Ortadoğu’nun kanayan yaralarından ve gittikçe ağırlaşan sorunlarından birisi kaybolan Filistin Ülkesidir. Açık kaynağa da yansımış kayıtlara göre; Osmanlı Devleti’nin Kudüs şehrini ve civarını kaybetmesinden itibaren küçülmeye başlayan, bu küçülme süreci 1947 yılından sonra hızlanan, İsrail Devleti tarafından işgal edilen Filistin toprakları artık nerede ise yok denecek seviyeye getirilmiştir. Birleşmiş Milletler nezdinde de işgal olarak tanımlanan bu süreç; uluslararası barış ve güvenlik ve insancıl hukuk açısından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ile Güvenlik Konseyi’nin, mülteciler açısından Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin, Batı Şeria’da örülen duvar yönünden ise Uluslararası Adalet Divanı’nın gündemine alınmıştır.

Kudüs Şehri; tüm insanlık için değerli bir kültürel mirasa ev sahipliği yapmakta ve Dünya’nın her yerinde yaşayan Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler için dini önem arz etmekte ise de, Filistinliler için bilhassa Doğu Kudüs, yok edilen Ülkelerinin bir simgesi, çözüm süreci sonunda sınırları kabul edilecek Filistin Devleti’nin başkenti olup, deyim yerinde ise Filistin halkının varlığını ilgilendirmektedir. Devletler ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı meseleye hassasiyetle yaklaşmalıdırlar. Birleşmiş Milletler tarafından benimsenen İsrail-Filistin sorunun iki Devletli çözümle sonlandırılması için, Kudüs sorunu dikkatli ele alınmalıdır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Kudüs’ü İsrail Devleti’nin başkenti olarak tanıyıp, büyükelçiliğini buraya taşıma kararı alması, bu çerçevede değerlendirilmelidir. Tarihi gerçekleri ve Uluslararası Hukuku görmezden gelen bu yaklaşım, on yıllardır hedeflenen iki Devletli çözümü tehlikeye atmakta, İsrail-Filistin gerilimi ile genel anlamda Ortadoğu’da barışı oldubittiye getirmeye çalışmaktadır. Dostane çözümün BM gözetiminde gerçekleştirilmesi esas iken, Devletlerin bireysel ve istisnai davranışları, kabul edilemez. Mesele; Uluslararası Hukuktan ve tarihten soyutlanıp, bir şehrin başkent kabul edilmesine ve bir Devletin başka bir Devlet nezdinde büyükelçiliğini bir şehirden diğerine taşıması kararına indirgenemez.

Aşağıda, Birleşmiş Milletler nezdinde Kudüs sorunu ile ilgili yaşanan gelişmelere yer verilmiştir.

1- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyelerinden Mısır; ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının ardından, Konseyin gündemine 17 Aralık 2017’de taslak bir karar sundu. Taslak, 18 Aralık 2017 Pazartesi günü Konseyde görüşüldü ve ABD’nin vetosu sebebiyle kabul edilmedi.

Taslak metin (çeviri);

Güvenlik Konseyi,

[Eski] kararlarını hatırlayarak,

Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın amaç ve ilkelerinin rehberliğinde, bir bölgenin şiddet kullanılarak işgal edilmesinin geçersizliğini kabul ederek,

Kutsal Kudüs Şehri’nin özel statüsünü, bilhassa Şehrin BM kararları ile tanınmış eşsiz ruhani, dini ve kültürel boyutlarını dikkate alarak,

Kudüs’ün nihai statüsünün BM kararlarına uygun bir şekilde gerçekleştirilecek görüşmeler neticesinde belirleneceğini ifade ederek,

1. Kutsal Kudüs Şehri’nin karakterini, statüsünü veya demografik yapısını değiştirmeye yönelik karar ve eylemlerin hükümsüz olduğunu ve bunların Güvenlik Konseyi kararlarına uygun bir şekilde iptal edilmesi gerektiğini tasdik eder ve bütün Devletlere, Güvenlik Konseyinin 1980 tarihli 478 sayılı kararı uyarınca Kutsal Kudüs Şehrinde diplomatik misyon kurmaktan imtina etmeleri çağrısını yapar;

2. Bütün Devletlerin Kutsal Kudüs Şehri hakkında Güvenlik Konseyi kararlarına uymasını ve bu kararlara aykırı eylemleri ve tedbirleri tanımamasını talep eder;

3. İki Devletli çözümün tehlikeye atılmasına neden olan olumsuz eğilimlerin geri döndürülmesi ve Ortadoğu’da [çeşitli belgelerde kabul edildiği üzere] kapsamlı, adilane ve sürdürebilir barışın sağlanması için uluslararası ve bölgesel girişimlerin yoğunlaşması ve hızlanması için yaptığı çağrıyı yineler;

4. Konuyu aktif bir şekilde gündeminde tutmaya karar verir.

2- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taslak metne dayanak gösterilen 478 sayılı kararı; 20 Ağustos 1980’de 14 oyla kabul edilmiştir. ABD bu oylamada veto yetkisini kullanmamış ve çekimser oy kullanarak kararın kabul edilmesine “izin vermiştir”. Kararın 3. maddesinde İsrail tarafından gerçekleştirilen ve Kutsal Kudüs Şehri’nin karakterini, statüsünü veya demografik yapısını değiştirmeye yönelik karar ve eylemlerin hükümsüz olduğu belirtilmiş, 5. maddesinde ise, Devletlere Kutsal Kudüs Şehri’nde kurdukları diplomatik misyonları kapatmaları hususunda çağrı yapılmıştır.

3- ABD delegesi Nikki Haley; BM Güvenlik Konseyi’nde 18.12.2017 tarihinde gerçekleşen oylamanın hakaret/aşağılama niteliğinde ve BM’nin İsrail-Filistin çatışmasına yarar sağlamaktansa zarar verdiği örneklerden birisi olduğunu belirtmiş, konuşmasında “Büyükelçiliğini nereye açacağı kadar basit bir konuda bile ABD egemenliğini savunmak zorunda bırakılmıştır.” ifadesine yer vermiştir. Ancak Güvenlik Konseyinin 20 Ağustos 1980 tarihli ve 478 sayılı kararına bakıldığında, Kudüs’te büyükelçilik açmanın Uluslararası Hukuka aykırı olduğu anlaşılmaktadır.

4- Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın ilgili hükümleri;

Madde 10: Genel Kurul, işbu Andlaşma kapsamına giren ya da işbu Andlaşmada öngörülmüş organlardan herhangi birinin yetki ve görevlerine ilişkin bütün sorunları ya da işleri görüşebilir ve 12. madde hükümleri saklı kalmak koşuluyla, bu tür sorun ya da işler konusunda Birleşmiş Milletler üyelerine veya Güvenlik Konseyine veya hem örgüt üyelerine, hem de Güvenlik Konseyine tavsiyelerde bulunabilir.

Madde 11/2: Genel Kurul, Birleşmiş Milletler üyelerinden herhangi biri veya Güvenlik Konseyi veya örgüt üyesi olmayan bir devlet tarafından 35. maddenin 2. fıkrası uyarınca kendisine sunulan ve uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına ilişkin olan bütün sorunları görüşebilir ve 12. madde hükümleri saklı kalmak koşuluyla bütün bu tür sorunlar konusunda ilgili devlet ya da devletlere veya Güvenlik Konseyine ya da hem devletlere veya Güvenlik Konseyine tavsiyelerde bulunabilir. Bir eylem gerektiren bu tür sorunların tümü görüşmelerden önce ya da sonra Genel Kurul tarafından Güvenlik Konseyine gönderilir.

Madde 12/1: Güvenlik Konseyi herhangi bir uyuşmazlık ya da duruma ilişkin olarak işbu Andlaşmanın kendisine yüklediği görevleri yerine getirdiği sürece, Genel Kurul, Güvenlik Konseyi bunu kendisinden istemedikçe, bu uyuşmazlık ya da durum konusunda herhangi bir tavsiyede bulunamaz.

Madde 35/2: 2. Birleşmiş Milletler üyesi olmayan bir devlet, taraf olduğu herhangi bir uyuşmazlık konusunda, işbu Andlaşmada öngörülen barışçı yollarla çözme yükümlülüğünü bu uyuşmazlık için önceden kabul etmek koşuluyla, Güvenlik Konseyinin ya da Genel Kurulun dikkatini çekebilir.

Anlaşılacağı üzere; Uluslararası barış ve güvenlik ile ilgili bir sorunun çözümü için üye olmayan bir Devlet meseleyi Genel Kurulun gündemine taşıyabilir.

Güvenlik Konseyinin gündeminde olan bir mesele kural olarak Genel Kurulda görüşülemez. Ancak Genel Kurul, Güvenlik Konseyinin BM Andlaşmasında kendisine yüklenen “uluslararası barış ve güvenliği sağlama” görevini yerine getiremediğini düşünürse, konuyu Güvenlik Konseyi gündeminde olmasına rağmen tartışabilir. Bu, son derece istisnai bir durumdur. Kore Savaşı’nda Güvenlik Konseyinin SSCB nedeniyle karar alamaması üzerine 3 Kasım 1950’de çıkarılan “Barış için Bir Araya Gelme Kararı 377a” bu istisnayı belgelemektedir. Soğuk Savaş sırasında Güvenlik Konseyinin bir anlamda kilitlenip karar alamayan bir organ haline gelmesinin ardından, Genel Kurul meseleyi kendi ellerine almıştır.

1950’den bu tarafa Filistin 10 kere 377a sayılı karara başvurmuştur. En son oturum 1997 yılında duvarın örülmesi üzerine açılmış ve aynı oturum başlığı altında 18 Genel Kurul toplantısı gerçekleşmiştir, bu toplantılardan sonuncusu ise İsrail ve Hamas arasında Gazze’de gerçekleşen savaş üzerine 2009’da düzenlenmiştir.

19.12.2017’de Arap ülkeleri, Türkiye Cumhuriyeti ve İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı (gözlemci) bir blok halinde BM Genel Sekreterine başvurmuş ve Genel Kurulun askıya alınan olağanüstü oturumun devamı için toplantı çağrısı yapmasını istemiştir. Genel Kurul Başkanı Miroslav Lajcak, olağanüstü oturumun toplanacağını belirtmiştir. Toplantının 21.12.2017 günü yapılması kararlaştırılmıştır.

Ümit ederiz ki; bu süreçte üye Devletler, Birleşmiş Milletler Andlaşması’na, Teşkilatın kuruluş maksadına, bu konuda daha önce alınmış kararlara uygun hareket ederler, BM bu meselede çaresiz kalmaz, sözde bir çözüme değil, etkin bir cevaba ulaşılır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Fatma Betül Bodur

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)