‘Ölüm yasası’ olarak adlandırılan 17 maddelik “Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Önerisi” TBMM tarım, Orman ve Köy İşleri komisyonundan geçti. Bu yasa önerisi, önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulunda görüşülecek.
Daha önce mal sayılan hayvanların can sayılmaları için yoğun bir çalışma içindeydik. Mal sayılan canlıların, mal değil can olduklarını kabul ettik fakat bu kez can sayılınca hapis olmaları ve canlarından olabilecekleri gündeme geldi.
2018 yılında Yalçın Bayer’in köşesindeki yazımda :”yeni düzenlemeye göre hayvanlara kötü davrananlara artık para değil hapis cezası verilecek.
Ve belki de en önemlisi hayvanları artık gerçekte olduğu gibi yasalarda da ‘mal’ olarak değil ‘can’ olarak niteleyeceğiz. Hayvan hakları derken ‘Hayvan Hakları-Bir insanlık kitabı-Öldürttüğümüz Hayvan Dostlarımız Biz İnsanları Bağışlayan’ adıyla 1500 sayfalık iki ciltlik kitabı olan hocamız Prof. İsmet Sungurbey’i anmamak mümkün değil. Kış-yaz her sabah saat 05.00’te ciğer, taze kaşar peyniri, balık torbaları ile servise çıkan hocamızın gelişini kediler, köpekler ve kuşlar beklerdi.
Bu konuda Tolstoy da: “Hayvan öldürmeden, insan öldürmeye sadece bir adım vardır. Dolayısıyla hayvana işkence etmekle insana işkence etmenin arasında sadece bir adım...” derken Martin Luther King’in “Hayvanlar da insan gibi mutlu olur, acı çeker, sevinir, üzülür. Onların duygulanmaları bizde olduğu gibidir” sözlerine katılmamak mümkün mü?” diye yazmışım.
Kendimi ve hukuku bildim bileli “can” taşıyan bir varlığın kamu güçü kullanılarak yaşamı ile cezalandırılmasının karşısında oldum.
Hayvanlar için düşünülen yasa tasarısı ile onlar için bir ölüm-kalım savaşı söz konusu ve biz onların yanında, onları savunacağız.
Sorun yaşamdan yana olup olmamak sorunudur.
Hayvan derken de bunları da kedi-köpek ile sınırlı tutmamak gerekir. Örneğin kafesteki Tavuk ve diğer kuşların sırtları güneş görmemekte, ayakları toprak ve dal ile temas etmesi gerekirken demire basmakta, sağlıksız yaşam koşullarında yaşamaktadırlar.
Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa tasarısına karşı olmak adına Sezen Aksu ve Ceylan Ertem’de katkıda bulunmak için “Beni Unutma” şarkısının sözlerini değiştirerek “Bizi Unutma” adlı bir şarkıya uyarlamışlar.
Şarkıda anahtar sözcükler olarak – Unutma, Merhamet, Vicdan,Vebal, Yaşandı bitti, Tanık vs kullanılmış.
Bu Şarkı da bir hayvan insanlara seslenerek yaşam hakkının korunmasını ve unutulmamayı istiyor. Bu istemini insanların merhamet ve vicdanına dayandırıyor. Oysa olayı bir merhamet ve vicdan sorunu olmaktan çok bir yaşam hakkı ve hukuk konusu olarak değerlendirmek gerekir. “Bizi unutma”, “Yuvamızı yıkma” sözleri de böyle bir savaşım için zayıf kalmaktadır.
Burada bir yalvarışın veya unutulup unutulmamanın değil, Kenan Doğulu’nun ‘Yaparım Bilirsin’ şarkısındaki “Romayı da Yakarım” veya Moğolların “Bi’ şe yapmalı” diyen yasalara uygun bir başkaldırışın ve meydan okumanın haklılığı vurgulanmalıydı. "Bir yol olmalı mutlaka yaşamdan yana" derken bu yol insanların merhametleri ve vicdanları ile sınırlı olmamalıydı.
Yine “ Şahit yazıldık hakikat aynalarına “ derken aslında canı ilgilendiren bir olayda şahit olmanın değil, taraf olmanın önemi anlatılmalıydı.
Bu kadar önemli bir olayda hüzün, özlem ve yalvarışın seslerinin duyulduğu yıllar önce bestelenen bir şarkının sözleri değiştirilerek yeniden servis edilmesi bana güçlü bir sivil toplum örgütünün eski bir bildirisini yeni bir olaya uyarlamasını çağrıştırıyor.
Kamu oyununun ve toplumun büyük kesiminin karşı koyduğu, “can ve yaşam hakkını” ilgilendiren bizler için çok önemli bir konuda sanatçılarımızdan ve herkesten daha iyisini, daha güzelini, daha olağanüstü,daha kalıcı olanı beklemek de bizim hakkımızdır.
Bu kadar önemli bir konuda, bilinen ve eski anıları olan bir şarkı değil, olayın önemiyle örtüşen ve olaya özgü yeni bir şarkı düzenlenmeliydi.
“Bizi Unutma”
Sesimize ses katan, bizi coşturan,heyecanlandıran, savunmamıza katkı yapan güçlü bir şarkı olmadığından,
“Beni Unutmayı” dinlemeyi sürdüreceğim.