Giriş

Vergilendirme, modern devletlerin en temel maliye politikası araçlarından biridir. Devletler, kamu hizmetlerini finanse edebilmek için vatandaşlarından vergi toplar. Ancak, vergilendirme sürecinde bazı ilkelere uyulması gerekmektedir. Devletler, vatandaşlarının mülkiyet hakları üzerinde sınırsız müdahale hakkına sahip değildir. Alınan her verginin hukuka uygun gerekçesi olmalıdır. Aksi takdirde hukuk devletinden değil, derebeylik düzeninden bahsedilebilir. Türkiye’de yüksek vergilerin alınması ve vergilerdeki fahiş artışların, vergilendirme esasları ve verginin yasallığı ilkesi ile bağdaşmadığı son dönemlerde sıkça tartışılan bir konudur. Bu çalışmada, bu durumun hukuki boyutları ele alınacaktır.

Vergilendirme Esasları

Vergilendirme esasları, adil ve sürdürülebilir bir vergi sisteminin oluşturulmasında rehberlik eden prensiplerdir. Temel vergilendirme esasları şunlardır:

1. Adalet İlkesi: Vergilerin, vatandaşların ödeme gücüne göre adil bir şekilde dağıtılması gerekmektedir. Gelir düzeyi yüksek olanlardan daha fazla, düşük olanlardan ise daha az vergi alınmalıdır.

2. Genellik İlkesi: Vergilerin, toplumun tüm kesimlerine yaygın bir şekilde uygulanması gerekir. Ayrım gözetmeksizin herkes vergiye tabi olmalıdır.

3. Ekonomiklik İlkesi: Vergilerin toplanma maliyeti düşük olmalı ve vergi gelirleri, vergi toplama maliyetlerinden daha yüksek olmalıdır.

4. Kesinlik İlkesi: Vergi mükelleflerinin, ne kadar vergi ödeyeceklerini önceden bilmeleri ve buna göre mali planlarını yapabilmeleri gerekmektedir.,

Verginin Yasallığı İlkesi

Verginin yasallığı ilkesi, vergi yükümlülüklerinin yalnızca yasa ile belirlenebileceğini ve keyfi olarak değiştirilemeyeceğini öngörür. Bu ilke, hukukun üstünlüğü prensibiyle doğrudan ilişkilidir ve şu unsurları içerir:

1. Yasallık: Vergiler, ancak kanunla konulabilir, değiştirilir veya kaldırılabilir.

2. Belirlilik: Vergi mükelleflerinin, hangi vergi türlerine tabi olduklarını ve vergi miktarlarını kesin bir şekilde bilmeleri gerekmektedir.

3. Öngörülebilirlik: Vergi oranlarının ve kurallarının, mükellefler tarafından önceden bilinebilecek şekilde belirlenmiş olması gerekmektedir.

Yüksek Vergilerin Alınması ve Fahiş Artışlar

Türkiye’de son yıllarda bazı vergilerin oranlarında yüksek artışlar yapılması, vergilendirme esasları ve verginin yasallığı ilkesi ile çelişmektedir. Özellikle dolaylı vergilerdeki (KDV, ÖTV gibi) artışlar, adalet ve ekonomiklik ilkelerine aykırı düşmektedir. Hukuka uygun gerekçesi olmayan harçlar alınmaktadır. Son dönemde yurt dışı çıkış harcındaki fahiş artış tartışılmaktadır.Henüz yasallaşmasa da, yurt dışı çıkış harcının hukuka uygun gerekçesi olmadığı gibi, bu harcın olası fahiş şekilde artırılması da hukuka aykırı olacaktır. Harçlar, kamunun verdiği hizmet karşılığında vatandaştan aldığı bir kamu mali gelir kalemidir. Ancak seyahat  özgürlüğünü kullanıp yurtdışına gitmek isteyen bir vatandaşa bu harç sebebiyle devletin vermiş olduğu bir hizmet bulunmamaktadır. Halihazırda pasaportlar için zaten harç ödenmektedir.Vatandaşı adeta haraca bağlamak için hukuka aykırı vergi ve harçlar türetmek çağdaş hukuk devleti ve vergilendirme esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bunun yerine turistik amaçlı seyahat eden vatandaşlara vergi getirilebilir. Birçok ülkede, Avrupa’da var olan şehir vergisi ülkemizde yürürlüğe konulabilir. Böylelikle turistlerden ülkemize döviz girdisi sağlanmış olacaktır. Yine aynı şekilde ülke içinde de bazı turistik şehirlerde, özellikle yaz aylarında, kalabalık sezonlarda turistik sahil şehirlerinde vatandaştan da şehir vergisi adı altında tek seferlik giriş vergisi alınabilir.

Yüksek vergiler, düşük gelirli vatandaşların mali yükünü artırmakta ve vergi adaletini zedelemektedir. Türkiye halkının çoğunluğu asgari ücretle çalışmaktadır. Asgari ücret veya biraz üzerinde ücret alan bir vatandaşın fahiş vergiler karşısında orta gelir üstü vatandaşlara nazaran çok daha zorlanması söz konusudur. Kaldı ki asgari ücretle çalışan vatandaşın her ay ücretinden vergi dilimine denk gelen vergi payı kesilmektedir. Buna rağmen dolaylı vergilerde fahiş artışlara gidilmesi vatandaşın aldığı enflasyon karşısında eriyen ücretinin, daha da erimesine sebebiyet verecektir. Kıt gelirli vatandaş sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayacak koşullarda yaşarken, orta gelir üstünü daha az etkileyecektir. Toplumu oluşturan farklı ekonomik seviyelerde kesimler arasında uçurum artacaktır. Vergide adalet ilkesi ihlal edilmiş  olacaktır. Bu sebeple asgari ücret ve işsiz kesim bazı vergilerden muaf tutulmalı ya da ödemekle yükümlü oldukları vergi payları düşürülmelidir. Mali güce göre vergi alınmalıdır. Lüks tüketimlere yüksek vergiler uygulanmalıdır. Ticari amaçlı olanlar haricinde, birden fazla konut,araç,orta ölçekli arsa sahiplerine yüksek vergiler uygulanmalıdır.

Hukuki Açıdan Değerlendirme

Yüksek vergilerin ve ani vergi artışlarının hukuki açıdan değerlendirilmesi şu şekildedir:

1. Anayasal Uyum: Türkiye Anayasası'nın 73. maddesi, herkesin mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğunu ve vergi yükümlülüğünün kanunla düzenleneceğini belirtir. Bu bağlamda, ani vergi artışları ve yüksek vergi oranları, anayasadaki adalet ve yasallık ilkeleri ile çelişmektedir.

2. Yargı Kararları: Anayasa Mahkemesi ve Danıştay, vergi düzenlemelerinin anayasaya uygun olup olmadığını denetler. Yüksek vergilerin ve fahiş artışların, anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilme olasılığı bulunmaktadır.Yargı makamlarının, vergi mevzuatını hukuki uygunluk denetiminden geçirmesi elzem teşkil  etmektedir.

Sonuç

Türkiye’de yüksek vergilerin alınması ve vergilerde fahiş artışların yapılması, vergilendirme esasları ve verginin yasallığı ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Adalet, genellik, ekonomiklik ve kesinlik ilkelerine aykırı olan bu uygulamalar, hukukun üstünlüğü prensibini de zedelemektedir. Bu durumun düzeltilmesi için, vergi politikalarının gözden geçirilmesi ve daha adil, öngörülebilir ve sürdürülebilir bir vergi sisteminin oluşturulması gerekmektedir. Toplumu oluşturan farklı mali güce sahip kesimler arasındaki uçurumu artırmaktadır. Fakirleşme artmaktadır. Mali gücü düşük olan vatandaşların alım gücü daha da düşmekte, orta gelir üstü kategorisindeki vatandaşlara artan vergiler etki etmemektedir. Nüfusun çoğunlu asgari ücret dolaylarında ücret almaktadır. Bu sebeple mali güce göre vergilendirme ilkesi  gereğince asgari ücretlilere temel ihtiyaçlarda KDV muafiyeti getirilmelidir. Örneğin barınma gibi  temel ihtiyaç için konut kiralamak amacıyla emlakçıya hizmet karşılığı ücretini öderken KDV diliminden muaf tutulmalıdır. Devletin ekonomiyi iyileştirmek için insan hakları, demokrasi, teknoloji, uluslararası ticari işbirliği, hukuki güvenlik ilkesi ve hukuk devleti gibi kavramlara odaklanması gerekir. Hukuka uygun gerekçesi olmayan vergiler ve ani artışlarla hazineye gelir elde edilmesi hukuka aykırıdır.