Değerli Meslektaşım Salih Akgül ile birlikte yazdığımız ve yakında Yetkin Yayınevi tarafından basılarak yayınlanacak olan “AVUKATLIK HUKUKU” isimli kitabımızın “Meslek Kuralları/Meslek Etiği” başlıklı bölümünü aşağıda sizinle paylaşıyorum. İyi okumalar.

MESLEK KURALLARI/MESLEK ETİĞİ

Meslek kuralları, diğer bir deyişle meslek etiği, avukatlık mesleğinin ahlak kurallarıdır.  Bireylerin yaşamının bir parçası olan ve onların eylemlerini ve başka kişilerle olan ilişkilerini düzenleyen ve yönlendiren ahlak, inanç, değer ve normlardan oluşan ve uyulması gereken bağlayıcı kurallar toplamı ve bir kurallar sistemidir.

Gerek buyruklar, gerekse yasaklar aracılığıyla bize uyarıda ve çağrıda bulunan ahlakiliğin özünü, birey olarak bizim bu kurallara karşı duyduğumuz saygı ve verdiğimiz değer oluşturur. Ait olduğumuz toplumun zaptı altında olan bizler, yaşadığımız toplumun buyrukları, yasakları, normları, yani kuralları olduğunu erken yaşta öğreniriz. Ama asıl ahlaki kavrayış, bu nitelikteki kuralların dışarıdan dayatılan kurallar olarak değil de, bu kuralların içinde yaşadığımız toplumun tüm bireylerinin gerçekleşebilecek en fazla özgürlükten yararlanabilmelerini güvence altına alan unsurlar olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıkar. Bunu sağlayacak tek bir kural vardır, o da ahlaki kuraldır.

Gündelik hayat pratiğinde ahlak, insanın karşısına sadece belli bir kültüre özgü farklılıklara vurgu yapan bir olgu olarak, yani başkaca toplumsal ya da ulusal toplulukların anlam yorumlarının farkı olarak ortaya çıkmaz. Ahlak, sadece bireyin içinde büyüdüğü ve aktif olarak biçimlendirilmesine katkı yapmaya çağrıldığı topluluğun anlam ve manevi ufkunu temsil ettiği değerler olarak ve yanı sıra genel ahlak bağlamı içinde ve fakat toplumun sadece bir kısmı için geçerli olan alanda, ‘özel/kısmi ahlak’ biçiminde de ortaya çıkar.

Meslek ahlakı, mesleğin gerektirdiği ahlaki kuralları içerirken, meslek etiği bu kuralların sorgulanması olarak ve ‘özel/kısmi ahlak’ biçiminde kendisini gösterir. ‘Meslek ahlakı/meslek etiği/meslek kuralları’ olarak isimlendirilen bu kurallar, mesleğin gerektirdiği ahlaki kurallardır ve bu kurallar o mesleğin kendisi ve mensupları tarafından üretilir.

Normları, o mesleği seçen ve yürüten herkesi bağlayan bu nitelikteki kurallar, genel ahlaki ilkeye, yani mesleğinde olabildiğince iyi olma ilkesine dayanır. Bu ilke gereğince, çalışmanın ve emeğin kendisine ayrı bir değer yüklenir. O meslek mensubu tarafından yapılan iş, sadece eksiksiz ve hatasız bir çalışma sürecini olanaklı kılan teknik kurallar aracılığıyla değil; aynı zamanda ve özellikle, diğer insanları doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren ahlaki kurallar temelinde icra edilebilecek bir faaliyet olarak tanımlanır. Mesleğin onurunu korumak amacıyla konulan kuralları çiğneyen, bu bağlamda temsil ettiği genel çıkarların yerine, kendi kişisel çıkarlarını koyan meslek mensubu, sadece kendi toplumsal ve kişisel mesleki itibarını yitirmekle kalmaz, aynı zamanda mesleğin kendisine de zarar verir.

Aristoteles’in ‘Nicomachean Ethics’ isimli özgün eserinde ‘Pratik, hem etiğin var olma koşulu ve hem de onun hedefidir. O nedenle soylu olan üzerine, adil olan üzerine, kısaca sitede bilim üzerine verilen dersten yararlanmak isteyen kişi, soylu bir temel alışkanlığa sahip olmalıdır’ diyerek vurgu yaptığı üzere, pratiğin bilimi olan ‘etik’, bilgi adına değil, eylem adına harekete geçen ahlakiliktir. Bu ahlakilik varlığını ve etkisini uygulamada, yani eylemde gösterir. Bu yönüyle ‘fiiliyat üretici bilgi’ olan ‘etik’ düşünce ile eylemin birlikteliğidir.  

Belirli bir meslek grubunun etik ilkeleri, o mesleğin üyelerini belirli kurallara uymaya, onları belli kurallara uygun davranmaya zorlayan, onların kişisel eğilimlerini sınırlayan, yetersiz ve ilkesiz üyeleri meslekten dışlayan, mesleki rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan mesleki ilkelerdir.

Hemen her meslek için geçerli olan bu etik ilkeler o mesleğin üyelerine: doğruluğu, yani yalan söylememeyi, doğru sözlülüğü, içten ve dürüst davranmayı; yasallığı, yani iş hayatında yasalara ve hukuka bağlı kalmayı; yeterliliği, yani sorumluluk almayı, mesleğinde yetkin, yeterli ve nitelikli olmayı; güvenirliliği, yani mesleğin gerektirdiği etik ilkelere bağlı hareket etmeyi, rekabette doğru ve dürüst davranmayı; mesleğe bağlılığı, yani mesleği sevmeyi, mesleki gelişime önem vermeyi; insan haklarına saygılı olmayı; meslekle ilgili insan ilişkilerinde sevgi ve hoşgörüyle davranmayı emreder.

On sekizinci yüzyıl bize büyük İngiliz hukukçusu ve faydacı kuramın kurucu babası Jeremy Bentham’ın şu buyruğunu miras bırakmıştır: ‘Ahlak, en çok sayıda insana mutluluk veren şeydir; insan hiçbir zaman, kendi varlığının bekasından yana olmayan bir şeyi arzu edemez.’ Uygar dünyanın bu değerli öğüdü büyük bir hevesle kabul ettiğini,  ancak bu öğüde uygun davranmadığını görmek gerçekten üzücüdür.

İçinde yaşadığımız geç modern çağda, özveri düşüncesi, dayanışma ruhu, paylaşma duygusu, yardımlaşma anlayışı, vefa ve takdir duygusu, kadir bilirlik ve benzeri soylu değerler ile komşuluk, arkadaşlık, dostluk, meslek­taşlık türü kavramlar önemli ölçüde anlamını ve değerini yitirmiş durumdadır. Bu türden değerlere ve düşüncelere mesafeli duran insanlar, ahlaki ideallere ulaşmaya ve ahlaki değerleri korumaya, bunun için kendilerini gözden geçirmeye, düzeltmeye, kendi sınırlarını zorlamaya istekli olmadıkları gibi, ne yazık ki bu konuda başka insanlar, toplum ve devlet tarafından da teşvik edilmiyorlar.

Annemarie Pieper’in ‘Etiğe Giriş’ isimli özgün eserinde ifade ettiği üzere, günümüzde pek çok şey maddi olarak hesaplanabilir bir düzeye indirgenmiştir. Gerek insani ve toplumsal, gerekse uluslararası alanda dayanışmaya hevesli, açık ve hazır olma isteği giderek azalmıştır. Ne yazık ki, pek çok şeyi, para, bireysel çıkarlar, statüye, makama, iktidara yönelik kariyer hedefleri ve teknoloji belirlemektedir. Çevremizde ve hatta aramızda arkadaş gibi, dost gibi, meslektaş gibi davranan, ‘her şeyin fiyatını bilen, ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen’ bir dolu kinik insan dolaşmaktadır. Böyle bir çağda ve toplumda, felsefenin bir disiplini olan ve kendini ahlaki eylemin bilimi olarak tanımlayan etik, yaşamın tek yönlü kaygılarla rasyonalize edilmesine yönelik bireysel çıkar ve hesapların yıkıcı etki ve sonuçlarını eleştirel bir aynadan yansıtan önemli bir uyarıcı ve yol göstericidir.

Pieper’in da işaret ettiği üzere etik bize, kendisini sadece paraya, mala, mülke, bireysel çıkarları en üst düzeye çıkarma kaygılarına, makam ve iktidar hırslarına sabitlemiş niceliksel düşünce karşısında, bu değerleri aşan, her birisi pratik aklın ahlaksal yetkinliği ile doğrulanmış olan; özgürlük, eşitlik, adalet, hoşgörü gibi amaç ve hedefleri sunan bir nitelikler dünyasının var olduğunu anlatır.

Bu niteliksel değerler, bireysel ve kolektif sorumluluklarının bilincinde olan, ahlaksal talepleri genel bağlayıcı ta­lepler olarak benimseyen ve yaşamlarında onları kendilerine mal eden bireylerin, kendi kaderlerini tayin etme hakkını, bütün hakların en üstüne koyan bir yaşama biçiminin ahlakını sunar. Bireye ahlaki eylemin anlamının sistematik biçimde aktarılması, ancak etik aracılığı ile olur. Ama etik, ahlaki eylemin yerini tutmaz, sadece bu türden eylemlerin bilgiye dayalı yapısını ortaya koyar.

‘Nicomachean Ethics’ isimli özgün eserinde, hazza/zevke, makama, üne, zenginliğe karşı çıkan Aristoteles, mutluluğu yaşamın amacı olarak nitelendirir, insanın mutluluğa ve başarıya, ancak felsefi derinliğe, olgunluğa ve gerçekliğe ulaştığı zaman kavuşabileceğini belirtir. Sitede geçerli ve yürürlükte olan tö­reye uygun olarak kendisini eğitip geliştiren kişinin, genel kabul gören ahlak normlarını izlediği sürece etiğe uygun davranmış olacağını savunan Aristoteles devamla şunları söyler; ‘…İçimizdeki töresel iyilikler ne doğanın zorlama­sı sonucu, ne de doğaya karşı oluşmuştur. Onları kendi varlığımıza ve değerlerimize katma yeteneğimiz, bizim içimizde ve doğamızda vardır. Ancak ahlaki özelliklerimizi alışkanlık haline getirmek suretiyle mükemmelliğe ulaşabiliriz….Özet olarak: herkesin aynı eylemi çok sık ve tek tek yapmasıyla ortak ve pekişmiş bir tavır ortaya çıkar. O nedenle, erdemin ne olduğunu öğrenmek için değil, erdemli insanlar olmak amacıyla felsefe yapıyoruz’.

Aristoteles’ten hareketle demek gerekir ki, adına meslek kuralları dediğimiz etik değerlerden ve standartlardan oluşan pra­tik, avukatlık mesleğinin kendi yaşam pratiğidir. O nedenle avukatın, gerek kendi varlığının, gerekse mesleki yönden iyi olmasının koşulları hakkında aydınlatılmış günlük yaşam pratiğinin ahlakını, yani meslek kurallarını iyi bilmesi, bunları içselleştirmesi ve uygulaması gerekir.

Kadim Yunanistan’a ve antik Roma’ya kadar uzanan avukatlık mesleğinin etik kurallarının günümüzdeki başlangıcının, avukatlık mesleğinin fiilen icra edilmeye başlandığı Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar uzanan bir geçmişi vardır.[1]  Bu konudaki ilk düzenlemeler ve çalışmalar, 1836 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Maryland Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kurucusu olan avukat David Hoffman’ın öğrencileri için yazdığı ‘Resolution in Regard to Professional Deportment/Mesleki Davranışa Dair Bir Öneri’’ isimli kitabıyla başlamıştır. Bu kitabında ‘Ahlaken yanlış olan mesleki olarak doğru olamaz’ diye yazan Hoffman’ın bu yaklaşımı, dönemin bazı yorumcuları tarafından Victorian ahlakçılığı olarak nitelendirilerek eleştirilmiştir.

Bu konudaki ikinci çalışma, 1854 yılında, yargıç ve aynı zamanda akademisyen olan Prof.Dr.George Sharswood tarafından yazılan ‘A Compend(ium) of Lectures on the Aims and Duties of the Profession of Law/Hukuk Mesleğinin Amaçları ve Görevleri Hakkındaki Konferansların Bir Özeti’ isimli kitap ile yapılmıştır. Pek çok görüşü ve önerisi Hoffman ile hemfikir olan Sharswood’un, Hoffman’dan farkı, ondan daha fazla olarak avukatların meslek kurallarıyla ve bu kuralların Barolar tarafından uygulanmasıyla ilgilenmiş olmasıdır.

Hoffman ile Sharswood’un bu konudaki görüş ve düşünceleri ilk önce Alabama Barosu’nun ilgisini çekmiştir. Bu ilgiye bağlı olarak Alabama Barosu 1887 yılında meslek etiği standartlarını ve kurallarını kabul ederek yayınlamıştır. Bu gelişme sonrasında, pek çok Amerikan Barosu Alabama Barosu’nu izlemiştir. Buna rağmen 27 Ağustos 1908 tarihine kadar Amerika Birleşik Devletleri genelinde, bir avukatlık meslek etiği modeli ve düzenlemesi mevcut değildir. Bu tarihte Alabama Barosu’nun yol vermesiyle Amerikan Barolar Birliği, Alabama Barosu’nun vazettiği etik kuralları benimsemiş ve bunu esas alarak kendi etik kurallarını kabul edip yayınlamıştır.

Amerikan Barolar Birliği, 1908 yılında kabul ettiği meslek kurallarını 1969 yılında güncellemek suretiyle değiştirmiştir. Amerikan Barolar Birliği Genel Kurulu’nun 12 Ağustos 1969 tarihinde onayladığı meslek kuralları 01 Ocak 1970 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Bu meslek kuralları, getirilen eleştiriler üzerine, ismini komisyon başkanı Robert J. Kutak’tan alan ‘Kutak Komisyonu’ tarafından hazırlanan taslağın, Birlik Genel Kurulu  tarafından kabul edilmesiyle 1983 yılında değiştirilmiştir. Ne var ki, yürürlük tarihi belirlenmediği için bu yeni düzenleme, maddi hukuk bağlamında bunu kabul eden mahkemelerde görev yapan avukatlar dışında kalan avukatlar yönünden bağlayıcılık kazanmamıştır.

Amerikan Barolar Birliği 1997 yılında, meslek kurallarını yenilemek üzere  ‘Ethics 2000/Etik 2000’ isimli yeni bir komisyon oluşturmuştur. Çalışmalarını 2002 yılında tamamlayan bu komisyon tarafından hazırlanan taslak, çok büyük ölçüde Kutak Komisyonu tarafından 1983 yılında hazırlanan kuralları esas almıştır. Bu bağlamda, önceki kuralların sadece dili sadeleştirmiş, 1983 yılında öngörülemeyen bazı yeni hükümler eklenmiştir.

Amerikan Barolar Birliği’nin yaptığı lobi çalışmaları sonrasında, pek çok mahkeme tarafından kabul edilen bu kurallar, zaman içinde bazı değişikliklere uğramakla birlikte halen uygulanmakta olan kurallardır.

Bu düzenleme ana başlıkları ile ‘Görev’, ‘Mal practice/Mesleğin hatalı-kötü yapılması’, ‘Temsil’, ‘İş sahibi-avukat ilişkilerinin doğması ve yetkili kılma’, ‘Avukatın iş sahibini bilgilendirmesi’,‘Ücret’, ‘Meslek sırrı’, ‘Menfaati zıt iş sahibi edinmeme’, ‘Eski yargıç, hakem, arabulucu ve diğer tarafların tarafsızlığı’, ‘Sınırlı ehliyetli iş sahibi’, ‘Azil’, ‘Vekalet görevinin sona ermesi’, ‘Avukatlık şirketi hissesinin ve haklarının devri’, ‘İş sahibine karşı olan yükümlülükler’, ‘Dava/yargılama süreci’, ‘Mahkemeye karşı dürüstlük’, ‘Karşı tarafa ve karşı taraf vekillerine/temsilcilerine karşı dürüstlük’, ‘Tarafsızlık ve mahkeme adabına uymak’, ‘Avukatın tanıklığı’, ‘Yargı dışı süreçlerde avukatlık’, ‘Üçüncü kişilere yapılan açıklamalarda gerçeğe uygun davranmak’, ‘Avukatla temsil edilen diğer kişilerle iletişim’, ‘Üçüncü kişilerin haklarına saygı’, ‘Ortaklara, yöneticilere, denetçi avukatlara karşı yükümlülükler’, ‘Mesleki bağımsızlık’, ‘Mesleği icra hakkının sınırları’, ‘Hukukla ilgili servislere karşı yükümlülükler’, ‘Kamunun menfaati/iyiliği için gönüllü hukuki yardımda bulunma/avukatlık hizmeti verme’, ‘Vekalet görevini kabul etme’, ‘Kar amacı gütmeyen ve mahkeme bağlantılı hukuk hizmeti programlarına katılma’, ‘Reklam’, ‘Uzmanlık’, ‘Şirket ismi ve avukatın uzmanlık alanının sınırlarının belirtilmesi’, ‘Devlet/hükümet görevlerinin edinilmesine veya yargıçların atanmalarına/seçilmelerine elde edilecek menfaat karşılığında siyaseten katkıda bulunma yasağı/pay to play yasağı (aylık maaş alma yasağı)’, ‘Baroya kabul’, ‘Disiplin hükümleri’, ‘Görevi ihmal ve kötüye kullanma’, ‘Disiplin yetkisi ve uygulanacak eyalet hukukunun seçimi’ hükümlerini içermektedir.

George Mason Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ronald D.Rotunda ‘Legal Ethics, 2007’ isimli kitabına yazdığı önsözde bu kurallarla ilgili olarak şunları ifade etmektedir; ‘Bugün mesleğini icra eden pek çok avukat hukuk fakültesinde meslek etiği ile ilgili ders görüyor, fakülteden mezun olduktan sonra baro sınavlarına giriyor. Ama bu bir zamanlar böyle değildi. Ben öğrenimime başladığımda fakültemde meslek etiğiyle ilgili bir ders yoktu. O zamanlarda hukuk öğrencilerinin “yalan söylemeyeceksin, hile yapmayacaksın, çalmayacaksın,…reklam yapmayacaksın” şeklindeki altın kuralı öğrenmiş olmaları yeterli görülüyordu.  Zaman geçti, pek çok şey değişti. Hukuk/meslek etiği vurgusu 1974 yılında Spiro Agnew’in bize kendisinin de parçası olduğu “post-Watergate morality/Watergate sonrası ahlakını” işaret etmesiyle başladı. Ben fakültemde meslek etiği dersleri vermeye başladım. Çünkü dekan benim camiada yeni olduğumu ve Senatonun Watergate Komitesinde avukat olarak görev yaptığımı biliyordu. Pek çok kişi etiğin sadece annelerinin dizinde öğrenildiğini sanır. Oysa durum bundan farklı ve daha karışıktır.  Etiğin bilgi değil sezgi olduğunu düşünen kişiler birbirlerine benzerler. Bunlar rutin olarak mahkemeler tarafından zıt menfaatlere ilişkin kuralların karışıklığını bilmedikleri ve takdir edemedikleri için meslek yetkileri ellerinden alınan kişilerdir. Günümüzde pek çok avukat, meslekten ihraç edilme ve zıt menfaatleri temsil etmeme konusunda bilgi sahibi değildir. Bundan birkaç yıl önce, aynı zamanda avukatlık da yapan ve daha önce benim akademik meslektaşlarımdan olan birisi, mesleki sorumluluk sigortası yaptırmadığını, çünkü sözleşmelerine, iş sahiplerinin mal practice/mesleği hatalı-kötü icra etme iddialarından peşinen vazgeçtiklerine ilişkin hüküm koyduğunu söylemişti. Oysa onu dinleyen herkes, onun yaptığı bu tip sözleşmenin meslek etiği kurallarına aykırı ve geçersiz bulunduğunu, bunun ruhsatnamesinin iptali için yeterli bir neden olduğunu biliyordu. Kimi insanlar anekdot analizlerine güvenmez. Oysa deneysel çalışmaların mevcudiyeti, pek çok avukatın meslek kuralları hakkında temel bilgilerin farkında ve ayırtında olmadığını göstermektedir. Sonuç olarak meslek kurallarının ihlali nedeniyle pek çok mal practice davası açılmaktadır. Son zamanlarda bazı büyük hukuk firmaları etik kuralları ihlal ettikleri için mal practice davalarıyla karşılaşmışlar, bu davalar sonunda maddi tazminat ödemeye mahkum edilmişler ve ayrıca ceza davalarına da muhatap olmuşlardır…Ben burada veya başka bir yerde bazı şeyleri eksik söylemiş olabilirim. O nedenle size 750 yıl önce Yargıç Henry de Bracton’un şu sözlerini hatırlatmak istiyorum. Bracton şöyle diyor; “Okuyuculardan rica ediyorum, eğer bu çalışmada herhangi bir fazlalık, yanlışlık görürseniz bunu düzeltin ve değiştirin, ya da bunları yarım kapalı gözlerle okuyarak geçin, ama asla unutmayın, hata yapmak insana mahsustur, hiçbir şeyin içindeki hata insandan daha ilahi değildir.”    

Amerika Birleşik Devletleri’ne ve çağdaşımız olan başkaca ülkelere göre meslek kurallarının kabulü, bizim ülkemizde çok daha geç bir zamanda, 08-09 Ocak 1971 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, Adana’da yapılan Türkiye Barolar Birliği’nin IV. Genel Kurul toplantısında kabul edilen ve 26 Ocak 1971 tarihinde yürürlüğe giren Meslek Kuralları, Amerikan Barolar Birliği’nin kabul ettiği ve halen uygulamakta olduğu meslek kurallarıyla çok büyük ölçüde örtüşmektedir.

Gerek Türkiye Barolar Birliği’nin IV. Genel Kurul toplantısında kabul edilen ve 26 Ocak 1971 tarihinde yürürlüğe giren Meslek Kuralları, gerekse ülkemiz Barolarının da üyesi olduğu CCBE’nin (Avrupa Baroları ve Hukuk Birlikleri Konseyi) Avrupa’da Avukatlık Mesleğine İlişkin Temel İlkeler Tüzüğü ve Avrupa’da Avukatların Tabi Olduğu Meslek Kuralları kitabımızın ekler bölümünde ayrı ayrı sunulmuştur.

[1] Bu bölümde, kısmen Prof.Dr.Ronald D.Rotunda tarafından yazılan ‘Legal Ethics/Hukuk Etiği isimli eserden yararlanılmıştır.

ÖNSÖZ

Temel bir insan hakkı olan savunmanın, hak arama özgürlüğünün, başkaca hak ve özgürlüklerin elde edilmesinin, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi vardır. Pek çok yönü tarihin karanlıkları içerisinde kaybolmuş olan bu geçmiş, dökülen kanlarla, akıtılan gözyaşlarıyla, yaşanmış tarifsiz acılarla dolu mücadelelerin tarihidir. O nedenle, bu konuda aşama aşama elde edilen kazanımların her biri, geçmişte verilen bu mücadelelerin bir sonucudur.

Bu mücadelenin en önde gelen temsilcileri ve önderleri avukatlardır. Amerikalı Avukat Luis Land’in özlü ifadesiyle: ‘kaba gücün yerine merhameti, adaleti, hakkaniyeti koyan; insanlara başkalarının hakkına, mülkiyetine, özgürlüğüne saygıyı,  vicdan, ifade ve toplanma özgürlüğünü öğreten; haklıların, yoksulun, mazlumun, dul ve yetimin savunucusu olan; zulme, baskıya, çoğunluğun despotluğuna karşı çıkan; köleliğe karşı olduğu için Yunanistan’da kölelerin, Roma’da esirlerin özgürlüğü için savaşan; İnsan Hak ve Özgürlükleri Bildirgesi’ni yazan; ırk, renk, sınıf, cinsiyet ya da din ayrımı yapmaksızın insanların eşitliği için çalışan; bütün bunların öncüsü ve tanığı avukattır, avukatlardır.

Elinizdeki bu kitap, onların, yani avukatların kitabıdır, avukatların haklarına, yükümlülüklerine, avukatların örgütü olan Barolara dair bir kitaptır.

Gerek ülkemizde, gerekse başka ülkelerde, avukatlığa, avukatlığın, avukatlık mesleğinin hukukuna, bu mesleğin örgütü olan Barolara ilişkin olarak yazılmış çok sayıda kitap vardır. Bu kitap da, onlardan birisidir. Ancak bu kitabı aynı konuda yazılmış olan diğer kitaplardan nispeten ayıran ve farklı kılan bir özellik vardır. Bu özellik; bu kitabın, başka ülkelerin avukatlık kanunlarını ve mevzuatını da içermesi, bu bağlamda imkanlar ölçüsünde karşılaştırmalı hukuk temelinde hazırlanmış olması, kendi konusuyla ilgili en son yenilikler ve değişiklikler ile emsal yargı kararlarını kapsaması, diğer bir deyişle güncel olmasıdır.   

Bu kitabı yazmaktaki temel amacımız: en başta avukatlara, hakimlere, savcılara, hukukçu akademisyenlere, hukuk fakültesi öğrencilerine, yargı teşkilatında ve adliyelerde çalışanlara, konuya ilgi duyacak başkaca kişilere ve meslek sahiplerine yardımcı olmak, onlara avukatlık hukuku konusunda rehberlik edecek bir çalışma ortaya koymak, genel olarak hukuka, özel olarak avukatlık hukukuna katkı yapmaktır.

Eğer bunu yapabildiysek, en büyük mutluluğumuz bu olacaktır.

Kaldı ki, avukatlık hukuku sadece avukatları ilgilendiren, avukatların bilmeleri gereken, çok iyi bilmeleri gereken özel bir mevzuat da değildir. En az avukatlar kadar hakimlerin, savcıların, hukukçu akademisyenlerin, hukuk fakültesi öğrencilerinin, yargı teşkilatında ve adliyelerde görev yapanların da bilmeleri gereken bir mevzuattır.

Bu mevzuatın kolektif bir faaliyet olan yargılama faaliyetinde görev yapan hakimler, savcılar, yargı teşkilatında ve adliyelerde görev yapanlar tarafından bilinmemesi, eksik veya yanlış bilinmesi ve uygulanması, sadece avukatlara değil, temel bir insan hakkı olan savunmaya ve dolayısıyla yurttaşların hak ve özgürlüklerine, devletin en temel niteliklerinden olan hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne ve adalet ilkelerine zarar verir.      

Bu kitap uzun soluklu, emekli bir çalışmanın, kitabın yazarları olan bizlerin, avukat olarak yıllar içinde yaşadıklarımızın, gördüklerimizin, öğrendiklerimizin, buna bağlı olarak biriktirdiklerimizin, deneyimlediklerimizin bir ürünüdür.  Ama öyle de olsa mutlaka eksiklikleri, hataları vardır ve olacaktır. Zira iş yapılan yerde hata da yapılabilir. O nedenle, bu çalışmamızda eğer bir hata yaptı isek, ‘hata günah değildir, hata için de tıpkı günah çıkarma odası gibi bir hata çıkarma odası vardır’ diyor, bu konuda sizin hoşgörünüze ve affınıza sığınıyor, kitabın size yardımcı olmasını diliyoruz.  

Saygılarımızla.

Ekim/2020 – ANKARA

Av. SALİH AKGÜL

Av. VEDAT AHSEN COŞAR