrupa Konseyi   yıllık raporuna göre, 31 Ocak 2022 tarihi itibarıyla Türkiye cezaevlerinde 303, 945 mahkum veya tutuklu bulunurken (% +9,2 artış), bu nüfus İngiltere’de (79,092), Polonya’da (71,874), Fransa’da (69,964), Almanya’da, (56,294) ve İtalya’da (54,372)’dir.

Cezaevinde kalış süresi ile mükerrir suçluluk arasında da negatif bir korelasyon yoktur. Böylece kısa süreli mahkumiyetler, insanların salıverilme sonrası  suç işleme olasılıklarını artırmayacaktır. Bu suçlu- lardan bazıları salıverilme sonrası yeniden suç işleyeceklerse de, bu insanların daha geç tahliyelerinde de suç işleyebileceklerini düşünebiliriz. Kriminolojik/penolojik çıkarımlar olarak, kabarık cezaevi  nüfusunun ülkedeki suç oranı üzerindeki etkisi açısından, cezaevi nüfus oranı ile ülkedeki suç oranı arasında düşünüldüğü kadar güçlü bir ilişki olmadığı-cezaevi nüfusunun ülke güvenliğini büyük ölçüde bozmaksızın azaltılabileceğidir.

                               Avrupa Konseyi. Prison Populations, SPACE I – 2022 (26/06/2023)

Almanya’da ise 130 yılı aşkın bir süredir hapis cezasına seçenek yaptırımların artan ölçüde kullanıl- masıyla karakterize edilen bir ceza siyaset ve uygulamasıyla karşılaşmaktayız.

                                                                     

Yaptırım

Almanya

Türkiye (2010/2013

Gün para cezası

%79,9

%55,1/43,8

Hapis

%6,2

    %33,0/42,8(*)

Erteleme

%13,9

%11,8/13,4

(*) İcra ceza hapis’lerini içermemektedir.  

İngiliz ceza adaleti bizimkinden daha mı iyidir? İngiltere’de Cezalandırma Konseyi (Sentencing Council) Cezalandırma yönergeleri" düzenlemektedir. Bunlar kesin yönergeler olarak 2009 Adli Tıp Kurumu ve Adalet Yasası'nın 120. bölümü uyarınca İngiltere ve Galler Ceza Konseyi tarafından yayınlanan ceza yönergeleri anlamına gelmektedir. 2020 tarihli Sentencing Act’in 59. maddesine göre,  cezaya hükmetme ilkeleri şunlardır:

Madde 59. Hüküm verme yönergeleri: Mahkemenin genel görevi

(1) Her mahkeme—

(a) Bir suçluya ceza hükmederken, failin durumuyla ilgili olan herhangi bir ceza yönergesine uymalı ve

(b) Suçluların cezalandırılmasıyla ilgili diğer herhangi bir işlevi yerine getirirken, mahkeme adaletin çıkarlarına aykırı olacağına ikna olmadıkça, işlevin yerine getirilmesiyle ilgili herhangi bir cezalandırma yönergesine uymalıdır.

Ceza adaletine Hindistan’dan bakan birileri Türk Ceza Adaletini nispeten etkili bulacakken Danimarka’dan birileri böyle düşünmeyebilir. Önemli olan benzer sorunlarla karşılaşıldığında daha iyi çözümlerin olabildiğini görebilmektir. En somut örneği de, cezaevindeki nüfus kabarıklığıdır. ABD, Rusya ile 100.00 nüfustaki cezaevi nüfusu Dünya’da  başı çekmektedirler. Çıkarım: Hapis cezasına  en son çare olarak başvurulması(ultima ratio) en geçerli ilke olmaktadır.

Tutukluluk

Kimin gözaltına alındığı ve kimin kefaletle serbest bırakıldığı konusunda sıklıkla eşitsizlikler olduğundan, yargılama öncesi tutukluluk, ceza adaleti sistemindeki ayrımcılığı pekiştirmekte; tutuklama tedbirine aşırı başvuru, cezaevi nüfusu ve yaşam koşullarını etkilemektedir.

Birey, hükümle tanışmadan onun yarattığı etki ve sonuçlarla yaşamaya icbar edilmektedir. Tutukluluk, hâkimin kişiyi nasıl algıladığını   ve bu da  dava sonucunu etkileyebilir. Öte yandan, cezaevinin kişi üzerinde fiziksel, zihinsel ve duygusal bir etkisi vardır ve bu da hâkim  tarafından nasıl algılandıklarını olumsuz etkileyebilir. Hüküm verirken, hâkimler aynı zamanda bir kişiyi yargılama öncesinde tutuklama kararını geriye dönük olarak  gerekçelendirme ihtiyacını da hissedebilirler ve bu nedenle hapis cezasına hükmetme olasılıkları daha yüksek olabilir.8 Ülkemiz açısından bu konuda araştırma kısırlığı yaşanmış; tutuklama oranı ile  hapis cezasına mahkumiyet oranının karşılaştırılması yapılma- mıştır. Bu bağlamda tutuklu sanıklardan ne kadarının mahkum olduğunu bilgisine ulaşmak için Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tutuklu veri bankası ile Adli Sicil Bilgi Bankasının entegre edilmesi   önerilebilir.

Yüksek orandaki tutukluluk cezaevi toplam nüfusunun artmasına katkı yapmakta; cezaevi koşulları yanında yürütülen tretman hizmetleri de bu durumdan etkilenmektedir. Bu nedenle, tutuklama sistematik bir uygulama olmaktan çıkarılarak gerekli ve orantılı olduğunda veya seçenek tedbirler değerlendirilerek uygulanmalı; tutuklamaya son çare olarak (ultima ratio)  başvurulması ilkesi benim- senmelidir. Cezaevi nüfusundaki tutuklu sayısı için 31/01/2022 tarihi itibariyle seçilmiş bazı ülkelerdeki oranlara aşağıdaki tabloda yer verilmiştir.

Ülke

Toplam nüfus

Tutuklu

%

Almanya

56.294

11.616

20.6

Danimarka

4.114

  1.573

38.2

Fransa

69.964

19.333

27.6

İngiltere

79.092

12.727

16.1

İsviçre

6.310

  2.821

 44.7

Türkiye

       303.945

38.335

12.6

Yunanistan

10.952

  2.601

 23.7

100.000 nüfusa oranla tutuklama oranlarına bakıldığında Almanya’da    bu oran düşük olup,  100,000  nüfusta 2016 yılında  16, 2019  yılında ise 17’dir.  Tutuklu olanların ¾ ü yabancı uyruklu olanlardır. Tutuklamaya en son çare olarak bakılması ilkesi ön görülmüştür. İngiltere’de de tutuklama oranı düşük olup; % 12 civarındadır. Bunu etkileyen faktör ise kefaletle salıverilmenin fazlaca uygulanmasıdır.9

Almanya’da tutuklu sayısı ve nedenlerine(2006) ait verilere aşağıdaki  tabloda yer verilmiştir.

Tutuklama nedenleri

Sayısı

%

Kaçması/kaçma riski

22.666

93.1

Kanıtları yok etme/gizleme

1.446

5.9

Suçun ciddiyeti

1.124

4.6

Mükerrirlik riski

2.257

9.3

31 Ocak 2022 itibariyle Avrupa Konseyi üyesi 48 ülkede 981 bin 575 mahkum bulunduğu belirtilen raporda Türkiye'nin Avrupa'da cezaevlerinde en çok tutuklu ve hükümlü bulunan ülkesi olduğu ortaya çıktı. Ülkede tutuklama siyasetinin de facto görüntüsü için İstanbul’un üç büyük adliyesinde 757 dosya üzerinde yapılan türündeki ilk inceleme sonuçları  bu kurum hakkındaki yakınmaları vurgulamaktadır:10

- Savcılıkça gerekçeden yoksun tutuklama istemleri oranının % 97.1(680 dosya) olduğu;

- Tutuklama istemlerinin hâkimlerce kabul oranın ise % 90.5’i bulduğu;

- Hâkimlerce verilen tutuklama kararlarının inandırıcı ve hukuka uygun gerekçeden yoksun olduğu;11

- 265 dosyada kaçma şüphesinin dayandığı eylem ve olayların açıklanmadığı;

- 750 vakadan yalnızca on birinde ölçülülük tartışmasına yer verildiği; 735 dosyadan yalnızca dördünde adli kontrol kararı alındığına bakılarak genelde vakanın ağırlığı, ölçülülük ilkesi ve adli kontrol gibi temel öğelerin tartışılmadığı;

- Avukatların çoğunun (%52.6’sının) barolar tarafından atandığı; dosyanın bütününü incelemek- sizin  duruşmaya girdikleri ve ayrıntılı savunma yapamadıkları(% 49.3) görülmüştür.

Hapis Cezası Etkisinde Erozyon

Ceza uygulamasına egemen olan  hapis cezasına hükmetme iptilası sonucu kanserojen bir etki ile ceza infaz sistemini normatif görevlerini gereği gibi yerine getirmekten alıkoymaktadır. Amaç değer, hükümlülerin mükerrir suç işlemelerini önlemek, en azından ciddi olmayan suçları işlemek ise de, bu görev yerine getirilememektedir.  İşin daha ilginç ve trajik yanı cezaevine nüfusundaki patlamaya karşın halkın korunmasına görünür bir artış sağlanamamıştır.

Bu noktaya nasıl gelindiği sorulduğunda temel neden olarak,  kriminolojik ve penolojik teorilerden yoksun klasik ceza siyaseti (2005 yılı ve sonrası) ile cezaların ağırlaştırılması ve cezaevinde kalınan medyan hapis süresinin artması gelmektedir. Nitekim 2004-2010 tarihlerindeki Aralık sonu itibariyle cezaevi nüfusu tezimizi vurgulamakta olup; 2022 yılına ait 100.000 deki mahpus sayısına ait yukardaki mukayeseli tablo da trajik sonu vurgulamaktadır.  Her hükümlüye hapis cezası ve uzun süreli hapis cezası uygulamasına gereksinme var mıdır sorusu sorulduğunda yanıtı “hayır” olacaktır. Öte yandan ülkede   tutuklu sanıklardan   mahkum olan, seçenek yaptırımlara hükmedilenler ile   beraat  edenlerin yüzdeleri bilinmemektedir(!).

                                          Hükmen (*)

     Yıl     Tutuklu (%)       Tutuklu (%)   Hükümlü (%)   Toplam     Değişim

                                2004  27.565  (47.5)      4.355  (7.5)      26.010  (45.0)      57.930        100

                                2005  26.425  (47.3)      4.587  (8.2)       24.858 (44.5)      55.870          96

                                2006  34.412  (49.0)      9.529(13.5)       26.336 (37.5)      70.277        121

                                2007  38.028  (42.0)    15.201(16.7)       37.608(41.3)       90.837        157

                                2008  40.832  (43.2)    15.988(17.0)       37.584(39.8)       94.409        163

                                2009  41.717  (35.7)    18.889(16.1)       56.084(48.0)      116.690       201

                                2010  35.631  (29.4)     21.159(17.5)       63.927(52.9)     120.818       208

                                2022(**)                       38.537(12.2)      275.965(87,8)     314.502      543

                                  (*)  “Hükmen tutuklu” verisine artık yer verilmemektedir.

                                      (**)  31/03/2022

Sonuç

Ceza adaleti reformunda   başarının anahtarı sağlam verilerdir. Siyasetçiler ve adliye aktörlerinin kanıta dayalı siyaset geliştirmesi etkili suç önlemenin öncül koşuludur. İdeal senaryo  verilerin siyasetin dayanağını oluşturması ve sonraki etkililik ölçümlemelerin gelecekteki gelişmelere yön verecek  nitelikte yeni veriler olmasıdır. Bu ceza adaleti  ölçümleme döngüsüne aşağıda yer verilmiştir.                                                                                                                                                                    

Kuşkusuz, uygulama fikirler kadar önemlidir. Kavramları somutlaştırmak kolay değildir. Hakikatin belgelediği üzere, çoğu yeni işletmeler başarısız olduğu gibi çoğu yeni siyasi girişimler de başarısız olmaktadır. Bu konuda en müşterek engellerden biri de bağlamın niteliğidir: Almanya çalışan bir kurum, Türkiye’de çalışmayabilir. Bağlam/koşullar, yeniliklere karşı en acımasız sabotajcıdır. En büyük yanılgı da kurumun şahane olduğunu düşünerek yeni bir yerde bağlamın onu tahrip edemeyeceği düşüncesidir. Denetimli serbesti’yi (probation) ceza sistemine alırken fikirler alınabilirken durumların(situations) alınamayacağı gerçeği göz ardı mı edildi?12 

İşte ceza adaleti mühendisliği bakımından beliren sorun, uygulamaların deneyim ve görüşlere(klinik deneyim modeli) dayalı olarak mı; yoksa, program ve tedbirlerin sonuçlarına göre test eden (kanıta dayalı model)  araştırma sonuçlarına göre mi daha iyi hizmet verilebileceğidir?

Şimdilerde klinik deneyim modelli araştırma yöntemi fazlaca takip edilmekte; siyaset ve teknolojiler birinci olarak uygulamalarda nelerin çalışıp çalışmadığı konusundaki raporlara dayalı olmaktadır.

Kanıta dayalı modelde ise, yeni bir programın geniş çapta benimsenmesi öncesi sistematik araştırma ve değerlendirilmesi söz konusu olmaktadır. Şimdilerde tıp dalında egemen olan ve eğitim gibi öteki alanlarda da popüler olan bu model ceza adaletinde de başarı olarak kullanılabilir.

Ceza adaleti reformu için en umut verici olan,  sistemin girdi kontrolünü sağlayan mahalli kolluk güçleri ile savcılık teşkilatıdır.13   Sistem girdisinin kontrolü bağlamında kollukça entegre ilişkiler, Savcılıkça CMK 170-173 maddeleri gereğinin yapılması, Sosyal İnceleme Raporuna (SİR) işlerlik kazandırılması, hapis cezasına  son çare (ultima ratio)  olarak başvurulması ilkesi ve şartlı salıvermede risk değerlendi- rilmesinin kurumsallaştırılması   öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak, yargının etkinliği ve adilliği kadar hesap verirliği de gündeme gelmeli; istikrarlı ve bağımsız bir yargı mekanı yaratmak ve geliştirmek fikri üzerinde devamlı çalışılmalı; yasaları uygulayanların hâkimler olduğu; iyi hâkimlerin etkinlik/ girişimlerine ivme kazandırabileceği; taraflı ve ilgisiz hâkimlerin ise bu girişimleri amacından saptırabileceği; kimin ne zaman sanık, tanık/ mağdur  olacağı bilinmeyeceğinden, yargıda tüketici herkesin, mümkün olanın en iyisi olacak biçimde, saygılı, yetkin ve adil olarak işlem görmesinin “adil yargılanma hakkı” gereği olduğu bilinci yaygınlaştırılmalı ve etkinlik analizleri üzerine yoğunlaşılmalıdır.14

Yapılması gerekeni geciktirmek, düne ayak uydurmaktır.” André Gide

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

----------------

* CAS- Ceza adalet sistemi, suçu önlemek, tespit etmek ve kovuşturmanın yanı sıra suçluları cezalandırmak ve/veya ıslah etmek için var olan çok çeşitli kurum ve alt-sistemler için geniş ve toplu bir terimdir.

1 Kuran’ın Fâtır süresi 45.ayeti, “Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.”

2 Etkinlik ceza adaleti sisteminin çeşitli kurumlarına göre farklı algılanabilir:

- Kolluğun etkinliği,

- Mahkemelerin/Yargının etkinliği, ve

- Cezaevlerinin etkinliğidir.

Cezaların yeniden suç işlemeyi azaltmadaki etkinliğini değerlendirmek zordur:

- Bir kişinin yeniden hüküm giymemiş olması suç işlemeyi bıraktığı anlamına gelmez. Yakalanmamak konusunda daha iyi olabilir.

- Bir rehabilitasyon programından geçen bir suçlunun başına neler geldiğini görebilsek de, cezası bu unsurları içermeseydi ne olacağını tahmin edemeyiz.

3 Bir süre hapis yatan ekonomist yazar Vicky Pryce’in Prisonomics adlı eserinde, cezaevine alternatif olan ve mükerrirlik oranı bakımından düşük olan yaptırımlara yönelmesini vurgulamaktadır. Ayrıca bkz. J. Burchett ve A. Weyembergh. Prisons and detention conditions in the EU- February 2023.

4 G.A. A. Uğurlubay ve diğerleri. “Seri Muhakeme Usulüne İlişkin Sorunlar” ASBÜ Hukuk Fak. Derg. 2019/2 ss.256-306.

4 Ulusal ve uluslararası danışmanlar tarafından ortaklaşa geliştirilen "Delillerin Kabul Edilebilirliği Kılavuzu", 28 Eylül 2022 tarihinde Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Çalışma Grubu üyelerine sunulmuştur.

3 Alman ceza usul kanunu 112. maddesi, kaçma risk, kanıta müdahale, tanıkları etkileme şeklinde basit bir düzenleme  içermektedir. AİHM’si 2.5 yıl ile yaklaşık 5 yıl arası yargılama öncesi tutukluluk süresini aşırı bulmuştur.  (AİHM, Punzelt - Çek Cumhuriyeti, 25 Nisan 2000 tarihli karar; Pantano - İtalya, 6 Kasım 2003 tarihli karar. )

4 İnsan Hakları Mahkemesi tutuklama nedenlerini karine sayan katalog suçlar uygulamalarını Sözleşme ile uyumsuz sayıyor. Bkz. https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-193650 Ayrıca bkz. Bülent Tanör, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yay., 1990, s.65.

5 İngiltere ve Galler’de Eylül 2013 tarihine kadar geçen 12 aylık sürede sulh ceza mahkemelerince 10,600 tutuklu sanıktan %27’si (10,600) hapse  mahkum olurken, %26’sı (10,100) seçenek yaptırımlara mahkum olmuş ve % 19’u(7,600) hakkında beraat ve takipsizlik kararı verilmiştir. % 25,4’ü(10,000) ise cezaya hükmedilmesi veya yargılanma için Kraliyet Mahkemesine havale edilmiştir. Aynı dönemde Kraliyet Mahkemesince tutuklu sanıklardan %73’ü(26,300) hapis cezasına mahkum olurken, %12’si(4,300) hakkında beraat veya takipsizlik kararı verildi.

6 ABD Yüksek Mahkemesi,  Brown v. Plata et al., 563 U.S. 1 (2011) verdiği kararla  California infaz sistemindeki kabarık cezaevi nüfusunu Anayasa’nın 8. maddesindeki  “işkence ve gayri insanı muamele”  yasağının ihlali olarak gördü. Cezaevi nüfus tahminleri için  bkz. Forecasting Prison Populations, Costs and other outcomes Youtube

Anayasa Mahkemesi'nin temel haklar alanındaki kararlarının etkili şekilde uygulanmasının desteklenmesi projesi(21/09/2021). Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan "Yüksek Mahkemenin kararlarının mutlaka uygulanması gerekir. Bir tercih meselesi değil, bir takdir meselesi hiç değildir. Anayasamızın emredici hükmünün bir gereğidir."

7 Bkz. G. Akdeniz,  İ. Elveriş ve A. Alpan.  “Görünen Ceza, Görünmeyen İnfaz: Türkiye’de Ceza ve İnfaz Politikaları Işığında Hükme Riayet” İst. Medipol Univ. Hukuk Fak. Derg. Yıl 2019, Cilt 6, Sayı 1, 5 – 38.

8 Bkz. M.T. Yücel. “Tutuklama Paradoksu” TBB Dergisi 2010 (91) ss.291-299. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Guide on Article 2 of the European Convention on Human Rights Right to life, Updated on 31 August 2022.

9 Hans-Jörg Albrecht. “Almanya’da Ceza Hükümleri: Ceza Yaptırımı ve Ceza Yapısındaki Uzun Vadeli İstikrarın Açıklanması” Hukuk ve Güncel Sorunlar (Law and Comtemporary Problems) cilt 76, No. 1, Cezalandırma Reformlarına Küresel Bir Bakış Açısı (2013), ss. 211-236. Criminal Justice in Germany by Jörg-Martin Jehle Seventh Edition 2019.

10 Bkz. Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Tutuklama Uygulamaları ve Savunmanın Rolü Anketi.  F. Yenisey ve  A. Nuhoğlu raporlaması. Cezaevlerindeki tutukluların 1 Mart 1995 tarihi itibariyle tutuklu kaldıkları süre ile  ortalama tutukluluk süresi dağılımı için  bkz.  M.T. Yücel. Türk Ceza Siyaseti ve Kriminolojisi, TBB, ss.297-298; ayrıca bkz. An evidence-based approach to re-trial detention and its harmonisation in Europe youtube.  

(A) Tutuklama % ile (B) 100.000 risk grubundaki oran sırasıyla (A)=(T/S)*100; (B)=(T/S)*100.000. T-Yıl içinde giren tutuklu; S-Yıl içinde sisteme giren kamu davasındaki sanık

11 Ayrıca bkz. Prison Reform Trust. Innocent Untıil Proven Guilty: tackling the overuse of custodial remand, October 2011. AİHS’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan güvenceler, mahkemelerin kararları için yeterli gerekçe sunma yükümlülüğünü içermektedir (H. ve Belçika davası, n. 8950/80, 53). Gerekçeli bir karar taraflara davalarının kanunen dinlenildiğini gösterir. Ayrıca bkz. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi alt organı Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun Balyoz davası tutukluları üzerine raporu: http//www.istanbulbarosu.org.tr/images/haberler/bmrapor.pdf.

12 Türkiye’de Denetimli Serbestlik 10. Yıl Uluslararası Sempozyumu Bildiri Kitabı, 8-10/12/2015 (!)

13 Bk. S.Ergin. “Bireysel başvuruda sivrisineklerle mücadele ve bataklığı kurutma meselesi” Hürriyet (24/09/2022), s.10. M.T. Yücel. Yargı Sistemi Üzerine Denemeler, Seçkin, 2019. Sage. The role of evidence in criminal investigations, 2017.

14 Bizim, üniversitelerden çözülmesini talep edeceğimiz ceza adaletinin etkinlik ve verimlilik sorunu yok mudur(?)