TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FULYA TAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/1562) |
|
Karar Tarihi: 24/10/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Osman KODAL |
Başvurucular |
: |
1. Fulya TAŞ |
|
|
2. Garine OSEPYAN |
|
|
3. İsmail Deniz TAŞ |
|
|
4. Mehmet YEŞİLTEPE |
|
|
5. Naz TAŞ |
|
|
6. Neslihan BAYRAKTAR |
Vekili |
: |
Av. Murat YAMAN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, eksik ve ayıp iş nedeniyle açılan tazminat davasında bozma kararına uyma kararıyla oluşan usule ilişkin müktesep hakka dair itirazların değerlendirilmemesi ve aynı maddi olaya ilişkin içtihat değişikliğine ilişkin itirazların karşılanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ve davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2020/25424, 2020/25414, ve 2020/25396 bireysel başvuru numaralı dosyaların 2020/1562 bireysel başvuru numaralı dosya ile birleştirilmesine, incelemenin bu başvuru üzerinden yürütülmesine Komisyonca karar verilmiştir.
A. 2020/1562 Numaralı Bireysel Başvuru
3. Başvurucu Z.T. 25/10/2021 tarihinde vefat etmiş, başvurucunun mirasçıları Fulya Taş, İsmail Deniz Taş ve Naz Taş başvuruya devam etmek istediklerine ilişkin dilekçe sunmuş ve bu kişiler başvurucu olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle başvurucu sıfatı, Z.T.'ın ölümünden sonra başvuruyu devam ettiren kişilere aittir ancak karar yazımına ilişkin kolaylık adına başvurucu ifadesi Z.T. için kullanılmıştır.
4. Başvurucu Z.T. satın aldığı taşınmazın taahhüt edildiği şekilde yapılmadığı ve eksik yapıldığı gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat davası açmış; İstanbul 2. Tüketici Mahkemesi (Mahkeme) davalı E.G. Yatırım Ortaklığı yönünden açılan davanın husumetten reddine, manevi tazminat talebinin reddine, açık ayıplar yönünden davanın reddine, gizli ayıplar yönünden davanın kabulüne karar vermiştir. Karar taraflarca temyiz edilmiş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (Daire) 19/6/2013 tarihinde hükmü bozmuştur.
5. Daire bozma ilamında özetle yapılan incelemenin yeterli olmadığı, talep edilen hususlarla ilgili "açık ayıp" "gizli ayıp" ve "eksik ifa" ayrımı yapılmasının gerektiği, eksik ifa nedeniyle ihbar şartı aranmaksızın başvurucunun 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde dava açma hakkının bulunduğunun gözetilmesinin açık ayıplar için teslimden itibaren otuz günlük süre içinde, gizli ayıplar için ise ortaya çıkması sonrası derhâl yapılıp yapılmadığının araştırılmasının gerektiği belirtilmiştir. Daire yapımı taahhüt edilen sosyal donatıların eksik yapılmasının açık ayıp değil eksik ifa olduğu, bu durumdan satıcının sorumlu olduğu eksik ifa yönünden 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağına vurgu yapılmıştır. Daire ayrıca ayıpların bildirimi yönünde satıcılar tarafından alıcının oyalanıp oyalanmadığının iyi niyet kurallarına göre gözetilmesinin, ayıplı ve eksik ifanın tespiti hâlinde nispi metot yöntemi uygulanarak başvurucunun satın aldığı konutun değeri ile eksik ve ayıplı hâlindeki değerinin bilirkişi marifetiyle belirlenmesinin ve bu değer farkının hüküm altına alınmasının gerektiği ifade edilmiştir. Davalılar karar düzeltme talebinde bulunmuşlar, Dairece 27/3/2014 tarihinde davalıların karar düzeltme talebi kısmen kabul edilmiş ve önceki bozma kararı kaldırılmış ve değişik gerekçeyle bozma kararı verilmiştir.
6. Dairenin 27/3/2014 tarihli bozma ilamında özetle keşiften sonra ve temyiz aşamasında sosyal donatı alanlarındaki eksikliklerin tamamlandığı yönünde dosyaya belge ve resimlerin sunulduğu, söz konusu sosyal tesislerin davalılar tarafından yapılarak eksiklikler tamamlanmış ise dava konusuz kalacağından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Daire ayrıca hâlen yapımına devam eden sosyal tesisler varsa bu tesislerden başvurucunun yararlanamamasından doğan zararının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, yapılmayacağı kesinleşen sosyal tesisler varsa da bunlardan başvurucunun uğradığı zararının hesaplanarak hüküm altına alınması gerektiği ifade edilmiştir.
7. Mahkeme bozma ilamına uyma kararı vermiş, 18/12/2015 tarihinde proje kapsamından eksiklikler yönünden davalıların sözleşme kapsamında bunların yapılacağı yönünde bir taahhüdünün bulunmadığı, açık ayıplar yönünden de bir ayıp ihbarı olmadığı gerekçesiyle bu talepler yönünden davayı reddetmiş, gizli ayıplar yönünden bilirkişi raporu doğrultusunda davayı kabul etmiştir. Karar taraflarca temyiz edilmiş, Daire 11/11/2019 tarihinde hükmü onamıştır.
8. Nihai kararın tebliği üzerine süresi içerisinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. Diğer Bireysel Başvurular
9. Başvurucular; satın aldığı taşınmazların taahhüt edildiği şekilde yapılmadığı ve eksik yapıldığı gerekçesiyle maddi tazminat davası açmış, İstanbul 7. Tüketici Mahkemesi (Mahkeme) davanın kabulüne karar vermiş, karar davalılarca temyiz edilmiş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi verilen kararları bozmuştur.
10. Daire bozma ilamlarında özetle gizli ayıp yönünden yapılan incelemenin yeterli olmadığını, yapılan imalatlarla ilgili gizli ayıpların tek tek belirlenmesi, bu ayıplarla ilgili ihbarın süresi içinde yapılıp yapılmadığının tespiti için bilirkişiden ek rapor alınması gerektiğini ifade etmiştir. Daire, Mahkemece eksik ifa olarak nitelendirilen sosyal donatılar ile ilgili olarak bunların yapılmamış olmasının açık ayıp olduğunu, başvurucuların bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı anda bu açık ayıpları kolayca öğrenebileceğini, malın teslim aldığı tarihten itibaren 30 gün içinde satıcıya ayıp ihbarında bulunmadıklarını, dolayısıyla bu kalemler yönünden davanın reddi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucular karar düzeltme talebinde bulunmuş, Daire karar düzeltme talebini reddetmiştir.
11. Mahkemelerce bozma ilamına uyma kararı verildikten sonra davalar reddedilmiştir. Başvurucular kararları temyiz etmiş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi hükümleri onamış, başvurucuların karar düzeltme taleplerini de reddetmiştir.
12. Nihai kararların tebliği üzerine süresi içerisinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
II. İLGİLİ HUKUK
13. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun usule ilişkin kazanılmış hak ile ilgili 4/2/1959 tarihli ve E.1957/13, K.1959/5 sayılı kararı (bkz İsmail Tuncel [GK], B. No: 2019/8609, 21/12/2023, § 22). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin kazanılmış hâl ile ilgili 20/12/2013 tarihli ve E.2013/23-131, K.2013/1681 sayılı kararı (İsmail Tuncel [GK], § 23).
14. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2/3/2021 tarihli ve E.2017/3(13)-660, K.2021/187 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların yaptığı [...] adlı projeden 08.06.2007 tarihli harici gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine istinaden satın alınan konutun teslim tarihinin 30.09.2008 olarak belirlenmesine karşın sözleşme ekinde bulunan teknik şartnamede belirtilen işçilik ve malzemelere uyulmayarak eksik ve kalitesiz malzeme kullanılarak geç teslim edildiğini ve proje henüz tamamlanmadığından ikamet etmeye başlanıldıktan bir yıl sonra sosyal tesislere başlanıldığını, Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/326 D. İş sayılı dosyasına sunulu 07.12.2009 tarihli bilirkişi raporunda kalitesiz malzeme kullanıldığının, Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/61 D. İş sayılı dosyasına sunulan 26.04.2010 tarihli bilirkişi raporunda da eksikliklerin tamamlanması için harcanacak miktarın 10.500,00TL olduğunun belirlendiğini ileri sürerek davalılar tarafından eksik, kalitesiz işçilik ve malzeme kullanılarak geç teslim edilen konuttan dolayı uğranılan zararın, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 15.000,00TL'sinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
...
11. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 11.09.2013 tarihli ve 2012/29294 E., 2013/21112 K. sayılı kararı ile;
'…1- Mahkemece, davalı [E. K.] GYO A.Ş.' nin arsa maliki olduğu ve davalı ile yapılan sözleşmenin tarafı olmadığı gerekçesi ile bu davalı yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş ise de; Davacı ile davalılar arasında imzalanan 08.06.2007 tarihli gayrımenkul satış vaadi sözleşmesinde, davalı [E. K.] GYO A.Ş. satıcı olarak yer almıştır. Satıcı -imalatçı - üretici kavramı ve sorumluluğu 4077 Sayılı Yasa'nın 3. ve 4.maddelerinde düzenlenmiştir. TKHK’nun 4/3 maddesine göre; Satıcı, imalatçı-üretici, bayi, acente, ithalatçı ve 10. maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Hal böyle olunca, satıcı durumunda bulunan davalı [E. K.] GYO A.Ş.'ne, husumet yöneltilebilir. Mahkemece, bu davalı yönünden de uyuşmazlığın esasının çözümlenmesi gerekirken, yanlış gerekçeyle davanın husumet yönünden reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Dava, satış esnasında sunulan projede ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı konutta oluşan değer kaybının ödetilmesi talebine ilişkindir. Davalılar, ayıp ve eksik bulunmadığını, ayıp ihbarının süresinde yapılmadığını bildirerek, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir. Mahkemece, talep edilen bazı hususların açık ayıp niteliğinde olması nedeniyle süresinde yapılmış bir ayıp ihbarı bulunmadığından reddine, gizli ayıplar yönünden bilirkişi heyeti tarafından nasafete göre belirlenen toplam 10.968.00.TL değer düşüklüğü bedelinin tahsiline karar verilmiştir. Davacının, 08.06.2007 tarihinde davalılardan satın aldığı bağımsız bölümü 29.11.2008 tarihli teslim tutanağı ile teslim aldığı, 05.01.2011 tarihinde eldeki davanın açıldığı hususlarında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
4077 sayılı kanunun 4.maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre; tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde açık ayıpları satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunda gizli ayıpların ne kadar sürede satıcıya ihbar edileceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Öyle olunca, 4077 sayılı TKHK’nun 30. maddesi gereğince, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, Borçlar Kanunu’nun bu konudaki 198. maddesi uygulanacaktır. Borçlar Kanununun 198. maddesine göre, alıcı, teslim aldığı malı örf ve âdete göre, imkân hâsıl olur olmaz muayene etmek ve satıcının tekeffülü altında olan bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya derhal ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda adi bir muayene ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp mevcut olup da, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da derhal satıcıya ihbar etmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. BK.’nun 198. maddesinde öngörülen süre içinde ihbar edilmeyen ayıplar için dava açılamaz. Ancak satıcı tarafından bu ayıpların giderileceği hususunda alıcı oyalanırsa Türk Medeni Kanununun 2. maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılmasını kanun himaye etmeyeceği için bu yasal korumadan satıcı yararlanamaz.
Hemen belirtmek gerekir ki, eksik iş, yapılması gerektiği halde yapılmayan işleri, ayıplı iş ise, eserde olması gereken vasıfla fiilen mevcut olan arasındaki farkları ifade eder. İşin yapılmayan kısmının teslim ve muayenesi söz konusu olamayacağından iş sahibinin eksik işler yönünden ihbarda bulunmasına ya da ihtirazı kayıt koymasına gerek yoktur. İş sahibinin muayene ve ihbar yükümlülüğü sadece ayıplı işler içindir. 4077 sayılı Yasanın 30. maddesine göre, sözleşmeden kaynaklanan edimin ifasındaki eksiklik nedeniyle davacının 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde satıcının sorumluluğuna gidebileceği kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakılacak olursa; [...] adlı proje kapsamında yapılacak konut ve işyeri satışına ilişkin internet ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, 560.000.m2 ruhsatlı alanda 1.000.000.m2 den fazla inşaat alanına sahip olan toplam 13 adanın, 10 adasında 5280 modern konut ve 3 adasında 800 adet işyerinin bulunduğu alışveriş ve eğlence merkezinin yapılacağının, büyük marketler, sinemalar, restoran ve kafelerin yanısıra her türlü ihtiyaca yönelik dükkan ve işyerlerinin burada yaşayanların yanı başında olacağının, sportiv aktivitelerin yapılacağı klüp binası, iki adet ilk öğretim okulu, bir adet ortaöğretim okulu, cami, hastane, sağlık ocağı gibi günlük hayatın olmazsa olmazlarının da bu projede yer aldığının ve 21. yüzyıla yakışır Avrupai bir yerleşim alanı olacak [...] projesinin 2009 yılı sonunda herşeyiyle tamamlanacağının belirtildiği, ne var ki taahhüt edilen bu hususlardan çoğunun yerine getirilmediği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Söz konusu sosyal tesislerin yapılmamış olması, alıcının satın alma kararını etkileyen, taşınmazın değerini azaltan bir husus olup, edimin ifasındaki bu yöne ilişkin eksiklik nedeniyle satıcının alıcıya karşı sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, bu sosyal tesislerin yapılmamış olması hususunda herhangi bir değerlendirme yapılmamış ise de, dava konusu olayda 4077 sayılı yasada düzenlenen 'ayıplı ifa' değil 'eksik ifa' söz konusudur.
Ayrıca, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; sosyal tesisler, asansör v.s. işle ilgili zarar talebinin değerlendirme dışında tutulduğu ve değer düşüklüğü hesabında denetime esas olmayacak şekilde nasafet indirimi uygulandığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş, konusunda uzman kişilerden oluşturulacak yeni bilirkişi heyeti aracılığı ile, talep edilen hususlarla ilgili 'açık ayıp', 'gizli ayıp' ve 'eksik ifa' ayrımı yapılması, eksik ifa nedeniyle ihbar şartı aranmaksızın davacının 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde satıcıların sorumluluğuna gidebileceğinin kabul edilmesi, açık ayıplar için teslimden itibaren 30 günlük süre içinde ayıp ihbarının yapılıp yapılmadığının araştırılması, gizli ayıpların ise ortaya çıkması sonrası derhal yapılıp yapılmadığı, bu ayıpların bildirimi yönünde satıcılar tarafından alıcının oyalanıp oyalanmadığının TMK.' nun 2. maddesi gereğince gözetilmesi, sonucunda ayıp ve eksik ifanın tespiti halinde nisbi metot yöntemi uygulanarak davacının satın aldığı konutun değeri ile eksik ve ayıplı halindeki değerinin belirlenmesi, yapılacak oran sonrası davacının isteyebileceği bedel indirimi miktarının taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli raporla tespit edilmesi ve bu değer farkının ödetilmesine karar verilmesidir. Mahkemece, değinilen bu hususlar göz ardı edilerek, eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
3-Bozma nedenlerine göre, davacı ile temyiz eden davalıların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…' gerekçesiyle karar bozulmuştur.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda,
a) Yeniden alınacak bilirkişi raporu ile eldeki davaya konu konuttaki gizli ayıplar yönünden 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 198. maddesi hükmü nazara alınarak süresinde ihbar şartının araştırılmasının gerekip gerekmediği,
b) Süresinde ihbar edilmiş gizli ayıplar tespit edilirse 16.02.2012 tarihli bilirkişi raporu ile nefaset kesintisi yapılmak suretiyle belirlenen bedele mi yoksa nisbi metoda göre hesaplanacak değer kaybına mı hükmedilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
...
23. Bu açıklamalar ışığında ve uyuşmazlık çerçevesinde somut olay incelendiğinde; satın aldığı konutun davacıya 29.11.2008 tarihinde teslim edildiği ve eldeki davanın ise yaklaşık 26 ay sonra 05.01.2011 tarihinde açıldığı hususu çekişmesizdir. Mahkemece, her ne kadar gizli ayıplar yönünden bilirkişi raporu ile belirlenen bedel hükme esas alınmış ise de, raporda 'gizli ayıp nitelikli imalatlar' başlığı altında belirtilen ayıplar yönünden kullanım ve mevsimlerdeki yağmur, kar, güneş ve ısı durumları dikkate alınarak ne zaman oluştuğu ya da oluşacağı ve bunu normal vasıflardaki tüketicinin ne zaman farkedebileceği ile bağımsız bölümün teslim tarihi de gözönünde bulundurularak yasal süresi içinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı, süresinde ihbarın önüne geçmek maksadıyla satıcının TMK’nın 2. maddesine aykırı şekilde davacıyı oyalayıcı fiillerinin bulunup bulunmadığı hususlarına yeterince yer verilmediği anlaşılmaktadır.
24. BK'nın 198. maddesine göre gizli ayıplar yönünden kendisine yüklenen “hemenihbar” mükellefiyetini yerine getirip getirmediğini ispat yükü davacıdadır. Hâl böyle olunca, mahkemece bilirkişi heyetinden 'gizli ayıp' olarak nitelendirilen imalatlara ilişkin ayıpların tek tek neler olduğunun belirlenerek, ihbarın süresinde yapılıp yapılmadığı hususunda ayıpların niteliği ve ortaya çıktıkları (kullanım ve mevsimlerdeki yağmur, kar, güneş ve ısı durumları dikkate alınarak bu ayıpların ne zaman oluştuğu ya da oluşacağı ve bunu normal vasıflardaki bir tüketicinin ne zaman farkedebileceği) zaman dilimi ve tarafların delilleri dikkate alınarak tarafların ve yargının denetimine esas gerekçeli ek rapor tanziminin sağlanması gereklidir.
(b) İkinci uyuşmazlık yönünden yapılan inceleme;
25. Yapılan bu açıklamalardan sonra üzerinde durulması gereken diğer uyuşmazlık konusu ise süresinde ihbar koşulunu haiz gizli ayıpların tespit edilmesi hâlinde talep edilen davaya konu konutun kaybettiği değerin tayini hususunda hangi metodun uygulanacağı meselesidir.
26. Eldeki uyuşmazlıkta olduğu gibi tüketicinin tercihini uğranıldığı iddia edilen zararın maddi olarak telafisi yönünde kullanması hâlinde, gerçekten de tazminat gerektirir bir zararın, başka bir deyişle bedel indirimini gerektirir aykırılığın var olup olmadığının objektif şekilde belirlenmesi gerekir. Bu noktada ise tazminat miktarının ne suretle tespit edileceği hususu gündeme gelir.
27. Bu konuda herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, gerçek anlamda zarar, mal varlığının irade dışı azalmasına neden olan zarar verici olaydan sonraki durumu ile bu olay gerçekleşmiş olmasaydı bulunacağı durum arasındaki fark olarak ortaya çıkan maddî zarardır ve sözleşmeye aykırılık, eksik veya ayıplı işler nedenleri ile ortaya çıkan bedel farkının (semen tenzilinin) ödetilmesi davalarında, indirime konu edilecek miktarın tespiti için doktrinde, 'mutlak metot', 'nispi metot' ve 'tazminat metodu' adıyla bilinen değişik görüşler mevcut olmakla birlikte, somut olayda uygulanması gereken yöntem, Yargıtay uygulamaları ile de yerleşmiş bulunan “nispi metot” olarak adlandırılan hesaplama yöntemidir. Bu metoda göre satış tarihi itibariyle satılanın, ayıpsız (zarar doğurduğu iddia edilen durum olmaksızın halinin) ve ayıplı (iddianın dayanağı durumla birlikteki halinin) değerleri arasındaki oranın, satış bedeline yansıma miktarı belirlenmektedir. Başka bir ifade ile satılanın, tarafların kararlaştırdıkları satış bedeli gözetilmeksizin, satış tarihi itibariyle gerçek ayıpsız rayiç değeri ile mevcut ayıplı hâldeki rayiç değeri ayrı ayrı belirlenerek, bu iki değerin birbirine bölünmesi suretiyle elde edilecek oran, satış bedeline uygulanmaktadır (HGK’nın 28.02.2018 tarihli ve 2017/13-603 E., 2018/414 K. sayılı kararı).
28. Yerel mahkemece açıklanan bu ilkeler ışığında yapılacak inceleme sonucunda varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
29. Diğer taraftan, dava tarihi 05.01.2011 iken direnme kararında 30.04.2015 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edilmiş, bozma nedeni yapılmamıştır.
..."
III. DEĞERLENDİRME
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. 2020/1562 Sayılı Bireysel Başvuru Yönünden
15. Başvurucu, eksik ve ayıp iş nedeniyle açılan tazminat davasında verilen bozma kararına uyma kararıyla oluşan usule ilişkin müktesep hakka dair itirazlarının değerlendirilmediğini ve aynı maddi olaya ilişkin farklı kararlar verildiğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
16. Bakanlık; başvurucunun taşınmazı hiçbir çekince sunmadan teslim aldığını, en geç taşınmazın teslim anından eksiklik varsa görebilmesinin gerektiğini, bu hususlar teslim anında görülebilecek açık ayıplar olduğunu, Yargıtayın değerlendirmelerinin tamamen hukuki değerlendirme olduğu içtihat farklılığı bulunmadığını bildirmiştir.
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun açtığı tazminat davasında bozma kararına uyulmasına karar verilmesi nedeniyle oluşan usule ilişkin müktesep hakkın ihlal edildiğine ilişkin itirazın değerlendirilmemesi iddiasının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkına ilişkin olduğunu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiğini değerlendirmiştir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü mahkemelere yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkı, gerekçeli karar hakkını da güvence altına almaktadır. Bu sebeple gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biridir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 77).
20. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri, ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
21. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
22. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
23. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, mahkemenin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).
24. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak mahkemelerin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin açıkça keyfî olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece gerekçeyi denetleme gibi bir görevi olmadığı gibi kararlardaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).
25. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; başvurucu Z.T. satın aldığı taşınmaz ile ilgili eksik ve ayıp iş nedeniyle tazminat davası açmış, Mahkeme açık ayıplar yönünden davanın reddine, gizli ayıplar yönünden davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi talep edilen hususlarla ilgili "açık ayıp" "gizli ayıp" ve "eksik ifa" ayrımı yapılmasının gerektiğini, eksik ifa nedeniyle ihbar şartı aranmaksızın başvurucunun on yıllık zamanaşımı süresi içinde dava açma hakkının bulunduğunun gözetilmesinin, açık ayıplar için teslimden itibaren otuz günlük süre içinde, gizli ayıplar için ise ortaya çıkması sonrası derhâl yapılıp yapılmadığının araştırılmasının gerektiğini belirtmiştir. Daire ayrıca yapımı taahhüt edilen sosyal donatıların yapılmamış veya eksik yapılmasının açık ayıp değil eksik ifa olduğuna ve bu durumdan satıcının sorumlu olduğuna eksik ifa yönünden ise on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağına vurgu yapmıştır. Daire ayıplı ve eksik ifanın tespiti hâlinde nisbi metot yöntemi uygulanarak başvurucunun satın aldığı konutun değeri ile eksik ve ayıplı hâlindeki değerinin bilirkişi marifetiyle belirlenmesinin ve bu değer farkının hüküm altına alınmasının gerektiğini ifade etmiştir.
26. Daire daha sonra davalıların karar düzeltme talebini kısmen kabul ederek keşiften sonra ve temyiz aşamasında sosyal donatı alanlarındaki eksikliklerin tamamlandığı yönünde dosyaya belge ve resimlerin sunulduğunu, söz konusu sosyal tesislerin davalılar tarafından yapılarak eksiklikler tamamlanmış ise dava konusuz kalacağından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin gerekeceğini belirtmiştir. Daire ayrıca hâlen yapımına devam eden sosyal tesisler varsa bu tesislerden başvurucunun yararlanamamasından doğan zararının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, yapılmayacağı kesinleşen sosyal tesisler varsa da bunlardan başvurucunun uğradığı zararının hesaplanarak hüküm altına alınması gerektiğini ifade etmiştir.
27. Mahkeme bozma ilamına uyma kararı vermiş, proje kapsamından eksiklikler yönünden davalıların sözleşme kapsamında bir taahüdünün bulunmadığı, açık ayıplar yönünden de bir ayıp ihbarı olmadığı gerekçesiyle bu talepler yönünden davayı reddetmiş, gizli ayıplar yönünden bilirkişi raporu doğrultusunda davayı kabul etmiş ve bu karar Daire tarafından onanmıştır.
28. Yargıtayın içtihatlarında istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere Mahkemece Yargıtayın bozma ilamına uyulması kararı verildiği takdirde taraflardan birisi lehine usule ilişkin müktesep hak oluşacağından bozma kararında belirtilen hususlara bağlı kalınarak değerlendirme yapılması ve buna göre karar verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
29. Daire bozma ilamında eksik yapılan sosyal donatıların açık ayıp olmadığını, eksik ifa olduğunu ve bundan satıcının sorumlu olacağını ayrıca yapımına devam eden sosyal tesisler varsa bu tesislerden başvurucunun yararlanamamasından doğan zararlardan satıcının sorumlu olduğunu belirtmiş, Mahkeme bozma ilamına uymasına rağmen bu konularla ilgili satıcının taahhüdünün bulunmadığı gerekçesiyle bu talepler yönünden davayı reddetmiştir.
30. Başvurucu 31/5/2016 tarihli temyiz başvuru dilekçesinde Yargıtayın bozma ilamına uyulmasına rağmen bunun gereğinin yerine getirilmediğini, eksik yapılan sosyal tesisler ile ilgili satıcının sorumlu olduğuna ilişkin Yargıtayın bozma ilamında belirtilen hususun yerine getirilmediğini, diğer bir ifadeyle usule ilişkin kazanılmış hak ilkesine aykırı karar verildiğini iddia etmiştir. Buna göre başvurucunun bu açık iddiası gözetildiğinde önceki bozma kararını ortadan kaldıracak şekilde Mahkemece karar verilmesinin haklı nedenlerinin onama kararında konulmadığı diğer bir ifadeyle usule ilişkin kazanılmış hakka dair hiçbir değerlendirme yapılmadan Dairece onama kararı verildiği anlaşılmıştır.
31. Sonuç itibarıyla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde içtihat hukukuyla geliştirilmiş olan usule ilişkin kazanılmış hak ilkesinden ayrılmayı gerektirecek şekilde onama kararı verilmesini gerektiren zorlayıcı ve istisnai durumların ortaya konulmaması bu bağlamda başvurucunun kararının sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddialarının karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Diğer Bireysel Başvurular Yönünden
33. Başvurucular; eksik ve ayıp iş nedeniyle açılan tazminat davasında Yargıtayın aynı maddi olaya ilişkin farklı kararlar verdiğini, İstanbul 4. Tüketici Mahkemesinin 5/4/2012 tarihli ve E.2010/319, K.2012/316 sayılı dosyasında eksik iş nedeniyle açılan davanın kabulüne ilişkin verilen kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından onandığını, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin daha önce verdiği yerleşik içtihadından neden döndüğüne ilişkin kararda açıklama bulunmadığını belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık; başvurucuların taşınmazı hiçbir çekince sunmadan teslim aldığını, en geç taşınmazın teslim anından eksiklik varsa görebilmesinin gerektiğini, bu hususlar teslim anında görülebilecek açık ayıplar olduğunu, Yargıtayın değerlendirmelerinin tamamen hukuki değerlendirme olduğu içtihat farklılığı bulunmadığını bildirmiştir.
35. Başvurucuların açtığı tazminat davasında Yargıtayın aynı maddi olaya ilişkin daha önce verdiği içtihadından farklı karar vermesinin gerekçelerini kararda göstermediği iddiasının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
37. Somut olayda başvurucular; satın aldıkları taşınmazların taahhüt edildiği şekilde yapılmadığı ve eksik yapıldığı gerekçesiyle maddi tazminat davası açmışlar, Mahkemelerce davanın kabulüne karar verilmiş, kararlar davalılarca temyiz edilmiş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi verilen kararları bozmuştur.
38. Daire; bozma ilamlarında özetle gizli ayıp yönünden yapılan incelemenin yeterli olmadığını, yapılan imalatlarla ilgili gizli ayıpların tek tek belirlenmesini, bu ayıplarla ilgili ihbarın süresi içinde yapılıp yapılmadığının tespiti için bilirkişiden ek rapor alınması gerektiğini ifade etmiştir. Daire; Mahkemece eksik ifa olarak nitelendirilen sosyal donatılar ile ilgili olarak bunların yapılmamış olmasının açık ayıp olduğunu, başvurucuların bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı anda bu açık ayıpları kolayca öğrenebileceğini, malın teslim aldığı tarihten itibaren otuz gün içinde satıcıya ayıp ihbarında bulunmadıklarını, dolayısıyla bu kalemler yönünden davanın reddi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucular; karar düzeltme talebinde bulunmuş, Daire karar düzeltme talebini reddetmiştir.
39. Mahkemelerce bozma ilamına uyma kararı verildikten sonra davalar reddedilmiştir. Başvurucular kararları temyiz etmişler, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi kararları onamış, başvurucuların karar düzeltme taleplerini de reddetmiştir.
40. Başvurucular, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin özellikle sosyal donatılarla ilgili olarak verdiği bozma ilamlarına karşı karar düzeltme dilekçesiyle başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, dilekçelerinde aynı maddi olaya ilişkin Dairenin farklı yönde içtihadı olduğunu belirtmişlerdir. Bu bağlamda Dairenin aynı maddi olaya ilişkin dava konusu sosyal donatıların yapılmamış olmasını açık ayıp değil eksik ifa olarak kabul ettiğini ve bu nedenle söz konusu taleplerinin 30 günlük süreye değil 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ifade etmişler ve bu hususa ilişkin aynı Dairenin kararlarını sunmuşlardır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, başvurucuların karar düzeltme dilekçesiyle ileri sürdükleri iddialara ilişkin bir diğer ifadeyle aynı maddi olaya ilişkin neden içtihat farklılığına gidildiğine ilişkin gerekçe oluşturmamıştır. Bu itibarla başvurucuların kararlarının sonucunu değiştirebilecek nitelikteki bu esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucular, davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvurular ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.
44. Somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
IV. GİDERİM
45. Başvurucular, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama ile tazminat taleplerinde bulunmuştur.
46. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararların gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100)
47. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın birer örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2. Tüketici Mahkemesine (E.2014/1449, K.2015/2555), İstanbul 7. Tüketici Mahkemesine (E.2017/560, K.2019/439; E.2017/819, K.2019/487; E.2017/798, K.2019/459) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 364,60 TL harcın başvurucular Fulya TAŞ, Naz TAŞ ve İsmail Deniz TAŞ'a MÜŞTEREKEN; 446,90 TL harcın başvurucu Garine OSEPYAN'a; 446,90 TL harcın başvurucu Neslihan BAYRAKTAR'a; 446,90 TL harcın Mehmet YEŞİLTEPE'ye ÖDENMESİNE,
G. 30.000 TL vekâlet ücretinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.