TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BİLAL IŞIK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/29877) |
|
Karar Tarihi: 11/12/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
|
|
Metin KIRATLI |
Raportör |
: |
Duygu KALUKÇU |
Başvurucu |
: |
Bilal IŞIK |
Vekili |
: |
Av. Sevil ARACI |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; atanmama işleminin iptali ve mahrum kalınan parasal hakların tazmini talebiyle açılan davada işlemin iptali yönünde verilen kararın incelenme yöntemi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, eşitlik ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; işlem iptal edilmesine rağmen parasal hakların tazminine dair talep hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi nedeniyle karar hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun sözleşmeli personel yerleştirme sonucuna göre Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesine hemşire olarak yerleştirilmiştir.
3. Başvurucu hakkında 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (676 sayılı KHK) 74. maddesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen (8) numaralı alt bent uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun ataması gerçekleştirilmemiştir.
4. Başvurucu, söz konusu işlemin iptali ve dava konusu işlem nedeniyle mahrum kaldığı özlük ve parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi talebiyle 7/11/2017 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde, hakkında açılan herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıca adli sicil kaydının bulunmadığını ve mesleğinin kamu güvenliğini ilgilendiren bir yönünün olmadığını da ifade eden başvurucu güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına yol açacak herhangi bir durum olmamasına rağmen Kürt kökenli olması münasebetiyle tarafına ayrımcılık yapıldığını ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
5. Ankara 8. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 10/4/2019 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dava dosyasının incelenmesinden, KPSS 2017/3 sonucuna göre Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesine hemşire olarak yerleşmeye hak kazanan davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturmasında, davacı ve eşi hakkında "şahsın PKK/KCK terör örgütü içerisinde faaliyet yürüttüğü" şeklinde istihbari mahiyette bilgiler elde edildiği, bu tespite dayalı olarak güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesi sonucunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesi 1. fıkrasının (A) bendindeki atama şartlarını taşımadığından bahisle atama işleminin yapılmamasına karar verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
...
Olayda, güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanmasının kamu görevlisinin atanması için gerekli şartlardan birisi olduğu göz önüne alındığında, dosya içerisinde yer alan davacı hakkındaki 'şahsın PKK/KCK terör örgütü içerisinde faaliyet yürüttüğü' yönündeki istihbari bilginin değerlendirilmesi sonucu davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu kanaatine varıldığından, güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğundan bahisle atamasının yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
6. Başvurucu, davanın reddi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde Mahkeme tarafından yapılan değerlendirmenin hatalı olduğunu, evli olmadığı hâlde eşi ve kendisi hakkında yapılan tespite istinaden davanın reddedildiğini, tamamen soyut nitelikli ve gerçeği yansıtmayan iddialar kapsamında işlem tesis edildiğini belirterek Anayasa'da güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
7. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi)31/12/2019 tarihli kararı ile dava konusu işlemin iptaline, işlem nedeniyle mahrum kalınan parasal hakların ödenmesine yönelik talep hakkında ise karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Kararda, dava konusu işlemin 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen (8) numaralı alt bendi hükmüne dayanılarak tesis edildiği, Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararı ile anılan düzenlemenin iptal edilmiş olması karşısında bu düzenlemeye dayanılarak tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ayrıca, dava konusu işlemin iptal edilmiş olmasının başvurucunun doğrudan atanması sonucunu doğurmayacağını, başvurucunun durumunun davalı idarece makul bir süre içinde yeniden değerlendirmeye tabi tutulabileceğini ve bu değerlendirmenin sonucunda başvurucunun uyuşmazlığa konu kamu görevine atanıp atanamayacağına ilişkin yeniden bir işlem tesis edilebileceğini belirtmiştir. Son olarak Bölge İdare Mahkemesi, dava konusu işlem nedeniyle mahrum kalınan parasal hakların tazminine yönelik talep hakkında bu aşamada karar verilmesine imkân bulunmadığını ifade etmiştir.
8. Nihai karar başvurucuya 6/7/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 27/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
9. Başvurucu; atanmama işlemine gerekçe olarak hem idare hem de mahkemelerce kendisi ve eşi hakkında örgüt içerisinde faaliyet yürüttükleri yönünde tespit yapıldığını, ancak bu tespitin gerçeğe aykırı olduğunu, zira evli dahi olmadığını, kaldı ki bu olaydan sonra tekrar atanma talebinde bulunduğunu ve güvenlik soruşturmasının olumlu neticelenerek atamasının yapıldığını, halihazırda da çalışmaya devam ettiğini belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin, idari işlemin iptaline dair kararında işin esasına girmeksizin sadece Anayasa Mahkemesinin iptal kararını gerekçe gösterdiğini, bu şekliyle her ne kadar iptal kararı verilmişse de esasen etkili bir yargısal denetim yapılmadığını, zira dosya kapsamında toplanan tüm delillerin masumiyetini kanıtladığını ve atanmasının önünde herhangi bir engel olmadığını ortaya koyduğunu ileri sürmüştür. Mahkemenin davanın kabulü kararının, terör örgütleri ile ilişkisi varmış gibi bir sonuç doğurduğunu belirten başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesinin ise bu kararı sadece teknik olarak değiştirdiğini, sabıka kaydı vb. deliller araştırıldığı ve hiçbir aleyhe sonuç çıkmadığı hâlde Mahkemenin kararının hatalı olduğu yönünde bir değerlendirme yapmadığını belirtmiştir. Davalının kamu kurumu olması nedeniyle toplanan deliller ve sunulan mütalaalar hakkında bilgi sahibi olma hakkının sağlanmadığını ifade eden başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesinin kararının sadece teknik bir incelemeden ibaret olduğunu, masumiyetini zedeleyen Mahkeme kararını ortadan kaldırır nitelikte bir değerlendirme yapılmadığını iddia ederek masumiyet karinesinin, çelişmeli yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun şikâyetlerinin özünün açtığı iptal davası sonucu verilen kararın adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olduğu görüldüğünden başvuru, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
11. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
12. Somut olayda başvurucu hakkında yürütülen güvenlik soruşturması olumsuz neticelenmiş ve başvurucunun ataması yapılmamıştır. Başvurucu, atanmama yönünde tesis edilen idari işlemin iptali talebiyle dava açmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından yapılan incelemede, "başvurucu ve eşi hakkında PKK/KCK terör örgütü içerisinde faaliyet yürüttükleri" şeklinde istihbari mahiyette bilgiler elde edildiği ve bu tespite dayalı olarak güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirildiği tespiti yapılmış; "şahsın PKK/KCK terör örgütü içerisinde faaliyet yürüttüğü" yönündeki istihbari bilginin değerlendirilmesi sonucu başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu kanaatine varıldığından atanmama yönündeki idari işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
13. Başvurucu; ilk derce mahkemesinin davanın reddi kararına itiraz etmiş, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan değerlendirmede idari işlemin dayanağı kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edildiği tespiti yapılmış ve iptal kararının gerekçesine değinilmiş, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılması ve elde edilecek verilerin kullanılması hususuna ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin getirilen yasal düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu yönündeki Anayasa Mahkemesi kararı karşısında iptali talep edilen idari işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucu, güvenlik soruşturması kapsamında yapılan tespitin gerçeğe aykırı olduğunu ileri sürmüşse de Bölge Adliye Mahkemesi kişisel verilerin elde edilmesi ve korunmasına ilişkin Anayasal kriterler dikkate alınmadan güvenlik soruşturmasının yapılması nedeniyle atanmama işleminin iptali talebinin kabulüne karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gözetilerek yapılan değerlendirmenin, hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasına yönelik olduğu, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir unsur içermediği anlaşılmıştır.
15. Bu itibarla başvuru konusu olayda başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların yargılama mercilerince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, başvurucunun iddialarını ve itirazlarını ileri sürme imkânından yoksun bırakılmadığı, mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
17. Başvurucu, Mahkemenin özlük ve parasal haklarına yönelik herhangi bir değerlendirme ve inceleme yapmadan karar verdiğini belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetinin özünün, davaya konu ettiği talep hakkında verilen kararın uyuşmazlığın çözümüne dair bir değerlendirme içermemesine yönelik olduğu anlaşıldığından başvuru adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkı yönünden incelenmiştir.
19. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında, hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu [GK], B. No: 2017/15698, 26/7/2019 § 54).
20. Demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir. Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla ilgili olarak davanın sonunda bir karar elde edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (bazı farklarla bkz. İbrahim Demiroğlu, § 55).
21. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde -ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece karar hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, § 56).
22. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığın esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer (maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir. Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin anayasal yükümlülüğüdür.
23. Bununla birlikte öngörülen yükümlülüğün mutlak olmadığı da belirtilmelidir. Bu bağlamda karar hakkının görülmekte olan bir davanın yargılama usulü kuralları gereğince esasının incelenemeyeceği durumlara özgü olarak neticelenmiş olmasını da (düşme, açılmamış sayılma, karar verilmesine yer olmadığı, süre aşımı vb.) yasaklamadığı belirtilmelidir. Davanın usule ilişkin haklı bazı nedenlerle reddedilmesi, karar hakkı yönünden bir sorun oluşturmaz. Zira söz konusu hakkın sağladığı güvence bakımından önemli olan husus açıldığı sırada davanın -usule ilişkin sorunlar hariç- uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma potansiyeline sahip olmasıdır (bazı farklarla bkz. İbrahim Demiroğlu, § 56).
24. Diğer yandan adil yargılanma hakkı davanın sonucuna yönelik bir güvence içermemektedir. Anılan hak yargılama sürecinin adil olarak yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir. Bununla birlikte adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının gereği olarak mahkemelerin başvurucunun talepleri ile ilgili olarak etkili bir karar vermeleri zorunlu olup bireysel başvuru kapsamında bu husus irdelenecektir.
25. Başvuruya konu olayda Mahkeme, özlük ve parasal hak talebine yönelik olarak dava konusu işlemin iptali ile başvurucunun doğrudan atanması sonucunun doğmayacağı, İdarece başvurucu hakkında yeniden bir işlem tesis edilebileceğini belirterek dava konusu işlem nedeniyle mahrum kalınan parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesine yönelik talep hakkında bu aşamada karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
26. Mahkemenin, gerekçeli kararında atıfta bulunduğu Anayasa Mahkemesinin yukarıda sözü edilen iptal kararında güvenlik soruşturmasının hiçbir şekilde yapılmayacağının değil, güvenlik soruşturması detaylarının kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının yapılabileceğinin ortaya konulduğu görülmektedir.
27. Bu durumda tazminat ödenmesi için gerekli şartların oluşup oluşmadığını somut olayın hukuksal koşulları çerçevesinde değerlendirerek söz konusu talep hakkında bir hükme ulaştığı görülen Mahkemenin, yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini yerine getirmediğinden söz edilemez. Bu itibarla adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkı yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.
31. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Eşitlik İlkesi ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu; etnik kökeni, siyasi düşünce yapısı, üniversite eğitimi sırasında katıldığı kimi etkinlikler nedeniyle güvenlik soruşturmasının olumsuz neticelendiğini, bu nedenle ifade hürriyeti ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğini ve tarafına yönelik ayrımcılık yapıldığını ileri sürmüştür.
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri HakkındaKanun'un47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olaylarda bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır. İhlal iddiasına ilişkin delilleri sunma ve temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğün yerine getirilmediği, dolayısıyla iddiaların temellendirilmediği durumlarda kabul edilemezlik kararı verilebilir (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021.)
34. Başvurucu, hangi eylemleri veya mahkemece verilen hangi kararlar nedeniyle haklarının ihlal edildiğini ortaya koyamamış ve ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Bu nedenle söz konusu iddiaların temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
35. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
D. Eşitlik ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
E. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/12/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun sözleşmeli personel yerleştirme sonucuna göre Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesine hemşire olarak yerleştirilmiş, başvurucunun güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun ataması gerçekleştirilmemiştir.
2. Mahkememiz çoğunluğu başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıklanan sebeplerle çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
3. Başvuruya konu uyuşmazlıkta Ankara Bölge İdare Mahkemesi Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sebebiyle davayı kabul ederek dava konusu işlemi iptal etmiştir. Bununla birlikte başvuruya konu davanın 7/11/2017 tarihinde açıldığı dikkate alındığında gerek idari işlemin gerekse bu işleme yönelik davanın açıldığı tarihlerde Anayasa Mahkemesinin iptal kararı bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi işlemin dayanağı olan kanun hükmünü 24/7/2019 tarihinde iptal etmiş olup bu karar ise 29/11/2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
4. Başvurucu başvuru formuna göre sadece karar verilmesine yer olmadığına karar verilen mali ve özlük hakları yönünden değil işlemin kendisinin Anayasa Mahkemesi kararı gerekçe gösterilerek incelenmemesinden de yakınmıştır. Başvurucunun iddiası şu şekildedir: "...Oysa müvekkilin atanmak için gereken şartları taşıdığı tüm dosya kapsamı ile sabittir. BAM'ın bu yönde bir değerlendirme yapma gereği duymaksızın sadece iptal kararını dikkate alarak verdiği karar müvekkilimizi mağdur eden, adil olmayan bir karardır. 3 yıllık dava süreci boyunca toplanan deliller müvekkilin aklanması ve atamasının yapılmasının önünde yasal bir engel bulunmadığının tespit edilmesi bakımından yeterli olmalıydı. Aksi yönde yapılan değerlendirme hem hukuka aykırıdır hem de hak ihlaline neden olmaktadır... Zira müvekkilimize terör örgütü ile iltisaklı damgası vurulmasına sebep olan sadece müvekkilimizin etnik kimliği ve siyasi düşünce yapısıdır. Müvekkilimizin yasadışı hiçbir yapılanma ile irtibatı ve ilgisi olmamasına rağmen bu şekilde damgalanması, masumiyet karinesini, eşitlik hakkını da ihlal etmiştir...". Görüldüğü üzere başvurucu Bölge Adliye Mahkemesinin dava tarihindeki şartlara göre değerlendirme yapmamasından açık bir biçimde yakınmıştır.
5. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında, hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu [GK], B. No: 2017/15698, 26/7/2019 § 54).
6. Anayasa Mahkemesine göre adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Bununla birlikte karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir. Dolayısıyla ilgili yargı makamlarınca uyuşmazlık konusu edilen bir durum hakkında, başvuruculara atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmaksızın, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi adil yargılama hakkı kapsamında karar hakkının ihlaline sebebiyet verebilir. Mahkemelerden beklenen, uyuşmazlığın esasına yönelik bir talep hakkında değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilerek bu talebin bir sonuca bağlanmasıdır (çok sayıda karar arasından bkz. Burhanettin Yıldız, B. No: 2018/30046, 15/6/2021, §§ 22, 23, 27).
7. Bu başvuruda Bölge İdare Mahkemesince şekli anlamda bir karar verilmiş olup hatta dava konusu işlem iptal edilmiş olsa dahi aslında başvurucunun davaya konu işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle açtığı dava yönünden bir karar verilmemiştir. Diğer bir deyişle Bölge İdare Mahkemesi işlemin hukuka aykırı olup olmadığını tespit etmekten kaçınmış, böylelikle başvurucunun talebini esastan incelememiştir. Üstelik somut olay bakımından Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğine dair Anayasa'nın 153. maddesinin beşinci fıkrasındaki kural da özel bir önem taşımaktadır.
8. Bölge İdare Mahkemesi davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirme yapmakla yükümlü olup iptal kararının geriye yürümeyeceğini de gözetmek durumundaydı. Dolayısıyla kural olarak her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre incelenmesi gerektiği ve dava tarihine göre yapılacak inceleme neticesine bağlı menfaatlerin bulunduğu da dikkate alındığında başvurucunun talebiyle ilgili olarak maddî anlamda verilmiş bir karar bulunmamaktadır.
9. Bu suretle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının ihlal edildiği kanaati ile çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.
Üye Engin YILDIRIM |
Üye Kenan YAŞAR |