TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

REŞAT EKİNCİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/52004)

 

Karar Tarihi: 20/3/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 9/7/2024-32597

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Reşat EKİNCİ

Vekili

:

Av. Güler KILIÇ POLAT

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı bir iddianın karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, 1977 doğumlu olup Şanlıurfa'ya bağlı bir köyde yaşamaktadır. Başvurucunun beyanına göre okuma yazması yoktur.

3. Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü, sosyal medya hesapları aracılığıyla terör örgütü propagandası yapan şahıslara yönelik araştırma başlatmıştır. Bu araştırmalar sonucunda 2015 yılında çeşitli tarihlerde başvurucunun adıyla açılan, fotoğrafının bulunduğu bir sosyal medya hesabından terör örgütü propagandası içeren paylaşımlar yapıldığı tespit edilmiştir.

4. Başvurucu, terör örgütü propagandası yapma suçundan 19/10/2017 tarihinde gözaltına alınmış; 25/10/2017 tarihinde ise tutuklanmıştır. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında anılan suçtan kamu davası açmıştır. Şanlıurfa 6. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) yaptığı yargılama sonucunda 22/12/2017 tarihinde başvurucunun terör örgütü propagandası yapma suçundan 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

5. Başvurucu; soruşturma ve yargılamanın her aşamasında suça konu paylaşımların yapıldığı sosyal medya hesabının kendisine ait olmadığını, başkaları tarafından adının ve fotoğrafının kullanılarak açılan bu sosyal medya hesabının kullanıldığını ileri sürmüştür. Mahkeme, başvurucunun bu savunmasına itibar etmeyerek mahkûmiyetle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Sanık mahkememizde alınan savunmasında paylaşımların kendisine ait olmadığını, profil sayfasına fotoğrafının nasıl girdiğini kendisininde bilmediğini, facebook hesabı kullanmadığını, Whatsapp hesabının olduğunu belirtmiş, sanık müdafisi de müvekkilinin üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığını, müvekkilinin beraatine karar verilmesini talep etmiş ise de, sanığın mahkememiz kabulünde belirtilen paylaşımları kendisine ait facebook adresinde yayınladığı, facebook hesabının profil sayfasında sanığın fotoğrafının bulunduğu, yapılan paylaşımların sayısı ve içeriği dikkate alındığında sanığın savunmasının cezalandırılmaktan kurtulmaya yönelik olduğu, sanığın açık kaynak araştırma tutanağında belirtildiği üzere silahlı terör örgütü mensubu silahlı kişilerin bulunduğu fotoğrafların paylaşıldığı, sanığın silahlı terör örgütü PKK'nın propagandasını yaptığı, söz konusu paylaşımların bir kısmında cebir ve şiddeti teşvik edecek silahlı paylaşımların bulunması dikkate alınarak sanığın sabit olan basın ve yayın yoluyla ve zincirleme suç hükümleri gereğince silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan dolayı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7/2, birinci cümle, 7/2, ikinci cümle gereğince cezalandırılmasına, yine sanık 15/07/2014-28/08/2015 tarihleri arasında değişik zamanlarda paylaşımlarda bulunduğundan sanığa verilen cezada zincirleme suç hükümlerini düzenleyen 5237 sayılı TCK'nın 43/1 fıkrası gereğince yapılan 50'ye yakın paylaşım dikkate alınarak takdiren 1/2 oranında artırım yoluna gidilerek sanığın cezalandırılması yoluna gidilmiştir.

Dosya içerisinde bulunan 19/10/2017 tarihli tutanakta belirtildiği üzere, arama sonucunda sanığın cep telefonuna ve sim kartına el konulduğu, sanığın mahkememizdeki savunmasında facebook hesabının kendisine ait olduğunu beyan ettiği dikkate alınarak mahkememizce dijital verilerin beklenmesi esasa etkili olmadığından beklenmesine yönelik ara karardan vazgeçilmesine karar verilmiştir.

Sanığın sabit olan basın ve yayın yoluyla zincirleme suç hükümleri gereğince silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan dolayı sanığın kastının yoğunluğu, meydana gelen tehlikenin ağırlığı, eylemine devam etmekteki ısrarı, yapılan paylaşımların içeriği dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle sanığın takdiren ve teşdiden neticeten hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığa verilen hapis cezasının süresi dikkate alınarak sanığa verilen hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına ve sanık hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, sanığın gözaltında ve tutuklulukta kaldığı sürenin sanığa verilen cezadan 5237 sayılı TCK'nın 63. Maddesi gereğince mahsubuna, sanıktan ele geçirilen ve dijital incelemeye esas olmak üzere el konulan dijital materyalların sanıkla ilgili rapor geldikten sonra sanığa iadesine, sanığa verilen ceza miktarı dikkate alınarak hükmen tutukluluk halinin devamına dair mütalaaya uygun olarak oybirliğiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

6. Başvurucu, daha önceki savunmalarında olduğu gibi paylaşımların yapıldığı sosyal medya hesabının kendisine ait olmadığını belirterek karara karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, Mahkeme tarafından hapis cezasına ilişkin yapılan hesap hatasını 3 yıl 20 ay 7 gün hapis cezası olarak düzelterek istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Başvurucu, daha önceki itirazlarını yineleyerek kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Mahkemenin ikrara yönelik kabulünün hatalı olduğu tespitinde bulunmasına karşın bunun sonuca etkili olmadığını belirterek 29/6/2021 tarihinde kararı onamıştır.

7. Başvurucu, nihai kararı 23/9/2021 tarihinde öğrendikten sonra 21/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Ödeme gücünden yoksun olduğunu belirten başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013).

9. Başvurucu, somut olayda savunmalarına itibar edilmeyip maddi gerçek ortaya konulmaksızın hapis cezası ile cezalandırılmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; somut başvuruda bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, bulunduğu düşünüldüğü takdirde müdahalenin meşru bir amaç taşıyıp taşımadığı, şikâyete konu edilen işlemin belirtilen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı, bu anlamda idare ve derece mahkemeleri kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususu değerlendirilirken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadının ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

10. Başvuru, adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Anayasa Mahkemesince Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığı kabul edilmiştir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir (Abdullah Topçu, § 76). Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

13. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarını incelediği gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

14. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak derece mahkemelerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadığını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin gerekçelerinin hukuka uygun olup olmadığını denetleme gibi bir görevi olmadığı gibi derece mahkemesi kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

15. Somut olaya konu hapis cezası, başvurucun adının ve profil fotoğrafının bulunduğu bir sosyal medya hesabından yapılan ve terör örgütü propagandası içeren paylaşımlar nedeniyle verilmiştir (bkz. §§ 3, 4). Başvurucu soruşturma ve yargılamanın tüm aşamaları ile istinaf ve temyiz dilekçelerinde istikrarlı şekilde anılan hesabın kendisine ait olmadığını, adının ve fotoğrafının kullanıldığını, paylaşımları kendinin yapmadığını ileri sürmüştür (bkz. §§ 3, 4). Mahkeme ise başvurucunun savunmasına gerekçeli kararda yer verdikten sonra sosyal medya hesabında başvurucunun fotoğrafının olduğunu belirterek savunmasına itibar etmemiştir (bkz. § 5). Bununla birlikte Mahkeme, dijital verilerle ilgili araştırmanın sonucunun beklenmesine yer olmadığına karar vermiş; bu kararın gerekçesi olarak ise "sanığın mahkememizdeki savunmasında Facebook hesabının kendisine ait olduğunu beyan ettiğini" göstermiştir (bkz. § 5).

16. Ancak ilk derece mahkemesinde yapılan duruşmada başvurucu, savunmasında "İddianameye konu facebook hesabının bulunduğu fotoğraf bana aittir. Ancak söz konusu facebook hesabı bana ait değildir. Söz konusu facebook hesabının kime ait olduğunu bilmiyorum. Benim okuma yazmam yoktur." şeklinde beyanda bulunmuştur. Dahası başvurucu soruşturma aşamasından temyiz dilekçesine kadar tüm aşamalarda sosyal medya hesabının kendisine ait olmadığını, başkaları tarafından adının ve fotoğrafının kullanılarak başkaları tarafından paylaşım yapıldığını ileri sürmüştür. O hâlde somut olayda yargı mercileri tarafından aydınlatılması gereken esas konu, anılan hesabın başvurucuya ait olup olmadığıdır. Buna karşılık herhangi bir araştırma yapılmadığı gibi anılan hesapta başvurucunun fotoğrafının olması hesabın başvurucuya ait olduğunun tespiti için Mahkeme tarafından yeterli görülmüştür.

17. Somut olayda suça konu paylaşımların yapıldığı Facebook isimli sosyal medya platformunda kullanıcı profilleri herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın istenen bilgiler girilmek suretiyle kişiler tarafından oluşturulabilmekte, başkasına ait fotoğraflar dahi yüklenebilmektedir. Açık kaynaklı bu bilgilerin gerçek sahibine ait olup olmadığının tespitinin kullanıcının internet protokolü (IP) numarası üzerinden yapılması mümkün olmaktadır. Başvurucunun sosyal medya profili incelenmemiş; arkadaşları, paylaşımları, yazışmaları gibi veriler değerlendirilerek hesabın kime ait olduğu aydınlatılmaya çalışılmamıştır. Mahkemenin ise başvurucunun savunmasına neden itibar etmediğini açıklamadan çelişkili gerekçelerle karar verdiği, başvurucunun fotoğrafının profil fotoğrafı olarak kullanılmış olmasını hesabın başvurucuya ait olduğunu kabul etmek için yeterli görerek dijital verileri bekleme kararından vazgeçtiği görülmüştür.

18. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten mahkemeye aittir. Ayrıca yine hem bu aşamada hem de bu bağlamda suçlu/suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemek de Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığı gibi Anayasa Mahkemesince burada varılacak olan sonuç başvurucunun mutlaka beraat ettirilmesi veya mahkûm edilmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir. Burada belirtilen eksikliklerin derece mahkemesince giderilmesi suretiyle yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir karar verileceği tabiidir (Ruhşen Mahmutoğlu, B. No: 2015/22, 15/1/2020, § 67). Bununla birlikte ceza yargılamasında yargı makamlarınca maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla yeterli araştırma yapılmalı, olayı aydınlatmaya elverişli olduğu görülen deliller toplanmalı ve olay tüm yönleriyle ortaya konularak değerlendirilmelidir. Nitekim AİHM de incelediği bir başvuruda, somut olaya konu sloganları başvurucuların attığının mevcut belgelerden tespit edilemediğini belirterek sübutun önemini vurgulamıştır (Yılmaz ve Kılıç/Türkiye, B. No: 68514/01, 17/7/2008, § 66). Bu nedenle mahkûm edilecek kişinin belirlenmesinde kuşkuya yer bırakmayacak nitelikte ve objektif bir yöntemin benimsenmesi çok önemlidir.

19. Başvurucu, somut olayda savunmasına itibar edilmeyip herhangi bir araştırma yapılmadan, maddi gerçek ortaya konulmaksızın kendisine hapis cezası verildiğini belirterek özellikle hesabın kendisine ait olmadığına dair iddialarının yargılama sürecinde karşılanmadığından yakınmıştır. Somut olayda anılan sosyal medya hesabının kime ait olduğu hususu sübut değerlendirmesinde temel belirleyicidir. Bu itibarla ilgili hususun net olarak aydınlatılmasının uyuşmazlığın sonucuna etkili olduğu açıktır. Bu anlamda başvurucunun iddiasının davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu Mahkemenin bu iddiayı ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karşılama yükümlülüğü altında olduğu kabul edilmelidir.

20. Bu ilkeler ışığında eldeki başvuru ele alındığında ilk derece mahkemesinin kararının, bir bütün hâlinde failin başvurucu olduğu hakkında kuşkuya yer bırakmayacak şekilde objektif bir yargıya ulaşmayı mümkün kılan ilgili ve yeterli bir gerekçe içermediği kanaatine varılmıştır. Mahkeme, gerekçesinde maddi vakaya uygun düşmeyen değerlendirmeye yer vererek açıkça çelişkiye düştüğü gibi başvurucunun savunmasına ne sebeple itibar etmediğini de açıklamadan mahkûmiyet kararı vermiştir. Başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili temel iddiaları istinaf ve temyiz mercileri tarafından da karşılanmamıştır. Dolayısıyla mahkeme kararlarının gerekçelerinde başvurucunun olayın sübutuna ilişkin uyuşmazlığın sonucunu etkileyen, ayrı ve açık yanıt gerektiren iddia ve itirazlarına ilişkin ilgili ve yeterli bir gerekçe olmamasının yargılamayı bir bütün hâlinde adil olmaktan çıkardığı sonucuna ulaşılmıştır.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

22. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

23. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Şanlıurfa 6. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/392, K.2017/248) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.