Aslında bir çok hukukçu ve hukukçu olmayan insanların da düşündüğü gibi, bende ilk başlarda arabuluculuğun, yargı iş yükünü azaltabileceği, yargı iş yüküne katkıda bulunabileceği konusunda şüpheliydim. İş davalarında arabuluculuk görüşmelerine katıldıktan sonra bu önyargı içeren düşüncem tamamen değişti.
Toplum tarihimize bakarsak, Arabuluculuk, bizim örf ve adetlerimizde de vardır. Husumetli olan taraflar toplumun ileri gelenleri yani akil insanlar tarafından uzlaştırılırlardı.
Ocak 2018 tarihinden bu yana, İş davaları için arabuluculuk, dava şartı olarak öngörüldü. Dava şartı demek, davayı açmadan önce Adalet Bakanlığı arabuluculuk bürosuna başvurmanın zorunlu olması anlamına gelir. Taraflar arabulucu olarak tayin edilen Kişilere yönlendirilir. Taraflar Arabulucu tarafından toplantıya çağrılır. Bu toplantı taraflar açısından mahkeme ortamından daha rahat bir ortamdır. Bu toplantılarda, konuşulanlar gizlilik ilkesi gereğince gizli tutulur.
Çoğu hukuki anlaşmazlıklar, daha yargıya intikal etmeden bu arabuluculuk görüşmelerinde çözülmektedir. Taraflar kısa sürede çözüm bulmaktadırlar. Yargı yükü azaldığı gibi zaman ve masraf bakımından taraflar kazançlı çıkmaktadırlar.
Arabuluculuk kanununda, bazı temel ilkeler benimsenmiştir.
1) İradi ve Eşitlik ilkesi; Taraflar, arabulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbesttirler. Taraflar, gerek arabulucuya başvururken , gerekse tüm süreç boyunca eşit haklara sahiptirler.
2) Gizlilik ilkesi; Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça arabulucu, arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde kendisine sunulan veya diğer bir şekilde elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmakla yükümlüdür
3) Beyan veya belgelerin kullanılamaması ilkesi; Taraflar, arabulucu veya arabuluculuğa katılanlar da dâhil üçüncü bir kişi, uyuşmazlıkla ilgili olarak hukuk davası açıldığında yahut tahkim yoluna başvurulduğunda, kanunda sayılan beyan veya belgeleri delil olarak ileri süremez ve bunlar hakkında tanıklık yapamaz,
Bu ilkeler tarafları koruyucu ilkelerdir.
Dava şartı dışında da, özel hukuk uyuşmazlıklarından kaynaklanan tüm davalarda, İhtiyari olarak arabulucuya başvurulabilir. Hukuki uyuşmazlıklarda, geleceğin vazgeçilmez kurumlarından biri olarak arabuluculuğun, Türkiye’de de yerini alacağından eminim. Hukuk gündeminde, ticari uyuşmazlıklarda ve boşanma davalarında da dava şartı olarak arabuluculuğun kabul edilmesi bekleniyor.
Esasen özel hukuk davalarında, ilk celsede Hakim tarafından taraflar sulh ve arabuluculuğa davet edilir. Tabi henüz yargı içinde de toplumda da arabuluculuğun hukuki uyuşmazlıklardaki çözüm gücü, tam olarak bilinemediği için, taraflar ve taraf vekilleri bu daveti çokta göz önünde bulundurmazlar.
Oysa hem ihtilafların daha kolay ve daha çabuk çözümü hem de hukuki süreçlerin kısaltılarak, adaletin hızla tesis edilmesi, topluma büyük oranda huzur taşır.
Toplumsal huzurun, adaletin hızlı ve tatmin edici sonuçlarına ulaşmasıyla mümkün olduğunu hepimiz kendi tecrübelerimizden biliyoruz.
Adalet ve huzur, toplum hayatının daha doğrusu tatminkar bir toplumsal hayatın iki büyük garantörüdürler. Biri olmadan ötekisi var olamaz.
Arabulucuk müessesinin benimsenmesi, yargı dünyasının işlerini hafifletmekle kalmaz. Bu kurumun yargıya taşıyacağı en büyük katkı, daha güvenilir daha adil bir hukuk kültürüne kavuşmak olacaktır.
Elbette bir ihtilaf çözme biçimi olarak arabuluculuğun yaygınlaşması ve kültür haline gelmesi zaman alacaktır. Ama şimdiden söylemeliyim ki bu kültür yerleşik hale gelirse hukuk daha hızlı ve daha adil kararların altına imza atma imkanı bulacaktır.