MAKALE

BİR YARGI KARARI VESİLESİYLE TERDİTLİ DAVADA HÜKÜM VE HÂKİMİN REDDİ

Abone Ol

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’da açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte gerek uygulamada gerekse doktrinde açılabileceği konusunda tereddüt duyulmayan terditli dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda 111. maddesinde kendisine yer bulmuştur. Bahsi geçen hükme göre “Davacı, aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında aslilik-ferîlik ilişkisi kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır. /Mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’î talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz.”

Hükümden de anlaşılacağı üzere terditli davanın açılabilmesi için talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır. Böyle bir bağlantının bulunmadığı hallerde terditli dava açılamaz.

Terditli olarak ileri sürülen talepler kural olarak aynı vakıalara ve hukuki sebebe dayanırlar. Bununla birlikte, terditli taleplerin farklı vakıalara ve hukuki sebeplere dayandırılması da mümkündür.[1]

Terditli dava doktrinde “gerçek terditli dava” ve “gerçek olmayan terditli dava” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.[2] Terditli dava asıl talebin reddi durumunda fer’i talebin kabulü isteğiyle açılmışsa gerçek terditli davadan bahsedilir. Buna karşılık, fer’i talep asıl talebinin kabulü ihtimali için ileri sürülmüşse gerçek olmayan terditli dava söz konusu olacaktır.

Terditli dava usûl ekonomisine (HMK m. 30) hizmet eden bir kurum niteliğindedir. Gerçekten de terditli dava sayesinde esasen başlı başına dava konusu edilebilecek talepler tek bir yargılamada hükme bağlanabilmektedir. Böylelikle emek ve zamandan tasarruf sağlanmaktadır.

Terditli davada hükmün nasıl verileceği hassasiyet arz eden bir konudur. Acaba asıl talebin reddedilmesi gerektiği kanaatinde olan mahkeme bu düşüncesini yargılama sırasında alacağı bir kararla ortaya koymalı mıdır, yoksa asıl talebin reddine ilişkin düşüncesini ancak yargılamanın sonunda fer’i talep hakkındaki kanaatiyle birlikte mi dile getirmelidir? Diğer yandan, acaba hâkim asıl talebi reddettiğini ve bu nedenle fer’i talebi incelemeye geçtiğini yargılama sırasında açıkça söylerse bunun hukuki sonucu ne olur? Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi bu konuda vermiş olduğu yakın tarihli bir kararda bu konuyu ele almıştır. Karara konu olan olayda ilk derece mahkemesi vasiyetin iptali davasında ara kararla davanın reddine karar vermiştir. Bunun üzerine davacı taraf, bu beyanıyla davada tarafsızlığını yitirdiği iddiasıyla hâkimin reddini talep etmiştir. Hâkimin reddi talebini inceleyen merci hâkimin reddini gerektirir bir nedenin bulunmadığı gerekçesiyle başvuruyu reddetmiştir. Davacı bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Başvuruyu inceleyen Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 28.03.2024 tarih ve E. 2024/495, K. 2024/573 sayılı kararında özetle;  terditli davalarda tek talebin olduğunu, hangi talebin kabul ya da reddolunduğunun asıl kararla birlikte değerlendirilmesi gerekirken ara kararıyla taleplerinden biri hakkında ret kararı verilmesinin HMK m. 36/1 uyarınca hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebep sayılacağını belirterek hâkimin reddi talebinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.

Doktrinde egemen olan görüşe göre, mahkeme asıl talebin esastan reddi gerektiği konusunda bir kanaate varmadan fer’i talebi incelemeye başlayamaz ve hükme bağlayamaz. Fakat mahkemenin bu kanaatini bir ara kararıyla açıklaması da gerekmez. Hâkim karar verme sürecinde ilkin asıl talep konusunda bir kanaati varmaya çalışacak bu talep konusundaki kanaati olumsuz yönde oluştuğunda fer’i talebi inceleyip o konuda bir sonuca varacak ve karar verecektir.[3]

Bir görüşe göre, hâkimin ara kararı ile asıl talebi reddine karar verip fer’i talep hakkında davaya devam etmesi hâkimin reddi sebebidir. Zira hâkim böyle bir karar vermekle kanunen gerekmediği halde görüşünü açıklamış olmaktadır. [4]

Biz bu görüşlere katılamamaktayız. Hâkim asıl talebin reddi kanaatine varmışsa bunu yargılama sürerken ortaya koyabilir. Hatta Kanun’un lafzı dikkate alındığında bunu yapmak zorunda olduğu dahi söylenebilir. Gerçekten de HMK m. 111, 2 uyarınca Mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’î talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz. Görüldüğü üzere Kanun metni dikkate alındığında mahkemenin fer’i talebi inceleyebilmesi için davacının asil talebinin reddedilmesi gerektiği sonucuna varması, hatta bununla da yetinmeyip “asli talebin esastan reddine karar vermesi” gerekmektedir. Bu itibarla kanaatimizce terditli davada hâkim asıl talebin reddedilmesi gerektiği sonucuna ulaşmışsa bunu kısmi karar ile taraflara duyurmalıdır. Acaba böyle bir davranış az önce değindiğimiz görüşte savunulduğu üzere hâkimin kanunen gerekmediği halde görüşünü açıklaması anlamına gelir mi? Kanaatimizce bu görüşe katılmak da mümkün değildir. Zira hâkimin asıl talebin reddine ilişkin kanaatini bu şekilde belirtmesi “kanunen gerekmediği halde görüşünü bildirmesi değil” aksine kanun gereği görüşünü ortaya koymasıdır. Zira az önce de belirtildiği üzere HMK m. 111, 2 uyarınca davanın fer’i talebi inceleyebilmesi için asıl talebin esastan reddine “karar vermesi” gerekmektedir.

Av. Dr. Cenk AKİL

--------------

[1] Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul II, s. 1084.

[2] Fazla bilgi için bkz. Timuçin Muşul, Medeni Usul Hukukunda Terdit İlişkileri, İstanbul 1984, s. 124 vd.

[3] Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul II, s. 1085.

[4] Mehmet Akif Tutumlu, “Terditli Davada Nasıl Karar Verilmelidir?” Terazi Hukuk Dergisi, Sayı 219, Kasım 2024, s. 133.