KARARLAR

AYM'nin 2020/4296 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 13/2/2024 tarihli ve 2020/4296 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA TÜLEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/4296)

 

Karar Tarihi: 13/2/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

Mustafa TÜLEK

Vekili

:

Av. Gökhan AĞIRBAŞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, haksız tutuklama tedbiri dolayısıyla ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 28/3/2002 tarihinde silahla yağma suçlamasıyla tutuklanmış, 21/5/2004 tarihinde 36 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 13/7/2005 tarihinde hükmün bozulmasına ve başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

3. Bozma kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda beraatine karar verilen başvurucu 11/9/2014 tarihinde İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) dava açarak 10.311,76 TL maddi, 22.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

4. Mahkeme, davanın süre yönünden reddine karar vermiş; anılan karar Yargıtay 12. Ceza Dairesince (Daire) bozulmuştur. Başvurucu, bozma kararından sonra Mahkemeye sunduğu ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 11.741,91 TL, manevi tazminat talebini ise 200.000 TL olarak artırdığını belirtmiş; ayrıca hükmedilecek manevi tazminata tutuklama tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

5. Mahkeme 11/9/2018 tarihli hüküm gereğince davanın kısmen kabulüne, başvurucuya 10.441,91 TL maddi ve 22.000 TL manevi tazminat ödenmesi ile bu tazminatlara tutuklanma tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiştir.

6. Anılan kararın temyizi üzerine Daire 2/12/2019 tarihinde hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Kararda, başvurucunun bozma kararından sonraki bir tarihte sunduğu ıslah dilekçesiyle dava dilekçesinde talep ettiği maddi tazminat miktarı ve manevi tazminatın miktarı ile faiz başlangıç tarihini değiştirdiği, buna karşın yasal olarak ancak ilk hüküm tarihine kadar ıslah talebinde bulunulabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle hükmün maddi tazminata ilişkin kısmının -dava dilekçesindeki talep ile bağlı kalınarak- 10.311,76 TL olarak belirlendiği ve hükmedilen manevi tazminata dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi suretiyle hükmün düzeltilerek onandığı ifade edilmiştir.

7. Nihai karar, başvurucuya 1/1/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 24/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu; tutukluluğun hukuka aykırılığı nedeniyle açtığı tazminat davasında hükmedilen tazminat miktarlarının düşük olduğunu, Dairenin düzelterek onama kararında ıslah dilekçesinin ilk hüküm tarihine kadar ibraz edilmesi gerektiğini belirtmesine karşın ilk yargılamanın süre yönünden -usulden- reddedilmesi nedeniyle ıslah dilekçesi sunma imkânı olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Mahkemenin uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu ve kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini gerekçelendirdiği belirtilerek başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

11. Başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.

12. Anayasa Mahkemesi Siyami Hıdıroğlu kararıyla koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davasına konu tedbir zaman bakımından yetkisinden önce uygulansa bile bu yol tüketildikten sonra yapılan başvurularda zaman bakımından yetkisizlik kararı verilmemesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. Siyami Hıdıroğlu, B. No: 2018/11489, 11/1/2024, §§ 29-32). Somut olayda da başvurucunun, söz konusu tazminat yolunu Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra tükettiği dikkate alındığında zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmemesi gerektiği anlaşılmıştır. Bununla birlikte açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Anayasa Mahkemesi Gülseren Çıtak ([G.K.], B. No: 2020/1554, 27/4/2023) kararında, haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilebilmesi için yalnızca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında bir tazminat davasının açılmasının yeterli olacağı sonucuna varmıştır. Zira bu hükümle yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiğinin kabul edildiği, dolayısıyla 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olduğu değerlendirilmiştir. Bu çerçevede bu bent kapsamında açılan davalarda hukuka aykırılık kanun gereğince kabul edildiğinden ağır ceza mahkemesince bu bende dayanılarak tazminat ödenmesi durumunda Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapılacak inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (Gülseren Çıtak, §§ 36-39).

14. Somut başvuruda da Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bir miktar manevi tazminata hükmedilmiş olup başvuruda yapılacak inceleme hükmedilen tazminat miktarının yeterliliğini belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 47).

15. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin Ziynet Benli ([GK], B. No: 2019/23977, 15/2/2023) kararında; mevzuatta tahkikatın devam ettiği durumlarda bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, aksine 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 177. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğinin düzenlendiği belirtilmiştir. Kararda, bozma kararından sonra tahkikata devam edildiği hâllerde ıslah yapılamamasının anayasal anlamda kanunilik ölçütü bakımından öngörülemez bir durum olduğu vurgulanarak ıslah müessesesinin Anayasa'nın 36. maddesinde öngörülen adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının gereklilikleri ile de uyumlu olduğu ifade edilmiştir. Kararda son olarak, her ne kadar ıslahın ancak bozma kararına kadar yapılabilmesi suretiyle bozma kararıyla ortaya çıkan hukuki sonuçların korunması hedeflense de mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde bakıldığında aşırı bir külfete yol açılmaması için ıslah müessesesinin amaçlarına uygun olarak kategorik bir yaklaşım yerine davaya konu zararın veya alacağın miktarının tespiti bakımından bozma kararından sonra tahkikatın devam ettiği durumlara yönelik olarak her somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği açıklanmıştır (aynı kararda bkz. §§ 55-56).

16. Somut başvuruya konu tazminat davasını inceleyen Ağır Ceza Mahkemesi, davayı süre aşımından reddetmiş ancak anılan kararın Dairece bozulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun bozma kararından sonra ıslah talebinde bulunmasına rağmen tahkikatın sona ermediği gözetildiğinde Ağır Ceza Mahkemesinin, başvurucunun bozma kararından sonra ıslahta bulunamayacağına ilişkin yorumunun, Anayasa Mahkemesinin Ziynet Benli kararı doğrultusunda kanuni bir dayanağı bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

17. Öte yandan derece mahkemelerinin tazminat için somut olayın şartlarına göre takdir yetkisi bulunmakla birlikte meydana gelen ihlalle orantılı olmayan önemsiz miktarda bir tazminat, Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına aykırı olacaktır. Öte yandan tazminat miktarı Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda verdiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşük olmamalıdır. Bununla birlikte hükmedilen miktarın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarından belirli ölçüde düşük olması tek başına Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği anlamına gelmez. Tazminatın Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığı değerlendirilirken somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerekir (M.E., § 48).

18. Bunun yanında manevi tazminat miktarının yeterli olup olmadığı belirlenirken tazminata karar veren derece mahkemesinin karar tarihinde Anayasa Mahkemesinin benzer başvurular üzerine verdiği veya verebileceği tazminat miktarına göre bir karşılaştırma yapılacaktır. Anayasa Mahkemesince yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle manevi tazminata hükmedilirken kişinin sosyal ve ekonomik durumu, mesleki ve toplumsal konumu, üzerine atılı suçun niteliği, koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı, tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve tedbirin süresi, tedbir nedeniyle meydana gelen ihlalin ağırlığı dikkate alınmaktadır (bkz. Siyami Hıdıroğlu, § 35).

19. Somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi, beraat kararı ile sona eren kovuşturma kapsamında başvurucunun 3 yıl 3 ay 15 gün süreyle tutuklu kalması nedeniyle 22.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Dolayısıyla yapılacak inceleme bu miktarın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği veya hükmedebileceği tazminat miktarına nazaran yeterli olup olmadığının incelenmesiyle sınırlı olacaktır. Manevi tazminatın belirlenmesine ilişkin yukarıda belirtilen kriterler, somut olaydaki tutukluluk süresinin uzunluğu ve tedbir nedeniyle meydana gelen ihlalin ağırlığı çerçevesinde manevi tazminat miktarı değerlendirildiğinde; mezkûr miktarın -tazminata karar veren ilk derece mahkemesinin karar tarihi itibarıyla- Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verebileceği tazminat miktarına göre düşük olduğu tespit edilmiştir (Anayasa Mahkemesinin tutuklamanın hukukiliğiyle ilgili iddialarda hükmettiği tazminat miktarları, ilk derece mahkemesinin karar tarihi olan 2018 yılı için asgari 20.000 TL, ortalama 54.000 TL, azami 135.000 TL'dir. 2024 yılı için ise asgari tutar 148.500 TL'dir). Ağır Ceza Mahkemesince hükmedilen tazminatın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği veya hükmedebileceği tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte ödenmesine hükmedilen miktarın -somut olaydaki tutukluluk süresi de gözetildiğinde- tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu sonucuna varılmıştır.

20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

21. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

22. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu itibarla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuruda tespit edilen söz konusu hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

23. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/26, K.2018/288) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın birer örneğinin bilgi için Yargıtay 12. Ceza Dairesi (E.2019/1106, 2019/11212) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.