Bu yazı, bu sürecin hukuki kronolojisini ve siyasi arka planını ortaya koymayı amaçlıyor.
I. Anayasa 169. Madde: Neyi Koruyordu?
Ormanlar özel kişilere devredilemez, amacı dışında kullanılamaz, yok edilirse devlet eliyle geri kazanılır.
1961 Anayasası (m. 131)
• Ormanların korunması mutlak kuraldır: Devletin denetimindedir, kamu dışında mülkiyete konu edilemez. Yanan orman yeniden ağaçlandırılır, orman hakkındaki suçlar için af yasaklanmıştır.
• 1970’te 1255 sayılı Kanunla Anayasa’ya, “bilim ve fen bakımından orman niteliği tamamen kaybedilmiş alanlar hariç orman içi daraltılamaz” ibaresi eklendi.
• Ardından 1973’te 1744 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Orman Kanunu’na “orman dışına çıkarılabilir” maddesi eklendi. İlk yasal zemin burada atıldı.
II. 1973’ten İtibaren Başlayan Değişikilikler ile“Kamu yararı” kisvesiyle tahsisler başladı.Orman köylüsünün yerinden edilmesi kolaylaştı.
1982 Anayasası (m. 169–170)
• Önceki hükümler korunmakla birlikte, “vasfını yitirmiş orman alanları” tanımı resmiyet kazandı: 31 Aralık 1981 öncesi bu tanıma giren alanlar orman dışı kabul edildi.
• Böylece milyonlarca dönüm orman arazisinin orman statüsünden çıkarılması mümkün hale geldi.
1990’lar – 2000’ler: 2B Uygulamaları ve AYM Girişimleri
• 1991’de 3763 sayılı yasa; 2001’de 4706 sayılı yasa çıkartıldı. Bu süreçte orman dışı kalan alanlar, önce “orman köylüsü” tanımıyla, ardından Maliye aracılığıyla satılabilir hale getirildi.
• 1993 Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdi; 2002’de de yine iptal edildi. Ancak AKP 2003’te bir anayasa değişikliği girişiminde bulundu ama reddedildi.
• 2009’da 5917 sayılı Kanun ile Kadastro ve Orman Kanunları düzenlenerek “orman kadastro komisyonlarının işlevsizleştirilmesi” gibi uygulamalar ile suç işleyen kişilere ayrıcalık tanındı.
III. 1990’lar- 2000’ler: Mevzuatla Oynamalar ile 2B düzenlemesi:”orman vasfını yitirmiş alanlar” bahanesiyle arazilerin satışına alan açıldı. Af kanunları, Orman suçları affedildi. Yangınla kaybolan alanlar imara açıldı.
2018–2022: Cumhurbaşkanı Kararıyla Orman Dışı İlanlar
• 2018’de torba kanuna eklenen “Ek‑16” madde; Cumhurbaşkanı’nın kararıyla ormanlık alanları orman dışı ile tescil edebilmesine olanak sağladı. Kastamonu ve Manisa gibi illerde bu uygulama yaygınlaştı.
IV. Günümüz: Hukukun Arka Kapısından Girmek: Yani, Yangınlar sonrası hızlı imar planları, Belediyelerin eliyle “imar planı revizyonları”, Lüks siteler, oteller, özel projeler…
|
Dönem |
Anayasa m. |
Uygulama / Kural |
Sonuç–Etkisi |
|
1961 Anayasası |
m. 131 |
Orman korunmazsa suç sayılır. Af yasak. |
Kesin koruma sağlandı, yıkım cezalandırıldı. |
|
1970 ek düzenleme |
m. 131 (ek) |
“Fen ile orman niteliğini kaybetmiş alanlar” tanımı getirildi. |
Orman dışı ilan imkânı doğdu. |
|
1982 Anayasası |
m. 169–170 |
31.12.1981 öncesi alanları 2B kapsamında saydı. |
Milyonlarca ha orman fiilen hukuki zeminle talana açıldı. |
|
1991–2009 Kanunları |
Orman/Yasal düzenlemeler |
2B uygulaması, kadastro oyunları, af yasaları. |
Köylüler mağdur, alanlar şahıslara satıldı. |
|
2018–2022 |
Orman Kanunu E‑maddesi |
Cumhurbaşkanına orman dışına çıkarma yetkisi. |
Yerellikte doğrudan ranta geçiş sağlandı. |
Özetle:
• 1961 Anayasası sıkı koruma sağlarken;
• 1970’lerden itibaren başlayan ek düzenlemeler, ormancılık ilkesini yavaş yavaş esnetti.
• 1982 Anayasasıyla resmiyet kazanan 2B uygulamaları, bu alanları orman olmaktan çıkardı.
• Sonrasında çıkarılan af yasalarıyla suç işlemiş kişilere ceza indirimi ya da “suçsuzmuş gibi” işlem yapabilme hakkı sağlandı.
• 2018 sonrası Cumhurbaşkanı kararıyla doğrudan orman dışına çıkarma yetkisi, Orman Kanunu’nda meşrulaştı.
Bugün Türkiye’de ormanlar yalnızca yanmıyor. Yasal boşluklar ve politik tercihlerle sistematik biçimde yok ediliyor. Yangınlar geçici, ancak imar planları kalıcı. Oyuncular değişiyor, ama senaryo hep aynı kalıyor:
"Yangın çıkar, koruma kalkar, rant başlar."
Bu kurgunun karşısında durmak yalnızca çevre mücadelesi değil, aynı zamanda hukukun saygınlığını loruma mücadelesidir.
Bakalım 1973’te ne olmuş?
1973 yılı civarında, Türkiye’de orman arazilerinin orman vasfını yitirdiği gerekçesiyle orman sınırları dışına çıkarılmasına dair düzenlemeler konuşulmaya başlandı. Bu bakış açısı, özellikle köy yerleşimleri, maden ruhsatları, baraj projeleri gibi bahanelerle orman arazisinin kullanımını esnetme amacını taşıyordu.
Bu eğilim zamanla Anayasa’ya da yansıdı. Özellikle 1982 Anayasası’nın 169. maddesinde yer alan şu ifade kritik bir kırılmadır:
“Bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş alanlar orman dışına çıkarılabilir.”
İşte bu tek cümle, sonraki yıllarda milyonlarca metrekare orman arazisinin önce “vasıf yitirmiş” denilerek haritadan silinmesine, sonra da imara açılmasına olanak verdi.
Peki 1973’te kim Cumhurbaşkanıydı?
1973 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk idi.
Orman politikalarıysa asıl olarak dönemin hükümetlerinin, yani Başbakan ve bakanlıkların (Tarım ve Orman, İmar vs.) alanına girerdi. 1970’ler siyasi olarak çok parçalı, koalisyonlu bir dönemdi ama o yıllarda devletin genel politikası, “kalkınma adına doğayı feda etmek” anlayışına dayanıyordu.
O dönemden bugüne ne değişti?
Ne yazık ki:
• Ormanı koruma yasaları kâğıt üzerinde kaldı,
• Yasal boşluklar ve siyasi irade eksikliği nedeniyle ormanlar rant alanına dönüştürüldü,
• Köylüler, orman köylerinde yaşayan halk sistem dışına itildi,
• Orman yakmak af ile ödüllendirildi,
• Anayasa’nın açık hükümleri kanun oyunlarıyla bypass edildi.
Ormanları koruyan Anayasa maddeleri, 1970’lerden itibaren içten içe zayıflatılmaya başlandı.
1982 Anayasası, “vasfını yitirmiş orman” kavramını getirerek bu süreci yasallaştırdı.
O günden bugüne milyonlarca dönüm orman, bu bahaneyle “orman dışı” ilan edildi ve imara açıldı.
Bu sadece doğanın talanı değil, aynı zamanda orman köylüsünün de yerinden edilmesiydi.
O yüzden bu yangınlar yeni değil.
Sadece artık daha açık, daha organize ve daha pervasız.
Bu topraklar satılıyor.
Sessiz sedasız, yangınla, yasayla, yalanla bu iş:
• Anayasa’nın açık hükümlerine rağmen,
• Gizli aflar, ek kanunlar, yönetmelik oyunları ve idari işlemlerle planlı bir şekilde yürütüldü.
Anayasa ormanı korur dedi. Devlet ise yasaları kullanarak bu korumayı delik deşik etti. Orman gitti, köylü fakirleşti, zengin villasına orman manzarası aldı.”
1. Peki Anayasa ne diyordu?
1982 Anayasası, madde 169:
“Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar.
Yanan ormanlar yeniden ağaçlandırılır, başka amaçla kullanılamaz.”
Ama hemen ardından bir açık kapı bırakıldı:
“Bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş olan yerler orman sınırları dışına çıkarılabilir.”
Bu gri alan, yıkımın hukuki zeminidir.
2. Bu açık kapı nasıl kötüye kullanıldı?
• Yanan veya yakılan orman alanları “vasfını yitirdi” diyerek orman dışı ilan edildi.
• İdari kararla orman olmaktan çıkarılan alanlar, önce Hazine’ye, sonra özel kişilere devredildi.
• Turizm teşvik bölgeleri, özel mülkler, maden sahaları, villa projeleri, imar planları devreye sokuldu.
• Belediyeler ve Bakanlıklar eliyle bu alanlar planlı şekilde ranta açıldı.
3. Köylüler bu süreçte ne oldu?
• Orman köylüsünün kullandığı araziler “vasfını yitirdi” gerekçesiyle ellerinden alındı.
• Ormanda yaşayan, geçinen köylüler yerinden edildi, yoksullaştı.
• Bir zamanlar köylerindeki ormanı koruyan insanlar, ormansızlaştırılmış topraklarda işsiz ve sahipsiz bırakıldı.
• Tarım ve geçim alanları, şirketlere, büyük yatırımcılara, otelcilere tahsis edildi.
4. Yetmedi, suçlar da affedildi.
• Bilerek orman yakanlara geçmişte af yasaları çıkarıldı.
• Bu da şunu gösterdi:
“Yak, rant doğar. Ceza da yoksa korkma.”
Yani yanan ormanlara villa yapıldı, yakanlara af geldi.
Burası artık doğa değil, piyasa.
5. Bugün geldiğimiz noktada ne var?
• Türkiye’de orman yangınları artık iklim krizi kadar siyasi ve ekonomik bir kriz.
• Yanan orman alanları, “orman dışı” denilerek imar planlarına açılıyor.
• Belediyeler, yatırımcılar ve merkezi idare arasında sessiz bir uzlaşı var.
• Ve tüm bu süreç, Anayasa’ya rağmen, yasalara uygunmuş gibi gösterilerek yapılıyor.
Bu bir plan. Tesadüf değil.
Ormanlar yandı, ama doğal sebeplerle değil.
Anayasa korudu, ama yasalar deldi.
Köylüler gitti, yatırımcı geldi.
Orman vasfı kaybedilmedi kasten kaybettirildi.
Bu bir suç zinciri.
Ve bu suçu yargılamazsak, yakında orman da kalmayacak, vicdan da.
1970’lerden bu yana değişmeyen tek şey:
Ormanı koruyoruz deyip ormanı yok eden sistem.
Her yıl yangın, her yıl “ihmal”, her yıl yeni bir imar planı.
Ses çıkarılmazsa, aynı döngü dönecek.
Çünkü bu sadece yangın değil bu bir planın devamı.
Senaryo belli.
Yangın, vasıf kaybı, imar, rant.
Her yıl aynı oyun sahneleniyor.
Seyirci kaldıkça sahne büyüyor.
Sustukça orman gidiyor.
Artık susmanın bedeli bir ağaç değil, bir orman değil.
Susmanın bedeli gelecek.
Bu ülke yavaş yavaş değil, planlı bir biçimde yok ediliyor.
Oyuncular farklı olabilir ama senaryo hep aynı.
Ve biz hâlâ izliyorsak, bir gün başrol bize gelecek.
En ağır suçlardan biri olan orman kundakçılığı, geçmişte af kapsamına alındı.
Evet, yanlış duymadınız:
Bilerek orman yakan kişilere ceza indirimi ve af getirildi.
Bugün bu kadar organize, yaygın ve kasıtlı yangınlar çıkmasının bir nedeni de bu zihniyettir.
Devletin bizzat verdiği mesaj şudur:
“Yaktığın ormandan korkma, belki affederiz.”
Bu artık suçun değil, suçlunun sistem tarafından korunduğu bir düzenin göstergesidir.
Orman yangınları artık tesadüf değil.
Anayasa var ama uygulanmıyor.
Suç var ama cezası yok.
Yanan her ağaç, her canlı ve her toprak parçası, bu düzenin sessiz bir çığlığıdır.
Sadece doğa yanmıyor.
Hukuk da yanıyor.
Vicdan da.

Av. Merve AY





