Akşamları tartışma programı seyretmek yerine okumayı tercih ettiğim günlerin sabahında kendimi daha mutlu hissediyorum. Kitaplar sıkıcı gündemlerden daha keyifli. Hem de çok daha keyifli inanın dostlar.

Üstad Ahmet ÜMİT’in birçok romanını okudum. Tarihten hoşlandığım için olsa gerek özellikle “İstanbul Hatırası”, “Patasana”, “Kavim”, “Beyoğlu Rapsodisi”, “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi”, “Şeytan Ayrıntıda Gizlidir” gibi romanlarını altını çizerek okumuşumdur.

Uzun süredir üstadı okumamıştım. Birkaç ay önce “Kırlangıç Çığlığı” romanını kitapçılarda küçük tepecikler halinde yığılmış olarak görünce ne yalan söyleyeyim elim o romanı almaya gitmedi. Çiğere bakan kedi misali tepeciğin etrafında bir iki tur attım gerçi. Nitekim romanın çok satan bir popüler kültür aracına dönüştüğünü düşündüm ve üstadı değil (bana özel hissettiğim diğer romanları gibi) romanı kıskandığım için olsa gerek halen de almadım. Çok satanlar vitrininden indiği gün söz alıp okuyacağım. Gerçi üstadın romanlarının hepsi her zaman çok satanlar kervanında ya. Artık bakalım nasıl yapacağım, merakıma yenilip yakında üstadın bu son romanını da alır okurum kesin.

Geçenlerde, kütüphanemde üstadın okumadığım “Bab-ı Esrar” isimli romanını görünce büyük ayıp etmişim hissiyle hemen elime aldım. İlk sayfasını okuyunca, diğer romanları gibi “Bab-ı Esrar” da hemen akmaya başladı. Ve tabii ki elimde kalem hoşuma giden sözleri, diyalogları, tabirleri, tarihi olayları, şiirleri altını çizerek birkaç akşamda okuyuvermişim.

Bazıları kitapları çizmenin, kelimeleri, cümleleri fosforlu kalemle boyamanın kitaba saygısızlık olduğunu söylerler. Bana göre ise; asıl altını çizerek okuduğum kitap benimdir. O artık bana ait olmuştur. Altını hiç çizmeden okuduğum bir kitap beni yakalayamamış demektir. Ya da ben o kitabı yakalayamamışımdır kim bilir.

Üstad Ahmet ÜMİT’in affına sığınarak, “Bab-ı Ersar” isimli romanından beni yakalayan altını çizdiğim bazı satırları tadımlık olarak sizlerle de paylaşmak istedim.

Bab-ı esrarı aralamaya başlayalım. Buyurun dostlar…

“Önemli olan bulanmamaktır. Akmazsan durursun, durursan bulanırsın, donarsın. Sen durmadan, bulanmadan ak.”

“Bütün mahlukat sabrın ipliğiyle bağlıdır birbirine. Dünya sabırla döner. Çünkü güneşin de ayın da zamana ihtiyacı vardır. Sabırlı ol. Büyük sırlara ermek için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmek lazım. Çünkü sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır.”

“Uyum güzelliktir. Uyum suyun özelliğidir. Su, sabrın simgesi, istiridyenin yurdudur. Su olmasaydı, inci de olmazdı. Sabırlı ol ki istiridye gibi inci yapasın.”

“Sözün anlatamadığını yaşam anlatır. Hakikati öğrenmek için söze değil, yaşamaya ihtiyaç vardır.”

“Hakikati öğrenmeye hazırım diyenin şaşırmaya hakkı yoktur.”

“Cahillik engelinden atlayamayan, bilgi yükünü taşıyamaz.”

“Bazı insanların gönül dağarcığı küçüktür, bir testi suyla doyar; bazılarınınki ise sonsuzdur, okyanuslar bile onların susuzluğunu gideremez.”

“İnsanlar büyüyünce hislerine duydukları güven azalıyor. Görmedikleri, dokunmadıkları, işitmedikleri, koklamadıkları, tatmadıkları şeylere inanmıyorlar. Hayal kurma yeteneğini kaybediyorlar. Mucizelerin gerçek olamayacağını düşünüyorlar.”

“Bazen sözcüklerin gizlediği gerçeği, küçük bir mimik, bir anlık bir bakış kolayca ele verebilir.”

“Bedeninden çok gönlünü beslemeye çalış. Çünkü beden tüketir, gönül ise çoğaltır.”

“Bir çocuğa beden verebilirsin ama onun kalbine, ruhuna tesir edemezsin. Herkes kendi hayatını yaşar, herkes kendini yaratır. Ama insanı, kendisine götüren köprü çok incedir, çok dar. Bir tek kendisinin geçmesine izin verir. Kan bağı bir imtiyaz değildir bu yolculukta.”

“Aklını öfkenin hükmünden kurtar. Öfke aklını gözlerini kör eder, gönlünü yılanların çöreklendiği taşlı bir tarlaya çevirir.”

“Onunki sadece hasret. İnsana duyulan aşk ölümlüdür, tıpkı beden gibi. Ölümsüz bir aşk için, ölümsüz bir varlığı sevmek gerek. Hiçbir zaman senin olmayacak, hiçbir zaman anlayamayacağın, hiçbir zaman doyamayacağın, hiçbir zaman kavuşamayacağın, hiçbir zaman terk edemeyeceğin bir varlığı.”

“Sen merdivenin ilk basamaklarındasın. Allah’ın aşkına ulaşmak için insanın aşkını öğreniyorsun. Külli aşka ulaşmak için, cüz’i olanı yaşıyorsun. Yaşamadan aşkı nasıl bileceksin?”

“Aşk yolculuğu tek kişilik başlar, maşukunu bulunca bir müddet iki kişiyle sürer, ama yolun sonunda yine tek başımıza kalırız. Bizde başlayan, bizde sona erer.”

“Dervişe yalnızlık gerek buyrulmuştur. Dervişin dermanı, kendi derdinin içindedir. Ama bu derdi tek başına çekmelidir. Yoksa yakınları da ortak olur bu derdi çekmeye. Ki onlar için derman değil, illettir.”

“Bazen melekler kıskanır masumiyetimizi / bazen kötülüğümüzü görür de kaçacak yer arar Şeytan” Mevlana Hz.

“Oysa bizim yolculuğumuzda esas olan hafifliktir; gönlümüz o ilahi aşktan başka yükü taşıyamaz. Ruhumuza pranga olacak her türlü bağı çözüp atmak gerekir.”(*)

Umarım sizler de beğenmişsinizdir. Bana bu roman ile kendimi tekrar okumamı sağladığı için Ahmet ÜMİT üstada teşekkür ederim.

Hoşuma giden daha uzun diyaloglar ve anlatılar da var romanda. Ama daha fazlasını aktarmamın uygun olmayacağını düşünüyorum. Zihninizi, gizemli, keyifli ve düşünsel bir yolculuğa çıkarmayı seviyorsanız siz de “Bab-ı Esrar”ı okumalısınız.

Bazen kendimizi bulmak, bazen kendimizi kaybetmek, bazen kendimizde kaybolmak, bazen de kendimizden geçmek için… Okumayı sakın bırakmayın dostlar.

Keyifli okumalar.

FARZ-I MUHAL PAŞA

(*) Bab-ı Esrar – Ahmet ÜMİT