TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
A. G. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/12630) |
|
Karar Tarihi: 11/7/2023 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI |
Başvurucu |
: |
|
Vekili |
: |
Av. Süleyman YALÇINTAŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı sürecinde hukuka aykırı kuvvet kullanımına yönelik şikâyetin etkili soruşturulmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1988 yılı doğumlu olan başvurucu, Türk Hava Kuvvetleri Hava Harp Okulunda üsteğmen askerî rütbesiyle görev yapmaktayken 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsü gerçekleşmiş ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir (darbe teşebbüsüne ilişkin sürece ilişkin detaylı açıklamalar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017).
9. İstanbul TEM otoyolundaki Sultanbeyli gişeleri civarında 15/7/2016 tarihinde darbe teşebbüsüyle ilgili olarak meydana gelen olaylar sırasında orada bulunduğunu ifade eden başvurucu, 16/7/2016 tarihi sabahında askerî darbe teşebbüsüne katıldığı şüphesiyle yakalanarak gözaltına alınmış ve hakkında ceza soruşturması başlatılmıştır. 16/7/2016 ile 20/7/2016 tarihleri arasında gözaltında tutulan başvurucu, 20/7/2016 tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna yerleştirilmiştir.
10. Başvurucu, gözaltına alınma esnasında direnmediğini, rızasıyla kolluk merkezine gittiğini ve bu ana dair görüntülerinin bir video internet sitesinde (Youtube) bulunduğunu beyan etmiş; internet sitesinin linkini başvuru formuna eklemiştir. Anayasa Mahkemesince bahse konu internet adresindeki görüntüler izlenmiştir. Görüntülerde, kolluk görevlisi olduğu tahmin edilen bir kişinin başvurucu olduğu belirtilen kişiyle konuşması yer almaktadır. Çoğunlukla başvurucu olduğu belirtilen kişinin yüzü görüntülere yansımasa da kısa süreliğine başvurucunun yüzü görüntülenmekte ve bu görüntüde yüzünde ekimoz (morluk) olduğu anlaşılmaktadır. Kamera görüntülerinde herhangi bir fiziksel temas bulunmamaktadır.
11. Başvurucu, gözaltındayken kolluk görevlilerince darbedildiğini iddia ederek vekili vasıtasıyla 3/3/2017 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/2017 tarihinde başvurucunun gözaltında kaldığı nezarethaneyi gösteren kamera görüntülerini ilgili kolluk biriminden talep etmiştir. Kolluk birimi nezarethaneyi gösteren kamera kayıtları altmış gün süreyle saklandığından istenen görüntülere ulaşılamadığını bildirmiştir.
13. Başvurucu hakkında gözaltı süresi boyunca alınan sağlık raporları İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğüne (Adli Tıp Kurumu) gönderilerek başvurucunun yaralanmasının niteliğinin tespit edilmesi istenmiştir (Başvuruya eklenmeyen ancak soruşturma evrakları içerisinde bulunan bu raporlar okunaklı değildir.). Adli Tıp Kurumunca önceki sağlık raporlarına atıfla 7/11/2017 tarihinde düzenlenen sağlık raporu şöyledir:
"Sultanbeyli Devlet Hastanesinin 16.07.2016 tarihli 25304 sayılı raporunda; darp ifadesi ile geldiği, el bileklerinde kelepçe izi, her iki göz çevresinde ekimoz ve ödem, saçlı deride yer yer en büyüğü 3x4cm olan ödemli alan, sağ yanağı kaplayan kızarıklık, sol kulak altından boyuna uzanan kızarıklık ve ödem, göğüs ön yüz sternum üzerinde kızarıklık, sol kürek kemiği üzerinde 8x10cmlik kızarık alan olduğu,
17.07.2016 tarihli 25600 sayılı raporunda; sağ ön kostolomber bölgede 3x3cmlik morluk, ekimoz, sağ kürek kemiği üzerinde 2 adet paralel ekimoz, yüz sağ tarafta yaygın ödem, ekimoz, morluk, her iki göz etrafında yaygın ödemi ekimoz, morluk, hassasiyet, sol kulak kepçesinde ödem, ekimoz, alt çene sol yanak bölgesinde 3x1cmlik kabuklanmış yara, sol el bileğinde kelepçe izine bağlı çepeçevre kabuklanmış yara izi, sol kürek kemiği üzerinde 8x12cmlik ekimoz, ağız içi her iki yanak bölgesinde ekimoz ve ödem olduğu,
18.07.2016 tarihli 25628 sayılı raporunda; 1 gün önceki bulguların aynen görüldüğü, aynı şahsa ait 19.07.2016 tarihli 25900 sayılı raporda sağ gözde kanlanma, her iki göz çevresinde 2x2cmlik ekimoz ve küçük lezyonlar olduğu,
Şubemizin 20.07.2016 tarihli 11639 sayılı raporunda; göz altına alındıktan sonra harici bir lezyon olmadığının belirtildiği, yaygın yumuşak doku arızasının;
Kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı,
Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI..."
14. İstanbul Başsavcılığı 3/11/2017 tarihinde başvurucunun şikâyeti ile ilgili soruşturmayı bir başka şikâyetçinin soruşturmasıyla birleştirerek 4/12/2017 tarihinde iddia olunan suç yerinin bağlı bulunduğu İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) yetkisizlik kararıyla göndermiştir.
15. Başsavcılık 14/2/2018 tarihinde başvurucunun şikâyetiyle ilgili olarak şüpheli "Tuzla İlçe Emniyet Müdürlüğü görevli polis memurları, Sultanbeyli İlçe Emniyet Müdürlüğü görevli polis memurları, İl Emniyet Müdürlüğü polis memurları" hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Her iki müştekinin raporlarında BTM ile giderilebilecek şekilde yaralanma bulgularının bulunduğu, ancak yaralanmalarının gözaltında/yeni oluşmuş tespitleri içermediği, ilk gözaltına alınmaları sırasında tespit edilen bulgular haricinde yeni oluşmuş bulgu ve tespitlerin bulunmadığının belirtildiği, yaralanmalarının hain darbe girişimi sırasında şahısların yakalanmalarını temin sırasında kolluk kuvvetine, kaçma ve direnmelerini kıracak ölçüde zor kullanarak yakalama işlemi kapsamında kaldığı, kanunun tanıdığı görevinin gerektirdiği ölçü dışında şüpheliler tarafından kasten yaralandıklarına ilişkin müştekilerin salt soyut iddiaları dışında dava açmayı gerektirir yeterli delil elde edilemediğinden şüpheliler hakkında kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."
16. Başvurucunun Başsavcılık kararına itirazı, İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/3/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Ret kararı başvurucuya 20/3/2018 tarihinde tebliğe çıkarılmıştır.
18. Başvurucu 23/3/2018 tarihinde ret kararını tebliğ aldığını beyan ederek 24/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğine dair içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
23. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30; Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35, 37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88, 90).
24. AİHM, sağlıklı olarak gözaltına alınan bir kişinin serbest bırakıldığı sırada yaralanmış olması hâlinde bu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda geçerli bir açıklama getirmenin devletin yükümlülüğünde olduğunu belirtmiştir (Selmouni/Fransa, § 87).
25. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55; Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 11/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; gözaltında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını, devletin işkence yapmama yükümlüğünü ihlal ettiği gibi üçüncü kişilerden gelen saldırıları da önlemeyerek pozitif yükümlülüğünü ihlal ettiğini, diğer yandan Başsavcılık tarafından hiçbir gerekçe sunulmaksızın takipsizlik kararı verildiğini ve delil araştırılmadığını, darbe olayına karıştığına ilişkin olarak ön yargıyla soruşturma yapıldığını, bu nedenle kötü muamele yasağı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
30. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurunun temeli başvurucunun gözaltı sürecinde kötü muameleye maruz kalma iddiasına dayanmakta olup bu nedenle inceleme kötü muamele yasağıyla sınırlı yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
33. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
34. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
35. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi, bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
36. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
37. AİHM kararlarında bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Başvurucu, darbe teşebbüsüne karıştığı şüphesiyle yakalanarak gözaltına alınmış; ardından tutuklanmıştır. Gözaltına alındıktan sonra kolluk merkezinde tutulduğu süre boyunca fiziksel şiddete maruz kaldığını ileri süren başvurucunun kolluk görevlilerinden şikâyetçi olması üzerine ceza soruşturması başlatılmıştır.
39. Başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarında başvurucunun gözaltına alındığı tarihten beri bir kısım fiziki yaralanmalarının olduğu tespit edilmiştir. Başsavcılık, başlattığı soruşturma kapsamında başvurucunun yaralanmasının niteliğinin tespit edilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan görüş sormuş, Adli Tıp Kurumu yaralanmanın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olmadığını tespit etmiştir.
40. Buna karşın soruşturmada başvurucunun şikâyet ve delillerinin tespiti amacıyla ayrıntılı olarak ifadesi alınmamış, vekili aracılığıyla sunulan şikâyet dilekçesiyle yetinilmiştir. Dolayısıyla bir yandan soruşturmaya başvurucunun etkin katılımı sağlanmamış, diğer yandan delil tespiti özensiz yapılmıştır. Ayrıca soruşturma makamınca şüpheli kolluk görevlilerinin kimliklerini belirlemeye yönelik herhangi bir işlem yapılmamıştır. Başsavcılık tarafından gözaltı kamera kayıtlarına ulaşılmamış ve başkaca bir araştırma yapılmasına gerek duyulmaksızın kimliği belirli olmayan kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmamasına karar verilmiştir.
41. Başsavcılığın kararının gerekçesinde, başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olduğu, yakalanması sırasında tespit edilen bulgular haricinde gözaltında kaldığı sürece yeni oluşmuş bulgu veya tespitlerin bulunmadığı, dolayısıyla yakalanma sırasında kolluk görevlilerinin zor kullanması nedeniyle başvurucunun yaralandığı değerlendirilmiş; neticede başvurucunun iddiaları soyut bulunmuştur.
42. Başvurucu; yakalanması anında kolluk görevlilerine direnmediğini, bu hususun kameralara yansıdığını ileri sürmüştür. Görüntülerin yayımlandığı iddia edilen internet sitesinin adresi soruşturma makamına delil olarak sunulmuş ancak Başsavcılık tarafından görüntülerin çözümü yapılmamıştır. Kaldı ki anılan görüntülerin Başsavcılıkça izlendiğine veya değerlendirildiğine ilişkin veri soruşturma dosyasında bulunamamıştır.
43. Bireysel başvuru formunda da incelenmesi talep edilen söz konusu görüntülerde kolluk görevlilerinin başvurucu olduğu belirtilen kişiye fiziksel müdahalesi bulunmamakla birlikte sadece başvurucunun yüzünde morluk olduğu görünmektedir. Öte yandan Adli Tıp Kurumu raporunda atıf yapılan sağlık raporları incelendiğinde de başvurucunun yakalandığı gün yaralanması bulunduğu anlaşılsa da Başsavcılık değerlendirmesinin aksine gözaltı boyunca tespit edilen bazı fiziksel yaralanma bulgularının günden güne kısmen değişiklik gösterdiği (ilk raporda bulunmamakla birlikte ikinci raporda sağ ön kostolomber bölgede 3x3cmlik morluk, ekimoz, sağ kürek kemiği üzerinde 2 adet paralel ekimoz bulunduğu) gözlemlenmiştir. Bu değişikliklerin nedeni Başsavcılıkça araştırılmamıştır.
44. Tüm bu eksikliklere ek olarak başvurucunun yakalanma anında direnmediği için yaralanmalarının gözaltı sürecinde oluştuğu iddiası ile görüntüler ve raporlar arasındaki yaralanma bulgularının farklılığı karşılanmamıştır. Başvurucunun kolluk görevlilerine karşı direnip direnmediği hususu dahi Başsavcılıkça araştırılmadan başvurucudaki yaralanmanın yakalama esnasında oluştuğuna ilişkin doğrudan bir kanaate ulaşılması mevcut delillerin nesnel analiz edildiği izlenimini zayıflatmaktadır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.
46. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği olayın gerçekleşme koşulları konusunda veri bulunmadığı nazara alındığında bu aşamada kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasının olanaksız olduğu değerlendirilmiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
48. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma merciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
49. Ayrıca başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor.2017/215328) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/7/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, gözaltında fiziksel şiddete maruz kaldığını, ancak eylemi gerçekleştiren görevliler hakkında etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucunun yaralanmasına ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili ve yeterli olmadığı gerekçesiyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılmıyorum.
2. 15 Temmuz 2016 günü askerî darbe teşebbüsünün gerçekleştiği esnada Türk Hava Kuvvetleri Hava Harp Okulunda üsteğmen askerî rütbesiyle görev yapan başvurucunun İstanbul TEM otoyolundaki Sultanbeyli gişeleri civarında darbe teşebbüsüne karıştığı şüphesiyle 16/7/2016 günü sabahında yakalanarak gözaltına alınmış ve hakkında ceza soruşturması başlatılmıştır. 16/7/2016-20/7/2016 tarihleri arasında gözaltında tutulan başvurucunun 20/7/2016 tarihinde ise tutuklanmasına karar verilmiştir.
3. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81). Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usuli boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
4. Kötü muamele iddialarına ilişkin etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için, öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için, her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti halinde bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
5. Somut olayda başvurucu, gözaltında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını, buna karşılık Başsavcılık tarafından hiçbir gerekçe sunulmaksızın ve delil araştırması yapmaksızın ilgili kamu görevlileri hakkında takipsizlik kararı verildiğini belirtmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının anılan şikâyet üzerine, 15/3/2017 tarihinde başvurucunun gözaltında kaldığı nezarethaneyi gösteren kamera görüntülerini ilgili kolluk biriminden talep ettiği, gözaltı süresi boyunca alınan sağlık raporlarını İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğüne göndererek başvurucunun yaralanmasının niteliğini tespit edilmesini istediği görülmektedir.
6. Başsavcılık, başvurucunun raporunda; basit tıbbı müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanma bulgularının bulunduğu, ancak yaralanmasının gözaltında iken yani, yeni oluşmuş tespitleri içermediği, ilk gözaltına alınmaları sırasında tespit edilen bulgular haricinde yeni oluşmuş bulgu ve tespitlerin bulunmadığının belirtildiği; yaralanmaların darbe girişimi sırasında şahısların yakalanmalarını temin sırasında kolluk kuvvetine, kaçma ve direnmelerini kıracak ölçüde zor kullanarak yakalama işlemi kapsamında kaldığı, bu haliyle iddiasının somut bir delile dayanmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen sulh ceza hâkimliği de Başsavcılık kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla Başsavcılık ve sulh ceza hâkimliği kararları dikkate alındığında başvurucunun şikâyeti yönünden etkili ve yeterli bir soruşturmanın yapılmadığı söylenemeyecektir.
7. Sonuç olarak, başvurucunun Anayasa’nın 17.maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
Üye İrfan FİDAN |
Üye Muhterem İNCE |