Ayrılık davaları, kökeni itibari ile Katolik Kilisesi Hukukundan günümüze gelmektedir. Katolik kilisesi hukuku, boşanmaya imkân vermemesine rağmen ayrılığı kabul etmiştir. Ayrılık kurumunun Medeni Kanun vasıtası ile günümüze kadar gelmesi, Önceki medeni Kanun’un İsviçre’den alınmış olmasındandır. *AKINTÜRK Turgut, ATEŞ Derya, ’’Türk Medeni Kanunu ikinci cilt Aile Hukuku’’, Beta Yayınları, 21. Baskı, Ocak 2019, Ankara Syf. 275

Özüne bakıldığında Türk Medeni Kanunu kapsamında ayrılık kurumu, hâkim takdiri ile belirlenen süre içerisinde eşlerin birbirlerinden ayrı yaşamaları, bu sürecin sonunda isterlerse evliliklerine kaldıkları yerden devam etme, aksi takdirde boşanma davası açma haklarını kapsar.

Boşanma ve ayrılık davaları birbirinden farklı davalar olup bu konuda dava açmaya hakkı olan eşe hangi dava yoluna gideceği konusunda seçim hakkı verilmiştir. TMK’nun 167. Maddesi ‘’Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.’’ ibaresine yer vererek bu hususta seçim hakkının davacı eşe ait olduğunu açıkça hükme bağlamıştır.

AYRILIK DAVALARINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 4. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere aile hukukundan (TMK'nun m. 118-395) kaynaklanan bütün davaların aile mahkemesinde bakılacağını hükme bağlamıştır. Aile mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenen asliye hukuk mahkemelerinde davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerekir. (Yargıtay HGK'nun 16.11.2005 tarih ve 2/673-617 sayılı kararı).

Dolayısı ile ayrılık davalarında görevli mahkeme, Aile Mahkemelerinin bulunduğu yerlerde Aile Mahkemesi, bulunmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi olacaktır.

Yetkili Mahkeme ise TMK’nun 168. Maddesinde düzenlenmiştir. Kanuna göre yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

AYRILIK KARARI ALINABİLMESİNİN ŞARTLARI

Esasında sonuçları bakımından boşanma kararı kadar geri dönülemez olmasa da Medeni Kanun tarafından ayrılık kararı verilmesi boşanma kararı kadar ağır şartlara bağlanmıştır.

Davacı eş tarafından açılan ayrılık davasının kabulü için çeşitli şartların varlığı aranmaktadır.

Ayrılığa karar verilebilmesi için, tarafların arasında süregelen evlilik birliği içerisinde boşanmaya sebep olacak koşullarının gerçekleşmiş olması aranmaktadır. Bu husus çok önemlidir. Zira toplumda bilinenin aksine boşanmak için aranan şartların aynısı ayrılık davası için de aranmakta olup boşanmaya karar verilemeyecek durumlarda ayrılığa da karar verilemeyeceği unutulmamalıdır. Yine kanun koyucu TMK 170/1 Maddesi ile ‘’Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir.’’ ibaresine yer vererek ayrılık kararının şartlarının boşanma ile aynı olduğunu hükme bağlamıştır. Yine bu hususta Yargıtay içtihatlarına bakacak olursak; 2. Hukuk Dairesi Esas: 2012 / 3023 Karar: 2013 / 3849 Karar Tarihi: 18.02.2013 sayılı ilamında ‘’..Ayrılığa karar verebilmek için, boşanma sebebinin ispatlanmış olması gerekir. Boşanma sebebi gerçekleşmemiş ise, ayrılık talebinin de reddine karar verilmelidir. Toplanan delillerden; tanık anlatımlarında geçen kocanın eşine şiddet olayından sonra, evliliğin uzun süre devam ettirilerek tarafların birlikte yaşamayı sürdürdükleri, böylece bu olayların davacı tarafından affedildiği, en azından hoşgörüyle karşılanmış sayılması gerektiği; sonraki olaylara ilişkin tanık beyanlarının ise somut görgüye ve bilgiye dayanmadığı, anlatılanların duyuma ve davacının kendilerine söylediğinin aktarılmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylara dayalı olarak boşanma veya ayrılık kararı verilemeyeceği gibi; duyuma dayalı veya taraf sözlerinin aktarılması niteliğindeki beyanlara dayalı olan olaylar da sabit kabul edilemez. O halde; en azından Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesindeki boşanma koşulları bile gerçekleşmiş olmadığından; ayrılık talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yeterli olmayan gerekçeyle ayrılığa karar verilmesi isabetsiz olmuş, bozmayı gerektirmiştir.’’  Demek suretiyle ayrılık kararı verilebilmesi için boşanma için aranan şartların yerine getirilmiş olması gerektiğini açıkça ifade etmiştir.

Dava yalnız ayrılık istemi ile açılmışsa mahkeme tarafından boşanmaya karar verilemeyecektir. Yine bu husus da TMK 170/2 maddesi ile hükme bağlanmıştır. Hükmün konuluş amacı, boşanma kararının ayrılık kararından çok daha ağır sonuçlar oluşturmasındandır. Bu durumda boşanma şartları oluştuğunda, davacı eş tarafından boşanma değil ayrılık kararı istenmiş ise mahkeme tarafından boşanmaya karar verilemeyecek olup ayrılık kararı verilecektir.

Ancak dava boşanma istemi ile açılmışsa mahkeme tarafından ayrılık kararı verilebilecektir. Nitekim bu husus da TMK 170/3 gereğince ‘’Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir.’’ Denmek sureti ile hükme bağlanmıştır. Bu durumda mahkeme tarafından aranan şart, eşler arasında ortak hayatın yeniden tesisinin mümkün olup olmadığıdır. Şayet boşanma koşulları oluşmasına rağmen taraflar arasında ortak hayatın yeniden tesisi mümkün ise boşanma kararı yerine ayrılık kararı verilecektir. Ancak boşanma talebi ile açılan davada ayrılığa karar veriliyor ise yine bunun da hâkim tarafından gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Nitekim Yargıtay’ın da bu yönde verdiği kararlarında gerekçesiz olarak boşanma talebinin reddi ile ayrılık kararı verilmesi üzerine; ayrılık kararının gerekçesi açıklanmadığı, ortak yaşamın yeniden tesis edilebileceğine dair oluşan kanının sağlam ve tatmin edici delillerle ilişkilendirilip gerekçelendirilmesi gerektiği nedeni ile bozma sebebi sayılmıştır.

Örnek bir karara değinecek olursak; T.C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2005 / 13395 Karar: 2005 / 16225 Karar Tarihi: 24.11.2005 sayılı ilamında ‘’… Anayasanın 141/3. maddesi gereğince mahkemenin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır. Medeni Kanununun 170/3. maddesine göre "dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir". Bu durumda davacı mutlak bir boşanma nedenine dayanmış ve bunun varlığını kanıtlamış olsa bile, hakim barışma ihtimalini gördüğü takdirde boşanma yerine ayrılığa hükmedebilecektir. Bu durumda bir boşanma nedeninin gerçekleşmesi halinde barışmanın mümkün görüldüğüne, ortak yaşamın yeniden başlayabileceğine ve nihayet ileride birleşme umudunun bulunduğuna ilişkin hakimin takdirinin kesin ve denetimden uzak olduğunu düşünmemek gerekmektedir. Her şeyden önce hakimin takdir hakkını çok ciddi ve son derece isabetli kullanması gerekmektedir. Eşinin barışma ihtimali gerçekleşmeye yakın bir ciddiyetle görülmeli, varlığı makul surette kabul edilmeli, böyle bir kanaat sağlam ihtimale dayandırılmalı, hatta barışma ihtimalinin varlığı bir kararın ikrarından ya da hareket tarzından anlaşılmış olmalıdır. Özellikle barışma ihtimali kuvvetli bulunmalıdır. Zayıf bir ihtimal yeterli değildir. Bu konuda bir takdire ulaşırken dosyaya uygun dayanaklar gösterilmeli, boşanma nedeninin ve geçimsizliğin asıl saiki ve eşlerin kişisel durumları üzerine eğilinmeli, mücerret bir barışma ihtimalinin dışında eşlerin sosyal ve kültürel durumları değerlendirilmelidir. Olayların yoğunluğu ve ağırlığı eşlerin uzun süredir ayrı yaşamakta olmaları gibi haller her halde yeniden bir araya gelme ihtimalini ortadan kaldırıcı bir unsur olarak düşünülmelidir. Nihayet Hakim kararında barışma ihtimalinin varlığını ve kendisini böyle bir inanca götüren nedenleri kanun yolu denetimine olanak verecek açıklıkta göstermelidir ( Anayasa md.141/3, HUMK md.388 ). Ancak bu yolladır ki mutlak bir boşanma nedeni hukuka uygun nisbileştirilebilir. Nisbi boşanma sebebine de takdir hakkı Anayasa ve kanun çerçevesinde kullanılmış olur. Somut olaya gelince; Davalı kocanın davacı kadını sürekli dövdüğü, birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı kadını anne ve babasına götürüp yolun buraya kadar deyip terk ettiği tanık beyanlarıyla belirlenmiştir. Taraflar arasında evlilik birliği temelinden sarsılmış ve Türk Medeni Kanunun 166/1. Maddesi koşulları oluşmuştur. Türk Medeni Kanununun 170/3. maddesi gereğince tarafların ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı gösterir dosyada bir delil ve bilgi yoktur. O halde boşanmaya karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.’’ Demek sureti ile boşanma talebi ile açılan dava neticesinde verilen ayrılık kararının hâkim tarafından gerekçelendirilmemesi ve somut delillerle desteklenmemesi üzerine bozma kararı verilmiştir.

Yine örnek vermek gerekirse, Yargıtay 2. HD. Esas: 2018 / 7723 Karar: 2018 / 14816 Karar Tarihi: 18.12.2018 sayılı ilamında ‘’…Mahkemece; her ne kadar boşanmayı gerektirecek olaylar mevcut ise de taraflar arasındaki bu geçimsizliğin evlilik birliğini çekilmez hale  getirmediği, müşterek çocuk da gözetilerek ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının bulunduğu gerekçesiyle TMK 170 maddesi uyarınca ayrılık kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin bağımsız konut sağlamadığı, eşinin doğumuyla ve çocukla ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tam kusurludur. Somut olayda tarafların yeniden bir araya gelme ihtimali bulunmadığından kadın tarafından açılan davanın kabulü suretiyle boşanma kararı verilmesi gerekirken TMK m. 170 gereği ayrılık kararı verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.’’ Demek sureti ile ortak hayatın yeniden tesis edilemeyeceğinin anlaşıldığı durumlarda, boşanma istemi ile dava açılmışsa ayrılığa karar verilemeyeceği vurgusu yapılmıştır.

AYRILIK SÜRESİ

Süresiz ayrılık kavramı Türk Hukuk Sistemimizde benimsenmemiş olup Türk Medeni Kanunu çerçevesinde verilebilecek tüm ayrılık kararları belirli bir süre ile sınırlı olarak verilebilmektedir.

Ayrılık süresi TMK’nun 171. Maddesi ile düzenlenmiştir. İlgili maddeye baktığımızda ‘’ Ayrılığa bir yıldan üç yıla kadar bir süre için karar verilebilir. Bu süre ayrılık kararının kesinleşmesiyle işlemeye başlar.’’ hükmü ile ayrılık süresinin alt ve üst sınırı kanun tarafından düzenlenmiştir. Düzenlenen alt ve üst sınır arasında ayrılık için  belirlenecek süre somut olaya uygun olarak hâkim tarafından takdir edilecektir. Ancak kanunda belirtilen alt ve üst sınır hiçbir suretle aşılamayacaktır. Bu yönde Yargıtay tarafından verilen içtihatlarına değinecek olursak; T.C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2004 / 5575 Karar: 2004 / 6337 Karar Tarihi: 17.05.2004 tarihli ilamında ‘’…Ayrılığa bir yıldan üç yıla kadar bir süre için karar verilebilir. (TMK.md.171 ) Altı ay süreyle ayrılığa karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.‘’ demek sureti ile altı ay süreli verilen ayrılık kararı bozma sebebi sayılmıştır.

AYRILIK KARARININ SONA ERMESİ

Mahkemece karar verilen ayrılık süresinin bitimi ile ayrılık kararı kendiliğinden sona erer. Bu durumda şayet ortak hayat yeniden kuruldu ise eşler evlilik birlikteliğine yeni bir karara ihtiyaç duymadan devam edebilirler. Ancak ortak hayat yeniden kurulamamış ise, eşlerden her biri tarafından boşanma davası açılabilir.

Ayrılık davası içerisinde ispatlanan tüm vakalar ile ayrılık süresince meydana gelen tüm olaylar boşanma davasında da delil niteliği arz etmektedir. Örnek vererek açıklayacak olursak; aldatılan eş, aldatıldığını ayrılık davası içerisinde ispat etmiş ise, aynı olayı boşanma davasına da taşıyabilmekte ve bu husus mahkeme tarafından göz önünde bulundurulmaktadır.

Yukarıda arz ettiklerimiz TMK’nun 172. Maddesi ile hükme bağlanmış olup anılan madde şu şekildedir;

‘’Madde 172- Süre bitince ayrılık durumu kendiliğinden sona erer.

Ortak hayat yeniden kurulmamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Boşanmanın sonuçları düzenlenirken ilk davada ispatlanmış olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulur.’’

AYRILIK DAVASI SÜRESİNCE ALINABİLECEK ÖNLEMLER

Açılan ayrılık davası süresince, ailenin koruması için gerekli olan tüm önlemler hâkim tarafından re’sen alınır. Nitekim bu hususta TMK’nun 169. Maddesi emredici nitelikte olup konu hakkında taleple bağlı olmaksızın hâkime sorumluluk atfetmektedir. Madde metnine baktığımızda; ‘’Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır. ‘’ demektedir. Örnek vermek gerekirse açılan ayrılık davasında eşin geçimi için gerekli tedbir nafakası kararı bu madde hükmüne dayanılarak verilmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki ayrılık davasında boşanma ve dolayısı ile eşler arasında süresiz bir ayrılık durumu söz konusu olmadığı için yoksulluk nafakası istenemeyecektir. Nitekim yoksulluk nafakasını düzenleyen TMK’nun 175. Maddesi, yoksulluk nafakası isteyebilecek tarafı ‘’ Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf ‘’ olarak ifade etmiştir. Ayrıca yine aynı maddede düzenlenen yoksulluk nafakasının süresiz olma özelliği de ayrılık davasının ruhuna aykırılık teşkil etmektedir.

Tüm bu arz edilenlere ek olarak şiddet gören eş bakımından, 6284 sayılı AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN kapsamında istenilebilecek önleyici ve koruyucu tedbirler saklıdır.

AYRILIK KARARININ MİRASÇILIĞA ETKİSİ

Ayrılık kararı evlilik ilişkisine son vermez. Mahkemenin ayrılığa karar vermesi halinde mirasçılık hakkı ve dolayısı ile eşlerin birbirlerine mirasçı olmaları durumu devam eder. Bu konuda kanunen hiçbir engel bulunmamaktadır.