İcra dosyalarında bazen borçlu, İcra Dairesi’nin aracılığı olmaksızın doğrudan alacaklının vekiliyle ya da alacaklının kendisiyle görüşme yaparak uzlaşma sağlayabilir. Uzlaşma sonucu ödemeyi doğrudan alacaklı vekiline ya da alacaklının kendisine yapabilir, bu duruma haricen tahsil adı verilir.
Borçlu ödemeyi doğrudan alacaklı vekiline ya da alacaklının kendisine yapar. Ödeme banka kanalıyla ya da elden gerçekleştirilebilir. Ancak, kanaatimizce borçlu mümkün mertebe ödemeyi banka kanalıyla yapmalıdır ve banka aracılığıyla ödemeyi gerçekleştirirken de dosya bilgilerini açıklama kısmına yazmalıdır. Eğer, borçlu ödemeyi elden gerçekleştirdiyse ödemenin yapıldığına dair bir makbuz veya bir belge düzenlenmesini talep etmelidir. Bu şekilde bir talepte bulunması borçlunun olası bir ihtilaf durumunda borcu ödediğini ispatlamasına yardımcı olacaktır.
Her halükarda elden ya da bankadan borçlu ödemeyi yaptığında alacaklı ya da alacaklı vekilinden borcu kalmadığına ve dosyanın tamamen infaz edileceğine dair bir ibraname talep etmelidir. Haricen tahsilin gerçekleşmesi, İcra Dairesi tarafından doğrudan sonuç doğuran ve gözetilen bir durum değildir, çünkü haricen tahsil İcra Dairesi’nin bilgisi dışında gerçekleşir. Bu yüzden alacaklı vekili, ilgili İcra Dairesi’ne tahsilin haricen gerçekleştiğine dair bir feragat dilekçesi ile eğer varsa konulan hacizlerin kaldırılmasını başka bir deyişle hacizlerin fekkini talep etmelidir. Aksi halde dosyada resmi işlemlere devam olunabilir.
Feragat dilekçesi ile birlikte İcra Dairesi tarafından feragat harcı kesilir. Alacaklı vekilinin feragat harcını ödemesi ile birlikte dosya haricen tahsil edilmiş sayılacağından resmi olarak da kapanır bir başka söylemle infaz edilir. Alacaklının feragat talebi vermemesi ihtimalinde, dosya açık kalmaya devam eder, icra konusu alacağa ilişkin faizlerin işlemesi durmaz ve eğer mevcutsa mal veya maaş üzerine konulan hacizler işlemeyi sürdürür. Bu durumda iki ihtimal mevcuttur, alacaklının veya alacaklı vekilinin bir yıl boyunca dosyada hiçbir işlem yapmaması üzerine dosyanın düşmesi beklenebilir veya borçlu menfi tespit davası açarak borcun ödendiğini elindeki evraklarla ispat edebilir.
Uygulamada da bu tahsilden sonra alacaklı veya vekili tarafından haricen tahsil bildirimi yapılmaktadır. Ancak bu tahsilin bildirilmemesi özellikle vekil açısından mesleğin onuru ile bağdaşabilir nitelikte bir şey değildir. Çünkü bu durumun en basit anlamıyla bir borcun haksızca iki defa alınması arasında farkı yoktur. BU mükerrer tahsilat anlamına gelir. Gerçekten uygulamadan da anlaşılacağı üzere atipik bir örnek davranıştır. Her şeyden önce meslekle alakalı değil insanlık ile alakalı bir durumdur. Bununla ilgili disiplin kurulu kararlarını inceleyelim.
TBB DİSİPLİN KURULU KARARI
Tarih - Esas No - Karar No Konu
T. 02.05.2014
E. 2014/39
K. 2014/287
Avukat haricen tahsil ettiği alacağı dosyasına beyan etmelidir. Hele hele dosyadan çekilmiş ise bu bir meslek görevidir de, çünkü dosyayı takip edecek sonraki vekillerin bu tahsilâtı bilmemeleri ve ana borç üzerinden takip işlemlerine devam etmesi büyük olasılıktır ki dosya özeline göre de gerçekleşmiştir.
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
Şikâyetli avukatlar hakkında ... Barosu Yönetim Kurulu’nun 08.11.2012 gün ve 230 Karar sayılı kararı ile “Şikâyetli Avukatlar ile ilgili iddia ve şikâyet ciddi mahiyette olup, dosyaya ibraz edilen belgeler şüphe doğurduğundan, zaman aşımı süresi de nazara alınarak, Dosyanın (Şikâyetli Avukatların) disiplin kuruluna şevkinin uygun olacağı düşünülmüştür. Özellikle iki ayrı şahıs adına takip yapılıp yapılmadığı, icra dosyasında Şikâyetli Av. B.D. imzasının kendisine ait olmadığı, tahsilâtların icra dosyasına intikal ettirilip ettirilmediği konularındaki savunmalar dosyanın incelenmesi ile değerlendirilecektir. Şikâyetli Avukat A.S.D.’in kendisine haricen bir ödeme yapılmadığı iddiası karşısında, Şikâyet edenin ibraz ettiği ödeme belgeleri fotokopilerinin Avukat S.D.’e ait olması, kendisinin alacaklıya yaptığı ödemelerin, icra tahsilâtına ait olduğunun belirtilmesi karşısında bu tahsilâtların icra dosyasına intikal ettirilip ettirilmediği ve harçlarının ödenip ödenmediği icra dosyasının incelenmesi ile meydana çıkacak olup, dosyanın mevcut durumu ile Şikâyetli Avukatların mevzuat ve meslek kurallarına uygun davranmadıkları şüphesi doğmaktadır, gerekçesi ile açılan disiplin kovuşturması sonucu disiplin cezası tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.
Şikâyetli avukatlardan B.D. savunmalarında; Şikâyet konusu olaylarda, icra takibini başlatan ve yürüten Avukat S.D.'ın vekâletten çekilmesi ile takip dosyasını yürütmek üzere vekâlet aldığını, Dilsiz'in dosyada yapılan işlemler ve özellikle varsa harici tahsilâtlar için kendisine bilgi vermediğini, icra dosyasında da bu konuda herhangi bir bilgi ve kaydın olmadığını, kendisi yönünden sorumluluğun söz konusu olamayacağını, takip dayanağı çek ile ilgili icra dosyasında herhangi bir talep ve tedbir kararı olmadığını, icra takibinin devam ettirilmesinde bir hata ve usulsüzlük olmadığını, takibin geri bırakılmasına dair bir karar kendisine tebliğ edilmediğini, dosyada da bir karar olmadığını, doğal olarak 24.08.2011 tarihinde haciz talep etmesinin usule aykırı yönü olmadığını savunduğu, anılan talep ile ilgili olarak haciz mahalline gidildiğini, kapının çilingir marifetiyle İcra Memurluğu’nca açıldığını, emniyet görevlisinin bulunduğunu, haczi kabil mal bulunamadığından tutanak tanzim edilerek haciz mahallinden ayrıldıklarını, şikâyetçi borçlunun herhangi bir zararı olmadığını belirttiği,
Şikâyetli Avukat A.S.D.’in savunmasında; Borçlu Şikâyetçinin yaptığını iddia ettiği ödemeleri kendisine yapmadığını, kendisi tarafından doğrudan alacaklı H.D.'a yapılan ödemeler, müvekkili tarafından kendisine bildirilmediğini bu nedenle icra dosyasına intikal ettirmesinin mümkün olmadığını, kendisinin sorumluluğunun söz konusu olamayacağını, icra dosyasındaki kayıtlarda alacaklı olarak H.D. ve H.D. isimlerinin geçmesinin maddi hatadan kaynaklandığını, tek bir takip dosyası oluğunu, borcun da tek olduğunu, ... 10. İcra Müdürlüğü’nün 2008/16076 E. sayılı dosyasında iki ayrı alacağın istenmesinin söz konusu olmadığını, şikâyetli borçlunun kötü niyetli hareket ettiğini savunduğu anlaşılmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından ... 10. İcra Müdürlüğü’nün 2008/16076 Esas sayılı dosyasında Şikâyetçi aleyhine 29.12.2008 günlü takip talebi ile 08.08.2008 tarihli 15.000.00 TL’lik çek dayanaklı takip talebi ile 17.403.75 TL ve ferilerinin tahsili için takip açıldığı,
Şikâyetli avukatın kaşesi ve imzasını havi makbuzlarla 11.02.2009 tarihinde 350,00 TL, 12.02.2012 tarihinde 1.150.00 TL, 13.02.2009 tarihinde 1.500.00 TL ve 16.02.209 tarihinde 1.000.00 TL ve 16.02.2009 tarihli çek ile 3.000.00 TL olmak üzere ceman 7.000.00 TL tahsil edildiği ve bu tahsilâtın icra dosyasına beyan edilmediği,30.12.2009 tarihinde asıl alacak üzerinden menkul haczi yaptığı, iş yerinin kapalı olduğu nedeniyle başkaca bir işlem yapılmadığı,
Şikâyetli avukatın 13.10.2010 tarihli dilekçe ile takipteki vekilliğinden çekildiğini 10. İcra Müdürlüğü’nün 2008/1607 Esas sayılı dosyasına beyan ettiği,
Şikâyetli avukatlardan B.D.’in ... 10. Noterliği’nin 08.12.2010 günü vekâletnamesi ile Alacaklı H.D. tarafından vekil edildiği, 22.12.2010 günlü taleple menkul malların haczini istediği,8. İcra Hukuk Mahkemesi’nin
18.08.2011 gün ve 2011/45 Esas, 2011/45 Karar ayılı kararı ile “Davanın kabulü ile ... 10. İcra Müdürlüğü’nün 2008/16076 sayılı takip dosyasının zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına” temyiz yolu açık olmak üzere Davacı Şikâyetçi A.Ö. ve davalı H.D.’un yokluklarında karar verildiği ve kararın kesinleşme şerhinin bulunmadığı,
... 10. İcra Müdürlüğü’nün 2008/16076 Esas sayılı dosyası ile Şikâyetli avukatlardan B.D.’in 24.08.2011 tarihinde çilingir vasıtasıyla Şikâyetçiye ait evde haciz uygulandığı ancak herhangi bir eşya bulunmadığından haciz ve muhafaza yapılamadığı, sayılı dosyasına ait belgelerin olduğu,
... 8. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 18.08.2011 gün ve 2011/45 Esas, 2011/45 Karar sayılı kararla takibin zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verdiği, Şikâyetli avukat B.D.’in kararda ismini olmadığı,
Şikâyetli avukat B.D. tarafından 24.08.2011 tarihinde Şikâyetçiye ait daire çilingir marifetiyle açtırıldığı, dairenin boş olması nedeniyle haciz ve muhafaza işlemi yapılamadığı,
Şikâyetli avukatların disiplin sicil özetinde ceza bulunmadığı, görülmektedir.
Şikâyetli Avukatlara ait disiplin sicil özetlerinden daha önce disiplin cezası almadıkları,
Şikâyetçinin itirazında özetle; Avukat A.S.D.’in haricen tahsilât yaptığı halde takip dosyasına bildirmemesinin Avukatlık Yasası 34, 134 ve TBB Meslek Kuralları 3, 4. maddelere aykırı olduğu açık olmasına karşın ceza tayinine yer olmadığına karar verilemeyeceğini, Şikâyetli Avukatlardan B.D.’in de bu tahsilâtları beyan etmeden takip yaptığını, Mahkeme’nin icranın geri bırakılması kararına karşın maliki bulunduğu dairede zorla girerek konut dokunulmazlığını ihlal ettiğini, bununda yasaya aykırı olduğunu bildirerek karara itiraz ettiği görülmektedir.
Şikâyetli avukat A.S.D.’in haricen 7.000.00 TL tahsil ettiği, dosyadan çekilme dilekçesi vermesine karşın yapılan haricen tahsilâtları dosyasına beyan etmediği, dosya kapsamına göre tartışmasızdır.
Avukat haricen tahsil ettiği alacağı dosyasına beyan etmelidir. Hele hele dosyadan çekilmiş ise bu bir meslek görevidir de, çünkü dosyayı takip edecek sonraki vekillerin bu tahsilâtı bilmemeleri ve ana borç üzerinden takip işlemlerine devam etmesi büyük olasılıktır ki dosya özeline göre de gerçekleşmiştir.
Bu nedenle Şikâyetli avukat A.S.D.’in eylemi avukatlık Yasası 34, 134 ve TBB Meslek Kuraları 3, 4. Maddelere aykırı olmakla disiplin suçudur ve Baro Disiplin Kurulu’nca yapılan hukuksal değerlendirme isabetsiz olmakla Şikâyetçi A.Ö.’in itirazının kabulü ile disiplin cezası tayini gerekmiştir.
... 8. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 18.08.2011 gün ve 2011/45 Esas, 2011/45 Kararının tetkikinde Şikâyetli avukat B.D.’in dosyada taraf olmadığı, kararın tarafların yokluğunda verildiği ve 18.08.2011 tarihi itibarıyla dosyaya ibraz edilmediği, kararın 10 gün içinde temyizi kabil olmak üzere verildiği ve kararın kesinleşmediği tartışmasızdır.
Bu durumda özellikle Mahkeme kararının dosyasına kesinleşmemiş olsa dahi ibraz edilmediği gerçeği karşısında yapılan haciz işleminin yasaya aykırılığı ileri sürülemez. Önceki tahsilâtın Şikâyetli avukatın bilgisi dahilinde olduğu iddia edilmişse de bu hususta dosyada tek kanıt yoktur.
Bu nedenlerle Şikâyetli avukat B.D.’in savunmasının aksi kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanmadığından Baro Disiplin Kurulu’nca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli olmakla Şikâyetçi A.Ö.’in itirazının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetçi A.Ö.’in itirazının kısmen kabul, kısmen reddi ile ... Barosu Disiplin Kurulu’nun Şikâyetli Avukatlar hakkında “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin 12.07.2013 gün ve 2013/67 Esas, 2013/61 Karar sayılı kararının Şikâyetli Avukat B.D. yönünden ONANMASINA, Şikâyetli avukatlardan A.S.D. hakkındaki “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin kararın KALDIRILARAK şikâyetli avukat A.S.D.’in “Kınama Cezası İle Cezalandırılmasına”, oybirliği ile karar verildi.
Yukarıda disiplin kurlu kararında belirtildiği üzere de meslek onur ve adabıyla bağdaşmayan bir eylem gerçekleştirilmiştir. Haricen tahsil bildirimi alacaklı vekilinin yapması gereken usuli bir hukuki işlem olduğundan borçlu vekilinin bu tip durumlarla karşı karşıya kalması halinde yapacağı çok kısıtlı şey vardır. Bu yüzden de aslında bu eylemle birlikte bir çok yönden arıza ortaya çıkmaktadır.
Özellikle ülkemizde birbiriyle çok sıkı ilişki ve bağ kurması gereken bir meslek olan avukatlıkta bu tip eylemler somut olarak aslında hak sahiplerine zarar verildiği düşünülse de müvekkilin aklında oluşturmuş olduğu avukatlık tarifi, tarafların haklarına ulaşma da zorluk yaşamaları gibi bir çok nedenden dolayı avukatlık meslek ve onuruna zarar verecektir. Burada yapılan haksız eylem aslında mesleğe yapılmış olan bir eylem olacaktır.
İnsanların yapısında ve fıtratında olan bir hususta genelleme yapmaya eğilimli olmalıdır. Özellikle yöremizin örf ve adeti de bu özelliğe eğilimlidir. Genelleme bilhassa hukuk meselelerinde kabul edilebilecek bir şey elbette değildir. Ancak avukatların bu örneklerde olan eylemlerini gerçekleştirdiklerinde vatandaşın aklında oluşan düşünce bu kalacaktır. Avukatlığın külliyen böyle bir eylem olduğunu, insanların bilmedikleri hususlarda dolaplar çeviren kişi olduğunu düşünmeleridir. Gerçekten de ne var ki karar örnekleri bu düşünceye hizmet etmektedir.
TBB DİSİPLİN KURULU KARARI
Tarih - Esas No - Karar No Konu
T. 02.02.2007
E. 2006/440
K. 2007/33
Şikayetçi 11.02.2005 tarihli şikayet dilekçesiyle, hakkında kira alacağı için yapılan icra takibi nedeniyle şikayetli avukata 1.800.000.000 TL ödeme yaparak makbuz aldığını, ancak tahsil edilen para icra dosyasına bildirilmediği için evindeki eşyalarının fazladan haczedildiğini, bu nedenle aynı miktarı ikinci kez ödemek zorunda kaldığını, maddi ve manevi olarak zarara uğradığını belirterek şikayetçi olmuştur.
Şikayetli avukat 21.03.2005 tarihli yazılı savunmasında; şikayet konusu iddiaların gerçek olmadığını, dosyanın Yargıtay’da bulunması nedeniyle haricen tahsil edilen miktarın dosyaya bildirilmediğini, mükerrer tahsilat olmadığını, alacağı karşılayacak kadar haciz yapıldığını, fazla mal haczi yapılmadığını, şikayetçinin iddiasının gerçekleri yansıtmadığını ve kötü niyetli olduğunu belirtmiş, Baro Yönetim Kurulu 08.02.2006 tarihli kararıyla soruşturmacının raporu doğrultusunda şikayetli avukat hakkında disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına karar vermiştir.
Karara şikayetçi itiraz etmiştir. İtiraz üzerine Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu, şikayet konusunun mükerrer tahsilat ve zarara uğramış olmak değil, haricen tahsil edilen paranın icra dosyasına geç bildirilmesi olduğunu belirterek şikayetli avukatın Avukatlık Yasası’nın 34 ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları’nın 3, 4, ve 43. maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle disiplin kovuşturması açılması gerektiğine karar vermiştir.
Baro Yönetim Kurulu 14.06.2006 tarihli kararıyla, şikayetli avukat N.Ç. hakkında Avukatlık Yasası’nın 34. ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları’nın 3, 4. ve 43. maddelerine aykırı eylemi nedeniyle disiplin kovuşturması açılmasına karar vermiştir.
Baro Disiplin Kurulu, şikayetli avukatın 22.10.2004 tarihli alındı belgesi ile 1.800.000.000 TL parayı tahsil ettiği, ancak tahsil ettiği bu parayı 15.02.2005 tarihinde icra dosyasına bildirdiği gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları’nın 3. maddesine aykırı davrandığı kanaati ile şikayetli avukatın uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
Karar taraflara ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na tebliğ edilmiş, karara şikayetli avukat itiraz etmiştir. Şikayetli itirazında, iş yoğunluğu nedeniyle avukatların bazı güçlükler yaşadığını, bundan avukatların sorumlu tutulmasının hakkaniyetle bağdaşmadığını belirterek hakkında verilen cezaya itiraz etmiştir.
Disiplin kovuşturmasına konu sorun; şikayetli avukatın görevini yaparken mesleğe olan güveni sarsacak bir davranışta bulunup bulunmadığına ilişkindir. Avukatlık Yasası’nın 34. maddesi gereğince avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliği’nce belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları’nın 3. ve 4. maddelerinde; avukatın, mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürüteceği ve mesleğinin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorunda olduğu belirtilmiştir.
İncelenen olayda, şikayetli avukat her ne kadar icra dosyasının Yargıtay’da bulunması ve dosyanın dönüşünden haberinin geç olması nedeniyle haricen tahsil ettiği parayı dosyaya geç bildirmek zorunda kaldığını savunmuş ise de, paranın tahsil tarihinde dosyanın Yargıtay’da olup olmadığı belli olmadığı gibi, şikayetli avukatın en geç haciz tarihinde dosyaya bildirimde bulunması gerekirken bunu yapmayarak mesleğe olan güveni sarsacak davranışta bulunduğunun kabulü gerekir. Ayrıca, dosya kapsamından paranın icra dosyasına bildirilme tarihinin şikayet tarihinden sonra olduğu da anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle, şikayetlinin eylemi disiplin suçunu oluşturduğundan, Baro Disiplin Kurulu kararında hukuki isabetsizlik görülmemiş ve kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak; açıklanan nedenlerle, şikayetli avukatın itirazının reddiyle, Antalya Barosu Disiplin Kurulu’nun uyarma cezası verilmesine ilişkin kararının onanmasına oybirliğiyle karar verildi.
Yukarıda verilen karar da ise avukatın savunmasında belirttiği dosyanın üst mahkemeden dönüşünden haberinin geç olmasını göstermiş ise maalesef yeterli olarak görülmemesi gerekmektedir. Gerçekten meslek olarak bir çok konuya aynı andan yetişilmesi gerekecektir. Ancak haricen tahsil bildiriminin gerçekten ötelenmemesi gerekmektedir. Çünkü alacaklı vekilinin amacı icra dairesi yoluyla alacağını tahsil etmek olduğundan bu tahsilatı yapınca icra dosyasını açmakta ne kadar hızlı davrandı ise dosyayı kapatmak için de bir o kadar emek sarf etmesi gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda gerek uyarma gerekse verilmiş olan kınama cezaları gerçekten haklı bir zemine oturmaktadır.
1186 SAYILI AVUKATLIK KANUNU
Madde 34 :
“Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen,
doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.”
Madde 134
“Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve
davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır.”
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ MESLEK KURALLARI
Madde 3. Avukat, mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürütür.
Madde 4. Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundadır. Avukat, özel yaşantısında da buna özenmekle yükümlüdür.
Avukatın icra dosyasına mahsuben haricen para tahsilinde yapması gerekli işlemleri yukarıda açıklamıştık. Bu işlemlerin yapılmaması yahut aksatılması Madde 34’e köklü bir şekilde aykırılık teşkil edecektir. Çünkü ilk sorun yapılması gerekli olan bildirimin yapılmaması ve uygulamadan anlaşılabileceği üzere yüksek oranda kötü niyetten doğduğunun aşikarlığıdır.
İkinci sorunun görevin kutsallığı ile alakası olmayan bir saikle olduğudur. Elbette haricen tahsil bildiriminin unutulma veya sehven yapılmış olan eylemlerin eleştirilmesi mümkün değildir. Ancak bunun dışında kalan ve yaşanmış olan durumların kötü niyetli saikler altında olduğu bir gerçektir. Bunlara göz yummaktan ziyade ortaya çıkarılarak düzeltilmesi gereklidir. Özellikle dikkat çeken bir başka veri ise örnek alınmış olan disiplin kurulu kararlarında şikayet olunan vekillerin dayanakların olmaması ve savunmaya elverişli doneler biriktirememesidir. Bu da ne yazık ki daha elim bir hadiseyi doğuruyor ki bilinçli yapıldığıdır. Bilinçli olarak yapılan bu eylemlerin ne teori olarak ne de pratik olarak tartışılmasının bir anlamı yoktur. Ne zamanki hırsızlık yahut dolandırıcılık suçu Türk Ceza Kanununca ya da Türk örf ve adetlerince normal görülür o zaman tartışılması mümkündür. Çünkü bu olayı somutlaştıracak bir örnek kurduğumuzda sonuç hep aynı yere varacaktır.
Alacaklı vekili müvekkilinin bir borcunun tahsili için icra yoluna başvurmuş olsun. Alacağın öngörülen süresi içinde ödenmeyip itiraz edilmemiş olduğu kesinleşmiş bir icra dosyasında borçlu vekili haricen ödeyeceklerini beyan etsin. Tabi bu evreye kadar dahi bir çok emek ve mesai harcanacak çünkü ikna süreçleri, tarafların aydınlatılması vesaire en çok da borçlu vekili belli bir mesai harcayacaktır. Daha sonra haricen tahsil elden, banka yoluyla yahut başkaca bir yolla ifa edilmiş olsun. Borçlu kişinin aklında artık dosyadan ve borçtan kurtulacağı olacaktır. Ancak alacaklı vekili iyi yada kötü niyetli olarak bütün bu gelişmelerden habersiz olan icra dairesine bildirim yapmayacağı düşünülürse gerçek sorun şudur bu para ya dolandırılmakla alındı ya da hırsızlık maksadıyla alındığıdır. Üstelik yetmiyor ve haciz varsa kaldırma yazısı yada dosyanın kapatılması yazısı gönderilmesi gerekirken yazılmamasıyla birlikte dosya subüta ermiyor ve devam eden dosyaya hiçbir şey olmamış gibi tekrar genel haczi talebinde bulunuluyor. İşte gerçekten kıymetli olan mesleklerin kötüye kullanıldığının bir örneği ne yazık ki tescillenmiş oluyor. Burada borçlu vekilinin uğraşısı tamamen yok oluyor ve mesleğin kötüye kullanılmasına bir örnek meydana geliyor.
Bilinçli bu eylemlerin zaten kararlarda belirtildiği üzere görevi ve güveni kötüte kullanma suçlarını oluşturduğu anlatılmaktadır. Gerçekten duyulan güven sarsılmıştır. Ve ne yazık ki bu eylemler tüm meslektaşlarımıza yansımıştır ve yaşanılan hadiseler ile birlikte yansımaya devam edecektir. Bu yansıma bir çığ etkisi halinde çok ciddi sosyolojik ve meslek açısından sorunların ortaya çıkaracağını görmek pek de zor değildir. Yine muhtelif konuları dile getirmenin bile adı avukatlık olmuşken gerçekten eleştirmek için verilmiş iyi bir koz olacağından da şüphe yoktur.
Avukatlık mesleği her ne kadar bir çok sorunla baş etmeyi gerektirse de sorumlulukların büyüdükçe saygınlığının büyüyeceği açık bir gerçektir. Bu yüzden halkın gözünde belirli bir yeri ve önemi bulunmaktadır ve insanların görmek istedikleri bir avukatlık tiplemesi her meslek gibi bulunmaktadır. İşte tam da bu tiplemenin güzellemesine ket vuran eylemlerden biri de güven sarsıcı hareketlerin biz avukatlar tarafından bozulmasıdır. Bu yüzden de somut olay sadece bir örnektir. Ancak analiz edildiği kadarıyla uç bir örnektir. Gerçekten çoğu meslek erbabı haricen tahsil bildirimini anında hızlıca göndermekte ve hacizlerin düşmesi ve dosyanın kapatılması için borçlu vekiliyle birlikte emek ve mesai harcamaktadır. Hatta uygulamada daha tahsilat eline geçmeden bildirimi diğer meslektaşına duyduğu güvenden ötürü erken gönderen meslektaşlarımız bulunmaktadır. Bu örnekler ne kadar güzelse tezat örnekler gerçekten uygun olmayan eylemler kapsamındadır.
Avukatın haricen tahsil bildiriminde bulunması gerekli yerde alacağın tamamı üzerinden haciz talebinde bulunmasının mükerrer tahsilata yönelik bir eylem olduğundan hiç şüphe yoktur. Burada söz konusu davranış işin teorisinden farklı olarak hiçbir şekilde insanlık onur ve itibarıyla bağdaşmayacak bir davranış olduğudur.
Avukatlık, doğruluk karinesinden yararlanan mesleklerdendir. Kişilerin bu mesleğin mensuplarına inançları asıldır. Bu nedenle, avukatların, kolektif inanca ters düşecek ve bu inancı sarsacak davranışlardan dikkatle kaçınmaları gerekir. Bu kaçınmanın yapılamaması gayet tabii olarak genellemeyi devamında getirmektedir.
Avukat bir hukuk adamıdır, ayrıca yargı erkinin de bir öğesidir. Yaptığı hizmet kamu hizmetidir. İşini sürdürürken dürüst, açık, kendisine duyulan güvene layık olmalıdır.
Avukat, taşıdığı unvanın ve mesleğe güvenin gereği olarak, haricen yapılan tahsilatı dosyaya bildirmek ve borçluyu yasal yükümlülüklerinin dışında onu rahatsız edecek davranışlardan özenle kaçınmak zorundadır.
Bu sebeplerle haricen yapılan tahsilat icra dosyasına geciktirilmeksizin bildirilmeli ve bakiye borç kalmış ise o miktar üzerinden hacze devam edilmelidir.