Taraf Gazetesinin tefrika halinde yayınladığı,  “seminer„  adı altında İstanbul Birinci Ordu Komutanlığında tatbikatı yapılan Balyoz Darbe Planı, belgelerin savcılığı teslim edilmesinden sonra soruşturmaya alındığını kamuoyu yakından biliyor. Bu kapsamda yapılan operasyonlar sonucu, kimi muvazzaf kimi emekli askerler özel yetkili Cumhuriyet savcılarınca sorgulanarak, yetkili hakimlerce tutuklandı. İddianame henüz hazırlanmadığı için soruşturma devam ediyor derken geçtiğimiz hafta ilginç gelişmeler yaşandı. Önümüzdeki günlerde daha farklı gelişmelerle de karşılaşacağımız anlaşılıyor.

Gazeteci Şamil Tayyar`ın, HSYK taratfından özel olarak atanan hakim Oktay Kaban`ın nöbetinde sürpriz tahliyeler olabileceğini yazmasından bir hafta sonra, sürpriz tahliyelere şahit olduk. Henüz ifade vermeyen üst düzey bazı askerler kendiliğinden ifade vermeye geldiler. Tutuklanmaları talebiyle nöbetçi hakimliğe sevk edilen bu şüpheliler serbest bırakılırken, avukatlarının tahliye taleplerini değerlendiren aynı nöbetçi hakim Balyoz`dan tutuklu 19 şüpheliyi de serbest bıraktı. Serbest bırakma kararına savcıların itirazı üzerine ise, itirazı inceleyen mahkeme heyeti, serbest bırakılan şüphelilerin yeniden tutuklanmalarına ve haklarında yaklama kararı çıkartılmasına oy birliğiyle karar verdi. 5 Nisan Pazartesi günü şüphelilerin bir kısmı kendiliğinden teslim olurkan, aynı gün Balyoz soruşturması kapsamında 14 ayrı ilde 90 ayrı noktada mahkeme kararıyla aramlar başladı ve ilk açıklamalara göre 70 muvazzaf olmak üzere 86 şüphelinin gözetime alınması talimatı verildi. Gözler operasyona çevrilmişken, yargının kendi içinden operasyonun durdurulması talimatı verildiği haberi geldi. Balyoz soruşturmasını yürüten özel yetkili iki savcının, arama ve gözetim altına alma kararlarını Başsavcılığa bildirmemeleri sebebiyle soruşturmadan alındıkları İstanbul C. Başsavcılığınca duyuruldu.
 
Tutuklama ve tahliyelere yetkili hakim veya mahkemelerin karar vereceğinde kuşku yok. Hakimler kararlarını verirken yasalara göre, şüphelilere isnat olunan suçun niteliği, öngörülen cezaların ağırlığı ile, şüphelilerin suçu işlediklerine dair elde edilen deliller, kuvvetli suç şüphesinin varlığı, serbest kalmaları halinde kaçma, delilleri karartma, tanıklara baskı yapma ihtimallerini tümden değerlendirerek somut olgulara göre hareket etmek durumundadırlar. İnsan özgürlüğünün sınırlanması tutuklama konusunda azami dikkatin gösterilmesini gerekli kılmaktadır. Tek hakim tarafından verilen tutuklama kararlarının itiraz üzerine üç kişilik mahkeme heyetince incelenmesi de şüpheliler açısından bir güvence teşkil etmektedir. Tutuklular ve avukatları her aşamada tekrar tahliye isteminde bulunabilmektedir. Balyoz soruşturmasında itirazları reddolunan tutuklu vekillerinin hepsi de  hakim Oktay Kuban`ın nöbetinde tahliye istemeleri ve tamamının tahliye olmaları “yargıda neler oluyor„ “ Balyoz`da neler oluyor„ sorularını gündeme getirdi.

Tutuklamayı gerektiren delil durumunda bir değişiklik olmadan, tutuklamayı veren hakimle birlikte dört hakimin hukuka uygun gördüğü tutuklama kararı nöbetçi hakim tarafından neden ve nasıl kaldırılabilir? 2009 yaz kararnamesinde HSYK`da Ergenekon sanıklarıyla bağlantısı olduğu iddia edilen bir HSYK üyesinin teklifiyle atanan hakim olması mı karara etkili olmuştur? Bu süreç normal bir durum mudur? Tahliye gerekçelerine baktığımızda bazı ipuçları görmekteyiz. `Bazı şüphelilerin savcılık makamınca, bazılarının hakimler tarafından serbest bırakılması ve şüphelilerin toplumsal konumları` tahliye sebebi olarak zikredilmiştir. Sayılan sebepleri, yasal tahliye gerekçesi kabul etmek mümkün değildir. Kişilerin sosyal konumlarının  tevkif veya tahliyede zikredilmesi bile adalete gölge düşürür ve düşürmüştür. Sosyal konumu, mevkisi, makamı, zenginliği, fakirliği kişinin tutuklanma veya tahliyesinde dikkate alınmaya başladığında orada hukuk bitmiştir. Adalet katledilmiştir. Kanun önünde eşitlik ilkesi rafa kaldırılmış, ayrımcılık başlamıştır.

CHP`nin ve bir kısım yazarların dile getirdiği `toplumun saygın kişileri gözetim altına alınıyor, tutuklanıyor` değerlendirmelerini, siyaset gereği söylenmiş ifade hürriyeti kapsamında değerlendirebilirsiniz. Ama aynı görüşleri bir hakimin tahliye kararında gerekçe olarak gördüğünüzde oturup düşünmeniz gerekir. HSYK`nun bazı üyeleri ve onların ısarlarıyla atanan hakimler bu soruşturmalarda tarafsız olmayı gerekli görmüyorlar mı? Serbest bırakma kararlarına savcıların itirazı üzerine, dosyaları inceleyen mahkeme heyetinin yeniden tutuklama kararı vermesi ve karar gerekçesinde, hakimlerin takdir hakkını kullanırken, sınırsız, sorumsuz ve keyfi davranamayacaklarına, yasaların çizdiği sınırlar içinde kalmaları gerektiğine işaret etmeleri, zihinlerde oluşan sorulara cevap teşkil edecek nitelikte. Yeniden yakalama kararı veren heyetle birlikte 7 hakim, dosyada mevcut somut delillerin tutukluluk halinin devamını gerektiğine karar vermiş oluyor. Bir hakim ise aynı delillere rağmen takdirini tahliye yönünde kullanıyor.

Balyoz`da yeni operasyon devam ederken iki savcının soruşturmadan alınması da kamuoyunda yargıda kavga olarak değerlendirildi. Hatırlanacağı üzere bir süre önce, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı emniyete ve merkez komutanlığına  yazdığı bir yazı ile, Başsavcıvekilliğince onaylanmayan arama, elkoyma, gözaltı kararlarının uygulanmadan iade edilmesini istemişti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı`nın, Cumhuriyet  savcılarını mahiyetindeki adli kolluğa denetletmeye yönelik bu yanlış uygulamada ısrar ettiği anlaşılıyor. Başsavcı`nın savcılar üzerinde gözetim ve denetim yetkisi olduğunda kuşku yok. Ancak yetkileri HSYK`ca verilen özel yetkili Cumhuriyet savcılarının soruşturmaları yasal çerçevede yaparken her aşamada izin alma ve bilgi verme gibi bir yasal sorumluluğu bulunmuyor. Buna rağmen görünürdeki bu gerekçeyle iki savcıya Balyoz soruşturmasından el çektirilmesi, hem de operasyon devam ederken bu işlemin yapılması, soruşturmaya hukuk dışı müdahale edildiğini gösteriyor. Yeni görevlendirilen savcıların dosyaları incelemek için süre istedikleri bu nedenle soruşturmaya ara verildiğinin duyurulması ise, müdahalenin söylentiden ibaret olmadığını, Balyoz Darbe Planı şüphelilerinin adalet önüne çıkarılmasını istemeyenlerin karşı operasyona giriştikleri anlamına geliyor. Şimdi şu soru cevap bekliyor; Soruşturmaya ara verme safhasında kaybolan, karartılan, yok edilen delillerin hesabı kimden sorulacaktır?  Diğer bir deyimle böylesine önemli bir davada, şüphelilerin leh ve aleyhindeki tüm delillerin kaybolmasına meydan vermeden soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesinden sorumlu olan Cumhuriyet Başsavcısı görevini kötüye kullanmış olmayacak mıdır? Bu soruların doğru cevabı ise Adalet Müfettişlerinin yapacakları soruşturma sonucu verilebilir.

İki savcının Balyoz soruşturmasından alınma sebepleri tartışılırken koordinatör savcının da değiştirildiği, gözaltına alınmamış muvazzaf subayların gözaltı işlemlerinin durdurulduğu açıklandı. Yoruma ihtiyaç bırakmayacak şok açıklama ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcısından geldi. Başsavcı, soruşturmayı yürüten savcıların gözetim kararı verdikleri kişiler arasında 25 muvazzaf general ve amiralin bulunduğunu, bu kişilerin gözetim altına alınmasının muhtemel sonuçlarını dikkate alarak görev değişikliği yaptıklarını ve soruşturmayı durdurduklarını açıklayıverdi. Çıplak gerçek böylece ortaya çıktı. Demek ki, savcılar  hukuki gerekçelerle değil, 25 generalin gözetime alınmasının muhtemel sonuçları dikkate alınarak görevden alınmışlar.


Türk Ceza Kanununun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngördüğü, darbeye teşebbüs suçunun şüphelileri hakkında yürütülen soruşturmanın, şüphelilerin kimlikleri, makamları ve ünvanları sebebiyle durdurulduğuna şahit oluyoruz. Başsavcının açıklaması, yargıya hukukdışı müdahale edildiğini ve bu müdaheleyi kendisinin yaptığını itiraf niteliğindedir. Soruşturma sırasında dikkate alınacak kriterler arasına Ceza Muhakemesi Kanununun aradıkaları dışında yeni bir kıstas getiriliyor: Şüphelilerin sıfatları, mevki ve makamları. Hakim Oktay Kuban`ın tahliye kararında yer alan, `şüphelilerin toplumsal konumları` gerekçesiyle nasıl da örtüşüyor ?


Gelinen noktada adı ister Balyoz olsun ister Sarıkız, ister Ayışığı, yasa dışı örgütlenmelerle, cebir ve şiddetle meşru hükümeti devirmeye, anayasal düzeni değiştirmeye, darbe yapmaya teşebbüs edenlerin paçalarından hukuk yakalamıştır. Suçu olmayanların yargılanmaktan korkmalarına gerek yoktur. YAŞ kararlarıyla ordudan ihraç edilenlerin, `biz de adil yargılanma istiyoruz` diye çırpındıkları ve yargılanmak istedikleri bir ortamda, en ağır suçla itham edilenlerin temize çıkabilmeleri için de yargılanma bir teminattır. Hukuk karşısındaki direnmeler beyhudedir. HSYK`nun Erzurum özel yetkili Cumhuriyet savcılarının yetkilerini kanunsuz biçimde alma kararı, yeni atanan savcıların da hukuka bağlı kalarak aynı yönde işlem yapmalarıyla  nasıl sonuçsuz kalmışsa,  Balyoz soruşturmasını engelleme çabaları da hukuk duvarını aşamayacaktır.

Reşat Petek