TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EMİNE NİLÜFER YEŞİLKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/35055)

 

Karar Tarihi: 24/10/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Osman KODAL

Başvurucu

:

Emine Nilüfer YEŞİLKAYA

Vekili

:

Av. Hüseyin ÇIVKIN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, tapu iptali ve tescil talebiyle açılan davada uyuşmazlığın esasına etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, murisi adına kayıtlı taşınmazın geçerli olmayan vekâletname ile devredildiğini belirterek Çeşme1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde murisinin fiil ehliyetinin bulunmadığı ve bu nedenle vesayet altına alındığına dair Münih yerel mahkemesinin kararının bulunduğunu iddia etmiş, söz konusu belgeyi Mahkemeye sunmuştur.

3. Münih Sulh Hukuk Mahkemesinin "Tasdikli Suret" başlıklı9/3/2005 tarihli belgesinde; S.Y.nin M.Y.nin geçici bakıcısı olduğu, süresinin 4/9/2009 tarihiyle sınırlandığı, görev alanının her türlü konularda posta yazılarını ahzu kabz ve telekomünikasyon işlemleri, ilgili kişiyi görev kapsamında mahkeme önünde ve dışında temsile yetkili bulunduğu, diğer bakıcının A.Y. olduğu, bakıcıların ilgili kişinin işlerini tek başına ve münferiden yerine getirme yetkisine sahip bulunduğu belirtilmiştir.

4. Mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

 Davacı murise ait gayrimenkulün satışına dayanak vekaletnamenin murisin ehliyetsizliği nedeniyle geçerli olmadığını belirtmişlerdir. Hukuki ehliyet durumunun doktor raporu ile kanıtlanması esastır. Mahkememiz tarafından murisin vekaletname tarihindeki sağlık durumunu gösterir raporu, diğer sağlık raporu gibi deliller araştırılmış, tanıklar dinlenmiş, vekaletnamenin tanziminin de alınan Sağlık Ocağı raporu da celp edildikten sonra, vekaletnamenin tanzim tarihinde murisin hukuki ehliyete sahip olup olmadığı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınmış, murisin vekaletnameyi tanzim ettiği 23/09/2005 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğu anlaşılmıştır. ( HGK. 18.07.2007 tarih ve 583-556 ve 3.H.D. 22.06.2009 tarih ve 7669-10711) Davacı vekili muris tarafından düzenlenen vekaletnameye dayanılarak yapılan murisin taşınmazının satışına ilişkin işlemin iptalini talep etmiş ise de dosya kapsamında dinlenilen tanık beyanları, murise ait sağlık belgeleri, ATK raporu hep birlikte değerlendirildiğinde vekaletnamenin düzenlendiği tarihte murisin fiil ehliyetine haiz olduğu, tapunun iptalini gerektirecek herhangi bir yasal neden bulunmadığı, murisin yaptığı işlemin hukuki sonuç doğuracağı, geçerli olduğu anlaşıldığından davacının tapunun iptaline yönelik iddialarının ispatlanamadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir.

 ..."

5. Anılan kararı başvurucu temyiz etmiş, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi kararı onamış, karar düzeltme talebini de reddetmiştir.

6. Nihai karar başvurucuya 18/10/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 16/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Komisyon, kabul edilebilirlik konusunda oybirliği sağlanamadığından kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu; murisinin fiil ehliyetinin olmaması nedeniyle vesayet altına alındığına ilişkin Münih yerel mahkemesinin kararının bulunduğunu, muris tarafından verilen vekâletnamenin geçerli olmadığından tapuda yapılan işlemin de geçerli olmadığını bu iddialarının Mahkemece dikkate alınmadığını, ayrıca davanın ret ile sonuçlanmasıyla miras hakkından doğan mülkiyet hakkına kavuşamadıklarını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

9. Adalet Bakanlığı görüşünde; başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının yapılacak kabul edilebilirlik incelemesinde dikkate alınmasının faydalı olacağı, başvurucu tarafından sunulan delillerin değerlendirildiği, adli tıp kurumundan rapor temin edildiği, başvurucunun karar düzeltme yolu dâhil kanun yollarından faydalanabildiği bildirilmiştir.

10. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin özünün murisin fiil ehliyetinin olmaması nedeniyle vesayet altına alındığına ilişkin Münih yerel mahkemesinin kararının kararda karşılanmamasına yönelik olması nedeniyle başvuru, gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

13. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; başvurucu, murisinin fiil ehliyetinin bulunmadığı ve bu nedenle vesayet altına alındığına dair Münih yerel mahkemesinin kararının olduğunu ancak bu kararın gözetilmediğini ileri sürmüştür. Dosya içerisinde bulunan Münih Sulh Hukuk Mahkemesinin "Tasdikli Suret" başlıklı9/3/2005 tarihli belgesinde; S.Y.nin geçici olarak M.Y.nin bakıcısı olduğu, süresinin 4/9/2009 tarihiyle sınırlı olduğu, görev alanının her türlü konularda posta yazılarını ahzu kabz ve telekomünikasyon işlemleri, ilgili kişiyi görev kapsamında mahkeme önünde ve dışında temsil olduğu, diğer bakıcının A.Y. olduğu, bakıcıların ilgili kişinin işlerini tek başına ve münferiden yerine getirme yetkisine sahip olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun murisinin, Münih Yerel Mahkemesi Vesayet Dairesinin 5/3/2009 tarihli kararıyla Alzheimer tipi bunaklık (Demans) rahatsızlığı nedeniyle kendi işlerini görebilecek durumda olmadığından vesayet altına alındığı anlaşılmıştır. Mahkeme; başvurucunun murisinin vekâletnamenin düzenlendiği 23/9/2005 tarihinde fiil ehliyeti bulunduğunu, yaptığı yargılama ve toplanan delillere göre kabul ederek davanın reddine karar vermiştir.

14. Hâlbuki başvurucu, Münih yerel mahkemesinin kararı olduğunu ve murisinin bu nedenle temyiz kudretine sahip olmadığını ilk derece mahkemesinde ve Yargıtay temyiz başvurusunda ileri sürmüştür. Bu iddia ile ilgili olarak mahkeme ve Yargıtay kararında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu itibarla söz konusu iddia hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadan hüküm kurulmasının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

15. Diğer taraftan bu ihlal kararının davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara yargılama sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılamanın sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu iddiayla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yine yargılama mercilerinin takdirindedir.

16. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

17. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

18. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Çeşme 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/119, K.2015/117) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.