KARARLAR

AYM'nin 2021/55755 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 24/10/2024 tarihli ve 2021/55755 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SEFA MEHMETOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/55755)

 

Karar Tarihi: 24/10/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

Sefa MEHMETOĞLU

Vekili

:

Av. Nuri MEHMETOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklama koruma tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluk incelemelerinin kanuni süresi içinde yapılmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/10/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

5. 1989 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde İstanbul ilindeki bir kamu hastanesinde sağlık teknikeri olarak görev yapmaktadır.

6. Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 25/4/2017 tarihinde ifadesi alınan Kartal isimli gizli tanık, başvurucunun Özgür Gündem gazetesinde köşe yazarı olduğunu, Demokratik İslam Kongresi (DİK) ile Halklar ve İnançlar Komitesinde üst düzey faaliyet gösterdiğini, sürekli olarak Kandil bölgesine giderek üst düzey sorumlu Cemil Bayık ile görüştüğünü, daha önce Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)içinde faaliyet göstermekte iken PKK terör örgütüne katıldığını, İstanbul açılım sorumlularından biri olduğunu, İstanbul'da olup biten tüm örgütsel eylem ve faaliyetlerden bilgisi bulunduğunu ve bu bilgileri Kuzey Irak'ta bulunan üst düzey örgüt üyeleri ile paylaştığını beyan etmiştir.

7. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gizli tanık Kartal'ın ifadesine istinaden başvurucu hakkında PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma suçundan başlatılan soruşturma 23/6/2020 tarihli yetkisizlik kararı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) gönderilmiştir. Yetkisizlik kararı ekinde gelen evrak, Başsavcılık tarafından soruşturma defterinin 2020/90670 sırasına kaydedilmiştir.

8. Başsavcılığın 2020/90670 sayılı soruşturma kapsamındaki talebi üzerine İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbirinin uygulanmasına 22/1/2021 tarihinde karar verilmiştir. Anılan tedbirlere ilişkin kararlar muhtelif hâkimlik kararları ile birkaç defa uzatılmıştır.

9. Başsavcılık tarafından PKK/KCK silahlı terör örgütünün KCK/TM (Koma Civaken Kürdistan-Türkiye Meclisi) yapılanmasının Siyasi Alan Merkezi bünyesinde yer alan Azınlıklar ve İnanç Grupları Komitesine bağlı olarak kurulduğu değerlendirilen Din Âlimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin (DİAYDER-Dernek) bazı yönetici ve üyeleri hakkında 2020/156519 sayılı yeni bir soruşturma başlatılmıştır.

10. Başsavcılığın 2020/156519 sayılı soruşturma kapsamındaki talebi üzerine İstanbul 9. Ceza Hâkimliği tarafından başvurucu hakkında 19/2/2021 tarihinde 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbirinin; İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından ise 31/3/2021 tarihinde aynı Kanun'un 140. maddesinde düzenlenen teknik araçlarla izleme tedbirinin uygulanmasına karar verilmiştir. İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbirine ilişkin karar muhtelif hâkimlik kararları ile birkaç defa uzatılmıştır.

11. 2020/90670 sayılı ilk soruşturma neticesinde Başsavcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. 28/6/2021 tarihli kararda soruşturma sürecinde gizli tanık Kartal'ın beyanlarını doğrular nitelikte delil elde edilemediği, iletişim tespitlerine konu görüşmelerindeki müphem ifadeler dışında somut bir delile ulaşılamadığı ve başvurucunun terör örgütü ile organik bağı olduğunu ortaya koyacak tespite ulaşılamadığı belirtilmiştir.

12. Başvurucu, Başsavcılığın 2020/156519 sayılı soruşturma kapsamında verdiği talimata istinaden 3/7/2021 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucunun kolluk ve savcılık ifadeleri müdafiinin de hazır bulunmasıyla alınmıştır. İfade Tutanaklarında belirtildiğine göre başvurucuya, ifade alma işlemleri öncesinde isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin olay ve olgular açıklanmıştır. Başvurucu 9/7/2021 tarihli savcılık ifadesinde özetle Derneğe zaman zaman gittiğini, evlendikten sonra daha seyrek gittiğini, kendisinin haberi olmadan Derneğe kaydının yapıldığını, bunu fark ettiğinde e-devletten kaydını sildirdiğini, cuma günleri Derneğe namaza gittiğini, bazı zamanlar bilgisayarla ilgili teknik işlerde yardım istendiğinde uğradığını, Derneğe gelen bazı kişilerin terörist cenazelerine katıldığını bildiğini ancak Derneğin PKK terör örgütüyle organik bir bağının olduğuna şahit olmadığını savunmuştur.

13. Başsavcılık, başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması talebiyle İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) 9/7/2021 tarihinde sevk etmiştir. Başvurucu sorguda terör örgütü ile irtibatının bulunmadığını, sivil toplum bünyesinde faaliyetlerinin olduğunu, bilgisi dışında Dernek üyesi yapıldığını, Demokratik İslam Kongresi Çağırıcılar Grubunda yer almadığını beyan ederek isnat edilen suçu reddetmiştir. Hâkimlik sorgusunun ardından başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dosyada mevcut bilgi ve belgeler, İstanbul Sulh Ceza Hakimliklerince verilen teknik araçlarla izleme, ses veya görüntü kayıtlarının alınması ile iletişimin tespiti dinlenmesi ve kayda alınmasına ilişkin kararlara istinaden yapılan kolluk işlemlerine ilişkin tutanakları, açık kaynak araştırmaları, dijital verilerin içeriklerine ilişkin tespitler, etkin pişman örgüt mensuplarının beyanları, şüphelilerin savunmaları ve tüm dosya kapsamından şüpheliler [E.B.], Sefa MEHMETOĞLU ve [H.T.nin] KCK sözleşmesinde Azınlıklar ve İnanç Grupları Komitesi adı altında örgütlenen ve Abdullah ÖCALAN'ın telkin ve yönlendirmeleriyle alternatif Kürt Diyanet İşleri olarak kurulan örgüte müzahir sitelerde Müslüman Kürtlerin diyanete bağlı camilerde namaz kılmamaları, alternatif cuma namazları vb. sivil itaatsizlik eylem çağrıları olan, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ana KCK dosyasındaki gizli tanığın Azınlıklar ve İnanç Grupları Komitesi başlığı altında faaliyet yürüttüğüne ilişkin beyanlarına ve 21/12/2020 günü İstanbul İl Jandarma Komutanlığında ifadesi alınan ve 20 yılı aşkın süre örgütün kırsal alanında faaliyet yürüttükten sonra ikna suretiyle teslim olan Hamza DİLXAZ Kod adlı örgüt mensubunun beyanlarına göre KCK bünyesinde İstanbul Şirinevlerde faaliyet gösteren [DİAYDER] isimli dernekte bir dizi faaliyetlerde bulunduklarına ilişkin tespitler, söz konusu derneğin kullandığı internet sitesindeki örgütsel paylaşımlar, derneğin 2013'ten günümüze değin tespit edilen basın açıklamaları, dernek mensubu olan şüphelilerin katıldıkları eylemler, dernek üyesi olan [şüphelilerin] örgütsel görüşme içerikleri, HTS kayıtları, fiziki takip tutanakları birlikte değerlendirildiğinde şüphelilerin legal bir çatı altında örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda faaliyet yürüttüklerine ilişkin tespitler;

 [...]

Şüpheli Sefa MEHMETOĞLU'nun açık kaynakta yapılan araştırmada şüphelinin isminin Abdullah ÖCALAN'ın çağrısıyla toplanan Demokratik İslam Kongresi Çağrıcılar grubunda yer alması, örgütsel iltisakı bulunan yayın organlarında paylaştığı yazılar, söz konusu yazılarda örgütsel içerikli yoğun beyanların tespit edilmesi, yine [DİAYDER] birlikteliğiyle katıldığı panel, dijital materyalde ele geçirilen yoğun örgütsel içerikler, terör örgütü mensuplarıyla iletişime ilişkin tespitleri gösterir HTS kayıtları, kollukta alınan ifadesinde yaptığı kısmi ikrarlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde atılı suçu işlediği hususunda kuvvetli şüphenin oluştuğu;

 [...] bu veriler çerçevesinde tüm dosya kapsamından şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut deliller bulunduğu, atılı suçun CMK 100/3-a maddesinde yazılı kanunen tutuklama nedeni var sayılan katalog suçlardan olduğu, atılı suç için Türk Ceza Kanununda öngörülen ceza miktarı göz önünde bulundurulduğunda şüphelilerin kaçma ihtimali bulunduğundan tutuklama tedbirinin yerinde ve ölçülü olacağı, adli kontrol tedbirlerinin yeterli olmayacağı, şüpheliler yönünden herhangi bir tutuklama engeli bulunmadığı gözetilerek şüpheliler [E.B.], Sefa MEHMETOĞLU ve [H.T.nin] CMK'nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca AYRI AYRI TUTUKLANMALARINA [karar verildi.]"

14. Başsavcılığın tutukluluğun gözden geçirilmesine ilişkin talepleri üzerine yapılan değerlendirmeler neticesinde farklı hâkimlikler tarafından 7/8/2021, 10/9/2021 ve 8/10/2021 tarihlerinde tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

15. Başvurucunun 8/10/2021 tarihli tutukluluğun devamı kararına yaptığı itiraz İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 25/10/2021 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu bunun üzerine 28/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. Başsavcılığın talebi üzerine başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen 2020/90670 sayılı soruşturma kapsamında verilen 28/6/2021 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 14/12/2021 tarihinde kaldırılmıştır. Başsavcılık, söz konusu hâkimlik kararı sonrasında başvurucu hakkında yeniden açılan soruşturmanın hâlihazırda devam eden 2020/156519 sayılı soruşturma ile birleştirilmesine 15/12/2021 tarihinde karar vermiştir.

17. Soruşturma neticesinde Başsavcılıkça aralarında başvurucunun da bulunduğu bazı şüpheliler hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmaları talebiyle iddianame düzenlenmiştir. 22/12/2021 tarihli iddianamede PKK/KCK silahlı terör örgütüne ilişkin genel bilgiler verildikten sonra DİAYDER'in örgüt ile olan bağlantısına dair açıklamalarda bulunulmuştur. Buna göre DİAYDER, örgütün KCK yapılanmasının Siyasi Alan Merkezi bünyesinde yer alan Azınlıklar ve İnanç Grupları Komitesine bağlı olarak kurulmuştur. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"KCK sözleşmesi 14’üncü madde/Alan Merkezleri: 'Beş alan merkezi biçiminde örgütlenerek çalışmalarını yürütür. Alan Merkezleri faaliyetlerinin özgünlüğüne göre ihtiyaç duyduğu kadar alt komite örgütler. Ayrıca alan merkezleri, komiteler ve koordinasyonlar kendi alanlarında çalışmaları etkin ve çok yönlü geliştirebilmek için ihtiyaca göre gerekli alt ve yan örgütler oluşturur, ya da bu tür örgütlerle ilişkilenir. Bu kapsamda KCK sözleşmesinin 14’üncü madde, 2. fıkra (Siyasi Alan Merkezi), e bendinde 'AZINLIKLAR VE İNANÇ GRUPLARI KOMİTESİ: Azınlıkların ve inanç gruplarının özgür örgütlenmesi ve toplumsal yaşama eşit katılımı için çalışır. Farklılıkları tanımayan anti-demokratik ve gerici zihniyete karşı mücadele eder' adı altında bir yapılanmanın yer aldığı,

Bu açıklamalar ışığında başta İstanbul ili olmak üzere büyük şehirlerde terör örgütü güdümünde faaliyet yürüten oluşumlar, Diyanet İşleri Başkanlığından bağımsız olarak terör örgütünün taban bulduğu yerleşim yerlerinde KCK Azınlıklar ve İnanç Grupları Komitesinin talimatları doğrultusunda STK görünümünde dernekleşme faaliyetlerine ağırlık vermiştir.

2013 yılında terörist başı Abdullah ÖCALAN, kendisini ziyarete gelen BDP heyeti aracılığıyla vermiş olduğu mesajda; Diyarbakır'da 'Demokratik İslam Kongresi' çağrısı yapmış, 'ÇARE ELBETTE RESMİ DİYANET İSLAM’I DEĞİLDİR' diyerek alternatif bir dini yapılanma çağrısında bulunmuş, yine KCK Azınlıklar ve İnanç Grupları Komitesinin 'AKP’NİN CAMİLERİNDE İSLAM YOK' adı altında yapmış olduğu bildiride, 'MÜSLÜMAN KÜRTLERİ DİYANET'E BAĞLI CAMİLERDE NAMAZ KILMAMAYA ÇAĞIRIYORUZ, KÜRDİSTANLI MÜSLÜMANLAR KENDİ MESCİTLERİNİ AÇMALIDIR, DEVLET TARAFINDAN ATANMIŞ, MAAŞA BAĞLANMIŞ İMAMLARIN ARKASINDA NAMAZ KILMAMALARININ GERÇEK İSLAM OLDUĞUNU BELİRTMEK İSTİYORUZ' diyerek diyanet harici alternatif bir dini yapılanmaya gidilmesi yönündeki açıklamalar merkezi İstanbul ilinde bulunan DİAYDER (Din Âlimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) tarafından karşılık bulmuş, özellikle de dernek içerisinde faaliyet gösteren ve 'MELE' olarak adlandırılan gayri resmi din adamları aracılığıyla örgüt tarafından yapılan açıklamalar hayata geçirilmeye başlanmıştır.

Yapılan çalışmalar neticesinde, dernek adı altında sivil toplum kuruluşu olarak yasal görünümlü faaliyetlerine devam eden bazı DİAYDER yönetici ve üyelerinin, dernek adına oluşturdukları mescitlerde özellikle vaaz esnasında örgütsel propaganda yapılması hususunda görevlendirdikleri imamlara telkinlerde bulundukları, derneğin tüzüğüne aykırı olarak almış oldukları yardım paraları ile dernek adına esnafların dükkânlarına dağıttıkları kumbara tarzı sadaka kutularından elde ettikleri paraların bir kısmını terörist ailelerine dağıttıkları, terör örgütüne destek vermek maksadıyla Suriye sınırına giderek sınır nöbeti tuttukları, etkisiz hale getirilen teröristlerin taziyelerine katılarak mevlit okudukları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde devam eden terörle mücadele harekâtını gerekçe göstererek operasyonların durdurulması maksadıyla direniş orucu tuttukları, Abdullah ÖCALAN’a uygulanan sözde tecridin kaldırılması maksadıyla basın açıklamaları yaptıkları, terör örgütünün tüm söylem ve faaliyetlerinin DİAYDER tarafından benimsendiği hususlarının tespit edilmesi üzerine, terör örgütünün dini yapılanması şeklinde hareket eden DİAYDER isimli dernek yönetici ve üyelerinin yasadışı faaliyetlerinin ortaya çıkartılması maksadıyla mevcut soruşturma üzerinden işlemlere başlanılmıştır."

18. İddianamede DİAYDER'e ilişkin tanık ifadeleri, kollukça yapılan açık kaynak ve sosyal medya araştırmaları ile soruşturma kapsamında yapılan tespitlere yer verilmiştir. Dernek hakkında verilen ifadeler şöyledir:

i. X-Tanık isimli gizli tanığın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında verdiği 9/11/2009 tarihli ifadesi "Azınlıklar ve inanç Grupları Komitesi: Bu alanın faaliyet çerçevesi İnanç Dernekleri ve Kiliselerdir. Örgütün faaliyet gösterdiği İnanç Dernekler arasında [P.] Derneği, [E.İ.] Derneği ve Din Adamları Yardımlaşma Derneği (DİAYDER) gibi dernekler bulunmaktadır özellikle (DİAYDER) bu son süreçte kurulan bir dernektir. Bölge halkının İnançlı olmasından ve dini kullanarak bölge halkı üzerinde etkili olabilmek ve siyasi yönden AK PARTİ ile bölgede etkili olan dini cemaatlere karşı örgütün almış olduğu kararlar doğrultusunda faaliyet yürüten oluşumlardır. Ayrıca Kiliselere ayrı bir önem verilerek koordinasyon görevlileri tarafından kiliseler ile sürekli görüşürler" şeklindedir.

ii. Padişah isimli gizli tanığın Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünde alınan 15/1/2011 tarihli ifadesi "KCK/TM il sorumlusunun KCK/TM içerisinde faaliyet yürüten hamle komitesi ile beraber almış oldukları kararları Kent Meclisleri vasıtası ile örgüte müzahir kitlelere ulaştırarak halkın örgütlenmesini sağlamaktadır. İl Kent Konseyinin almış olduğu kararlar alan sözcüleri ilçe sorumluları, kurum temsilcileri, gençlik ve kadın hareketi içerisinde faaliyet yürüten şahıslar tarafından ilçe meclislere aktarılmaktadır. İlçe Kent Meclislerinin bu kararlar sonucunda yapmış olduğu toplantılarla kitleleri en alt tabakada örgütleyerek alınan kararlar çerçevesinde halkın ortak hareket etmesini sağlamaktadır. Bu Meclislerde alınan kararlar doğrultusunda örgüt tarafından belirlenen önemli günlerde verilen eylem talimatları ile halkı örgütleyerek sokaklara dökülmesini ve özellikle gençlik yapılanmasının kendi öz savunmasını oluşturarak Kamu Kurum ve Kuruluşları ile Polis ve Asker başta olmak üzere [m]olotoflu, [t]aşlı, [h]avai fişekli halk SERHİLDAN’ları adı altında etkinlikler gerçekleştirilir. Bu eylemler çerçevesinde Kent Meclisinde alınan kararlar doğrultusunda kepenk kapatma, Siyah flama asma, anadilde eğitim hakkının verilmesi için çocukların okula gönderilmemesi ve kontak kapatma gibi pasif direniş türü eylemler için sokak ve [m]ahallelerde örgütleme çalışması yapılmaktadır. Bu toplantıların divanı size saymış olduğum şahıslar tarafından oluşturulmaktadır. Bu toplantılarda Mahalle yürütmeleri, Köy yürütmeleri, Sosyal Alan içerisinde faaliyet yürüten Eşit Özgür Yurttaş dernek başkanları Kadın ve Gençlik hareketinin temsilcileri yukarıda bahsettiğim Terör örgütüne müzahir kurum ve kuruluşlardan olan [M.], [T.] ve DİAY-DER isimli kurumların temsilcileri katılmaktadır.” şeklindedir.

iii. Örgütün silahlı yapılanmasında yer alan ve etkin pişmanlık kapsamında güvenlik güçlerine teslim olan Hamza Dılxaz kod adlı E.D.nin 21/12/2020 tarihli ifadesi “Örgüt ile iltisaklı derneklerden biri de DİAYDER (Din Âlimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) isimli dernektir. Tamamen PKK/KCK terör örgütü talimatları doğrultusunda kurulmuştur. Terörist başı Abdullah ÖCALAN’ın bu yönde talimatı bulunmaktadır. Amacı Marksist-Leninist ideolojideki terör örgütüne destek vermeyen inançlı Kürt halkını din maskesi altında örgüte entegre etmektir. Derneğin faaliyetleri KCK Azınlıklar ve Dini İnanç Grupları Komitesince organize edilmektedir. (Örneğin namazlarda vaazların ve hutbelerin ne şekilde verileceği, hangi hususları içereceği vb.), dernek tarafından toplanan yardım ve bağışların bir kısmı terör örgütüne aktarılmaktadır. Dernek yönetici ve üyeleri legal/illegal yollardan terör örgütünden eğitim ve talimat almak üzere Irak Kandil bölgesi ile Suriye bölgesine gidip gelmektedirler. Kendilerini hiç görmedim ama örgüt içerisinde konuşuluyordu. Derneğin sadece Türkiye’de değil İran, Irak ve Suriye’de bulunan terör örgütü ile iltisaklı diğer dini gruplarla da irtibatı bulunmaktadır. Terör örgütü üyelerinden Cemal (K) Murat KARAYILAN 2014-2015 yıllarında Irak’ın Kuzeyinde bulunan Bergari bölgesinde yapmış olduğu toplantıda, 'Din Âlimlerini bir çatı altında toplayacağız, bu sayede toplumdaki dindar kesimi bir araya getireceğiz' şeklinde talimat vermiştir. Dernek tarafından Ayn El-Arab (Kobani)’a yapılan DEAŞ saldırıları ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde devam eden askeri operasyonlar gerekçe gösterilerek gerçekleştirilen sınır nöbetleri, direniş oruçları vs. etkinliklerin Murat KARAYILAN ve Duran KALKAN’ın talimatları ile gerçekleştirilmektedir. Terör örgütü içerisinde dini bilgisi yüksek olan ve kesinlikle deşifre olmamış örgüt üyelerinin Türkiye’ye gelerek dernek içerisinde örgütsel faaliyetlerde bulunmaktadır. Son yıllarda başlayan sivil Cuma namazları ile terörist cenaze namazlarının kılınması talimatını da yine Duran KALKAN vermiştir” şeklindedir.

19. Derneğe ilişkin genel açıklamaların yapıldığı iddianamede, iletişimin tespiti ve teknik araçlarla izleme tedbirleri ile diğer soruşturma işlemlerine istinaden ulaşılan tespitlerher bir şüpheli için ayrı ayrı açıklanmıştır. Buna göre iddianamede, başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin dayanılan temel olgular şöyle özetlenebilir:

i. Başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada haklarında yasaklama kararı bulunan "Kürdistan Tarihi" ve "Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru Özgür İnsan Savunması" isimli kitaplar ile bazı dijital materyallere el konulmuştur.

ii. El konulan dijital materyaller üzerinde kolluk tarafından yapılan inceleme neticesinde;

- Başvurucunun PKK/KCK silahlı terör örgütünün Avrupa’daki dinî yapılanması olan Kürdistan İslam Topluluğu (CİK-Civaka İslamiya Kürdistan) başkanı olan, hakkında yakalama kararı bulunan ve kırmızı bültenle aranan A.T. ile birlikte çekilmiş fotoğrafları,

- A.T.nin ev ortamında bilgisayar başında iken Kürtlerin kendilerini örgütlemeleri ile alakalı olarak yaptığı telefon görüşmesine ait video kaydı,

- A.T.nin görüntülü görüşme programı üzerinden yaptığı ve tüm Kürdistan halkının Ramazan Bayramı'nı kutladığı, ramazan ayında verilecek fitrelerin öncelikli olarak Kürdistan halkına verilmesi gerektiği yönünde ifadeler içeren görüşmesine ilişkin video kaydı,

- A.T.nin görüntülü görüşme programı üzerinden yaptığı ve devletin kurbanlık etlerin içine hastalık enjekte ederek Kürt çocuklarını ve Kürt halkını hasta etmeye çalıştığı yönünde ifadeler içeren görüşmesine ilişkin video kaydı,

- PKK/KCK-YPG/PYD silahlı terör örgütü mensuplarına ait sözde şehitliğin ve örgütün sözde bayrağının bulunduğu yürüyüşte kimlik bilgileri tespit edilemeyen erkek bir şahsın "Bugün günlerden Kobane günü Kobane düşmedi düşmeyecek" şeklindeki ve örgütün sözde bayrağının bulunduğu yürüyüşte A.T.nin “Kürtler topraklarını iyi savundu topraklarında şehit oldular, tüm ehli iman ve ehli vicdan tekrar bir araya gelip toplanın Kürdistandaki bu zulmü durdurun. Kürdistandaki adaleti sağlayın.” şeklindeki açıklamalarını içeren video kaydı,

- Başvurucunun diğer şüpheliler E.B., N.M.I., R.O. ve E.K ile Zoom isimli uygulama üzerinden görüntülü konferans görüşmesi yaptığına ilişkin fotoğraf,

- Hendek olayları sırasında çekildiği değerlendirilen ve silahlı terör örgütü mensuplarının yıkık bir binanın içinde Kürtçe ağıt yaktıkları video kaydı,

- Başvurucunun Almanya’da Kürt İslam Topluluğu binasında çekmiş olduğu fotoğraflar,

- PKK isimli dosyada; Abdullah Öcalan tarafından yazılmış yetmiş yedi kitabın bulunduğu "Abdullah Öcalan" isimli klasör, örgüt mensupları tarafından yazılmış örgütte geçirdikleri günleri anlattıkları anılardan oluşan ve toplam kırk yedi belge içeren "Gerilla Anıları" isimli klasör ile "PKK yayınları" isimli yüz adet belgeden oluşan dokümanlar,

- Örgütün yayın organlarından olan Özgür Gündem gazetesinde yayımlanmak üzere başvurucu tarafından yazılan yetmişdört adet yazıya ait ekran görüntüsü,

-Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan il ve ilçelerin sözde Kürdistan devleti sınırlarında olduğundan bahsedilen on bir takvim yaprağını içeren DİAYDER 2021 yılı takvim çalışması,

- Abdullah Öcalan'a ait mektup ve DİK'ten bahsedilen "Müslümanların Çıkmazı ve Kobane" isimli dosya tespit edilmiştir.

iii. HTS kayıtlarına göre başvurucu 1/1/2014-20/1/2021 tarihleri arasında PKK/KCK terör örgütü ile alakalı suçlardan haklarında işlem yapılan yüz altmış kişi ile toplam 4.006 defa telefon irtibatı sağlamıştır. Aynı kayıtlara göre başvurucu, terör bağlantılı kayıp şahıs olarak aranan dört kişi ile irtibat kurmuştur.

iv. Demokratik İslam Kongresi isimli Facebook sosyal medya hesabından 3/5/2014 tarihinde “10-11 MAYIS’TA AMED’DE YAPILACAK OLAN DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ ÇAĞRICILAR GRUBU” başlığıyla yapılan paylaşıma göre Abdullah Öcalan'ın İmralı’da kendisini ziyarete gelen dönemin BDP milletvekilleri İ.B. ve P.B. aracılığıyla yaptığı 'İslam’a ihanet içinde olan kesimlere' karşı Diyarbakır'da 'Demokratik İslam Kongresi' yapılması çağrısını müteakip aralarında başvurucunun da bulunduğu "Çağrıcılar Grubu" adı altında bir heyet oluşturulmuştur.

v. Abdullah Öcalan'ın çağrısı ile 10/5/2014 ve 11/5/2014 tarihlerinde Diyarbakır'da toplanan DİK'e diğer şüpheliler M.E.A., R.O., E.B. ve N.M.I. ile birlikte katılmıştır.

vi. Özgür Gündem isimli gazetenin 12/6/2015 tarihli nüshasında örgütün sözde bayrağının bulunduğu bir kapalı alan toplantısına ait fotoğraf ile birlikte başvurucunun köşe yazısına yer verilmiştir.

vii. Demokratik İslam Kongresi isimli Facebook sosyal medya hesabından 3/7/2015 tarihinde "Devrimci Bir Eylem: Oruç” başlığıyla paylaşılan ve başvurucu tarafından kaleme alınan yazıda, orucun dinî açıdan mana ve öneminden çok, orucun tek başına yapılan bir eylem değil kitlesel bir eylem olduğu, orucu devrimci bir pratiğe dönüştüren hususun ibadetin eylem içeriği olduğu, madde ve mana bütünlüğünde aslında tüm sistemlere bir başkaldırı olduğu, orucun yaşamın bütün alanlarında olması gereken sivil itaatsizlik eylemlerinin provası olduğu, eşitlikçi bir adalet ile toplumsal bir direniş olduğu hususlarından bahsedilerek sempatizan kitleye oruç tutmanın sadece dinî bir eylem olarak görülmemesi, kitlesel sivil itaatsizlik eylemlerinin provası olarak kullanılması gerektiği ifade edilmiştir.

viii. Başvurucunun “Allah’ın Yardımı Kiminle?” başlıklı yazısı Demokratik İslam Kongresi isimli Facebook sosyal medya hesabından 4/8/2015 tarihinde paylaşılmıştır. Anılan yazıda özetle Abdullah Öcalan'ın 2013 yılında başlattığı sürecin devlet tarafından bitirildiği, Kürtlerin Suruç’ta, Kobani’de, Roboski’de saldırılara maruz kaldıkları, Kürtlerin politik ve siyasal İslamcı dayatmaya karşı öz savunma yaparak direnecekleri, öz savunmanın sadece savaş meydanlarında olmadığı, halkın tamamının savaş meydanlarında olamayacağı, devrimci bir sivil itaatsizliğin de gerektiği hususlarına yer verilmiştir.

ix. Başvurucunun “Kürtlerden Ne İstiyorsunuz?” başlıklı yazısı Demokratik İslam Kongresi isimli Facebook sosyal medya hesabından 13/9/2015 tarihinde paylaşılmıştır. Örgüt mensuplarına ait tabutların bulunduğu cenaze görseli ile birlikte paylaşılan yazı ile devletin sadece teröristlere değil tüm Kürt halkına savaş açtığı ve Kürt çocuklarını öldürdüğü izlenimi uyandırılmaya çalışılmıştır. Yazıda ayrıca "hala her gün kana doymayanlar kadın çocuk sivil fark etmeksizin öldürmeye devam ediyor” ifadelerine yer verilmiştir.

x. Başvurucunun “Kimin Zaferi?” başlıklı yazısı Demokratik İslam Kongresi isimli Facebook sosyal medya hesabından 9/11/2015 tarihinde terör örgütünü simgeleyen sözde bayrak görseli ile birlikte paylaşılmıştır.

xi. Başvurucunun “2. Demokratik İslam Kongresi Neyi Hedefliyor?” başlıklı yazısı Demokratik İslam Kongresi isimli Facebook sosyal medya hesabından 2/12/2015 tarihinde paylaşılmıştır. Söz konusu yazıda; Abdullah Öcalan tarafından İslam’a ihanet içinde olanlara karşı DİK'in toplanması gerektiği yönündeki açıklamasının ardından söz konusu kongrenin 2014 Mayıs ayında Diyarbakır’da toplandığı, bu kapsamda Kürtlerin iki seçeneğinin bulunduğu, bunların siyasi ve toplumsal olarak inanç kimliğinden vazgeçmek ya da din tüccarlığı yapanlara karşı cihat yapmak olduğu, Abdullah Öcalan’ın kongrenin toplanmasına dair gönderdiği mektuba Kürt özgürlük ve siyasi hareketi tarafından hassasiyetle yaklaşılması ve mektubun anlamlaştırılması gerektiği yönünde açıklamalara yer verilmiştir.

xii. Yukarıda yer verilen paylaşımda ayrıca PKK/KCK terör örgütünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde öz yönetim ilan etmesini müteakip güvenlik kuvvetleri tarafından başlatılan terörle mücadele operasyonları nedeniyle Kürdistan şehirlerinin harabeye çevrildiği, bombalandığı, yakılıp yıkıldığı, havadan ve karadan işgal altında olduğu şeklinde ifadeler kullanılmıştır.

xiii. Başvurucunun “Gelecek Kürtlerin ve İslam'ındır” başlıklı yazısı Demokratik İslam Kongresi isimli Facebook sosyal medya hesabından 21/2/2016 tarihinde paylaşılmıştır. Anılan yazının son bölümünde “Rojhilat’tan Rojava’ya kadar inşallah Kürtler; İstikbaldeki İslamiyet’in kuvvetiyle medeniyetin mehasini (güzellikleri) galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek ve sulh-u umumiyi (küresel barış) de temin edecektir” ifadelerine yer verilmiştir.

xiv. Başvurucunun “İslam Deccalına Karşı Mazlumlar Kazanacak” başlıklı yazısı Demokratik İslam Kongresi isimli Facebook sosyal medya hesabından 6/3/2016 tarihindepaylaşılmıştır. Söz konusu paylaşımda ''Yüzyıldır cefa çeken bir halk, şimdi de kendisine İslam diyenlerin Kemalizm’e bürünmüş yeşil haliyle mücadele ediyor. Belki de asıl İslam’ın deccalı bize bir adım daha yakındır. KÜRTLER ŞU DÜNYADA CEHENNEMİ YAŞIYOR, İSLAM DECCALI İSE BUNU CENNET DİYE SUNUYOR. HALKA HUZUR GETİRECEĞİZ İDDİASI İLE ŞEHİRLER BOMBALANIYOR, İNSANLAR YAKILARAK ÖLDÜRÜLÜYOR. Onurlu ve hakkaniyetli bir yaşam için ölümü göze almış bir halk. İşte İslam deccalını çıldırtan Kürtler nezdinde Doğru İslam’ın yaşam bulmuş halidir. Ezilen ve mazlum taraf olmasına rağmen, hala barışta ısrar etmek nasıl bir iman, nasıl bir iradedir. Lakin zulüm, başına adalet külahını geçirmiş. Ama geçte olsa, tam ve hakiki adaleti mazlumlar tarihi yazacaktır. İNSANLIK TARİHİNDE SİYASAL OLARAK EN YÜKSEK DÜZEY DEMOKRASİ DİYE İFADE EDİLMİŞTİR. BU DA HALKIN KENDİ KENDİNİ YÖNETMESİDİR. İŞTE BU MAZLUM HALKTA ARTIK KENDİSİ OLMAK İSTEMEKTEDİR. Yoksa siz Kürtleri bir halk olarak görmüyor musunuz? Allah’ın ayetine karşı çıkmak neden? İslam deccalının günümüz versiyonları zamanın ruhuna aykırı bir şekilde sönüp bitecektir'' şeklinde ifadelere yer verilmiştir.

xv. Başvurucu PKK/KCK terör örgütünün yayın organlarından olan Özgür Gündem isimli Türkçe/Kürtçe gazetede DİK ve DİAYDER adına köşe yazarlığı yapmıştır. Yukarıda tam metni verilen yazıda başvurucu, devlet büyüklerinden “İslam Deccalı” olarak bahsetmiş, örgüt tarafından Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde öz yönetim ilan edilmesini müteakip güvenlik kuvvetlerince başlatılan terörle mücadele operasyonlarına atıfta bulunarak sözde Kürt şehirlerinin bombalandığını, insanların yakılarak öldürüldüğünü ileri sürmüştür. Başvurucu bu suretle PKK/KCK tarafından ilan edilen öz yönetim kararına destek çıkarak Kürt halkının kendi kendini yönetmesi gerektiğini belirterek örgütün dile getirdiği hususların neredeyse tamamına sahip çıkmış ve bunu basın yayın yoluyla da açıklamıştır.

xvi. İddianamede içeriğine yer verilen 2 numaralı tape kaydından DİAYDER tarafından Kürtçe Kur’an-ı Kerim meali bastırılarak Avrupa’ya gönderilmeye çalışıldığı, Hafız A. olarak bahsedilen şahsın Türkiye’de silahlı terör örgütüne üye olma suçundan aranan A.T. isimli kişi olduğu, bu kişinin aynı zamanda örgütün Avrupa’daki dinî yapılanması Kürdistan İslam Topluluğunun başkanı olduğu ve Kuran-ı Kerimlerin basılması faaliyetine dâhil olmak istediği anlaşılmıştır. İddianamede Kuran-ı Kerim'in Kürtçe mealinin hazırlanması çalışmasının örgütsel faaliyet olarak kabul edilmediği belirtilmiştir. Bununla birlikte anılan tape kaydından başvurucunun örgütün Avrupa sorumlularından olan A.T. ile irtibat hâlinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

xvii. 3 ve 4 numaralı tape kayıtlarına göre başvurucu kırmızı bültenle aranan A.T.nin eşi H.T. ile Kürtçe olarak basılan Kuran-ı Kerim meallerinin Avrupa'ya (Kürdistan İslam Toplumuna) gönderilmesine ilişkin olarak görüşmüştür. Açık kaynak araştırması sonucunda H.T.nin YPG/YPJ ve örgütün diğer kurumlarını simgeleyen amblemler ile Abdullah Öcalan'ın görselinin bulunduğu toplantılara iştirak ettiği tespit edilmiştir.

xviii. 5 ve 6 numaralı tape kayıtlarına göre avukat H.H.G., başvurucuya ifade vermek üzere emniyete gitmeden önce telefonunda suç unsuru olabilecek hususları temizlemesi veya yanında başka bir telefon götürmesi yönünde telkinde bulunmuştur.

20. Başsavcılığın iddianamesinde, yürütülen soruşturmanın konu ve kapsamına ilişkin olarak "Mevcut dosya kapsamında illegal faaliyetleri ortaya konulan derneğin tüm yöneticileri, üyeleri ya da derneğe bağlı mescitlere dini hassasiyetler ile gelen vatandaşlara yönelik işlem tesis edilmediği, örgütün amaç ve ideolojisi doğrultusunda hareket eden şahıslara yönelik kollukça sıkı bir takip ve titiz bir çalışma sonucunda suça karışan kişilere işlem yapıldığı, burada hiç kimsenin dini yaşayış ya da anlayışının sorgulanmadığı, tekelci bir din anlayışına hizmet etme noktasında bir soruşturma yürütülmediği, Kürtçe hutbe ya da vaaz verilmesinin suç konusu yapılmadığı" şeklindeki açıklamalara yer verilmiştir.

21. Anılan iddianamede son olarak başvurucu hakkındaki delil ve olgulara istinaden genel bir değerlendirme yapılmıştır. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"Şüphelinin UYAP kayıtlarında yapılan incelemede Cumhuriyet Başsavcılığımızca hakkında 28/06/2021 tarihinde müsnet suçtan takipsizlik kararı verildiği, takipsizlik kararına konu eylemlerin mevcut soruşturma dosyasındaki dönemi kapsadığı anlaşıldığından Sulh Ceza Hakimliğinden takipsizlik kararının kaldırılmasının talep edildiği, İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 2021/7297 d. İş sayılı kararı ile şüpheli yönünden takipsizlik kararının kaldırıldığı, kararın kaldırılması ile birlikte mevcut dosya ile birleştirildiği, takipsizlik kararına konu dosya içerisinde yapılan incelemede; Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından 25/04/2017 tarihinde beyanı alınan Gizli Tanık KARTAL'ın beyanlarında ve yapılan teşhis sırasında 'Sefa MEHMETOĞLU'nu teşhis ederek, Özgür Gündem gazetesi köşe yazarı olduğunu, DİK çalışmaları ve Halkların ve İnançlar Komitesi'nde üst düzey faaliyet gösterdiğini, sürekli olarak Kandil bölgesine giderek, üst düzey sorumlu Cemil BAYIK ile görüştüğünü, daha önce FETÖ terör örgütü içerisinde faaliyet göstermekte iken PKK terör örgütüne katılım yaptığını, İstanbul Açılım sorumlularından biri olduğunu, İstanbul' da olup biten tüm örgütsel eylem ve faaliyetlerden bilgisi bulunduğunu ve bu bilgileri Kuzey Irak'ta bulunan üst düzey örgüt üyeleri ile paylaştığı' şeklinde beyanda bulunduğu,

Mevcut dosya kapsamında ise açık kaynakta yapılan araştırmada şüphelinin isminin Abdullah ÖCALAN'ın çağrısıyla toplanan Demokratik İslam Kongresi Çağrıcılar grubunda yer aldığı, şüphelinin kolluk ifadesinde söz konusu basın açıklamasına katılmadığını, o tarihlerde İstanbul ilinde olduğunu beyan etmesine rağmen geçmişe dönük yapılan HTS incelemesinde 10/05/2014 ve 11/05/2014 tarihlerinde söz konusu kongreye katılan diğer dosya şüphelileri ile birlikte Diyarbakır ilinde baz birlikteliğinin tespit edildiği, şüphelinin örgütsel içerikli yayın yapan Özgür Gündem gazetesinde özgür termolojisi doğrultusunda köşe yazıları yazdığı, söz konusu yazıların içeriklerinin yukarıda geniş şekilde anlatıldığı, yazı içeriklerinde PKK/KCK terör örgütünün amaç ve hedeflerinden olan öz yönetim vurgusu yapıldığı, bu doğrultuda yapılacak öz savunmanın yazı içeriklerinde işlendiği, bu hedefe ulaşırken karşılaşacak zorluklarda sivil itaatsizlik çağrılarının yapıldığı, hendek ve barikat operasyonlarının bölgenin işgal edildiği şeklinde yansıtıldığı,

Şüphelinin dijital materyalinde ele geçirilen yoğun örgütsel içerikler bulunduğu, PKK/KCK terör örgütünün Avrupa'daki dini yapılanması sorumlusu olan ve hakkında yakalama kararı bulunan [A.T.nin] bir çok videosunun telefon içerisinde yer aldığı, söz konusu videoların örgütsel içerikli beyanlardan oluştuğu, şüphelinin dijital materyalinde [A.T.] ile birlikte çekilmiş fotoğrafının tespit edildiği, şüphelinin dijital materyalinde ayrıca silahlı ve kamuflajlı örgüt mensuplarının video görselinin yer aldığı, söz konusu videonun hendek olayları sırasında çekildiğinin kollukça değerlendirildiği, şüphelinin hendek ve barikat döneminde şehirlere egemen olmaya çalışan örgüt mensuplarına yönelik düzenlenen operasyonları işgal olarak tanımladığı,

Şüpheli hakkında uygulanan CMK 135 tedbirinde elde edilen görüşmelerde ifadeye çağırılması ile ilgili olarak görüştüğü kişinin dijital materyaller ile ilgili tavsiyelerde bulunduğu, bunun üzerine şüphelinin eşinin telefonu ile gideceğini beyan ettiği, söz konusu görüşme ile dijital materyal incelemesi neticesinde şüphelinin örgütsel faaliyetlerinin ortaya çıkmasından çekindiği, yine yapmış olduğu görüşmelerde örgütsel konumu yukarıda belirtilen [A.T.nin] eşi [H.T.] ile irtibatlı olduğu, [H.T.nin] örgüt iltisakı ile ilgili katılmış olduğu örgütsel toplantıdan elde edilen resmin kolluk fezlekesine işlendiği,

Şüphelinin kolluk ve savcılık ifadesinde DİAYDER isimli derneğe uzun zamandan beridir gitmediğini beyan etmesine rağmen hakkında uygulanan CMK 140 tedbiri ile 02/04/2021 günü DİAYDER derneğinin Şirinevler semtinde bulunan binasına giriş yaptığının tespit edildiği,

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde şüpheli hakkındaki gizli tanık beyanını destekler mahiyette sosyal medya ve açık kaynakta tespitler yapıldığı, şüphelinin örgütün din alanında Avrupa'da faaliyet yürüten ve hakkında yakalama kararı bulunan şahıs ile irtibatı bulunduğu, dijital materyalinde yoğun örgütsel tespitlerin yapıldığı, yazmış olduğu yazılar itibariyle örgütün amaç ve ideolojisine hizmet ettiği, muhatap kitlenin anlayacağı ölçüde din olgusunu kullanarak yazılar yazdığı, İslam'ın şartlarından olan oruç ibadetini dahi sivil itaatsizlik eyleminin provası olarak nitelendirdiği, Abdullah Öcalan çağrısı ile toplanan Demokratik İslam Konferansının çağrıcılar grubunda yer aldığı, bu hali ile geçmişten günümüze süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk arz eden örgütsel faaliyetler içerisinde yer aldığı ve atılı suçu işlediği hususunda kuvvetli şüphenin oluştuğu,"

22. Başsavcılığın 22/12/2021 tarihli iddianamesinin kabulü ile açılan kamu davası İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmeye başlanmıştır. Mahkeme duruşmanın 21/2/2022 tarihli ikinci oturumunda yurt dışına çıkamamak ve belirli yerlere düzenli olarak başvurmak şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

23. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla anılan davanın ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu tespit edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

24. İlgili hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 64-89.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Anayasa Mahkemesinin 24/10/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiası ve Bakanlık Görüşü

26.Başvurucu, hakkında daha önceden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanan bir soruşturma bulunmasına rağmen mükerrer nitelikteki soruşturma kapsamında tutuklandığını ve tutuklama kararı ile devamına ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin ortaya konulmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu bu kapsamda tutuklama kararındaki tespitin aksine Demokratik İslam Kongresi Çağırıcılar Grubu içinde yer almadığını, yasal olarak faaliyet gösteren bir gazeteye gönderdiği ve ifade özgürlüğü kapsamındaki yazıları ile Kürt meselesine ilişkin barışçıl değerlendirmelerinin örgütsel nitelikte olduğunun kabul edildiğini, evinden ve dijital materyallerinden temin edilen bir kısım kitabı araştırmacı yazar olması nedeniyle bulundurduğunu, arkadaşlık ve hemşehrilik ilişkisi kapsamında kurduğu sosyal ilişkilerin örgütsel nitelikte kabul edildiğini beyan ederek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, söz konusu ihlal iddiasının ilgili mevzuat hükümleri ile Anayasa Mahkemesi ve AİHM'in konuya ilişkin içtihadı ve tutuklama kararının içeriği dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca Başsavcılık tarafından düzenlenen iddianamede başvurucu hakkında yürütülen her iki soruşturma dosyasında elde edilen delillerin farklılığı ile güncelliğine değinildiği ve bu kapsamda başvuruya konu soruşturmada elde edilen delillerin ilk soruşturma kapsamında elde edilen delillerden farklı olduğunun ortaya konulduğu ifade edilmiştir.

28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundakilerine benzer beyanlarda bulunmuştur.

2. Değerlendirme

29. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

30. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu kısımdaki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Anayasa'ya Uygunluğunun Değerlendirilmesinde Esas Alınan Ölçütler

32. Somut olayda 9/7/2021 tarihinde tutuklanan ve 21/2/2022 tarihinde tahliye edilen başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır. Bu nedenle müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının tespiti açısından Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında bir inceleme yapılması gerekir.

33. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54). Dahası kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa’ya uygun düşebilmesi için Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen ölçütlerden biri olan “Anayasa’nın sözüne aykırı olmama” kriterini de karşılaması gerekir.

34. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca kişi hürriyetine ilişkin müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013 § 43; Halas Aslan, § 55).

35. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında; suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri belirtilmiştir (Halas Aslan, § 57). Tutuklamanın ön koşulu olarak kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasını arayan bu şart, Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının sözünden kaynaklanan bir ek güvencedir (AYM, E.2021/96, K.2022/8, 26/1/2022, § 14). Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, 72).

36. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların "ölçülülük" ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "tutuklamayı zorunlu kılan" ibaresiyle de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine işaret edilmektedir (Halas Aslan, § 72; ayrıntılı genel ilkeler için bkz. Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 77-91).

37. Anayasa Mahkemesi Halas Aslan kararında ölçülülük ölçütü açısından aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

 “79. Suç işlemekle itham edilen kişiler hakkında, ‘ölçülülük’ ilkesi uyarınca en genel ifadeyle adaletin iyi işlemesi meşru amacının sağlanması bakımından tutuklamaya alternatif diğer koruma tedbirlerinin yeterli olup olmadığının incelenmesi gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinde öngörülen adli kontrol yükümlülükleri tutuklamaya göre temel hak ve hürriyetlere daha hafif etkide bulunan koruma tedbirleridir. Dolayısıyla tutukluluğun ölçülü olduğunun söylenebilmesi için buna ilişkin kararlarda öncelikle adli kontrol tedbirlerinin tutuklama ile ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından neden yeterli olmadığı ortaya konulmalıdır.”

38. Bu nedenle tutukluluğa ilişkin kararlarda hedeflenen meşru amaçla yapılan müdahale arasında gözetilmesi gereken denge açısından öncelikle adli kontrol tedbirleri değerlendirilmeli ve adli kontrolün neden yetersiz kalacağı gerekçelendirilmelidir (Engin Demir [GK], B. No: 2013/2947, 17/12/2015, § 69). Başka bir deyişle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasına veya uygulanmakta olan tutuklama tedbirinin devamına ya da bu husustaki bir tahliye talebinin reddine karar verilmesi mümkün değildir (AYM, E.2023/69, K.2023/165, 28/9/2023, § 17).

39. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkelere ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45; Eren Erdem, B. No: 2019/9120, 9/6/2020, §§ 131-137).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

40. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

41. 5271 sayılı Kanun'un 90. maddesinin (2) numaralı fıkrasında kişinin bir suç işlediği şüphesiyle yakalanabilmesi için tutuklama şartlarının varlığı aranmıştır. Diğer bir ifadeyle yakalama emri düzenlenmesini gerektiren diğer nedenlerden (örneğin 5271 sayılı Kanun'un 98. maddesi) farklı olarak tutuklama amacıyla yakalama yapılabilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunmalıdır. Kanun koyucu suç şüphesiyle yakalanan kimselerin gerek gözaltı süresinin dolması gerekse hâkim kararıyla serbest kalması üzerine özgürlüğüne yönelebilecek keyfî müdahaleleri önlemek amacıyla yakalama yasağı öngörmüştür. Bu yasak itiraz mercii tarafından verilen yakalama kararını kapsamamaktadır. 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamayacaktır. Bu hüküm uyarınca aynı fiilden dolayı ikinci kez yakalama yapılabilmesi için yeni ve yeterli delil elde edilmesi zorunludur. Sözü edilen yeterli delilin 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde belirtilen nitelikte olması gerektiği açıktır. Bu nedenlerle aynı yasağın tutuklama tedbiri açısından da geçerli olması gerekir. Zira yeni ve yeterli delil elde edilmeden verilen yakalama kararı kanuna aykırı olduğunda yakalama kararı sonrasında verilen gözaltı ile tutuklama kararları da evleviyetle kanuna aykırı olacaktır (Atilla Taş, B. No: 2016/30220, 29/5/2019, § 98; Sedat Laçiner, B. No: 2016/47628, 12/2/2020, § 41).

42. 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (6) numaralı fıkrasında öngörülen ve yukarıda açıklanan yeniden yakalama yasağı, haklarında daha önceden aynı fiile ilişkin olarak yakalama tedbiri uygulanan ancak gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişiler için geçerlidir. Somut olayda başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen ilk soruşturma kapsamında yakalama, gözaltı veya tutuklama koruma tedbirlerine başvurulmadığı görülmektedir. Bu nedenle ilk defa ikinci soruşturma kapsamında yakalanan ve tutuklanan başvurucu açısından anılan yasağın geçerli olmadığı anlaşılmaktadır.

43. Başvurucu, PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

44. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

45. Somut olayda başvurucu; Abdullah Öcalan'ın çağrısı ile toplanan DİK'in Çağırıcılar Grubunda yer almakla, dijital materyallerinde örgütsel nitelikte çok sayıda kitap ve doküman bulundurmak, örgütün Avrupa sorumlularından A.T. ile irtibat hâlinde olmakla, örgütün öz yönetim ve sivil itaatsizlik kararı ve çağrılarını benimser nitelikte yazılar yazmakla ve bunları sosyal medya platformları ile örgütün yayın organlarından olan Özgür Gündem isimli gazetede yayımlamakla, dördü terörle bağlantılı kayıp şahıs olarak aranan ve haklarında örgütle bağlantılı suçlardan adli işlem yapılan toplam yüz altmış kişi ile telefon görüşmesi yapmakla suçlanmıştır. Soruşturma mercilerince ayrıca başvurucu hakkında yürütülen ikinci soruşturma kapsamında elde edilen delillerin, ilk soruşturma kapsamında ifadesi alınan gizli tanık Kartal'ın başvurucu hakkındaki beyanlarını destekler nitelikte olduğu kabul edilmiştir. Silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasına ilişkin olarak ayrıca dinleme ve teknik takip kayıtları, HTS kayıtları, tanık beyanları, gizli tanık Kartal'ın beyanı, açık kaynak araştırma tutanakları gibi delillere dayanılmıştır. Sonuç olarak başvurucunun isnat edilen suç kapsamında tutuklanmasına karar verilmiştir.

46. Başsavcılık tarafından düzenlenen iddianamede yasa dışı faaliyet yürüttüğü değerlendirilen Derneğinin tüm yöneticilerinin, üyelerinin ya da Derneğe bağlı mescitlere dinî hassasiyetlerle gelen kişilerin eylemlerinin soruşturma konusu yapılmadığı belirtilmiştir. Başsavcılık, iddianamede soruşturmanın örgütün amaç ve ideolojisi doğrultusunda hareket eden kişilere yönelik olduğunu, Kürtçe hutbe ya da vaaz verilmesinin suç konusu yapılmadığını açık bir şekilde ifade etmiştir (bkz. § 20). İddianamede ayrıca 2, 3 ve 4 numaralı tape kayıtlarına konu Kuran-ı Kerim'in Kürtçe olarak basılması çalışmalarının örgütsel nitelikte bir eylem olarak kabul edilmediği de vurgulanmıştır (bkz. § 19-xvi). Dolayısıyla başvurucunun sadece Dernek üyesi olarak katıldığı etkinlikler, Kuran-ı Kerim'in Kürtçe mealinin basılmasına ilişkin hazırlıklar, Derneğin rutin faaliyetleri kapsamında diğer Dernek üyeleri ile kurduğu irtibata istinaden silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğunu ifade etmek mümkün değildir. Bununla birlikte soruşturma mercileri tarafından başvurucuya isnat edilen örgütsel nitelikteki eylemler anılan faaliyetlerle sınırlı değildir. Başvurucunun Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine toplanan Demokratik İslam Kongresi Çağırıcılar Grubunda yer aldığına ilişkin tespit (bkz. § 19/iv), örgüt hiyerarşisinde yer aldığına dair gizli tanık Kartal'ın ifadesi (bkz. § 6), örgütün öz yönetim ve sivil itaatsizlik çağrılarının benimsenmesi gerektiğine ilişkin ifadeler içeren yazıları (bkz. § 19), örgütün Avrupa sorumlularından olduğu değerlendirilen A.T. ile irtibat hâlinde bulunduğuna dair tespitler (bkz. § 19/ii, 19/xvi) ve dijital materyallerinden temin edilen örgütsel nitelikteki çok sayıda yayın ve dokümanın (bkz. § 19/ii) PKK/KCK ile bağlantılı bir suçlama bakımından kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.

47. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.

48. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında yer almasına dayanılmıştır.

49. Başvurucu, bazı Avrupa ülkeleri dâhil olmak üzere çok sayıda yabancı ülkede örgütlendiği bilinen PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Dahası soruşturma mercileri somut olgular vasıtasıyla başvurucunun örgütün Avrupa sorumlularından olan A.T. ile irtibat hâlinde olduğu sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 19/ii, xvi).

50. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel şartları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).

51. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da tespiti gerekir. Bu tedbirin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.

52. Terör suçlarının soruşturulması/kovuşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214).

53. Sonuç olarak başvurucunun terörle bağlantılı bir suç nedeniyle tutuklandığı dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64).

54. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

55. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yapılan itirazların gerektiği gibi değerlendirilmeden gerekçesiz şekilde reddedildiğini, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadığını beyan ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

56. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutuklamanın makul süreyi aştığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

57. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26). Somut olayda 21/2/2022 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucu yönünden anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durumun olmadığı anlaşılmıştır.

58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Tutukluluk İncelemelerinin Kanuni Süresi İçinde Yapılmadığına İlişkin İddia

59. Başvurucu, otuz günlük kanuni süre içinde verilmesi gereken gözden geçirme kararlarında kanuni süreye riayet edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

60. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda, 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılan değerlendirmelerin resen yapıldığını ve bunların Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiş; bu kapsamdaki şikâyetler bakımından konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararları vermiştir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015, § 24, Ali Kavlak, B. No: 2016/8018,10/12/2019, § 120). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutukluluk incelemelerinin kanuni süresi içinde yapılmadığına ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.